(Bölüm 27)

8.8K 1K 164
                                    

*****

İzleyen birkaç gün her ikisi için de eziyet vericiydi. Yiğit, öğleye doğru zorlukla gözlerini açarken ilk önce nerede olduğunu anlayamamıştı. Sonra odanın tanıdık gelmesiyle Emir'in evinde bulunduğunu idrak etmiş, bu kavrayışla hafiften rahatlayarak tekrar gözlerini kapatmıştı. Evvelsi geceyi hatırlamaya çalışırken beyninde çakıp sönen görüntüleri ve konuşmaları birbirine bağlamaya çalışıyordu. Aniden, "Cansu!" diyerek gözlerini açtı, fakat bu hareket ona inanılmaz bir ıstırap verdi. Başı bir külçe ağırlığındaydı sanki ve boğazı felaket halde acıyordu. Yutkunma ihtiyacı ile nefes almak istedi, ancak beceremedi, üstündeki örtüyü ihtiyatla kenara attı. Üzerindeki eşofmanlara baktı halsizce, Emir'indi. Buraya nasıl gelmişti, o sarhoş haliyle araba mı kullanmıştı? Kaşları çatılırken gözlerinin yandığını, içinin alev aldığını hissetti. Yavaşça ayağa kalkmaya çalıştı, ilk seferde beceremeyince tekrar geri oturdu.

Evvelsi gün fazlasıyla yediği yağmur ve rüzgar, yüksek moral bozukluğuyla birleşince soğuk algınlığına neden olmuştu. Üç gün Emir'in evinde ateşler içinde yattı; arkadaşının doktora gitme önerisine şiddetle karşı çıkarken dış dünyadan ve gerçeklerden kısa süreliğine de olsa kaçmak için önüne çıkan bu fırsata sıkı sıkı sarıldı. Emir'den gecenin bir yarısı Cansu tarafından getirildiğini öğrenmişti. Ne kadar düşünse de kızın bara nasıl geldiğini ve sonra neler olup bittiğini hatırlayamamıştı. Her şey kopuk bir filmin parçaları gibiydi. Cansu'nun ona şefkatle yaklaşımını ve konuşmaya çalıştığını hatırlıyordu sadece. Ama asıl önemli olan şeyler, üstelik kendisinin de bilmediği, hala kayıptı. Hayatı boyunca ilk defa tecrübe ettiği bir şeydi bu; kendinden sorumlu olamayacak kadar içmek! Ve sonucun pek de iyi olmadığı ortadaydı. Neyin gelip geçtiğini, hayatını daha da kötüleştirecek bir hata yaptığını bilmeden yine de bir daha böyle içmemeye dair kendisine söz verdi.

Ve o üç gün boyunca annesinin defalarca araması... Ona ne diyecekti, Alya'yı ve olanları nasıl açıklayacaktı? Pervin hanımla konuşan Emir, Yiğit'in hasta olduğunu ve iyileşince onu arayacağını söylemişti. Yalıya dönüş sonrasını düşünmek dahi istemiyordu genç adam.

Deniz'e hasta olduğunu ve birkaç gün holdinge gelmeyeceğini, iş programını ona göre ayarlamasını haber verirken telefondaki sesi çok yorgundu. Konuşması asistanını da üzmüştü. Yiğit Sanver iyi bir adamdı ona göre ve şu an şeytanın ininde azaptaydı. Tüm kadınların gözdesi, Sanver Holdingin veliahdı olmasa da fazlasıyla cazip bir erkeğin düştüğü bu durum, gerçekten acınasıydı. Merak ettiği şey, ikisi de holdinge döndüğünde yaşanacaklardı. Bunu sadece Deniz değil, yönetim kurulu üyeleri dahil tüm çalışanlar merak ediyordu.

Hasta yatağında asistanı haricinde bir kişiyle daha konuştu genç adam, Alya! Kızın ertesi gün aramasını isteksizce cevapladı.

"Yiğit?" diyen genç kadın, onun, "Evet?" demesiyle duraksamıştı. Bir süre telefonda sessiz kalmışlar, sonra Alya sakin bir sesle devam etmişti. "Aramışsın dün, müsait değildim." Bunu söylerken istemsizce dudaklarını ısırmıştı.

"Tabii..." diyen Yiğit, alaycı bir şekilde gülmüş, boğazının acımasıyla öksürerek susmuştu. Onun hırıltılı sesiyle telaşlanan Alya, "İyi misin sen?" diye sordu.

"İyi mi?" Buna kocaman bir kahkaha atılırdı, ne var ki acı içindeki boğazı ve zonklamaya başlayan beyni izin vermiyordu. "İyi olup olmadığımı merak eden kadına bak sen! Ne o eğlencen bitti mi, seks partilerin sona erdi mi Alya Hanım? Sen ve babam! Aynı hamurdanmışsınız meğer! İkinizden de iğreniyorum, hayatımı emen, yok eden işe yaramaz sülükler gibisiniz!" Bir öksürük nöbeti gelince mecburen sustu, sonra tekrar konuştu. "Yalıda değilim, holdinge de gitmeyeceğim birkaç gün. Sonra konuşacağız, böyle telefonda değil!"

SORMA KALBİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin