(Bölüm 28)

9.6K 1.1K 216
                                    

*****

Bir ay sonra, Sanver Plaza, Elmadağ

Sanver Holdingdeki ofisinde oturan Alya gergin bir bekleyiş içindeydi. Eliyle önündeki ceviz masada sinirli bir tempo tutmuş, görmeyen gözleri diz üstü bilgisayarının ekranına kilitlenmişti. Yaklaşık bir saat sonra yapılacak olan yönetim kurulu toplantısında neler söyleyeceğini hızlıca aklından geçirirken ister istemez sıkıntıdan terlemişti. Sözde hesap vereceği toplantıda, üzerine çevrilecek tüm okların hedefindeydi ve yanında tabii ki kimse olmayacaktı, Yiğit dahil!

Genç adam öğleye doğru elinde salladığı bir dosyayla odasına paldır küldür dalmış ve arkasındaki kapıyı neredeyse tekmeleyerek kapadıktan sonra, birkaç adımda Alya'nın oturduğu büyük masanın önüne gelmişti. Kızın yüzüne elindekileri savururcasına atarken, "Al! Marifetin..." demişti kısık dudaklarının arasından. Sonra iki elini masanın yanlarına koyarak ona doğru eğilmiş ve, "Daha ne bekliyorsun anlamıyorum! Sanver ailesi de holding de çoktan sıfırı tüketti, sayende itibarı beş paralık bir şekilde!" diye hırlamıştı. "Şerefli bir iflasa bile izin vermedin! Nasıl bir şeytansın sen?" demişti. Bunu söylerken sesinden akan nefrete, kendisi bile şaşırmıştı.

Bir ay önceki öfke patlamasından sonra, genç adam onunla asgari düzeyde görüşmüş, zorunlu olmadıkça konuşmamıştı. Kendisini Alya ile ilgili her şeyden soyutlamaya çalışır gibiydi. Yine bu odada, neredeyse aynı pozisyondaydılar ve Yiğit ağzına geleni sayarken Alya ne düşündüğü anlaşılmayan bir yüz ifadesiyle onu dinliyordu. "Sen..." demişti genç adam. "Beni, dünyanın en aşağılık erkeklerinden birisi yaptın ve ben, bunu ölene kadar unutmayacağım!"

"Peki!" demişti genç kadın duygusuz bir sesle, gözleri donuk ve karanlıktı.

"Peki öyle mi?" demişti Yiğit bağırarak, ondan en azından bir özür, yaptığına bir açıklama beklemişti ve kadın umurunda değilmişçesine, "Peki!" demişti.

"Evet!" demişti Alya, yüzünde soğuk bir ifadeyle. "Ben buyum küçük bey, söyledim. Senin gibi aşkmış, sadakatmiş, öyle modası geçmiş şeylere inanmam!" Sonra durup küçümser gibi dudak bükerek eklemişti. "Ayrıca beni yargılamak da sana düşmez, şerefsiz babanın aptal oğlu!"

Son sözler fazlasıyla haddini aşmış ve karşısındakini çıldırtmıştı. Bunu, onun büyüyen gözbebeklerinden ve sıkılmaktan ince bir çizgi halini alan dudaklarından anlamıştı ve pişman olmak için artık çok geçti. Adamın aniden uzanıp boğazından tutmasıyla gafil avlandı, nefes almaya çalışırken boynundaki eli kavradı. İçinde pişmanlığa paralel büyüyen ıstıraba rağmen gözlerini onunkilerden çekmedi. O gözlerdeki nefret içini bir kor gibi yakarken ağlamamak için kendisiyle mücadele etti. Hayatta en fazla yakın olmak istediği erkeğe öyle şeyler yapmıştı ki, onun nezdinde aşağılık bir yaratığa dönüşmüştü. Tıpkı o iğrendiği Mehmet Cevat Sanver gibi!

"Sen!" demişti hırlarcasına Yiğit. "Babamın söylediği gibi bir orospusun, hem de su katılmamışından!" Ve genç kadının boynundaki elini daha da sıkarken devam etmişti. "İstediğini al ve hayatımızdan defol, başka bir şey istemiyorum anlıyor musun? Ve bu süre zarfında yalıya kesinlikle gelmeyeceksin! Haa, hanımefendi illa ki geleceğim diyorsa bize haber versin, en kısa sürede taşınalım!" Bunu söyledikten sonra kızı silkelercesine bırakmıştı.

Acıyan boynunu ovalarken umurunda değilmiş gibi ona bakan Alya, "Tamamdır, haber veririm!" demişti yüksek bir sesle.

Gitmek üzere arkasını dönmüş olan Yiğit, kızın söyledikleriyle başını çevirip ona bakmış ve, "Neyi haber vereceksin?" diye sormuştu sert bir sesle.

"Yalıdan ne zaman çıkacağınızı!" Kalpsiz fahişe rolünü sonuna kadar oynamaya kararlıydı genç kadın. Yüzünde meydan okuyan bir tavırla adama bakıyordu.

SORMA KALBİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin