(Bölüm 15)

11.5K 1.2K 292
                                    

*****

Genç adam için annesinin suskunluğu her şeyden beterdi. O böyle konuşmadığında, içine kapandığında pek de iyi olmadığını bilirdi. Ancak ne çare ki şu an, bunu değiştirme imkanı yoktu. Kadın, gelini olacak kişi için en ufak bir yorumda bulunup soru sormamıştı. Haberlerde okudukları yeterince berbattı, daha fazlasını duymaya ihtiyacı da yoktu. Nihayet annesi gittiğinde, üstündeki ceketi bir köşeye attı, sabırsız adımlarla alt kata, babasının odasına yöneldi.

Yaşlı adamı, duvara monte koca plazmanın karşısında, ona özel yapılmış, geniş ve koyu renk koltuğunda buldu. Elinde kumanda, yarı uyur pozisyondaydı. Yiğit'in vurmadan kapıyı, "Pat!" diye açıp içeri girmesiyle olduğu yerde irkilmişti. Onu görünce, "Ooo, çapkınlar kralı gelmiş!" dedi alaycı bir sesle.

İki gündür zıt duygular arasında bocalamış ve öfkesini içinde biriktirmiş birisi için tahrik edici sözlerdi bunlar. Uzun adımlarla babasının önüne gelip elindeki kumandayı aldı, televizyonu kapatıp kucağına fırlattı. "Bu unvan senin hakkın, benim değil babacığım!" dedi sıkılı dişlerinin arasından.

"Unvanı bilmem ama aptallıkta bir numarasın!" dedi Mehmet Cevat, onu kışkırttığını bile bile, gözleri kısılmış, yüzündeki çizgiler daha bir aşağı düşmüştü sanki.

"Doğru!" dedi Yiğit, bağırmamak için kendisini güç tutuyordu. "Ahlaksız babamın pisliklerini temizlemeye çalıştığım için aptalım!" Söylediğiyle birlikte karşısındaki adamın şekilsiz yüzünün rengi kaçar gibi olmuş, gözlerinde şüpheyle karışık endişeli bir bakış belirmişti. Yarım ağızla, "Ne saçmalıyorsun sen?" dedi adam.

"Diyorum ki, bundan sonra nefes aldığını dahi duymak istemiyorum. Hiçbir şeye karışmayacaksın, hele annemi hiç üzmeyeceksin!"

"Bana bak ulan!" dedi Cevat Sanver, elini dayadığı koltuktan güç alıp doğrulmaya çalışıyordu. "Sen kimsin ha! Kimsin de bana emir veriyorsun? Holdingi batırdın, hepimizi! Senin aptallığın yüzünden tek kurtuluş ümidimizi, Eyüp'ü de kaybettik! Bakalım kapıya atılınca ne yapacaksın? Annenle sarılır ağlarsınız artık!"

Yiğit elleri cebinde yumruk olurken kısa bir an karşısındakine, artık tanıyamadığı, garip bir yaratığa dönüşmüş olan adama baktı. Yıllarca, evet yıllarca, olan bitene gözlerini kapatmış ve onun nasıl bir insan olduğunu ısrarla görmezden gelmişti. Ama şimdi bulundukları nokta, uçurumun kıyısıydı. Ceplerindeki elleri yumruk olurken alçak ama öfkeden boğulan bir sesle konuştu. "Bu seninle ilk ve son konuşmam baba! Tüm o iğrenç alışkanlıkların, sapkın ilişkilerin, cinsel fantezilerin... İnan içinde boğulduğumuz borç hiç kalır."

"Lafını bil..." diye başlayan adamı hırsla böldü Yiğit. "Sadece o kadar kalsa keşke! Tüm o aşağılık, iğrenç şeyler kameraya alınmış ve karaborsada haraç mezat satılacak kadar ele ayağa düşmüş! Bana aptal diyen Mehmet Cevat hazretleri, asıl aptal sensin! O egonun da iğrenç zevklerinin de Allah belasını versin!" Genç adam, çaresizliğin yanında son iki gündür yaşadığı aşağılanmanın da verdiği bir öfkeyle konuşuyordu.

"Ne diyorsun sen? Ne kamerası..." Bunu söylerken yaşlı adamın gözleri korkuyla büyümüş, yüzünün rengi iyiden iyiye sarıya dönmüştü.

Emir'in evinde kaldığı gece arkadaşının diz üstü bilgisayarında istemeye istemeye, Alya'nın kendisine verdiği USB çubuğundaki görüntüleri izlemişti. Allahtan arkadaşı dışarı çıkmıştı ve o iğrenç şeyleri tesadüfen de olsa görme ihtimali yoktu. Hızlıca, midesi kalkarak seyretmişti Yiğit, ne ile tehdit edildiğini iyice idrak etmesi gerekiyordu. Öyle çeşit çeşit ve farklı tarihlerde, kadınlarla ve erkeklerle çekilmişti ki... Genç adam şoka girmiş halde öylece kalakalmıştı. Çoğu, bilmediği absürt seks pozisyonlarına içi kalkarak bakmıştı. Babası... Kadınlar, erkekler... Düşündüğünden iğrenç ve felaketti durum.

SORMA KALBİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin