(Bölüm 34)

14.9K 1.3K 209
                                    

*****

Yeni gün, ikisi için de umulmadık derecede güzeldi. Birbirlerinin kollarında uyanmış ve evvelsi geceyi aratmayacak bir ateşle sevişmişlerdi. Sonrasında birlikte duş almışlar, aheste aheste giyinirken birbirlerine laf atıp durmuşlardı. Sanki ezelden beri birlikteymişçesine bir uyum içindeydiler. Alya, genç adamın yanında utanmayışına ve alabildiğine rahat oluşuna zaman zaman şaşırmadan edemiyordu. Onunla her şey öyle doğal geliyordu ki, sanki bir parçasıymışçasına... Bunu düşünürken başını kaldırmış ve kocasıyla göz göze gelmişti.

"Ne düşünüyorsun söyle bakalım, bakışların değişti?" diye sordu Yiğit meraklı bir sesle.

"Hiç..." diyerek geçiştirmeye çalıştı Alya. Onu ne kadar benimsediğini ve içinde hissettiğini söylemek için çok erkendi, kendisini anlaması için zaman gerekliydi.

Elbisesini üzerine geçirmiş olan genç kadın, elini sırtına atmış, fermuarını kapatmaya çalışıyordu. Onun başarısız çabasını gülümseyerek izleyen Yiğit iki adımda yanına gelip arkasına geçti. "Bu önemli işler için kocanız var hanımefendi!" dedi şakacı bir tonlamayla ve fermuarı kapatmadan önce eğilip sırtını öptü, sonra kızı omuzlarından tutup kendisine çevirdi. "Karımın böyle şeyleri sadece bana giymesini istiyorum," dedi sertçe ve eğilip dudaklarını öperken, "Anlaşıldı mı güzelim?" diye ekledi.

"Anlaşıldı kocacığım," diyen Alya dudaklarının arasında kıkırdadı.

"Ve ayrıca, benden habersiz öyle saçma sapan yerlere gitmek, abuk sabuk eğlencelere katılmak yok!" Geri çekilirken bunu sert bir sesle söylemişti. "Hem o geceye de mantıklı bir açıklama getirsen iyi olur, yoksa..."

"Yoksa deme lütfen!" diye iç çekti Alya, neyi nasıl açıklayacağını kendisi bile bilmiyordu henüz. Genç adamın uzaklaşmasına izin vermeyerek yaklaştı, usulca dudaklarını boynunda gezdirirken, "Pazartesine kadar işe gitmesek, sadece bizim olsa..." diye yalvardı. En az üç gün kendilerinin olsa, yarın gelmeyecekmiş gibi yaşasalar ne vardı!

Kızın dudaklarının ve teninde gezinen ellerinin etkisiyle tüm bedeni sertleşen Yiğit, "Faullü oynuyorsun bebeğim," diye mırıldanırken elleri sırtından aşağı kayıp kalçalarını bulmuştu.

"Polonezköy'e, çiftliğe gitsek... Baş başa olsak?" Bunu söylerken başını kaldırmış, aşk dolu gözlerle adama bakmıştı.

"Böyle baktığında, çok sevilesi oluyorsun biliyor musun?" dedi Yiğit gülümseyerek.

"Sev öyleyse..." dedi Alya sıcacık bir sesle.

"Böyle giderse odadan çıkamayacağız hatun!" dedi genç adam, ancak bunu söylerken halinden şikayetçi bir tavrı da yoktu.

"Benim istediğim de o sevgilim," dedi Alya gülerek, elleri gömleğin içine kaymış, sert göğüs kaslarını okşuyordu.

"Şu çiftlik," diye mırıldandı Yiğit. "Yolda o kadar süre sabredebilir miyiz?"

"Uslu bir kız olacağım, söz!" diye kıkırdadı yeniden Alya.

"İnanasım gelmiyor ya, neyse!" diyen adam, karısının elinin aşağı kayıp usulca okşamaya başlamasıyla inlememek için dudaklarını sıktı. Birkaç saniye devam etmesine izin verdi, sonra aniden geri çekilip, "Bence bir an önce gidelim, yoksa hiç çıkamayacağız!" dedi.

"Tamam aşkım."

Sonrasında hızlıca toparlanıp çıkmışlar, resepsiyonda odanın ödemesini yaptıktan sonra valenin getirdiği arabaya kendilerini atmışlardı. Üzerinde minicik elbiseyle titreyerek oturduğu koltuktan arkaya uzanıp evvelsi akşam bıraktığı koyu renk kürk mantosunu alırken, "Donuyorum!" dedi Alya.

SORMA KALBİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin