(Bölüm 21)

9.9K 1.2K 303
                                    

*****

Sadece birkaç hafta! Evet, en fazla o kadar süresi vardı. Bebeği talihsiz bir şekilde kaybettiğini ve ne kadar yıkılmış olduğunu söylemesi için sayılı günler!

Yalıda ilk zamanların sancılı geçtiğini söylemek abartılı olmazdı; bu hem Sanverler hem Alya için geçerliydi. Aile, bir bomba gibi hayatlarının ortasına düşen yeni geline alışmaya çalışırken her gün evde kavga gürültü eksik olmuyordu. Bunun en büyük sebebi tahmin edileceği üzere Alya ve Mehmet Cevat Sanver'di. İlk tanışma anından itibaren yıldızları barışmayan ikili her karşılaştıklarında iki düşman gibi gardını alıyor, önce ufak laf sokmalarla başlayan konuşmalar en sonunda küfürlü bağırışlara dönünce araya ailenin diğer üyeleri giriyordu. Tabii, bağırıp küfredenin Mehmet Cevat olduğunu söylemeye gerek yoktu. Alya, mağrur bir uzaklıkla onları seyrederken dudaklarında eğlenen bir tebessümün izleri görülüyordu. Olan bitene bir anlam veremeyen Pervin hanım şaşkındı, yeni gelinin neden kocasına böyle davrandığını çözemiyor ve huzursuz oluyordu. Tamam, Mehmet Cevat huysuz, geçimsiz bir insandı ve ilk karşılaşmalarında Alya'ya çok kaba, hatta terbiyesizce davranmıştı. Ama Alya'nın daha ılımlı olup yeni girdiği aileye kendisini kabul ettirmek için usulünce davranması gerekmez miydi? Aksine, kayınpederi terslenip kötü konuştukça üzerine gidiyor, onu daha da delirtecek kelimeleri özenle bulup yüzüne savuruyordu. Sadece bu kadar da değildi! Kendisinin tüm sıcak yaklaşımlarını elinin tersiyle itmiş ve biraz da kaba bir dille özel hayatına müdahaleden hoşlanmadığını söylemişti.

Ve yalıdaki hizmetliler... Zübeyde Kalfanın yüzünden düşen bin parçaydı! Nasıl olmasın! Evdeki çıbanbaşı bir iken iki olmuş, Mehmet Cevat'a bir de dişi versiyonu eklenmişti. Hamileliğini bahane ederek olmadık zamanlarda absürt istekleri için çalışanları koşturmak, yapılanı beğenmeyip üstüne bir da azarlamak Yiğit'in eve getirdiği karısının yeni hobisi haline gelmişti. Doğrusu hem Sanver ailesi hem de çalışanları, eski huzursuz günlerini mumla arar olmuştu. Pervin Hanımın orta yolu bulma gayretleri Alya tarafından ustaca bir manevrayla engellenmişti. O, bu eve huzursuzluk ve nifak için yerleşmişti. Sanverler için uygun gördüğü cezanın küçük bir kısmıydı bu ve daha sonra yapacaklarının onlar üzerindeki etkisini bizzat görmek istiyordu. Geçmişle böylece ödeşmeyi planlamıştı ve annesinin ruhunun da bu şekilde teskin olacağına inanıyordu.

Pervin Hanım, üç haftalık tantanalı bir süreçten sonra Yiğit ile konuşmaya karar verdi. Gece geç saatlerde, bahçede havuza bakan kameriyede oturmuş çaylarını yudumluyorlardı. Alya, çoktan odasına çekilmişti. İlk günden itibaren Yiğit'in geç saatlere kadar bahçede oturmasına ve o uyuduktan sonra gelmesine alışmıştı artık. Ve genç adamın dinlenme odasındaki koltuklarda uyuması... Aldırmamaya çalışsa da hayal kırıklığına uğramış, gururunun kırıldığını hissetmişti. O zamana kadar güzelliğinden hep emin olmuştu, peşinden koşulmasına ve istenmeye alışmıştı. Etrafında bala üşüşen arılar gibi dolanan erkekleri elinin tersiyle itmek ona normal gelen bir davranışken Yiğit'le, evet şu kocası olan adamla, kendi tabiriyle acemi delikanlıyla yaşadıkları akıl alır gibi değildi. Cazibesinden etkilenmiyor, güzelliğinin farkında değilmiş gibi davranıyordu. Gerçi onun böyle hareket etmesi planları için daha elverişliydi, zira artık kabullendiği o aptalca, delice arzuları yüzünden işleri batırmayı göze alamazdı. İlk geceden sonra genç adam ona yaklaşmak için en ufak bir girişimde bulunmadığı gibi yatak odasında karşılaşma ihtimallerini bile en aza indirmek için özen gösteriyordu. Genç kadın itiraf etmese de onunla arasında var olan cinsel gerilimi özlemiş ve hatta ne yalan söylemeli, tattığı sıcaklığını, kokusunu ve dudaklarının tadını arar olmuştu. Bu arzu denen şey, şehvet, nasıl da tuhaf, insanı karakteri dışına çıkaran bir duyguydu. "Yapmam!" dediği şeyleri yaptıran ve düşman olarak gördüğü, nefret ettiği bir insanı bile delicesine istemesine neden olan bir duygu... Yatağında huzursuz bir şekilde önce soldan sağa söndü, sonra sağdan sola... Yok, olmuyordu! Uyku denen şey düşüncelerini kovup da bedenine misafir olmuyordu bir türlü! Oflayarak yataktan kalkıp ay ışığının süzüldüğü pencerelere doğru gitti, perdenin arkasından hafifçe geri durarak aşağıdaki bahçede, kameriyede oturan anne oğlu izlemeye başladı. Birbirlerine düşkünlükleri, sevgileri öyle belliydi ki, genç kadın zaman zaman onları kıskandığını hissediyordu. Kalbinde ağır bir özlemle kendi annesini hatırlıyor ve bu anımsayış tekrar yaralarını kanatarak öfkelenmesine neden oluyordu.

SORMA KALBİMWhere stories live. Discover now