(Bölüm 7)

11.9K 1.3K 194
                                    

                              ***

"Bektaş Bey, istediklerimi net olarak anladınız değil mi?"

Elli küsur yaşlarında, orta boylu, saçları alın kısmından açılmış olan adam, bunu söyleyen karşısındaki kadına dikkatle baktı. Yaptığı iş nedeniyle türlü ortamlara girmiş çıkmış, ancak o ana dek böyle güzel bir kadın görmemişti. Karşısındaki, sadece fiziksel değil her haliyle göreni etkisi altına alacak bir cazibe merkeziydi. Onun koyu yeşil gözlerine bakarak, "Anlaşıldı Alya Hanım. Hiç merak etmeyin, istedikleriniz en kısa sürede elinizde olacak." dedi kendisinden emin bir sesle.

"Öyleyse anlaştık." diyen kız, yüzünde memnun bir ifadeyle elini karşısındaki adama uzattı.

"Anlaştık."

Talimatları alan dedektif çıktıktan sonra, odada bulunan Fikret, dayanamayarak sordu. "Alya? Kimdir bu Mehmet Cevat Sanver? Neden araştırıyorsun?"

Onun bahsettiği polis emeklisi tanıdığı Bektaş Koçak idi. Söz verdiği gibi birkaç gün sonra kendi bürosunda bir görüşme ayarlamış, ikilinin görüşmesi boyunca da söze karışmamıştı. Yalnız kalır kalmaz masasının önünde oturan kıza dönmüştü.

"Hayattaki tek düşmanım, şimdilik!" dedi Alya, yüzündeki sert ifade adamı endişelendirdi.

"Senin düşmanın olamaz? Ne demek bu?" dedi adam, sesinde korumacı bir ton vardı.

Onun bu şefkatli hali hoşuna gitmekle birlikte kız umursamaz bir şekilde, gözlerinde alaycı bir ifadeyle baktı. "Nedenmiş o?" diye sordu, hafif bir tebessümle. Karşısındaki adamın kendisinden etkilendiğinin, daha ötesi fazlasıyla hoşlandığının farkındaydı. Bu iyi bir şey miydi, yoksa kötü mü? O an için buna karar veremedi, bunu düşünmeyi sonraya bırakmaya karar vererek tekrar konuştu. "Çok mu iyiyim sence?"

"Tabii ki iyisin!" diyen Fikret'in sesindeki inanç bir an kalbini sızlattı. "Henüz ne kadar kötü olabileceğimi bilmiyorsun, ben bile bilmiyorum." diye içinden geçenler yerine başka kelimeler döküldü dudaklarından. "Kimse tam olarak iyi veya kötü değildir, ben de Fikret!" Sesinde derin bir hüzün vardı.

Birkaç dakikalık sessizlikten sonra konuşan Fikret oldu. "Neden düşman Alya?"

Kız birkaç saniye bakışlarını kaçırdı, düşünür gibiydi. Dudakları ince bir çizgi halinde sıkışmış, aklından geçenlerin etkisiyle kaşları çatılmıştı. Neden sonra, başını kaldırdı, gözlerindeki hüzün yok olmuş, ruhuna açılan pencereyi kapatmıştı.

"Orası da bana kalsın olmaz mı Fikret?" Artık senli benli konuşur olmuşlardı. "Zamanı gelince anlatırım."

"Şimdi anlat!" diye ısrar etti adam.

Fakat karşısındaki kadın çetin cevizdi, duruşundan taviz vermedi. "Zamanı gelince öğreneceksin." Sesi gibi gözleri de sertti.

Bu konuşmanın üzerinden geçen bir hafta sonunda, tuttuğu dedektiften ilk bilgileri aldı Alya. Elindeki kalın dosya ile odasına girerken, evdekilere rahatsız edilmemesi için talimat verdi.

"İşim var Madam, ben çıkana kadar kimse odama gelmesin!"

Daha dün bebeği gibi sevip kokladığı kızın, bugün bir yabancı gibi davranması Nana'ya çok dokunsa da bir şey söylemedi. Ellerinde büyüyen Alya'nın bir gün onu affedip geri döneceği umuduyla boynunu büktü, "Tamam yavruşum..." diyerek ardından baktı.

Odasına girince bir an duraksayan kız, elindeki klasöre biraz da kalp çarpıntısıyla baktı. Sonunda, sonunda düşmanıyla, annesinin katiliyle tanışacaktı. Elleri titreyerek açtığı dosyadan çıkanlara bakmaya başladı, okudukça kaşları çatıldı. Mehmet Cevat Sanver, annesinin mektuplarında yazdığı gibi bir başkasıyla evlenmişti. Karısı, çok zengin Hamdi Kırşen'in biricik kızıydı ve kayınpederinin ölümünden sonra da tüm işlerin başına geçmişti. Sanayiden ticarete faaliyet gösteren Kırşen Holding'in patronu, tek idarecisiydi. Peki aile hayatı? İki çocuğu vardı, bir kız ve erkek! Yüzünde memnun bir gülümseme oluştu. Bu güzel bir bilgiydi; planladıklarını gerçekleştirebilecekti, nihayet! Annesi Nadide Celepoğlu'nun geçtiği yollardan geçecek, o acıyı hissedecek bir kız çocuğuna sahipti o şerefsiz! Fakat sonrasında okuduklarıyla dudaklarındaki gülümseme soldu, istemsizce ağzından, "Şanslı pislik!" sözleri döküldü. Tuttuğu kağıdı hırsla yatağın üzerine fırlatıp kalktı, elleri ceplerinde camın önüne gidip görmeyen gözlerle dışarıyı izlemeye başladı. Evet, Mehmet Cevat Sanver'in yirmi beş yaşında bir kızı vardı; ancak down sendromluydu. "Down sendromlu!" diye düşündü, gözlerini kapadı. Şimdi pencerenin pervazına tutunmuş, içindeki öfkeyi dindirmeye çalışıyordu. Kendisinin yaşadığı acıyı onlara yaşatmanın, düşmüş bir kadının ailesi olmanın ne anlama geldiğini hissetmelerinin imkanı yoktu. Bu duyguyu yaşayamayacaklardı, öyle mi? Kızgınlıkla yumruk yaptığı elini pencerenin yanındaki duvara vurdu. Canının yanması bile umurunda olmamıştı.

"Bu kadar kolay kurtulamazsın elimden!" diyerek dişlerinin arasından tısladı. Döndü, yatağın üzerine attığı dağılmış kağıtları tekrar eline aldı. Adamın kardeşi falan da yoktu, hani kız yeğeni olsa... "Kahretsin, or**spu çocuğu!" diye hırladı.

Hırsından neredeyse ağladı ağlayacak haldeyken gözüne takılan şeye tekrar baktı. Cevat Sanver'in bir de oğlu vardı, on yedi yaşında! Aceleyle yatağın üzerine dağılmış, dedektifin gönderdiği fotoğrafları karıştırdı. Pervin Sanver'in fotoğrafına şöyle bir baktı. Demek annesi yerine tercih edilen kadın buydu! Güzelliği için olmadığı kesindi, bunu ilk baştan beri zaten biliyordu. Ancak, gördüğü resimle daha da emin olmuştu. "Aç köpek!" diye mırıldanırken aradığı fotoğrafı buldu, yüzüne biraz daha yaklaştırarak dikkatle baktı. Erkekliğe adım atmış bir delikanlının profilden çekilmiş fotoğrafıydı. Üzerinde basket takımının mavi forması vardı, fazlasıyla uzun ve zayıftı. Gencin,  İngiliz asilzadelerini anımsatan hafif kalkık ve sert hatlı burnunu süzdü.

"Hımm... Bakalım burada ne varmış?" diyen kız, elindeki diğer fotoğraflara baktı. Şimdi de delikanlının önden çekilmiş bir görüntüsüne bakıyordu. Yüzündeki tatlı tebessümle şirin bir oğlan çocuğuna benziyordu ve çenesindeki minik gamzesiyle insanda sevme isteği uyandırıyordu. Sevme isteği mi? "Saçmalama Alya!" dedi içinden. Sonra onun, güneşten dolayı hafifçe kısılmış, bal rengi gözlerini inceledi. Koyu renk saçları alnına dökülmüş, bir erkek için fazlasıyla biçimli kaşları ve yanındaki diğer erkek çocuklarından ayrılan cazibesiyle objektife bakıyordu. Bir süre elindeki fotoğrafa daldı, gitti. Aklından geçenleri sıraya dizmeye çalışırken uzandı, Bektaş Koçak'ın gönderdiği bilgileri okumaya devam etti.

"On yedi yaşında, Yiğit Sanver! Gelecekte her şeyin sahibi olacak tek kişi!" Elindeki fotoğrafla gerisin geri yatağa kendisini bıraktı. "Tabii ben izin verirsem." diye mırıldandı. Sonra, "Çok da küçük sayılmazsın ufaklık, sadece biraz beklemem gerek!" dedi ve tuhaf bir kıkırdamayla ekledi. "Tanışalım mı güzel oğlum, ben Alya Celepoğlu, müstakbel eşin!"

                              ***

Alya'nın planları neler acaba? Gelecek bölümleri çok merak ediyorum yahu!

Bu arada hikayeyi dikkatli okumayan arkadaşlar! Alya ve Yiğit'in ne annesi ne babası aynı değil, lütfen hem okumayıp hem ahkam kesmeyin. Kardeş veya üvey kardeş değiller.

Sevgiler,

Mira

SORMA KALBİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin