(Bölüm 10)

12.8K 1.5K 362
                                    




İstanbul/Elmadağ, Sanver Plaza, Bir Yıl Sonra

"Yiğit Bey, nişanlınız geldi."

Asistanının sesiyle daldığı dosyaların arasından çıkan adam, sıkkın bir ifadeyle ona baktıktan sonra, "Finans toplantısı yok muydu?" diye sordu. İçinden de böyle çat kapı gelen kıza söylenmekle meşguldü. Her zamanki davranış tarzıydı. Onun çalışması veya işleyen bir düzenin olması, bunun bölünmesi umurunda bile değildi. "Klasik şımarık Cansu!" diye geçirdi içinden.

"Bir saat sonra..." deyip duraklayan sekretere şöyle bir bakan adam, "Tamam Deniz Hanım, gönderin içeri." dedi. Çalışanları ile sizli bizli konuşurdu daima ve bu, günün büyük çoğunluğunu paylaştığı asistanı için de geçerliydi.

Tekrar elindekilere bakacaktı ki kapının açılıp fırtına gibi bir kadının içeri dalmasıyla kalakaldı, nişanlısıydı.

"Yiğitttt, aşkitommm..." diye kelimeleri yayarak konuşan esmer, uzun boylu, yirmilerindeki kız, kucağında kaniş köpeğiyle kalçalarını aşırı sallayarak dibine kadar gelmişti. Onun, hemen önünde dikilmesine rağmen genç adam istifini bozmamış, ellerini kavuşturup çenesine dayayarak alttan yukarı alaycı bir şekilde kızı süzmüştü.

"Bir hoş geldin yok mu sevgilim?" Dudaklarını küçük bir çocuk gibi abartılı şekilde büzerek konuşan kadına şöyle bir bakış atan Yiğit, oturduğu yerde geriye doğru yaslandı.

"Hoş gelmedin Cansucuğum," dedi hafif kızgın bir sesle. "Sana kaç kere gelmeden önce haber vermeni söyledim. Senin düşündüğün gibi sabahtan akşama kadar boş boş oturmuyoruz burada, çalışıyoruz, iş yapıyoruz güzelim!"

"Amaa..." diye sızlanan kız, aşırı makyajlı yüzünden bile belli olan bir hoşnutsuzlukla karşısındaki adamı süzdü. Kar beyazı gömleğinin manşetlerini geriye doğru kıvırmış, mavi kravatını gevşetmişti. Bu, yoğun olduğunu gösteriyordu. Alnına dökülen koyu renk saçlarını uzanıp okşamak istedi, ancak adam güçlü bir refleksle atılıp elini tutmuş ve engel olmuştu.

"Yapma şunu, iş yerinde böyle samimi hareketlerden hiç hoşlanmam, bilirsin." dedi sıkılı dişlerinin arasından.

"Hoşlandığın bir anı söylesene!" diye yakındı kız, gözleri dolmuştu.

Gerçekten de öyleydi, nişanlısıyla en ufak bir yakınlaşmaya tahammülü yokmuş gibi hareket ediyordu Yiğit. Biraz sertçe davrandığının farkında olmasına rağmen, umursamazca omuzlarını silkeleyip içinde yeşil harelerin oynaştığı bal rengi gözlerini onunkilere dikti. "İşine gelmiyorsa ayrılırsın olur, biter!" dedi gaddar bir sesle.

"Asla!" diye haykırdı Cansu. "Saçmalama!"

"Öyleyse..." diyerek duraksayıp onun yüzüne anlamlı bir şekilde baktı Yiğit. "İzin ver de işime devam edeyim."

"Yemeğe çıkarız demiştim." Kızın beklenti dolu gözleri koyulmuş, yalvarırcasına nişanlısına bakıyordu. Başka bir erkekte merhamet uyandıracak bu bakışlar onu etkilememişti bile. Çocukluktan beri tanıştığı, kardeşten öte saymadığı kızla hala nasıl olup da nişanlandığına, gelecek vadedecek bir bağın içine girdiğine hayret etmekteydi.

"Yanlış düşünmüşsün!" diyen genç adam sinirli bir şekilde alnına düşen saçlarını geriye itti, biçimli kaşları çatılmıştı. "Çok yoğun bir gün ve gerginim. Lütfen biraz anlayışlı ol!"

"Peki!" diye somurtan kız, onun tüm kabalığına rağmen eğilip yanağından öptü, sonra isteksizce doğrulup kapıya doğru yürüdü. Aklına gelen şeyle eşikte durup geri dönerek, "Hafta sonu organizasyon şirketiyle görüşmemiz var, unutma!" dedi.

SORMA KALBİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin