(Bölüm 31)

14.6K 1.2K 193
                                    

*****

Öyle sıkıntılı bir dönem geçiriyordu ki, o gün doğum günü olduğunu bile unutmuştu. Sabah, merdiven başında karşılaştığı annesinin sarılıp yanaklarından muhabbetle öperek, "Nice yıllara oğlum, sağlıkla ve beraber inşallah!" demesiyle hatırladı o özel günü. Ufak tefek kadının kollarında eğilmiş, onun öpücüklerine gülerek karşılık verirken uzun bir süreden sonra ilk defa, kısacık bir an da olsa mutlu olduğunu hissetti. "Annem, canımın içi kraliçem, unutmamış ha!" dedi neşeli bir sesle geri çekilip onun elini tutarken.

            "Unutmak mı?" dedi, Pervin Hanım sahte bir küskünlükle, sonra el ele merdivenleri inerken genç bir kız gibi kıkırdayarak, "Dünyalar yakışıklısı oğlumu doğurduğum gün! Hayatımda en mutlu olduğum an, aklından hiç çıktı mı diye sor," dedi.

            "Bir tanesin sen, biliyorsun değil mi?" dedi Yiğit, merdivenlerin dibinde durmuş, ela gözleri birbirine kilitlenmişti. "Her şeye dayanma nedenimsin!"

            Son sözler, Pervin hanımın gözlerini puslandırdı, nazlı bir hareketle başını yana eğip ona bakarken, "O nasıl söz yaramaz!" dedi duygulu bir sesle.

            "Öyle işte!" diyen Yiğit, toparlanarak onun ağlamaklı halinin farkında değilmiş gibi elinden tutup mutfağa doğru sürükledi. "Güzel bir kahvaltı yapalım da enerji depolayalım, hadi!"

            Gülşen'in de kendilerine katılmasıyla neşeli bir kahvaltı yapmışlar ve Mehmet Cevat uyanmadan Yiğit yalıdan çıkmıştı. Uzun bir aradan sonra, doğum günü sebebiyle de olsa normal hissetmek iyi gelmişti. O enerjiyle holding binasından da tebessüm ederek girdi. Ne olursa olsun, sevdiği insanlarla birlikteydi; annesi, Gülşen, arkadaşları... Derken asistanı ile göz göze geldi, onun gülümseyerek yerinden kalkıp, "İyi ki doğdunuz Yiğit Bey, nice yıllara!" demesiyle morali daha da düzeldi. Bugün, onun doğum günüydü ve hiçbir şeyin veya kimsenin bozmasına izin vermeyecekti. Bu kararlılıkla yüzü kocaman bir gülüşle aydınlandı. "Sağ ol Deniz, hep birlikte inşallah," dedi. Kız, masasının altından aldığı bir kutuyla dolanıp önüne geldi ve ona uzatırken, "Size layık değil ama..." diyerek elindekini uzattı.

            "Zahmet etmeseydin keşke, iyi dileklerin en büyük hediye biliyorsun," dedi Yiğit alçak gönüllü bir tavırla.

            "Ne demek patron! İnşallah beğenirsiniz..." diyen asistanı beklentiyle gözlerini ona dikmişti. Genç adam elindekini açarken içinde ne olduğunu tahmin etti. Herhalde önceki yıllarda olduğu gibi bir kravat almıştı. Doğru düşünmüştü. Elindeki bordo rengi ipeğe bakarken sıcak bir sesle, "Çok teşekkür ederim, tam ihtiyacım olan şey..." diyerek teşekkür için uzanıp kızın ellerini tuttu. Tam bu esnada asansörlerin tarafından bir ses yankılandı.

"Düzinelerce kravat ve bir tane daha!" Birkaç metre geride, üzerinde koyu renk bir döpiyes ve eli boynundaki inci kolyede duran Alya, yüzünde alaycı bir ifadeyle onlara bakıyordu. Onun kendilerine dikilen, tehlikeli pırıltılar içindeki yeşil gözleri Deniz'i irkiltti, bir suçlu gibi geri geçilip masasına geçerken yüzü kızarmıştı. Genç kadını sevmiyordu ve yaydığı enerji nedeniyle de müthiş çekiniyordu.

Elindeki kravatı özenle kutusuna koyan Yiğit, kendisine doğru salınarak gelen Alya'ya ters bir bakış atarken, "Birkaç düzine içinde varlığı anlam ifade eden sayılıdır, bu da onlardan birisi! Tabii her şeyi maddi değeriyle ölçen biri bunu anlamayabilir!" diyerek asistanına döndü. "Tekrar teşekkür ederim Denizciğim, çok incesin," dedi. Kullandığı samimi hitap Alya'nın yüzünü soldururken kızınkini daha da kızartmıştı. Yiğit'in, ağzının payını verircesine konuşması... Bu, fazlasıyla haddini aşan bir davranış olmuştu. Genç kadın, içine oturan sözlerin ağırlığıyla ne yapması gerektiğini düşünürken, Deniz'in mırıldanır gibi konuşmasını duydu.

SORMA KALBİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin