52.aklımı kaybettim ben

100 17 10
                                    

Raya'nın anlatımından...

Bazen elimize seçim hakkı verilirdi. Bizim için seçim yapan insanların hayatları hakkında seçim yapma hakkı.

Elimde bir silah vardı. Önümde ise iki seçenek. Seçenekler türese bile sonuç asla değişmiyordu. Ya ölecekti, ya yaşayacaktı. Ya katil olacaktım ya da katledilen.

"Kiraya, indir o silahı."

Yaşlı adamın gözleri kısık, bakışları bakışlarıma odaklıydı. Gerilen kaslarını buradan bile görebiliyordum ama sadece gözlerine bakan bir insan benden korktuğunu düşünemezdi bile. En iyi bildiği şeyi yapıyordu. Rol yapıyor, oyun oynuyordu yine. Ama ben artık düşmanımın içini görüyordum.

Tüm ihtimaller bir bir gözümün önünden geçiyordu. Yapacağım en ufak bir hatalı hareketin getirebileceği sonuçların ağırlığı omuzlarıma yükleniyordu. Ama ben her şeye rağmen dik durmaya çalışıyordum. En azından güvende olması gereken herkes güvende olana kadar.

"Neden? Neden yapayım bunu?"

Meraklı bir ses tonuyla sormuştum, merak etmiştim çünkü. Böyle aptalca bir isteğe karşı ne gibi bir nedeni olduğunu, nasıl bir mazeret arkasına saklanacağını gerçekten merak etmiştim. Ama yaşlı adam sessiz kalmayı seçmişti. Ben ise zamandan yana şanslı olmamamın yanında, biraz da sabırsızca konuşmaya devam etmiştim.

"Biliyor musun, baba, sen ve adamların son zamanlarda canımı çok fazla sıkmaya başladınız. Hiçbir işe yaramaz bir avuç böcekten başka bir şey değilsiniz. Sence de artık sizden kurtulmanın vakti geldi de geçmiyor mu?"

Adamın göz bebeklerinin içi öfkeden alev alev yanarken ruhsuzca gülümsemişti. Onun konuşmasına yaptığım atıf onu nasıl öfkelendirdiyse, parmakları birbirine girmiş, yumruklarını sıktığına göz ucuyla şahit olmuştum.

"Buradan çıkamayacaksın. O silahla beni vurman hiçbir şeyi değiştirmez. Adamlarım sen beni vurduğun an alnının ortasından vururlar seni. Kaybedersin."

Gülmüştüm. Cidden komik bir şeye güler gibi gülmüştüm. Daha sonrasında ise sakinleşmek ve konuşmak için araladığım dudaklarımı kaplayan buruk gülümsemeyi umursamadan devam etmiştim konuşmaya.

"Neyi?"

Yaşlı adam kaşlarını çatarak yüzümü incelemiş, ne demek istediğimi anlamaya çalışmıştı bir süre. Bense aynı sabırsızlıkla aralamıştım dudaklarımı.

"Neyi kaybederim? Bana bir baksana. Oradan bakınca kaybedecek bir şeye sahipmiş gibi mi görünüyorum ben? Ha? Her şeyimi aldın sen benim elimden. Her şeyimi. Bir kişi vardı benim için koca dünyada, o bile fazla geldi sana. Senin yüzünden kalbimin varlığını unuttum ben, yaşamayı, nefes almayı. Aklımı kaybettim ben. Neyim kaldı başka kaybedecek benim, ha?! Konuşsana!"

Yaşlı adamın gözleri gözlerimden başka bir yere bakamazken, bir an için o boş bakışlarda bir duygu kırıntısı gördüğümü sandım. Bir an, sadece bir saniye için beni anladı, önemsedi sandım. Aptaldım ne de olsa, bu beni asla şaşırtmıyordu o yüzden. İnanmak, güvenmek ve hayal kırıklığına uğramak fıtratımda vardı benim.

"Sana onu istesem de geri getiremem. Jungkook öldü. Bunun geri dönüşü yok."

Biraz daha temkinli yaklaşmaya çalışan sesiyle gözlerimi yummak, bilinçsiz kalana kadar ağlamak ve uyandığımda tüm bunların bir kabus olduğunu haber veren sevgilimle göz göze gelmek istedim. Sadece bir şansım daha olsun, bir kez daha sıkıca tutayım balonumun ipinden ama bu kez parmaklarım arasından kayıp gitmesine izin vermeyeyim diye geçirdim içimden.

THE OTHER SIDE |JJKWhere stories live. Discover now