20.biz bile bizi ayıramazmışız gibi...

188 25 9
                                    


Minik ama içimizi ısıtan kafede insanların tuhaf bakışları altında sıcak çikolatalarımızı içiyorduk. Bırakın bakışları umursamayı, neredeyse fark etmiyorduk bile. Birbirimize o kadar dalmıştık ki; başka hiçbir şey göremiyor, duyamıyorduk sanki.

Mutluyduk.

Hayatım boyunca hiç olmadığım kadar mutlu ve huzurluydum.

Jungkook önündeki sıcak çikolatasını içerken ben onu izliyordum. Yüzümde oluşmasına engel olamadığım bir gülümseme vardı. Bu genç adam benim sevgilimdi.

Sıcak çikolatasıyla boğuşan Jungkook bir an için başkalarını kaldırmış ve onu gülümseyerek izlerken benimle göz göze gelmişti.

"Bana niye öyle bakıyorsun?"

Nasıl baktığımı az çok tahmin edebiliyordum. Dünyadaki en güzel ve en özel şeymiş gibi bakıyordum. Ama büyük ihtimalle dışarıdan korku filmlerindeki kötü adamın kurbanına attığı bakışları andırıyordu bakışlarım.

Seni seviyorum.

"Seni seviyorum."

Şaşkınca yüzümü incelerken bende aynı şekilde tepkisini inceliyordum. Nereden çıkmıştı şimdi bu? Bu çocuk aklımı başımdan alıyordu. Öyle bir alıyordu ki hemde aklım değil kalbim yönetiyordu kelimelerimi.

Jungkook afallamış bir şekilde yüzüme bakmaya devam ederken üst dudağına bulaşmış çikolata takılmıştı gözüme. O kadar tatlı görünüyordu ki şu an! Yediği şeyi ağzına burnuna buluştırdığından bir haber bir şekilde öylece, şaşkınlıktan gözleri büyümüş bir halde benim gözlerime bakıyordu.

Uzanıp üst dudağındaki çikolatayı baş parmağımla yavaşça silmiştim. Gözleri gözlerimden tek bir an için bile ayrılmazken sadece yutkunmuştu.

Haksız sayılmazdı. Yaptığımın farkındaydım. Aynısını o bana yapsa ruhumu hemen burada teslim ederdim hatta. Neyse ki bunu yapan bendim.

Derin nefeslerimiz ve hızlı kalp atışlarımızın arasından zorla kısık sesini duymuştum.

"Çok- çok sıcak oldu. Çıkalım buradan."

Bende en az onun kadar sıcaklamıştım. Transtan çıkıp Jungkook hesabı öderken kendimi dışarı atmıştım. Soğuk hava yanan yüzüme çarptıkça rahatladığımı hissediyordum.

Bana ne oluyordu böyle? Dilimi neden tutamıyordum?

"Gidelim mi?"

Arkamdan gelen sesle ona dönmüş ve başımla onaylamıştım. Daha sonra kafeden uzaklaşıp yan yana yürümeye kaldığımız yerden devam etmiştik.

"Hava çok soğuk, yakında kar yağacak gibi."

Doğru söylüyordu. Bir saat kadar sonra hava kararacaktı zaten. Gün çok çabuk geçmişti.

"Evet öyle görünüyor. Eve mi dönüyoruz?"

Başını olumsuz anlamda sallamış ve tekrardan elimi kavramıştı. Hafifçe adımlarını hızlandırmış ve çocuksu bir neşeyle konuşmuştu.

"Seni bir yere götürmek istiyorum. Benim için özel bir yere."

Gülümseyerek ona ayak uydurmuştum ve bir taksi çevirmesini izlemiştim.

Sonraysa her şey çok hızlı olup bitmişti.

Taksiye binmiş ve yaklaşık yarım saat süren bir yolculuk sonrasında daha önce hiç bulunmadığım bir yerde inmiştik. Bunca süre boyunca ellerimiz asla birbirinden ayrılmamıştı.

Biraz yürümüştük. Yürüdükçe görüş açımız genişlemiş ve koca Busan ayaklarımız altına serilmişti.

Tanrım, o kadar güzeldi ki!

Güneş batmak üzereydi ve gökyüzü ara ara kırmızıya çalan bir turuncuyla boyanmıştı. Denizin üzerinde gökyüzününün bir yansıması vardı. Kelimenin tam anlamıyla mükemmeldi. Gerçekliğinden şüphe edilecek kadar güzeldi.

Heyecanlı bakışlarımı Jungkook'a çevirdiğimde onun zaten beni izlediğini fark etmiştim. Yüzünde şu huzurlu denilen gülümsemelerden biri vardı. Batan güneşin son ışıkları yüzünün bir yanına vuruyordu. Gördüğüm en güzel manzara buydu işte. Ona bakmak, önümde uzanıp giden bu manzaraya bile taş çıkacak güzelliğiyle karşılaşmak çok farklı bir deneyimdi benim için.

Kalbim olduğu yerden çıkmak ister gibi atıyordu. Kafamın içinde bir müzik çalıyordu ve her şey ağır çekimde gerçekleşiyordu. Saçları ağır ağır uçuşuyordu rüzgarda ve ben bunların hiçbirine engel olamıyordum.

Olmak da istemiyordum.

Gözleri sanki dalmış gibi gözlerimden ayrılmıyordu. Kalp atışlarım gittikçe hızlanıyordu ve kafamdaki şarkı bana yıldızların eşliğinde şöyle söylüyordu;

Belki gecenin bu kadar güzel görünmesinin,
ne yıldızlar ne de ışıklar, biziz sebebi sanki.

Belki bizizdir Jungkook. Belki gecenin bu kadar güzel görünmesinin sebebi sensindir.

Onun yokluğunda geçirdiğim onca gece arasından bir tanesi bile bana böyle hissettirmemişti. Tek bir gece bile kalbim bu kadar hızlı atmamış, bu kadar yaşıyor hissetmemiştim.

Onca sene...

Onca sene ölü gibi yaşamıştım. Onca sene kendime yaşadığımı söylemiştim, yaşamak öyle bir şey sanmıştım.

Onca sene sadece nefes almıştım.

Şimdiyse sadece bakışlarıyla bile kalbimi heyecandan yerinden sökmeyi başaran bu adamın gözlerinde kaybediyordum kendimi.

Belki heyecandan nefes alamıyordum, belki kalbim olması gerekenden hızlı atıyordu, belki görmem gereken şeylere kör olmuş, duymam gereken şeylere kulak kesilememiştim. Belki kendime bile güvenmediğim kadar güvenmiştim.

Belki kendimi bile bu kadar sevmemiştim.

Pişman değildim.

Hiçbir şey için geç kalmamıştım.

O, hayatıma tam zamanında girmişti.

Hayatıma girmişti ve ben yeniden doğmuştum.

Yüzü yüzüme yaklaşırken ne kadar zamandır sadece birbirimizi izlediğimizi düşündüm. Güneş artık ufukta çok az görünüyordu. Bense kafamdaki şarkının sonlarına geliyordum. Bu an bitsin istemiyordum. Onunlayken her anım sonsuza kadar sürsün istiyordum.

Jungkook'un yüzü yüzüme yaklaşırken, elleri ellerimi bulmuştu. Kahverengi gözleri gözlerimi asla terk etmezken dudaklarımızı da birleştirmek istediğini anlamam uzun sürmemişti.

Bakışlarım şekilli dudaklarına kaymış, düşüncelerim ise gökyüzünde birer yıldız oluvermişlerdi. Uçsuz bucaksız gökyüzünde minik birer yıldız.

Ve Jungkook'un yüzüne güneşin değil de yıldızların ışığı vurmaya başladığı o ilk an dudaklarımız birbirini bulmuştu, hiç ayrılmayacaklarmış gibi.

Hiçbir şey bizi ayıramazmış gibi.

Biz bile bizi ayıramazmışız gibi...


-arissa

THE OTHER SIDE |JJKWhere stories live. Discover now