3.insan insanlar içinde de yalnızdır

630 46 9
                                    


Başka bir gece yarısı, farklı bir gün ama aynı duygular.

Gidecek bir yerim olmadığı için kendimi adımlarıma bıraktığımdan beri boş boş yürüyordum. Yalnızdım. Üzgündüm. Kızgındım. Kırgındım. Ben korkuyordum.

Bunu itiraf etmenin bu kadar zor olacağını bilmiyordum ama iliklerime kadar korkuyordum. Karanlıkta karşıma ne çıkacak bilmiyordum ve bu yüzden korkuyordum.

Tabi bunları düşünürken bahsettiğim karanlık, gecenin karanlığından ziyade içimdeki karanlıktı. Kendi içimde kaybolmak beni korkutuyordu. Aslında ben çoktan kaybolduğumu biliyordum, beni korkutan şey yolumu bulamamaktı belki de.

Her geçen süre daha fazla umutsuzluğa kapılıyordum. Umutsuzluğumun beni bitirmesinden korkuyordum ama hayal kırıklıklarımınkilerden korktuğum kadar değil. Bir insanın umutları ve hayalleriyle, hayal kırıklıkları arasında kalmasının ne demek olduğunu bilmekten nefret ediyordum.

Yine de insan nankör oluyordu işte. Kalbi, aklı ve vücudu asla aynı anda aynı şeyi yapmıyordu.

Duygularımız bencil, aklımız bencil, vücudumuz daha da bencildi. İnsanı insan yapan her şey bencildi. Bulutsuz bir gece yarısında beni sahil kenarına taşıyan ayaklarım bile bencildi.

Belki de bencil olma sırası bendeydi artık. Sadece kendimi düşünme sırası, ölme sırası bendeydi.

Ve belki de ölmek diye bir şey yoktu bile. Belki ruhumuz çok başka bir evrene göç edecekti ya da belki bir simülasyondaydım ve ölümü seçersem bu oyunu kazanacaktım.

Bilmiyordum. Bilmiyordum ama öğrenmek istiyordum. Denemek istiyordum ve geri dönüşünün olmaması umrumda değildi. Zaten geride dönmeye değecek en ufak bir şeyim de yoktu. Ve belki de ayaklarım bana şu ana kadar ki tek iyiliği yapmışlardı. Burada olmamın sebebi buydu belki de.

Tüm umutlarımı belkilere bağlıyordum. İşte ben böyle yapıyordum, ne olursa olsun umut ediyordum.

Belki de benim sonum umutlarımdı. Bunu bilemeyecek olmak güzel olurdu. Belki de bilmek...

Bir kış gecesi atlamayı planladığım suyun ne kadar soğuk olduğunu düşünmek istemiyordum. Derin bir nefes alıyor ve çantamı yere bırakıyordum. Sonra aklıma kolyem geliyordu. Bana ait olan tek şeyi yanıma almak istiyordum. Çantaya olan gücümle tekme savurup geri gitmesini sağlıyordum. Kolyeyi boynuma takıyor ve montumu çıkarıyordum. Kolye bir an için parlıyordu ya da ben öyle sanıyordum ama üzerinde durmuyordum. Son bir kez gök yüzüne bakıyordum. Ve yine son kez konuşuyordum onlarla.

"Ben,, buna inanıyorum. Belki kafayı yiyorum sadece ama inanıyorum. Ve sanırım inanmak bana hayal kurmaktan daha doğru geliyor. İnanmak daha gerçek geliyor. Biliyorum gerçekler acıtabilir. Ama umutlar da kırılıyor ve o cam parçaları sonsuzluk içinde sonsuz kez batıyor bana. Ve özür dilerim. Size yalan söyledim. Aslında kendimi yalnız falan hissetmiyorum çünkü kendimi yalnız hissedebilmem için ilk önce kendimi hissetmem gerekiyor. Benimse içimde koca bir boşluk var. Hiç olmayacak bir şeyi bekliyormuşum gibi."

Umutsuz vaka olduğumu düşünmeyin diye söylemedim hiçbir zaman. Ama artık söyleyebilirim çünkü umutsuz vaka olduğumu biliyorum, yaşıyorum. Özür diliyorum.

Bir adım daha atıyordum. Hayalperestliği asla bırakmıyordum ama daha küçük hedefler koyuyordum önüme eskiye nazaran. Var olmanın hafifliği diye bir şey olduğuna inanmıyordum. İnsan insanlar içinde de yalnızdır biliyordum*. Romeo ve Juliet mutlu olmak zorunda, yarım kalmışlıklar için başka bir dünya olmak zorunda buna inanıyordum.

Bunu umut ediyordum ve suyun üzerindeki ay ışığının tam ortasına doğru bırakıyordum kendimi. Suyla umduğum çarpışmayı yaşıyordum. İşte benim sonum bu oldu diyordum, umut etmek.

Son ana kadar birinin beni görmesini umut eden bir tarafımın olması benim sonum olmuştu. Bulunmayı umduğum için kaybetmiştim kendimi. Elimden tutup yaşa diyen biri olmadığı için ölmüştüm ben.

Soğuk suyla buluşan vücudum çarpmanın etkisiyle sızlarken derin bir nefes almak istiyordum. Geri dönüş yoktu.

Pişman olma demiştim zihnime. Pişman olmak için bile çok geç kaldın. Yalnız gelip yalnız gidiyorsun, belki umduğun değil ama bildiğin gibi...

Nankör vücudum da aklım ve kalbim gibi, ruhumun aksine kurtulmaya çalışıyordu. Ruhumun kabullenişi onları ilgilendirmiyordu. İşte ben burada da kaybettim diyordum. Bu dünya, bu vücut, ruhum ile uymuyordu. Gittikçe batıyordum. Her zaman batan ben, ölürken de batıyordum. Gözlerim son saniyeye kadar açık kalsın diye özel bir çaba harcıyordum. Ne görmeyi umduğumu bilmiyordum. Zaten tek gördüğüm şeyin burnumdan çıkan baloncuklar olması da beni şaşırtmıyordu.

Bir baloncuk, iki baloncuk, üç baloncuk...

Bir baloncuk, iki baloncuk, üç baloncuk

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Gözlerimi kapatıyordum ve bekliyordum. Neyi beklediğimi bilmiyordum. Bir film şeridi, bir melek, beyaz ışık? Bekliyordum, ömrüm boyunca yaptığım gibi, ne için beklediğimi bilmeden beklemeye devam ediyordum.

Her zaman korktuğum karanlığıma hapsolana kadar, karanlık beni yutana kadar bekliyordum...

Gitme vakti geldi biliyorum,
Kendimi mi özlüyorum?
Bilmiyorum,,**

Yalnız olmak istemiyorum.

-arissa

THE OTHER SIDE |JJKWhere stories live. Discover now