7.herkes her zaman susardı

395 41 6
                                    


Hiç sonsuz bir bekleyişe girdiğiniz olmuş muydu?

Sonsuzluk benim için hep özel bir kavram olmuştu. Ben bilinmezliği severdim, olmayan şeylere inanırdım mesela. Sonsuzluk da bilinmezliğin kendisiydi bana göre. Hep öyle olmuştu. Sonsuzluğun, bilinmezliğin içinde rehine alınmıştı benim ruhum.

Belki yapmamam gereken bir şey yapmıştım, belki de hiçbir şey yapmamıştım. Belki mükemmellik kusurun kendisiydi. Yine yapıyordum. Sonsuz belkilerle devam ediyordum hayatıma.
  
Sonsuzluk demiştim, sonsuzluk dediğimiz şeyin de bir sonu olması gerekmez miydi? Duyguların sonu gelir miydi? Kaç tane yıldız olduğundan bizene deseydiler bir gün eğer, yıldızların sonu gelir miydi?

Sonsuz aşk gerçek miydi peki? Ya da sonsuz mutluluk? Ne kadar mutlu olabilirdik ki? Ne kadar aşık olabilirdik mesela? Sınırlı olan şeylerin içine sonsuzluğu sığdırmak mümkün müydü? Herkes bir gün ölecekse eğer, nasıl oluyordu da sonsuza kadar seviyorlardı birbirlerini, merak ediyordum işte.

İlla bir şeyler sonsuz olacaksa üzüntü yerine mutluluğu, nefret yerine aşkı seçiyordum. Seçimlerimin sonuçlarına katlanmak istiyordum ben artık, benim için seçilenlerin sonuçlarına değil. Olan biten her şeyin bir rüya olmasını ve sonunda sonsuz güzelliğe açabilmek istiyordum gözlerimi.

Gözlerimi açabilmek istiyordum.

"Jungkook?"

"Oh, uyandırdım mı? Sessiz olmaya çalışmıştım."

İyi biriydi. Çok iyi biriydi. Bana karşı iyi olan ilk kişiydi hatta. Beklediğim kişiydi.

Ama beklediğim şeyle değildi.

"Buldun mu?"

Mahcup bakıyordu gözleri. Anlamıştım işte. Bir saate dönerim diyip de hava kararana kadar gelmemişti. Her geçen saniye umutlarım da yanan odunlar gibi kül olmaya başlamıştı zaten. Hatta o gelmeden saatler önce yanmayı bırakmış, sönmüşlerdi. Yine de kapının sesini duyduğum ilk saniye kafamda yankılandı o lanetli kelime. Belki.

"Ben, üzgünüm. Her yere baktım ama,"

Sessizlik. Birbirine söyleyecekleri hiçbir şeyleri olmayan iki insan bir odada baş başa kalırsa ne olurdu? Belki ona kim olduğuyla ilgili sorular sormalı ve onu tanımaya çalışmalıydım, ya da bunu o yapmalıydı. Konuşacak çok şey vardı belki ama konuşmamayı tercih ettik.

Uyumak ve düşüncelerimi toparlamak istiyordum. Hayatımı düzüne sokacağını ya da bitireceğini -her neyse- düşünerek yaptığım hareketin sonuçlarını düşünmem ve çözüm bulmam gerekiyordu. Çünkü hayatımda belki de ilk defa bizzat kendi iradem ile yaptığım bir şeyin bedelini ödüyordum. Ağır hissettiriyordu, hafiflemek için ne yapacağımı bilmiyordum.

Konuşan yine o oldu.

"Biraz hava almak ister misin? Tüm gün evdeydin canın sıkılmış olmalı."

Can sıkıntım uykumdan daha ağır basıyordu. Karşımdaki genç adam hakkında en ufak bir bilgim olmadığı gibi nerede olduğum hakkında da en ufak bir fikrim yoktu.

Jungkook'un gözünde nasıl biri olduğumu düşündüm. Uyandığımdan beri sanki yıllardır arkadaşmışız gibi samimi davranıyordu. İşin tuhaf kısmı hiç tanımadığım bir adamın evinde kendimden çok emin bir şekilde kalıyor, nerede olduğumu veya neden beni burada misafir ettiğini sorgulamıyordum.

Doğruyu söylemek gerekirse hayatımda sorgulanacak o kadar çok şey vardı ki, bunları sorgulamak aklıma yeni yeni geliyordu. Ve sanırım geç de olsa şunun farkına vardım. Kendime gelmem ve atacağım adımı düşünmem gerekiyordu. Bunun için bir yerden başlamak, daha doğrusu devam etmek zorundaydım. Ve ilk olarak onu tanımak istediğime karar verdim.

THE OTHER SIDE |JJKWhere stories live. Discover now