18.yaşayan bir bedenin ölü ruhu

198 27 3
                                    


Yaşamın en büyük ironisi kaybettiğini sandığın anda sana kazandığını söylemesi olabilirdi. Benim hayatımdaki en büyük ironiyse ölmeye çalıştıktan haftalar sonra bir başkasıyla ortak nefesler almaktı.

Hayatımın en özel, en güzel anını yaşıyordum. Jungkook'un dudakları dudaklarımın üzerinde dans ediyordu. Bense ilk defa dansa kaldırılıyordum. Beceriksizce ayak uydurmaya çalışıyordum sadece. Ama hayır, umurumda değildi. Kalbim deli gibi atarken ve hayatımda ilk defa saf bir mutluluğun içinde boğulurken acemiliğim ya da beceriksizliğim hiç ama hiç umurumda değildi.

Nefes almamı sağlayan dudaklardan yine nefes almak için ayrılmıştık. Derin birer nefesi içimize çekip tekrar kapanmıştık manevi nefeslerimizi paylaşmak için birbirimizin dudaklarına. Ona kapılıyordum.

Hayır. Ona çoktan kapılmıştım.

Bir eli yanağımı okşarken bir diğeri belimi okşuyordu. Yanağımdaki elini bulunduğu yerden çekip belimin iki yanından daha sıkı kavramıştı beni. Aynı anda hem bayılacak kadar halsiz, hemde dünyanın en güçlü insanı gibi hissediyordum. Demek aşık olmak böyle bir şeydi.

Çok sevmiştim. Onu sevmeyi, onun beni sevmesini çok ama çok sevmiştim.

Ruhum onu öpmeye doyamadığında ama bedenim ihtiyaçla geri çekilmek zorunda kaldığında bile ellerimi göğsünden indirememiştim. Teması tamamen kesmek istemiyordum çünkü.

Sağ elimin altında, normalden çok daha hızlı atan kalbini hissedebiliyordum bu şekilde. Benim kalbimse dudaklarımda atıyordu resmen.

Jungkook başını eğip alnını alnıma yasladığında ikimizde nefeslerimizi düzenlemeye çalışıyorduk. O beni öpene kadar buna ihtiyacım olduğunu anlayamamıştım bile.

"B-beni öptün."

Gülümsemişti. Gülümsemesinden öpmek istemiştim nedensizce. Kendimi fazla kaptırmıştım sanırım.

"Sende beni öptün."

Yanaklarımın kızardığını hissetmiştim. Evet, bende onu öpmüştüm.

"Ben-, yani ben, ben sadece,"

Yüzünde saklamaya çalıştığı ama başaramadığı bir gülümseme ile bana bakıyordu şimdi. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Düzgün düşünemiyordum bile.

Tanrı aşkına, az önce öpüşmüştük!

Bir süre daha öylece birbirimizin gözlerine bakmıştık. Sonunda Jungkook alınlarımızı ayırmış ve geriye çıkmıştı. Yerdeki soğuduğunu tahmin ettiğim bardağımı alıp minik bir yudum almıştı içindeki çikolatadan.

"Beni affettin- Hey! O benim bardağım. Seninki orada bak."

"Ben senin bardağından içmek istiyorum. Sorun olur mu ki?"

Hipnoz olmuşcasına bakakalmıştım birkaç saniye yüzüne, sonra kafamı olumsuzca sallamakla yetinmiştim.

"Seni affetme konusuna gelirsek, o konuda hala emin değilim."

Ne?

"Pardon? Jungkook biz az önce- yani ben sandım ki,"

Tam karşıma geçmiş ve elinde benim sıcak çikolatam varken yukarıdan bakışlar atmaya başlamıştı bana doğru.

"Ne sandın?"

Beni öylesine mi öpmüştü yani?

"Senden hoşlandığımı mı sandın?"

THE OTHER SIDE |JJKWhere stories live. Discover now