28.hiçbir şey tesadüf değil

165 23 20
                                    

Birisi dünyana girer ve birden bire dünyan sonsuza kadar değişir.

Bana olan buydu işte. Birisi en ummadığım anda dünyama -ondan geriye kalan her neyse- girmişti. En beklemediğim, her şeyden, en çokta kendimden ümidi kestiğim anda izin almak bir yere dursun haber dahi vermeden dalmıştı hayatıma. Ama ben davetsiz misafirlerden nefret ederdim. Ederdim çünkü bende kendi hayatımın davetsiz misafiriydim aslında. Kendimi koca dünyadaki davetsiz, istenmeyen, kimse tarafından sevilmeyen o misafir gibi hissediyordum. 

Sanki herkes benden nefret ediyordu da yüzüme söylemeye çekiniyorlardı. Yanıma yaklaşmıyor, benimle konuşmuyor, nasıl olduğumla ilgilenmiyorlardı. Sanki tüm dünya ikiye bölünmüştü de ben tek başımayken, onlar hep birlikti. Sanki, sanki ben yabancıydım da onlar buraya aitlerdi

Birisi dünyana girer ve birden bire dünyan sonsuza kadar değişir.

Her şey o hayatıma davetsizce, pata küte girene kadar aynen böyle ilerliyordu işte. Hayatım monoton bir şekilde devam ediyordu. Sahip olduklarım her geçen gün birer birer azalsa da ben bu şekilde devam ettiriyordum hayatımı o yokken. Önce ailemdi giden, sonra hiç sahip olmadığım arkadaşlarım, az buz hatırladığım anılarım,  güvenim, düşüncelerim, hislerim, inancım. En çok da kendime olan inancım. Varlığıma, geçmişime, geleceğime, en sonunda da şu anıma olan inancımdı beni en son ve en acı şekilde terk edenlerden birisi. 

Bir insan varlığına inanmayı kesitiğinde, bir hiç olduğunu düşümeye başladığında ne yapardı? Geçmişini tamamen unutup, geleceğine olan inancını kaybettiğinde? Şu anından nefret edip, artık yeryüzünde yaşamak istemediğinde? Bir insan varlığını ve yokluğunu birbirinden ayırt edemediğinde ne yapardı? 

Birisi dünyana girer ve birden bire dünyan sonsuza kadar değişir.

Jungkook hayatıma tam o zaman girmişti işte. Ben ne yapacağımı bilmez bir halde kendi canıma kıymaya çalışırken. Önce bedenimi, sonra ruhumu ve en sonunda da kalbimi çekip çıkartmıştı derin ve pis bataklıktan. Kanayan yaralarımı temizlemiş, tek tek sarmış, üzerlerine minik kelebek öpücüklerinden kondurmuştu.

Ruhu ruhumu, vücudu vücudumu ısıtmış, kalbimin alev almasını sağlamıştı. Ama bu alev beni yakıp kül eden cinsten bir alev değildi. Tam tersine, içimi ısıtan, göz yaşlarımı kurutan, güven veren, ışık sağlayan bir alevdi bu. Karanlığı aydınlatan, görmemi sağlayan bir alevdi.

Bu, bizim aşkımızın aleviydi.

Karanlık dünyama girmiş ve birden etraf onun parlaklığı ile aydınlanmıştı. Birden her şey daha renkli, daha güzel gelmişti öncekinden. Onun büyüsüydü bu.

"Uyanmışsın bebeğim. Günaydın."

Başımı yataktan kaldırıp sesin geldiği tarafa bakmış ve elinde kahvaltı tepsisi ile bana en özel klişeleri yaşatan sevgilimle göz göze gelmiştim. Dağınık saçları ve çıplak üst bedeniyle kapıya yaslanmış, öylece gülümseyen yüzümü izliyordu dalmışcasına.

"Günaydın~ Beni neden uyandırmadın?"

Yanıma doğru yürümüş ve elindeki tepsiyi nazikçe kucağıma koyarak tam karşıma oturmuştu. Bakışlarımı hazırladığı kahvaltıya çevirdiğimde ne kadar uğraştığını görmüştüm. Tepsinin ortasında minik bir vazoya konmuş birkaç renkli çiçek vardı. Her birinin kendine has kokusunu ayırt edebiliyordum ve bu gülümsememi genişletmeme sebep olmuştu.

"Ne kadar uğraşmışsın. Keşke bana da haber verseydin, sana yardım ederdim."

Gözleri gözlerimden bir saniye için ayrılmış ve minik vazodaki çiçeklerden birini eline alıp saçıma takarken konuşmuştu.

THE OTHER SIDE |JJKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin