31.bir insan beni neden severdi ki?

156 22 14
                                    


Dokunmak insanların bir şeyleri algılamak için kullandıkları belki de en inandırıcı yöntemdi. Düşününce, bazen görmek, duymak ya da koklamak yetmezdi. Bazen sadece dokunmak isterdiniz, buna ihtiyaç duyardınız. Elinizin altındaki yüzün gerçekliğine inanmak için onu görmeniz yetmezdi bazen, hissetmeniz gerekirdi.

Jungkook'un yatağına uzanmış karanlık tavanı izlerken aklımdan geçenlerdi bunlar. Tavandaki siyah yıldızları bilmem kaçıncı kez sayarken yanımdaki varlığını kokusundan doğru tescilliyordum.

Düşünmeden duramıyordum. Ya o gün ölmek istemeseydim? Ya ben o gece o dileği dilemeseydim? Ya o, o gece orada olmasaydı?

Hep düşünmüştüm, hayatta yaptığım kaç seçimin bir mucizeyi kaçırmama sebep olduğunu. Okula gitmek yerine sahile gitmeyi seçtiğimde, otobüse binmek yerine yürüdüğümde, uyumak yerine müzik dinlediğimde, bir yere geç kaldığımda, bir yere erken gittiğimde, bir adım fazla veya eksik attığımda, bir an için durup düşünmek istediğimde neleri kaybettiğimi merak ettim. Bu seçimlerden herhangi biri tüm hayatımı değiştirebilirdi. Bu seçimlerden herhangi biri peşi sıra bir başka seçimi getirebilir ve beni, ona hiç ulaşamadan öldürebilirdi.

Ya da daha kötüsü, beni ona hiç ulaşamadan yaşamaya mahkum edebilirdi. Seçimlerim benim kabusum olabilirlerdi. Benim sonum olabilirlerdi. Ama olmamışlardı. Yaşıyordum. Her şeyden önemlisi uğruna yaşayabileceğim birine sahiptim.

Başımı uzandığım yatakta onun olduğu tarafa çevirmiştim. Uyuyordu. Gülümsemeden edemedim. Yorulduğunu biliyordum, bende yorulmuştum. Hayatımda ilk defa yorulmak beni rahatsız etmemişti. Ruhen değil bedenen yorulmuştum ilk defa ve bu çok iyi hissettirmişti. Senelerdir uyuyan bedenime çok iyi gelmişti. Benim beyaz atlı prensim, prensesini o yaşatma gücüne sahip öpücüğü ile uykusundan uyandırmıştı. İyi ki de uyandırmıştı, prenses huzurlu bir uyku geçmiyordu çünkü. Kabus görüyordu sadece. Simsiyah, karanlık, korkunç bir kabus.

Bir kabusu yaşıyordum.

Bedenimi yan çevirip ona doğru uzanmaya devam etmiştim. Bir süre güzel yüzünü izlemiş, sakin nefeslerini saymıştım. Yetmemişti. Varlığına, gerçekliğine kendimi inandıramıyordum bir türlü. Ne yaparsam yapayım yeterli gelmiyordu. Hissetmek istiyordum, varlığını tüm kalbimle hissetmek, gerçekliğini aklımla kavramak istiyordum. Yukarıdaki elimi olduğu yerden kaldırıp yüzüne doğru uzatırken kendi kendime tekrar ediyordum.

"O gerçek. Gerçek. Bu bir rüya değil."

Soğuk parmaklarım benim tarafımda olan yanağına değdiğinde ve bir saniye için irkildiğinde elimi geri çekmemek için direnmiştim. Ona dokunmak güzeldi, ona dokunmak eşsizdi, büyülüydü.

O sihir gibiydi. Varlığına inanmak zordu ama kabullenmek çok kolaydı.

Ona hayrandım, eşsizdi. Kocaman bir kalbi, çok güçlü bir zihni vardı.

Onu kabullenmiştim. Ona alışmıştım. Yine de bazen inanmakta zorlanıyordum. O beni sevmişti. Bir insan beni neden severdi ki?

Beni neden sevmişti ki? Neyimi sevmişti ki?

Ben güçsüzdüm, kendi başıma yaşayamamıştım. Kimseye yardımım dokunmamıştı şu ana kadar. Bencildim. Kendimden başka kimse için bir şey yapmamıştım. Aptaldım. Sevgiye açtım. Korkaktım. Ben her şeydim, kötü olan her şeyin vücut bulmuş haliydim. Jungkook beni neden sevmişti ki?

"Beni,"

Yutkunmuştum. Bunu sesli söylemek zordu. Bir insanın kendisine sevilecek bir yanı olmadığını itiraf etmesi zordu işte.

"Beni neden sevdin ki?"

Doğru soruyu mu soruyordum? Sormam gereken soru bu muydu? Beni neden sevdiği miydi merak ettiğim? Yoksa beni gerçekten sevip sevmediği miydi?

Başımı iki yana sallamıştım. Saçmalıyordum. Kendime olan nefretimi ona sarıyor, olmayan şeyler hakkında düşünüp onu suçluyordum. Bu düşündüklerimi bilse, beni sevmeye devam eder miydi?

Elimi yanağından saçlarına kaydırmış ve gözüne giren tutamları kenara itmiştim. Bir saniye için kaşlarını çatar gibi olmuş, hemen sonra dudaklarını büzerek yerinde kıpırdanmıştı. Bu süre zarfında kıpırdamadan onu seyretmiş ve en ufak tepkisini bile zihnime kazımıştım. Hemen sonra -hala uyuduğundan emin olunca- parmaklarımı yüzü hizasında gezdirip dudaklarında durdurmuştum. Bu dudaklar, benim çölüme yağmur, ateşime bir bardak su olmuşlardı. Bu dudaklar düştüğüm çukura açılan çıkış kapısı, kalbimden kalbine giden köprü olmuşlardı. Bu dudaklar tüm hislerime tercüme, tüm günahlarıma kefaret olmuşlardı.

Bu beden ruhuma yuva olmuştu.

"Bir insan beni neden sever ki?"

O benim için hiçbir şey ifade etmiyor.

Bu cümle sebepsizce çok canımı yakıyordu. Kimden bahsettiğini bilmiyordum ama umursamaz da olamıyordum. Bu cümleyi öyle ruhsuz, öyle umursamaz söylemişti ki, her kimden bahsediyorsa gerçekten onun için bir şey ifade etmediğine emin olmuştum. Bu beni üzdü. Birinin Jungkook'un sonsuz sevgisine ve merhametine sahip olamayacağı gerçeği benim için fazlasıyla can yakıcı olmuştu. Ben onun sevgisi sayesinde ayakta duruyordum ne de olsa.

Elimi dudaklarından yavaşça ayırmış ve bedenimi sıcak bedenine daha fazla yaklaştırmıştım. Başımı göğsüne yaslamıştım. Kulağımın hemen altında atan kalp atışları içimi huzurla doldururken gevşediğimi hissetmiştim.

Bir, iki, üç, dört, beş, altı...

Beni neden sevmişti bilmiyordum, umurumda da değildi. Sadece, beni sevmişti işte. Sebebini umursamıyordum.

Yedi, sekiz, dokuz, on...

Bende onu sevmiştim. Kendimden çok sevmiştim hemde. Önemli olan da bu değil miydi? Ait olduğum yeri sonunda bulmuştum. Artık kayıp bir ruh değildim. Artık kendisiyle savaşan bir ruh değildim.

On bir, on iki, on üç, on dört...

Ruhum, aradığı ruhu bulmuştu.

Artık özgürdüm.

Kendimi kaybettim yeniden
Ama seni hatırlıyorum.**

•Bölüm kısa ve diyalogsuzdu farkındayım

اوووه! هذه الصورة لا تتبع إرشادات المحتوى الخاصة بنا. لمتابعة النشر، يرجى إزالتها أو تحميل صورة أخرى.

•Bölüm kısa ve diyalogsuzdu farkındayım. Sadece keyifsiz bir dönemdeyim ve bunu en kısa zamanda telafi edeceğime söz veriyorum.•

-arissa

THE OTHER SIDE |JJKحيث تعيش القصص. اكتشف الآن