45.suçlu bendim

130 18 73
                                    

Raya'nın anlatımından...

Genç adamın beni kapının girişinde bırakıp içeri girmemi söylemesi üzerine, önümdeki kapıyı itmiş ve büyük salona doğru ilk adımımı atmıştım. Anında değişen atmosferle tüylerim diken diken olurken, gözlerim geniş salonda tanıdık yüzler aramaya başlamıştı. Bir süre odanın içinde gezinen bakışlarım yaşlı adamın üzerinde durduğunda içimde oluşan öfkeye engel olamamıştım. Olmayı da istemiyordum zaten. Bu adam bir katildi. Her geçen saniye biraz daha nefret ediyordum ondan. Göz göze geldiğimiz her saniyede özümün önüne Jungkook'un düşüşü geliyordu. Son kez gözlerini gözlerime çevirmesi ve o gözlerde gördüğüm tüm o pişmanlık duygusu. Ölmemişti biliyordum. Varlığını bir şekilde hissediyordum çünkü. Ona bir şey olması fikrine bile katlanamayan ruhum, öldüğünü düşünse eğer şu an nefes alıyor olmazdım zaten. Bir yerlerde, bir şekilde nefes alıyordu o da. Ne durumda olduğunu, nerede olduğunu bilmiyordum ama yaşıyordu işte. Bu bana yeter de artardı bile. Kendimi buna öylesine inandırmıştım çünkü.

Öfkeli gözlerim sağ taraftan gelen hareketlilikle birlikte yaşlı adamdan ayrılmış ve o tarafa dönmüştü. Koltuklardan birinde küçücük kalmış bir kadın sessiz sessiz iç çekiyordu. Yorgun görünüyordu. Yorgun ve endişeli?

Bakışlarım kadının üzerinde biraz daha gezindikten sonra bir yerlerden tanıdık gelen yüzünde durmuşlardı. Solgun yüzünde, yorgunluktan morarmış göz altlarının arkasına saklanmış iki kocaman galaksi vardı. Bakışları her ne kadar ışıkları sönmüş gibi görünse de, aynı benim gibi umut kırıntıları barındırıyorlardı. Anlıyordum çünkü aynı hislere ben de sahiptim. Minik ama biçimli dudakları olduklarından daha fazla kızarmışlardı. Farkında bile olmadan gerginlikle dudaklarını ısırıp durması bana bu gereğinden fazla kızarıklığın sebebini açıklıyordu. Yüzüne göre biraz büyük olan burnu da aynı şekilde kızarıktı. Simsiyah saçlarının aralarındaki beyaz tutamlar kendilerini belli ediyorlardı. Çok güzeldi ama bir o kadar da bitkindi.

Gözleri gözlerime değdiği an anlamıştım bu kadının kim olduğunu aslında. Dolan gözlerimi ve ağrıyan kalbimi umursamamaya çalışarak, kafamda dönen konuşmaların, anlatılan acı dolu anıların ağırlıklarıyla ileriye doğru sarsak birkaç adım atabilmiştim sadece. Kaybolanı bulmuştum. Onun, ikimiz arasında bir türlü seçim yapamadığı rakibimi, bir başkasının günahlarının bedelini ödeyen masum ruhu bulmuştum. Ve gözlerine bir kez bakmam bile yetmişti; onun seçimi bu güzel kadın olsaydı eğer, ben başımı eğer ve kavuşmalarını izlerdim bir köşeden. Asla benim yüzümden ayrılmalarına izin vermezdim. Bırakın aralarından çıkmayı, daha en başta girmezdim bile bu kutsal bağın arasına. Bu endişeli gözlerin sebebi olmazdım asla.

"Kiraya, hoşgeldin. Seni buraya Bayan Jeon ile tanıştırmak için çağırdım. Gerçi sen onu tanımış gibi görünüyorsun. Sevgili Jungkook sana ondan bahsetmiş olmalı? Haksız mıyım?"

Derin bir nefes çekip kendimi toparlamaya çalışmıştım. Bu herifin önünde ağlayamazdım. Jungkook'un uğruna savaştığı onca şeyden sonra güçsüz durmaya hakkım yoktu. O bunu hak etmiyordu.

Jungkook... bunları hiç hak etmemişti.

Bu kadının olan bitenden haberdar mıydı? Üzgün görünüyordu ama bakışları bir kayıp vermiş gibi değildi. Ruhu bedeninden çekilip çıkarılmış, bir parçasını kaybetmiş gibi bakmıyordu. Bu kadın benim gibi bakmıyordu bana.

Onun hiçbir şeyden haberi yoktu.

"Bayan Jeon, sizde bir şeyler söylesenize. Kiraya Jungkook'un kız arkadaşıydı. Belki oğlunuz hakkında bir şeyler sormak istersiniz ona. Ne de olsa birbirlerine karşı oldukça dürüst davranmışlar. Hatta bana kalırsa gereğinden biraz fazla dürüst."

THE OTHER SIDE |JJKWhere stories live. Discover now