11.yaşıyorum çünkü ölemiyorum

268 32 9
                                    


Benliğimi bulacaktım. İyi olacatım. Güçlenecek ve ayağa kalkacaktım. Her zaman nasıl kalktıysam aynen öyle kalkacaktım.

Gözyaşlarım kaybettiğim anlamına gelmiyorlardı, ben sadece yaralanmıştım. Ve bu sefer her zamankinden bile hızlı iyileşecektim. Biliyordum çünkü bir şeyler değişiyordu.

Banyodaki aynanın karşısına geçmiş kendimle yüzleşiyordum aklım sıra. Kendi gözleri bir insana nasıl yabancı gelir diye düşünmeden edemiyordum tabi. Bu kız ben miydim? Emin olamıyordum.

Parmaklarım gözlerimin altındaki morluklardan, çatlamış dudaklarıma kayarken gözlerim ürkekçe izliyordu bu görüntüyü. Son iki günde hayatımın çöküşünü yaşadığımı geç fark ediyordum.

Ölüp de geri geldin sen Ki Raya.

Hafifçe sırıtıyordum.

Yaşıyorsun.

Yaşıyordum. Hala özgür değildim belki ama yaşıyordum. Asla özgür olamayacaktım belki ama yaşıyordum. Hayatım belki de bir simülasyondan ibaret diye düşünürdüm eskiden, şimdi fark ediyordum ki ben bir yalanın bile ana karakteri olamazmışım.

Sevdiğim bir şarkı sözü aklıma gelince gülmem şiddetleniyordu.

Yaşıyorum çünkü ölemiyorum.

Ben deliriyor muydum? Yaşadığım bunca şeyin benim kurgum olmasından öylesine korkuyordum ki. Tüm bunlar benim kurgumsa eğer, cidden öyleyse ya da rüyadan ibaretse, uyandığımda olacaklardan öylesine korkuyordum ki.

Dış kapının açılma sesiyle kendime geliyordum. Jungkook gelmiş olmalıydı.

Gittiğinden beri aynanın karşısında hayatı sorguladığımı bilse beni deli hastanesine yatırırdı sanırım. Ya da yatırmazdı. Şu ana kadar ne düşündüysem tersini yapmıştı ne de olsa. Mesela ben beni en erken nasıl gönderir diye düşünürken o bana ben seni iyileştireceğim demişti.

Büyük konuşuyordu. Beni iyileştiremezdi.

Tamam beni kimse görmezken görmüştü. Bir de kurtarmıştı. Bir de anlamıştı. Bir de benimle ağlamıştı. Ve bir de...

Sanırım beni iyileştirebilirdi. Kesinlikle bunu biri yapacaksa bu o olurdu. Ama biz birbirimizi tanımıyorduk ve eninde sonunda beni gönderecekti, biliyordum. Ne kadar daha bir yabancıya ev sahipliği yapabilirdi ki? Cevap veriyordum, belki de şimdi gitmemi isterdi.

Anahtarların sesi beni bir kez daha kendime getirirken hızla tuvaletten çıkmıştım. Arkamdan kapıyı kapatırken dış kapıyı kapatan Jungkook ile göz göze gelmiştik. Şaşkınca attığı birkaç saniyelik bakıştan sonra gözlerini kaçırmış ve yere bakarak konuşmuştu.

"Merhaba."

"Şey, merhaba."

Duruşu çekingen bakışları titrekti. Burnunun ucu ve dudakları kıpkırmızı olmuşlardı. Sahil kenarında yürüdüğümüz gece de kızarmışlardı. Üşüdüğü zaman kızarıyor olmalılar, diye düşünmüştüm.

"Dışarısı soğuk olmalı, sana sıcak bir şeyler yapabilirim."

Yine şaşkınca bakmıştı yüzüme. Bir şey söylememişti. Sanırım sorunu anlamıştım.

"Ah özür dilerim. Evini karıştırmam, sadece, sadece yardımcı olabileceğim bir şey var mı?"

Utanan ben olmuştum şimdi de. Ne güzel(!) Çocuğun evini sahiplenmiştim bir de utanmadan. Kendi evin mi de ikramda bulunuyorsun aptal? Kim izin verdi sağı solu karıştırmana senin?

THE OTHER SIDE |JJKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin