23.lütfen benden nefret etme

179 27 9
                                    


Ölmek isteyecek kadar hissizleştiğim zamanlar olmuştu. Olmasam da olur, hatta çok güzel olur dediğim zamanlar olmuştu. Yokluğumu fark edecek hiç kimseye sahip olmadığımı düşündüğüm zamanlar olmuştu. Hatta sadece düşünmemiştim, yokluğumu fark edecek kimseye sahip olmadığım zamanlar olmuştu. O zamanlar varlığımı kanıtlamaya bile korkuyordum. Çünkü öyle yalnızdım ki, kendime bile bunu kanıtlayamayacağımı biliyordum. Kanıtlayamazsam vazgeçerim diye korkuyordum. Öyle de yapmıştım.

Eninde sonunda kendime varlığımı kanıtlamaya çalışmak zorunda kalmıştım. Tahmin ettiğim gibi işe yaramamıştı. Korkularım bir bir gerçekleşmiş, kendimden vazgeçmiştim sonunda.

Önce ümitlerimi, sonra kendimi kaybetmiştim yaşam denilen boşlukta.

Hayat önce ruhumu öldürmüştü, sonra beni bedenimi öldürmek istediğim için katil ilan etmişti. Adil miydi? Hiç sanmıyordum.

Ruhsuz bir bedenin yaşamak zorunda olması dünya üzerindeki en büyük cezaydı bence. Ama ben hiç suçumu öğrenememiştim. Hiç neyin cezasını çektiğimi bilememiştim.

Onunla tanışana kadar.

Kimden olduğunu hatırlamıyordum ama şöyle bir şey duymuştum, insanın hayatı boyunca yaşadığı iyi şeyler ve kötü şeyler birbirleriyle eşit olurlarmış. Ne kadar acı çekersek çekelim, bir o kadar da mutlu olurmuşuz. Doğru muydu bilmiyordum ama eğer doğruysa şu ana kadar çektiğim acının beni bundan sonraki hayatım boyunca mutlu etmesi gerekiyordu. Ben o yüzde ellilik acı kısmını fazlasıyla doldurmuştum, yani artık mutlu olmam gerekiyordu. Öyle olmalıydı.

Öyle olmuştu.

Dediğim gibi ben onunla tanışana kadar neyin cezasını çektiğimi öğrenememiştim. Ama şimdi biliyordum. Ben ona sahip olmanın bedelini ödemiştim. Yaşadığım onca şeye, ona mücadeleye karşı ben onu kazanmıştım. Bunca zaman onun için savaşmıştım ben.

Şimdi bana deselerdi yaşadığın hiçbir şeyi yaşamak zorunda değilsin, geçmişini düzeltebilir, mutlu olabilirsin, yemin ederim kabul etmezdim. Sonunda onun olduğu acıları, onsuz mutluluklara tercih ederdim ben. Çünkü benim için mutluluğun da, özgürlüğün de tanımı oydu artık.

"B-birini mi öldürecektin?"

Bir can almaktan bahsediyordu. Bir can yaşasın diye bir diğerini feda etmekten bahsediyordu. Sevdiğini kaybetmemek için, belki de bir başkasının sevdiğini elinden almaktan bahsediyordu.

Kulağa çok bencilce geliyordu.

Ama ben öyle olmadığını biliyordum. Jungkook'un gözlerine bakan herkesin görebileceği gibi ben de onun gözlerindeki vicdan azabını görebiliyordum. O emin olamıyordu. Bir başkasının mutluluğunu alarak mutlu olmak istemiyordu ama buna mecburdu. İki türlü de dünyası başına yıkılacaktı, o sadece hangisini seçeceğine emin olamıyordu. Öyle bir yol ayrımına girmişti ki, önünde uzanıp giden iki yol da cehenneme uzanıyordu sanki. Ne geri gidebiliyor, ne de ileriye adım atabiliyordu. Onun için ölmek bile bir seçenek değildi.

Jungkook benden bile daha kötü bir durumdaydı ve ben bunu daha önce fark edemediğim için öfkelenmekten alıkoyamıyordum kendimi. Tabii ki tüm öfkem, tüm kızgınlığım kendimeydi. Ona kızmayı bir saniye için bile geçirmemiştim aklımdan. İstesem de kızamazdım zaten. Gözleri gözlerimi bulamıyorken, asla suçu olmayan bir sebepten dolayı kendinden utanacak kadar güzel bir kalbe sahipken ben ona nasıl öfkelenebilirdim ki? Nasıl bencil olduğunu düşünebilirdim?

Birileri ondan bir cana karşı başka bir canı almasını istemişti, bu işin sonunda ortaya iki cesedin çıkacağını bilmeden. Belki de umursamadan.

"Raya..."

Kendi düşüncelerime öyle dalmıştım ki, sorduğum soruyu ve karşımdaki varlığını çoktan unutmuştum. Bu yüzdendir ki elini bana uzatarak adımı söylediğinde korkmuş ve ani bir refleksle geriye kaçmıştım. Bir anlık dalgınlıkla yapmıştım bunu, farkında bile olmadan. Ama onun gözlerine baktığımda, bilerek yapmadığım bu hareketten bin pişman olmuştum. Gözleri gözlerime öyle kırılmış, öyle üzgün bakıyorlardı ki, bir an için ondan bu kötülüğü isteyen adamlardan biriymişcesine iğrenç ve çirkin hissetmekten alıkoyamamıştım kendimi.

Jungkook yaptığım bu hareketi yanlış anlayıp yüzünü acıyla buruşturmuş, afalladığım için sessiz kalmamı ise yanlış yorumlamıştı. Gözyaşları dinmezken dudaklarını aralamış ve ses tonu kısık çıkmasına rağmen kulaklarımın uğuldamasına sebep olacak o cümleleri dökmüştü dudaklarından.

"Raya, b-benden korkma. Kaçma benden, sana asla zarar vermem."

Tanrım! Biliyordum, sadece bana değil kimseye zarar veremezdi o. Kimseyi bile isteye incitemezdi benim sevgilim. Ondan asla korkmaz, asla kaçmazdım ben. Ama o bunu bilmiyordu.

"Ben, ben sana zarar veremem, seni incitemem. O yüzden lütfen,"

Bugün Jungkook'un bir yönüne daha şahit olmuştum. Onun çocukluğuyla ve acılarıyla tanışmıştım. Kanayan yaralarını ne kadar iyi sakladığına şahit olmuştum. Ne kadar güçlü olduğunu görmüştüm. Bir kez daha ona aşık olmuştum, her ne kadar o tersini düşünse de.

"Lütfen b-benden nefret etme..."

Bir anlık refleksle ondan uzaklaşan bedenimin kontrolünü tekrar elime alarak ona yaklaşmış ve sağ elimi ıslak yanağına kaldırmıştım. Gözyaşlarının üşüttüğü yanağını sıcak parmaklarımla iyice kavradıktan sonra yüzümü yüzüne yaklaştırmış, ağladığı için kızarmış burnuna hemen minik bir öpücük bıraktıktan sonra hızla dudaklarına kapanmıştım.

Bu benim dilimde senden nefret etmiyorum demekti. Senden nefret etmiyorum Jungkook, sana aşığım demekti. Tüm yaralarını sıkı sıkıya saracak, daha fazla kanamana izin vermeyeceğim demekti. Seni iyileştireceğim, gerekirse kendimi sana adıyacağım ama bundan bir an için bile pişmanlık duymayacağım demekti. Seni hep seveceğim demekti. Sana aşığım ve hep öyle kalacağım demekti.

"Sana aşığım ve bunu hiçbir şey değiştiremez."

Biraz geri çıkarak dudaklarına doğru fısıldamıştım. Az önce yaptığım aptallıktan sonra onunla fiziksel teması kesmeme kararı almıştım. Ondan korktuğum gibi aptalca şeyleri düşünmesini istemiyordum. Bunun yerine her zaman yanında olacağım gibi şeyleri düşünmesini istiyordum. Çünkü bu konuda kararlıydım, bana git demediği sürece kalacaktım.

Kalacak ve yaralarını saracaktım.

"Şimdi pansumanını yapalım, yoksa yaraların mikrop kapacaklar sevgilim."

Bir süre öylece yüzümü incelemiş ve doğruyu söylediğimden emin olmak istemişti. Bense ona izin vermiştim bunu yapmasında. Ona olan sevgimi hiçbir şeyin azaltamayacağını görsün istemiştim. Öyle de olmuştu. Jungkook dudaklarını dudaklarıma son kez sıkı sıkıya bastırmış ve derin bir nefes alarak geriye çekilmişti.

Bu da onun dilinde teşekkür ederim demekti. Ha, bir de seni seviyorum.

Eğer senin için birini öldürürsem beni daha çok sever misin?

Çünkü senin için birini öldürdüm.**

-arissa








THE OTHER SIDE |JJKWhere stories live. Discover now