51.bugünden sonrası yok

110 17 27
                                    

Açık gözlerimin gördüğü tek şey karanlıktan ibaretti. Sanki kalbimin içinde kocaman bir boşluk vardı ve ben bununla yaşamak zorundaydım. İşkenceden başka bir şey değildi bu. Canım yanıyordu. Her dakika, her saniye saf bir acı ciğerlerimi yakıyor, boğazımı düğümlüyordu. İnandığım her şey bir bir yok olup giderken, yıldızlar kayarken ve içimdeki yaşam ağacının her bir dalı tek tek kırılırken; ben ölüp ölüp aynı nefret dürtüsüyle yeniden diriliyordum.

Tüm yaşama hevesim ve inancım sanki birden bire yerini nefrete bırakmıştı. Öyle çok doluydum ki, içim intikam ateşiyle harlanıyor, sık sık öfke nöbetleri geçiriyordum.

En çok kendime zarar veriyordum aslında. Niyetimin aksine, bir başkasına dokunmaya cesaret edemiyor, içten içe her şey için kendimi suçlamaktan geri duramıyordum işte.

Birini kendinden çok sevmenin ne denli kötü sonuçları olabileceğini görebiliyordum. Görebiliyordum çünkü beni kendimce değerli hale getiren tek kişi gittiğinde, ben de kendimce yine bir çöp parçası haline gelmiştim.

Ama hep dediğim gibi, eskiden daha farklıydı. Bir kere birliğin tadına baktığınızda, yalnızlık size işkence gibi gelirdi. Çünkü bir ve tek eşit değildi işte. Bir olmak ile tek olmak farklı şeylerdi. Farklı hissettirirlerdi. Tek ortak noktaları ise ikisinin de fazlasıyla yoğun olmasıydı sanırım. Yaşam ve ölüm gibi.

Ölüm gibi...

Çatlayan sesimi umursamadan karanlık odanın duvarlarına doğru fısıldamaktan alamamıştım kendimi. Belki de konuşmalı, içimden geçenlerin bir kısmını anlatmalıydım. Nasıl canımın yandığını, nasıl yalnız olduğumu ya da nasıl korktuğumu, kimseye güvenemediğimi, hayal kırıklığına uğradığımı...

Hepsinin arasından sıyrılan ve en yoğun olanı ise;

"Seni nasıl özlediğimi..."

Seni nasıl özlediğimi, yanımda olsaydın her şeyin üstesinden bir şekilde gelebileceğimi ve sana tekrar güvenmek için her şeyimi vereceğimi, belki de sesli söylemeliydim. Belki de duyardın beni ve dönerdin bana. Bu sefer yalandan temeller üzerine dikmezdik belki de evimizi. Güvende olurduk belki de o zaman, güvende olurdun sen.

Hayatta olurdun belki de.

"Jungkook, seni çok özledim sevgilim..."

Olmuyor.

"Sönmüyor içimdeki bu ateş. Canım yanıyor ama umurumda değil."

Zorlukla doldurdum ciğerlerimi. Sesim biraz daha kısıldı. Ne de olsa o beni hep duyardı. Duymak zorundaydı.

"Umurumda olan tek şey, sendin."

Sensin.

Her zaman benim için bir tek sen olacaksın.

Senin anıların, senin dokunuşların, senin aşkın...

Gözlerimden akan yaşları yavaşça silmiş ve uzandığım yatağa daha da gömülmüştüm şimdi.

İyi değildim. Böyle devam edersem kafayı yiyecektim. Hala bir kabusta olduğum fikrine tutunuyordum. Hala uyanmayı umuyor, hala nefes alabilmek için bir sebep arıyordum.

Olmuyordu.

"Şimdi gece kanıyor şafağa doğru,"

Bir kere daha aralıyordum dudaklarımı. Bir kez daha beni duymasını umarak, buna tutunarak bizim şarkımızı dillendiriliyordum. Bir başkasının duymasından korkar gibi en sessiz halimde. Sadece o duysun istiyordum. Sadece biz bilelim.

THE OTHER SIDE |JJKWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu