24.seni iyileştireceğim

167 24 6
                                    


"Kalk artık Jungkook, acıktım diyorum sana."

Belime sıkıca sarılmış kollardan kaçıncı başarısız kurtulma girişimimdi bilmiyordum. Baş ucumdaki saat sekizi gösteriyordu, kalktığımdaysa saat yediydi. Yaklaşık bir saattir onun beni saran kollarından kurtulmaya çalışıyordum ve bunu artık oyun haline getirdiğini fark ettiğimden beri sesim daha da huysuz çıkıyordu. Acıkmıştım ve tuvalete gitmem gerekiyordu. Bunların yanında bir de bedenim aynı pozisyonda kalmaktan uyuşmaya başlamıştı. Derin bir nefes alıp uzun bir konuşmaya hazırlamıştım ki kendimi Jungkook benden önce konuşmuştu.

"Biraz daha uyuyalım Raya. Kahvaltıyı dışarıda yaparız, böylece uğraşmamıza gerek kalmaz."

Söylediğine gülmek istesem bile kendimi tutmuştum. Ciddiyetimi korumam gerekiyordu, yoksa bu şımarık beni hayatta bırakmayacaktı. 

"Ne dışarıda yemesi ya? Sen doğru düzgün yürüyebiliyor musun ki de dışarıda kahvaltı yapma sözü veriyorsun bana, hı? Bırak beni artık, her yerim tutuldu zaten, canım yanıyor."

Belimdeki kollar önce  biraz daha sıkılaşmış, sonra hemen gevşemişlerdi. Canımı yakmış olma düşüncesi onu bu kadar rahatsız etmişti işte. Dün olanları her ne kadar hiç yaşamamış gibi yapmaya çalışsak da hareketlerimiz ister istemez açık veriyorlardı. Özellikle de onun hareketleri.

'Sana asla zarar vermem, seni asla incitmem. Lütfen benden nefret etme.'

Dünkü sözleri tekrardan kulaklarıma doluşurlarken bir an duraksamıştım. Hareketlerime ve söylediklerime dikkat etmem gerekiyordu. Beni yanlış anlasın, benim yüzümden üzülsün istemiyordum. Benim istediğim onu iyileştirmekti, daha fazla yaralamak değil. 

"Her neyse, ben duşa giriyorum. Duştan çıktıktan sonra sana kahvaltıyı hazırlamanda yardım ederim."

Jungkook'u başımla onaylamış ve o odadan çıkarken bile uzandığım yerden kalkmamıştım. Sanki son bir saattir yataktan çıkmak için tepinen ben değilmişim gibi uzanıyordum öylece yatağın üzerinde. Düşünüyordum, ona nasıl iyi gelebileceğim hakkında fikirler üretiyordum aklım sıra. 

Düşündükçe daha da dibe battığımı fark ettiğimde çareyi yataktan kalkmakta bulmuştum. Mutfağa gidip Jungkook duştan çıkmadan önce masayı kurmuş ve onun sevdiği birkaç şeyi hazırlamıştım. Bugünü onu mutlu etme günü ilan etmiştim. Hiç gülmediği kadar gülmeli, kafasını uzun zaman sonra ilk kez dağıtmalıydı. Konuşulması gereken ciddi konuları şimdilik ertelemek en mantıklı olanıydı bence. 

"Beni beklemeden her şeyi kendi başına hazırlamışsın?"

Başımı sesin geldiği tarafa çevirdiğimde mutfağın kapısında dikilip kahvaltı sofrasını incelediğini görmüştüm. Gülümseyerek ona doğru adımlamış ve beline sıkıca sarılarak konuşmuştum. 

"Sen yaralısın Jungkook, bugün sana ben bakacağım. Yorulmana izin vermeyeceğim ve seni hemen iyileştireceğim, endişelenme."

Belime inen ellerini kavrayarak onu hemen sandalyelerden birine oturttum ve ocaktaki çayı bardaklara doldururken konuşmaya devam ettim.

"Kahvaltımızı yaptıktan sonra yaralarına bakarız ve sonra tüm gün birlikte vakit geçiririz. Hatta belki film izleriz, sen ne düşünüyorsun?"

Kafamı doldurduğum bardaklardan kaldırıp bakışlarımı karşımda oturan Jungkook'a çevirdiğimde, her zamanki gibi onun zaten beni izlediğini fark etmiştim. Aramızda sessiz bir anlaşma vardı sanki, her ikimiz de ikimizden birisi başka bir işle meşgulken diğerini izlemeyi kendimizde alışkanlık haline getirmiştik sanki. Bu yüzden ona kızamıyordum, çünkü aynı şeyi bir dakika sonra istem dışı yapmayacağımın garantisini veremiyordum kendime. Yine de o bana bu şekilde bakarken tepkisiz kalmak imkansızdı. 

"Neden bana öyle bakıyorsun Jungkook? Söylediğim bir şeye mi takıldın? Yoksa, yoksa kendi kendime plan yapmam seni rahatsız mı etti?"

Bakışları hemen eski ciddiyetini geri kazanırken, hızlı bir şekilde soruma cevap vermişti. 

"Hayır, hayır tabii ki rahatsız olmadım Raya. Aksine bence de birbirimizle daha fazla zaman geçirmeliyiz, birbirimizi daha iyi tanımalıyız. Hala birbirimiz hakkında bilmediğimiz çok fazla şey var ve ben bunların sayısını yavaş yavaş azaltmak istiyorum. Seni daha iyi tanımak istiyorum, diğer herkesten çok daha iyi."

Söylediği şeye istemsizce gülerek oturduğum yerde biraz daha dikleşmiştim.

"Haklısın, bence de birbirimizi çok daha iyi tanımalıyız. Ama bir konuda da endişen olmasın, beni bu dünya üzerinde senden daha iyi tanıyan başka bir insan yok. Kendimi sana açtığım kadar kimseye açmadım ben."

Bundan aylar öncesinde olsaydım bu söylediklerim beni utandırırlardı. Ama şu an hiçbir çekincem, hiçbir pişmanlığım yoktu. Beni o tanısa, o bilse yeterdi. Başka kimseye ihtiyacım yoktu benim. 

Jungkook bir süre yüzümü incelemiş ve söylediklerinin beni incitip incitmediğini anlamaya çalışmıştı. Onu rahatlatmak için yüzüme içten bir gülümseme kondurmuş ve uzanıp masanın üzerindeki elini tutmuştum. Ona asla kırılmaz, asla küsmezdim, özellikle de böyle bir konuşma yüzünden. 

Sonunda onu incinmediğime ikna etmeyi başardığımda ise yüzünde benimkine benzer bir gülümseme eşliğinde konuşmuştu. 

"Birbirimizi tanımaya film zevklerimizden başlayacağız, ha?"

Kafamı sallayarak onu onaylamış ve konuşmasına izin vermiştim. 

"Baştan söyleyeyim o zaman Lee Kiraya, karşında son yüzyılın en iddialı izleyicisi var. Film seçimini iyi yapmanı tavsiye ederim yani."

Tek kaşımı alayla kaldırdığımda omuzlarını dikleştirmiş ve bu konuda kendinden fazlasıyla emin olduğunu göstermeye çalışmıştı. Çalışmıştı diyorum çünkü henüz bilmediği bir şey vardı karşımdaki kendine fazlasıyla güvenen sevgilimin. O da benim de en az onun kadar iyi bir izleyici olduğumdu. Çok geniş bir film kültürüne sahiptim.

E onca yıl, tek bir arkadaşa bile sahip olmadan nasıl zaman geçirdim sanıyordu ki?

"Öyle mi dersin Jeon Jungkook? Bende aynı şeyi senin için söyleyecektim oysaki."

Hiçbir zaman anlayamadım,
Daha önce kimsenin yapmadığı şekillerde gözlerini üzerime dikmeni**

-arissa

THE OTHER SIDE |JJKWhere stories live. Discover now