"Al!" diyerek elindeki telefonu Pervin hanıma uzattı ve, "Al da oğlunun marifetine bak!" dedi hırlarcasına, sanki kendisi sütten çıkma ak kaşıktı. "Bir or*spu yüzünden bizi düşürdüğü halleri gör Pervin!" Sonra karısını taklit eden bir sesle, "Oğlum, yavrum..." dedi dudaklarını büzerek, ancak bunu yaparken fiziksel engeli nedeniyle gülünç bir hale gelmişti. "Paşamm..." Son kelimesiyle birlikte durdu, "Kırk yılın başı bir erkeklik yapacağı tuttu salak oğlunun, onda da s*çtı, sıvadı, gerizekalı herif!" dedi tükürür gibi.

Kendisine uzatılan telefonu isteksizce alan Pervin hanım ekrandaki habere şöyle bir göz attı; tahmin ettiği gibiydi. "Düğünden damat kaçırma," şeklinde başlayan haber, olan biteni anlattıktan sonra, "Eşi benzeri görülmemiş bir rezalet!" diyordu. Ancak, yazılanlarda asıl ilgisini çeken şey başkaydı; olayın kahramanı esrarengiz kadının kimliği hakkında ayrıntılar verilmişti. Okudukça kaşları çatıldı, ağız kenarlarındaki çizgiler derinleşti.

Alya Celepoplu, ünlü genelev patroniçesi Nadide Celepoğlu'nun tek varisi! Bildiğiniz üzere Nadide Celepoğlu, mekanında hasımları tarafından silahla vurularak öldürülmüştü. Alya Celepoğlu, annesinden kalan genelevleri kapattıktan sonra moda sektöründe faaliyetlerine devam etti. Sanverlerin veliahdı ile aşk yaşayan Alya Celepoğlu'nun bu ilişkiden hamile kaldığı evvelsi gün ortaya çıktı. Konuya ilişkin, aileler açıklama yapmazken herkes olayların merkezindeki Yiğit Sanver'in nasıl davranacağını merakla bekliyor...

Devam eden yazıyı daha fazla okuyamadı; zira hışımla yaklaşan kocası elindeki telefonu sertçe çekip almıştı. "Bula bula patentli or*spu bulmuş gerzek!" diye söylendi. "Anası kılıklı salak!"

Kadın, bu hakaretlere cevap vermedi, gözleri arkada duran evin emektarına kaymıştı. "Zübeyde..." dedi, iç çeker gibi. "Kahvaltı için bir tepsi hazırla, yukarıda Gülşen'le birlikte yiyeceğiz."

"Hemen küçük hanım," diyen yaşlı kadın yanındaki ocağa yönelmişti. Pervin hanım, kocasına şöyle bir baktıktan sonra hızlıca mutfaktan çıkıp gitti. O kadar olayın üzerine bir de bu hakaretler katlanılacak gibi değildi; gittikçe daraldığını, kalbinin göğüs kafesinde isyan edercesine sıkıştığını hissediyordu. Tekrar bir kriz geçirme endişesiyle aceleci adımlarla merdiveni çıkıp odasına girdi, yatağın yanındaki etajerin gözünü çekip içindeki ilaç kutularından bir tanesini aldı. Telaşla ağzına attığı hapı susuz yutmaya çalışırken boğazına takıldı, öksürmeye başladı. Çabucak komodinin üzerindeki sürahiden doldurduğu bardaktan suyu yudumladı, gözlerinden çenesine doğru akan yaşların farkında bile değildi. "Yiğit..." dedi, elindeki bardakla yatağa bir ölü cansızlığında otururken. "Ne yaptın oğlum sen? Nasıl bir kadına bulaştın yavrum?"

                                                                     *****


Taşçı Ahmet Yalısında asıl kıyamet, Yiğit'in akşam gelmesiyle koptu. Geri geri giden ayaklarına rağmen Emir'in evinden çıkmıştı. Ne annesiyle ne babasıyla konuşacak gücü vardı, fakat eninde sonunda bunu yapmak zorundaydı. Bir an önce olup bitsin mantığıyla arkadaşının yanından ayrılıp Beylerbeyi'ne doğru yollandı.

Tepki göreceğini biliyordu, fakat böylesine büyük olacağını tahmin etmiyordu. Mehmet Cevat, eski sağlığında olsa kesinlikle kafa göz dalacaktı, sergilediği performans bunu gösteriyordu. Aşağıdaki bağırış çağırışa Pervin Hanım üst kattan koşturarak indi. Salonun kapısında tekerlekli sandalyesinde öfkeden kıpkırmızı bir halde kıvranıp duran ve sesini son perdeye kadar zorlayan kocası ile karşısında sanki dünyanın altında kalmışçasına bir bezginlikle dikilen oğluna ne yapacağını bilemez bir halde baktı. Merdivenlerin ortasında, müdahil olmak istemezmişçesine durdu bir an. Olayları anında öğrenen ev hizmetlileri, muhtemel kavga gürültüye hazırlıklı oldukları için şimdilik ortada görünmüyordu. Koskoca yalıda, Cevat Sanver'in anlamsız haykırışları hakimdi.

SORMA KALBİMWhere stories live. Discover now