Dâvûd-i Tâî Hazretleri:

Start from the beginning
                                    

İlimde Yüksek Dereceye Ulaşmış Olan Dâvûd-i Tâî, Bir Gün Îmâm-ı A'zâm Ebû Hânîfe Hazretlerinin Huzunda Bulunuyordu. Îmâm-ı A'zâm Hazretleri Ona, "Yâ Dâvûd! Bir Âleti, Yani İlmi Sağlamlaştırdık. Geriye Onunla Amel Etmek Kaldı." Buyurdu. Bu Söz Üzerine Kendi Nefsiyle Mücâdele Etmeye Başlayan Dâvûd-i Tâî Nefsine, "Hiçbir Meselede Konuşmamak Şartıyla Ebû Hânîfe'nin Meclislerine Devam Etmedikçe, Seni Uzlete Çekmem!" Dedi. Kimseyle Konuşmamak Şartıyla Bu Meclislere Devam Etti.

Dâvûd-i Tâî, Tasavvufta Habîb-i Acemî Hazretlerinin Sohbetlerine Devam Edip, Ondan Feyz Aldı. Tasavvuf Yolunda İlerleyip Evliyâlıkta Yüksek Derecelere Ulaştı. Bir Taraftan Habîb-i Acemî'nin Sohbetlerine Devam Etti, Diğer Yandan da Îmâm-ı A'zâm'ın Derslerine Devam Etti. Bir Ara Uzlete Çekildi. Dünyâyı Tamamen Terk Edip, İnsanlardan Uzaklaştı. Uzlete Çekildiğinde Kalbi Nûrlarla Doldu. Kalbinde Mârifetullah Hâsıl Olunca, Îmâm-ı A'zâm Ebû Hânîfe Hazretleri Dâvûd-i Tâî'nin Ziyâretlerine Gelmeye Başladı. Zaman Zaman Ziyâret Ederek Ona İltifâtta Bulundu. Dâvûd-i Tâî'nin Feyz Aldığı Zâtın Habîb-i Râî Olduğunu Bildiren Kaynaklar da Vardır.

Dâvûd-i Tâî, Halktan Tamamıyla Ümidini, Alâkasını Kesti. Kendisinin Küçük Bir Arazisi Vardı. Hazreti Ömer, İranlılarla Yapılan Savaşlarda Alınan Arazilerden Bir Kısmını da Onun Dedesine Vermişti. Bu Arazinin Üçte İkisini Dört Yüz Dirheme Satarak, Ömrünün Sonuna Kadar Bu Parayla Yaşadı. Hattâ Kefenini de Bu Para ile Aldı. Araziyi Sattığı Sıralarda, "Bizim Yolumuz, Parayı Saklama Yolu Değildir; İhtiyaç Sahiplerine Dağıtma Yoludur!" Diyen Arkadaşlarına, "Ben Bu Parayı, Dünyâlık Kazanma Sıkıntılarına Karşı, Başkalarına Yük Olmadan, Ölünceye Kadar Âhiret İçin Hazırlık Yapayım Diye Saklıyorum." Dedi. Evinde Hiç Durmadan, Biraz Sonra Ölecekmiş Gibi İbâdet Ederdi. Boş Şeylerle Meşgûl Olmazdı. Lüzûmsuz Bir Tek Kelime Konuşmaz, İbretsiz Bir Yere Bakmazdı.

Yemek Yerken Vakitten Tasarruf Olsun Diye Ekmeği Suyun İçine Doğrar, Çorba Gibi Yapıp Öyle Yerdi, "Çiğnemek Zamanı Uzatıyor, Bir Lokmayı Çiğnemek, Elli Âyet-i Kerîmeyi Okumama Engel Oluyor; Niçin Zamanı Zâyi Edeyim?" Derdi.

Dâvûd-i Tâî Hazretleri, O Derece Riyâzet ve Takvâ Üzere idi ki, Zaruri İhtiyaçları Dışında Evinden Çıkmamış, Ağzına Lezzet Veren Bir Nimet Koymamıştır. Güzel ve Yeni Elbiseler Giymedi. Halkın Getirdiği Yemekleri Fakirlere Bağışlayıp, Oruçlu Olduğunu Kimseye Bildirmedi. Annesi Bile Onun Oruçlu Olduğunu Bilmez, Gelen Yemekleri Yediğini Zannederdi. Kimselerden Bir Şey Kabûl Etmez, Kâr ve Kazanç Peşinde Koşmazdı. Babası Vefât Ettiğinde Kalan Mirâsı Bir Vekilharç Tutarak Ona Teslim Etti. Bu Para Çoğalarak Yirmi Miskâl Altına Ulaştı. Dâvûd-i Tâî İhtiyaçlarını Bu Paradan Karşıladığı, Hattâ İsteyenlere Ödünç Para Verdiği Gibi, Fakirlere Sadaka da Dağıtmıştı. Parası Bittiğinde Ömrünün de Tamam Olması İçin Duâ ve Niyâzda Bulunmuştu. "Ey Rabbim! Bu Mirâs Malını Bize Kâfi ve Vefâlı Kılıp, Başkasının Malına Muhtaç Etme. Malımız Sona Erince, Senin Huzuruna Yüz Akıyla Gelenlerden Olayım..." Diye Ettiği Duâ, Allahû Teâlâ Tarafından Kabûl Buyurulmuş, Hakîkâten Malı Bittiğinde Vefât Etmişti.

Bir Defasında Hacamat Yaptırarak Kan Aldırmıştı. Hacamat Yapana Bir Altın Verdi. Ona Dediler ki, "Bir Altın Vermeniz Çok Değil mi? İsrâf Etmiş Olmuyor musunuz?" O da, "Hacamatçıya Yardım Olsun Diye Verdim. Mürüvveti Olmayanın İbâdeti ve Dini Olmaz!" Dedi.

Dâvûd-i Tâî, Evinden Sadece Namaz Vakitlerinde Çıkar, Camide Namazını Kılar Kılmaz Hemen Kalkar, Aceleyle Evine Dönerdi. Bir Gün Onu Cemaâta Hızla Giderken Görüp, "Niçin Acele Ediyorsun?" Diye Sordular. O da, "Askerler Beni Bekliyorlar." Dedi. "Hani Askerler?" Diye Sordular. O da, "Mezarlıkta Bulunan Ölüler." Dedi. Camiden Çıkınca, Eve Birinden Kaçıyormuş Gibi Aceleyle Gelirdi. "İnsanlar Dünyâya Çok Bağlanıyor, Onlar ile Görüşünce, Kalbime Dünyâ Sevgisi Geliyor." Der, İnsanlarla Bir Araya Gelmemeye Çalışırdı.

İNDİRİLEN DİN Mİ ? UYDURULAN DİN Mİ  ?[Tamamlandı]Where stories live. Discover now