Rabbimiz: Kulum!
Seni ben yarattım! Seni kulluğa müsait yarattım!
Boynunda bir iple dünyaya getirdim! Öyleyse boynundaki o ipin ucunu bana ver! E ya Rab-bi, sen bunu baştan tutuverseydin ya!
Bizi bu konuda serbest bırakmasaydın!
Boynumuzdaki ipin ucunu melek gibi, sema gibi, arz gibi, taş, toprak gibi, hayvanlar gibi doğuştan eline alıp da bizi bu konuda serbest bırakmasaydın!
Bizim bu irademiz ne olaydı ki ya Rabbi!
Şeytan ne olaydı ki yâni! Niye yarattın şeytanı?
Şeytan ve dostları ne olacaktı? Niye yarattın bunları? Niye izin verdin?
diyemiyoruz. Çünkü Mevlâ o bölümü dememiş.
Sadece diyor ki: "Sizi ben yarattım, boynu-nuzdaki ipin ucunu bana verin!"
Şöyle bir örnek veriyoruz:
Ömründe hiç araba görmemiş bir adamı herhangi bir araba fabrikasının kabinine yerleştirsek; meselâ Audi fabrikasının kabinine yerleştirsek. Adama desek ki: Bak buradan çıkmak yok! Şuradan yemeğin gelecek, buradan suyun gelecek, şurada işini, burada çişini yapacaksın!
Adam dese ki: İyi anladık ta ben ne yapacağım burada?
Desek ki kendisine: Önüne bantla bir parça gelecek ve şuraya iki vida takacaksın, buraya da üç somun tutturacaksın! diye ona iki görev versek. Şimdi bir ömür boyu işi gücü bu iki vidayı ve üç somunu tutturmak olan bu adam bu yaptığı işin ne anlama geldiğini, ne işe yaradığını bilebilir mi? Yaptığı bu işin ne anlama geldiğini bilebilir mi bu adam?
Nereden bilecek? Bilemez değil mi?
En fazla, ya dışarıdan birileri yaptığı bu iş konusunda adama kopya verecek, fitleyecektir. Veya adama bir audi arabasının fotoğrafını filan göstereceksiniz, diyeceksiniz ki, bak senin taktığın vidalar burada, işte bu işe yarıyor, bak sonunda böyle bir araba çıktı diyeceksiniz.
Ya da adamı oradan çıkaracaksınız, bir audi arabasının yanına götürüp bindireceksiniz ve diyeceksiniz ki:
İşte senin aşağıda taktığın vidalar bak burada! İşte bu işe yarıyor! Bak bu araba! diyeceksiniz.
Ya da dışarıdan birisi ona fitleyecek. Fotoğraf gösterecek, ekran gösterecek ve: Bak diyecek işte bu arabadır! Senin yaptığın iş buna yarıyor! diyecek. Değilse bu adam kesinlikle yaptığı bu işin neye yaradığını, ne anlama geldiğini bilemez. Çünkü adam o kabinden hiç dışarı çıkmamıştır, hiç araba görmemiştir.
Muş'un bir köy okulunda bir dönem öğretmenlik yapan bir arkadaşım anlatmış-tı:
Çocuklar hiç araba görmemişler, fotoğraf getiriyorlar ve diyorlarmış ki; "öğretmenim! İnsanlar buna mı biniyorlarmış?
Olacak şey mi bu?" Ne yapsın yavrular? Ömürlerinde hiç araba görmemişler. Bir zamanlar çocukluğumuzda biz de görmemiştik. Bizim köye ilk kamyon geldiğinde ben merakla onun tekerlekleri arasında gecelediğimizi hatırlarım.
Şimdi böyle bir adama dışarıdan herhangi bir bilgi verilmezse, anlamaz değil mi bu adam bu yaptığı işin neye yaradığını?
Üç tane vida takacakmış, takmasa ne olur? On beşlik vida takacaksın demişlerdi, on beşlik vida yerine yirmilik taksa ne olur?
Ne zararı olduğunu bilir mi adam?
Nereden bilecek değil mi?
Anlamaz ki ne olduğunu. Bakın aynen bu adam gibi Allah bizi dünya denen başlangıcını ve sonunu bilmediğimiz bir kabine getirip yerleştirmiş.
![](https://img.wattpad.com/cover/31216969-288-k575831.jpg)
आप पढ़ रहे हैं
İNDİRİLEN DİN Mİ ? UYDURULAN DİN Mİ ?[Tamamlandı]
आध्यात्मिकAkıl, Göz Gibi, Din Bilgileri de Işık Gibidir. Göz, Işık Olmadıkça, Karanlıkta Görmez. Göz, Karanlıkta Görmediği Şeylere, Yok Diyemez. Akıl da, Mânevîyatı, Fizik Ötesini Anlayamaz. Aklımızdan Faydalanmamız İçin Allahû Teâlâ, Din Işığını Gönderdi. Gö...
Ey insanlar!.
शुरू से प्रारंभ करें: