SORMA KALBİM

By mira_yelkenci

736K 59.9K 12.7K

Yetişkin okurlar için uygundur! İntikam için ne kadar ileri gidebilirsiniz? Nefretin ateşinde kendi ruhunuzu... More

PROLOG
(Bölüm 1)
(Bölüm 2)
(Bölüm 3)
(Bölüm 4)
(Bölüm 5)
(Bölüm 6)
(Bölüm 7)
(Bölüm 8)
(Bölüm 9)
(Bölüm 10)
(Bölüm 11)
(Bölüm 12)
(Bölüm 13)
(Bölüm 14)
(Bölüm 15)
(Bölüm 16)
(Bölüm 17)
(Bölüm 18)
(Bölüm 19)
(Bölüm 20)
(Bölüm 21)
(Bölüm 22)
(Bölüm 24)
(Bölüm 25)
(Bölüm 26)
(Bölüm 27)
(Bölüm 28)
(Bölüm 29)
(Bölüm 30)
(Bölüm 31)
(Bölüm 32)
(Bölüm 33)
(Bölüm 34)
(Bölüm 35)
(Bölüm 36)
(Bölüm 37)
(Bölüm 38)
(Bölüm 39)
(Bölüm 40)
(Bölüm 41)
(Bölüm 42)
(Bölüm 43)
(Bölüm 44)
(Bölüm 45)
(Bölüm 46)
(Bölüm 47)
(Bölüm 48)

(Bölüm 23)

9.8K 1.1K 283
By mira_yelkenci

*****

Alya birkaç gün demişti ama işleri tahmin ettiğinden de uzun sürmüş ve bir haftadan fazla Beylerbeyi'nden uzak kalmıştı. Tabii, bunda söylediği bebek yalanının da etkisi vardı.

Kararlaştırdıkları gibi birkaç gün sonra annesine Alya'nın düşük yaptığını söyledi Yiğit. Kötü haberi verirken yüzü ifadesiz, sesi soğuktu. Söylediği yalanlar yüzünden artık kendisinden nefret ediyordu.

"Nasıl, ne zaman? Ama..." diyerek şok olmuşçasına bir üzüntüyle gözleri büyüleyen Pervin Hanım, neredeyse ağlayacak hale gelmişti. Akşam yemeğinden sonra herkes odasına çekilmiş ve anne oğul salonda baş başa kalmıştı. Yiğit, kendisine zor gelen şeyi söylemek için yalnız kalmalarını beklemişti.

"Bu gün, sabah," dedi genç adam pencerenin önündeki koltukta oturuyordu, annesinin gözleriyle karşılaşmamak için yüzünü dışarıya çevirmiş, görmeyen bakışlarını karanlığa çivilemişti.

"Alya, o nasıl?" diyen yaşlı kadın, oturduğu yerde dikleşirken kaşları çatılmıştı. "Hastanede mi? Sen niye yanında değilsin?"

"Hayır anne," diyen Yiğit başını ona çevirmek zorunda kalmıştı. "Allah'ım bana yardım et, yalan söylediğimi anlamasın!" diye içinden geçirirken kendisini konuşmak için zorladı. "Sabah beni işteyken aradı, kötüleştiğini, hastaneye gittiğini söyledi."

Oğlunun duraksamasıyla Pervin Hanım sabırsızca sordu. "Sonra?"

"Sonrası... Ben gittiğimde çoktan her şey bitmişti, yetişemedim." Susmuştu. Ortama çöken derin sessizlik yine Pervin hanımın kelimeleriyle bozuldu. "Neden olmuş, birden bire?" Oğlunun evliliğinde olumlu gördüğü tek şey de ellerinden alınmıştı, boğazında oluşan yumruya rağmen konuşmak, öğrenmek istiyordu.

"Bilmiyorum, kimse bilmiyor... Doktor gebeliğin bu dönemlerinde olabilir dedi." Açıklama yapmaktan, sorulara mantıklı yalanlar üretmekten yorulmuştu.

Pervin Hanım kederli bir tavırla başını sallayıp, "O bebek, evlenme nedeniniz o bebekti," dedi sayıklarcasına ve sustu.

"Evet," diyen Yiğit de sessizleşmişti.

Bir süre sonra yaşlı kadın tekrar konuştu. "Ne olursa olsun..." Başını kaldırıp karşısındaki oğluna bakmıştı. "Böyle bir zamanda karının yanında olmalıydın Yiğit, şimdi Alya nerede?" Ela gözleri üzüntü bulutlarıyla yüklüydü.

"Nişantaşı'nda, kendi evinde... Beni yanında istemedi, yalnız kalmak istedi anne."

"O ne derse desin, alıp gel oğlum," dedi Pervin hanım şefkatli bir tavırla. O bir anneydi ve bebeğini kaybetmenin ne demek olduğunu bilirdi. İşin gerçeğini bilmediği için de Alya'nın kaybettiği bebeğin yasını tuttuğunu ve acı içinde olduğunu sanıyordu. Olayın aslını bilse ne düşünür, ne hissederdi kim bilebilir.

Daha fazla konuşmak istemeyen ve sıkılan Yiğit, "Tamam anne," dedi sabırsızca. "Ben yarın onunla konuşur, ikna etmeye çalışırım."

"İkna etmeye çalışma, al ve gel Yiğit!" Yaşlı kadının emreden tonlamasıyla genç adam yerinden kalktı, kaçmak istiyordu. Annesinden, Alya'dan, herkesten ve her şeyden... Ama en çok da kendisinden, söylemeye mecbur kaldığı yalanlardan.

"Ben yatıyorum anne, iyi geceler," diyerek bir kez bile arkasına bakmadan hızlı adımlarla salondan çıktı. Onun gidişini üzgünce seyreden Pervin Hanım, "İyi geceler oğlum," dedi, sonra omuzları düşmüş şekilde koltuğuna gerisin geri yaslandı, uzun bir süre öylece dışarıyı seyrederek kaldı.

*****

Alya... Modaevindeki ve bağlı atölyelerdeki işleri yoluna koyarken arkadaşları Gerard ve Carine ile görüşmüş, onların haklı sitemlerini sessizce dinledikten sonra gönüllerini almak için dil dökmüştü. Bu biraz zor olmuştu, zira ikili Alya'nın kendilerine hiç bahsini bile açmadığı, pat diye ortaya çıkan bir adamla evlenmesine bir anlam veremiyordu. Üstelik de kızın hamile olduğunu ileri sürerek bir düğünü basması... "Duy da inanma!" demişti Carine. "Böyle bir rezalet senin elinden çıkacak ha? Ne bu, kamera şakası falan mı?"

"Aşk söz konusu olunca mantık uçuyor diyen sen değil miydin Carine?" Alya, ne derse desin karşısındaki arkadaşlarının inanmayacağını anlamıştı. Son bir çareye başvurdu. "Hem ortada bebek falan da kalmadı," dedi yüzünde perişan bir ifadeyle, ancak böylesine bir felaket haberi onların kalbini yumuşatabilir ve kendisini affettirebilirdi, biliyordu. Evet, tahmin ettiği gibi olmuş ve arkadaşları o sert tavırlarını bırakıp kendisini teselli etmeye çalışmışlardı. Akşamın sonunda ayrılırken karı koca en kısa sürede Yiğit ile tanışmak istediklerini tekrarlamıştı.

"Tamam, ben bir ara ayarlar sizi ararım," diyerek onlara rutine binen yalanlarından birisini söyledi genç kadın. Artık buna öyle alışmıştı ki, neyin yalan neyin gerçek olduğunu karıştırmaya başlamıştı. Nasıl olsa bir süre sonra her şey bitecek, holding, Sanverler... Ve boşanacağız, her şey yoluna girecek, endişe edecek bir durum yok, diyerek kendisine züğürt tesellisi verdi.

O gece yatağa giderken aklında Yiğit vardı. Günlerdir ne yüzünü görmüş ne de sesini duymuştu. Kendisine bile itiraftan kaçınıyordu ama genç adamı özlemişti. Sıcaklığını tatmadığı, "Delikanlım!" diyerek sözde bir alayla fotoğrafını seyrettiği o yıllarda bile alıştığı erkeğin şimdi fazlasıyla farkındaydı ve yokluğu bir ateş gibi kalbini dağlamaktaydı. "Şu an ne yapıyor acaba?" diye geçirdi içinden. O da yatağında uzanmış, kendisini düşünüyor muydu ya da... Elini yan taraftaki etajerin üzerine uzatıp telefonunu aldı. İçine düşen merakla Instagram uygulamasına girip Yiğit Sanver'in hesabını aradı; amacı genç adamın paylaştığı fotoğraflarına bakıp özlemini gidermekti. Bu sekiz yıldır ara ara yaptığı ve üstelik epey de keyif aldığı bir uğraştı. Genç adamın profilini stalklamaya başladı, derken şeytanın dürtüklemesiyle takipçi listesine girdi. Hızlıca onun kimleri takip ettiğini araştırırken gözleri bir isme takıldı; Cansu Dayanç!

"Nee!" diyerek öfkeli bir halde yatağından doğrulurken yüzünü perdeleyen saçlarını hırsla geriye attı. "Eski nişanlısını mı takip ediyor hala? Neden?"

İşin açığı genç adam sosyal medyayı çok kullanmıyordu ve bozulan düğün sonrası da girmeyi düşünmemişti. Yatağın ortasında bağdaş kurup elindeki telefona yapışan Alya, derhal Cansu'nun profiline tıkladı. O da ne? Cansu, Yiğit'in omzuna başını yaslayarak gülücükler içinde bir fotoğrafını paylaşmış ve altına da, "Eski günlerdeki gibi..." yazmıştı. Paylaşımı yapalı daha iki gün olmuştu.

"Allah kahretsin!" diyerek elindeki telefonu yatağa atan genç kadın ayağa fırlamış, elleri belinde odasında bir aşağı bir yukarı yürürken aldatılmış eş modunda köpürürcesine söyleniyordu. "Arkamı döner dönmez eski nişanlınla buluştun ha! Sana güvenilmeyeceğini bilmeliydim Yiğit Sanver, ne de olsa Mehmet Cevat'ın oğlusun!" Söyledikleri öylesine saçma ve komikti ki... Fakat bunun farkında bile değildi.

Odanın içinde öfkeyle volta atarken bir anda durdu, yatağa yürüyüp üzerine attığı telefonu tekrar eline aldı. Sanki baktıkça görüntüler değişecekmiş gibi gözlerini ekrandaki çifte dikti. Kızın neşeli hali ve gözlerindeki mutlu pırıltılar içine dokundu, kıskançlık bir kor gibi yüreğine düştü. "Adam, benimle evli kızım! Artık onun bir karısı var, anlamıyor musun?" Cansu'nun ışıl ışıl parlayan gözleri, "Bana ne!" dercesine bakıyordu.

"Anlamıyorsun anlaşılan!" diye sinirle söylendi Alya telefona, sanki karşısında canlı muhatabı varmışçasına. "Yiğit Sanver asla senin olmayacak, bunu kalın kafana sok! O, kimsenin olamaz, çünkü..." Bunu dedikten sonra duraksadı, çökercesine yatağa otururken dolan gözlerini kırpıştırdı. Cümlesini tamamlamaya cesareti yoktu. Gördüğü şu tek kare ve hissettikleri, Yiğit'e karşı arzudan daha ileri boyutta bir duygunun içinde büyüdüğünü anlamasına neden olmuştu. Kalbinde acı veren o ağırlık büyürken, göz pınarlarından taşan damlalar yanaklarından aşağı süzüldü usulca. "Hayır!" diye mırıldandı korku dolu bir sesle. "Hayır, sana aşık olamam, mümkün değil!"

*****

Bir öğleden sonra fırtına gibi içeri girdi Alya. Masasında mali işler müdürünün o ayki acil nakit ihtiyacı için hazırladığı raporu okuyan Yiğit, kapıyı bile çalmadan odasına dalan kıza kaşları çatılı baktı. Canı sıkkındı, zira mali açıdan gittikçe köşeye sıkışıyorlardı ve artık elinde buna çare olabilecek bir argüman da kalmamıştı. Önündeki dosyalardan başını kaldırıp kızın her zamankinden cüretkar sayılabilecek askılı elbisesinin açıkta bıraktığı uzun, biçimli bacaklarını bileklerinden başlayarak yukarı doğru süzdü. Onun dar kalçalarının seksi salınımlarını sessizce seyrederken bedenindeki tüm kanın kasıklarında toplandığını hissetti. Aheste adımlarla yanına gelen Alya, kışkırtıcı bir tavırla masasının üzerine oturup ona doğru eğildi. "Kocacığım, özledin mi beni?" diye sordu cilveli bir tavırla.

Yiğit, genç kadının dekoltesinin açıkta bıraktığı dolgun göğüslerinin kabartısına bakarken yutkunmamak için kendisini zor tuttu. Güzeldi, seksiydi ve fena halde baştan çıkarıcıydı kahrolası kadın! Bedeninden sızan o kadınsı koku genzinden içeri dolarken başının döndüğünü hissetti. Eğer biraz daha böyle kalırlarsa içindeki o hayvanı salacak, "Allah ne verdiyse, bunu sen istedin," deyip bu inanılmaz, baştan çıkarıcı varlıkla çılgınlar gibi sevişecekti. İradesini zorlayıp geriye doğru yaslandı ve sağ elini çenesinin altına dayayıp gözlerini kısarak ona bakarken, "Hayırdır?" diye sordu olabildiğince mesafeli bir sesle. "Partiye falan mı gidiyorsun?"

Onun sorusuna soruyla cevap vermesi kızın pek hoşuna gitmedi, masaya iyice yerleşirken bacak bacak üstüne atıp elbisesinin daha da yukarılara sıyrılmasını sağladı. "Niye ki?" diye sordu o da soruyla onu taklit ederek.

"İşe gelir gibi giyinmemişsin de..." diyen Yiğit'in gözlerini eleştirir gibi üzerinde gezdirmesiyle genç kadın şöyle bir kendisine baktı, sonra kıkırdayarak cevap verdi. "Hava çok sıcak, fazla giyinmeye ne gerek var..." Bunu söylerken göğüslerinin üzerine düşen uzun, gür saçlarını eliyle omuzlarından arkaya atmıştı. Genelde toplu olan saçlarının bugün açık olması, erkeğin ayrıca dikkatini çekti. Ne oluyordu, bu değişikliğin sebebi neydi? Yoksa bir sevgilisi mi vardı? Aklından peşi peşine geçen düşenler bedeninin gerilmesine, sinir hücrelerinin ayaklanmasına neden oldu. Şimdiye kadar hep farklı şeylere odaklanmış ve onun bir sevgilisi olabileceği, hayatında başka bir erkeğin varlığı aklına bile gelmemişti. Şimdi, bu ihtimal kalbine saplanan bir bıçak gibi acı veriyordu. Düşünmeden uzandı, kızın kolunu tuttu. "Kimin için giyindin böyle, söyle!" diye emretti sıkılı dişlerinin arasından.

Onun gerilen yüz hatlarına, yeşilleri alev almışçasına bir öfkeyle yanan ela gözlerine bakarken geri çekilmeye çalışan Alya, "Sana ne!" dedi hırçın bir sesle. "İstediğim erkek için giyinirim, karışamazsın bana!"

Son sözler Yiğit'te cinnet geçirtecek bir öfkeye neden oldu, ne yaptığını düşünmeden ayağa fırlayıp genç kadını boynundan yakaladı. "Karışırım ulan, karımsın!" diye hırlarken sıcak nefesi kızın yüzünü yaladı.

"Değilim aptal herif, değilim! Ne sanıyorsun kendini, hayvan bırak beni!" diye diklenen Alya, kıskançlığın da verdiği bir güçle sinirli bir kedi gibi onun kollarında debelendi.

"Beni en sonunda katil edeceksin sen, katil!" diyen Yiğit, ona fırsat vermeden hırsla dudaklarına yapıştı. Birbirlerini hırpalarcasına öpüşürken ne yaptıklarını düşünmediler bile, akıl mefhumu çoktan çöpe gitmişti çünkü. Telaşla birbirine dolanan dilleri ateşli bir şekilde dans ederken genç adam kızın bacaklarının arasında yerini almış, alttan avuçladığı kalçalarını kendisine katmak istermişçesine bir arzuyla sıkıyordu. Erkeğin dudakları çenesinden boynuna inerken usulca inledi genç kadın, o sıcacık ağız için göğüs uçları delice sızlarken kendisini adamın sert bedenine bastırdı. "Nefret ediyorum senden," dedi iç çekercesine, arzulu bir sesle.

Alya'nın boğuk bir sesle söylediği sözlerle başını kaldıran Yiğit, onun öpüşmekten hırpalanmış, hafif şiş dudaklarına baktı arzuyla, sonra gözleri birbirine kilitlendi. "Ben de senden nefret ediyorum, "dedi genç adam arzudan kısılan bir sesle, sonrasında dudakları ihtiyaçla tekrar birbirini buldu. Nerede oldukları, ne yaptıkları... Hiç önemli değildi! Önemli olan tek şey, birbirlerine olan bu öfkenin dindirilmesiydi ve bunun tek yolu da...

Fakat, bir anda odada yankılanan sesle iki beden donmuşçasına kalakaldı, o büyülü alemden gerçek dünyaya hızla geri döndüler.

"Ahh, pardon..." diyen Deniz, şaşkın ve mahcup onlara bakarken kekeliyordu. "Kapıyı çaldım ama..." diyen kız, en az onlar kadar şok olmuştu. Kendisini toparlayan asistan, hızlıca arkasını dönüp çıkarken, "Ben daha sonra gelirim," demişti.

Kollarındaki Alya'yı bırakmadan derin bir, "Off!" çekti Yiğit. "Beğendin mi yaptığını?"

"Ben mi?" diyen Alya başını geriye doğru atarken inanamaz bir halde kaşlarını kaldırıp ona bakmıştı.

"Bir daha böyle giyinip ofise gelmeni istemiyorum!" dedi Yiğit, sanki tek önemli mevzu oymuş gibi, eliyle kızın çenesini kavramış, gözlerini sertçe onunkilere dikmişti.

"Yok daha neler!" dedi Alya sinirli bir şekilde gülmeye çalışıyordu. "Sen eski nişanlınla fink at, mutluluk pozları ver, ben de uslu uslu takılayım. Başka emrin var mı paşam?" dedi alaycı bir sesle, kendini tutamamış ve içindekileri dökmüştü.

"Eski nişanlım... Cansu mu?" Yiğit kaşları çatılı karşısındaki kızı süzerken çenesini bırakıp hafifçe uzaklaşmıştı. "Bu da nereden çıktı şimdi?"

"Birkaç gün uzaklaşıyorum, bir de bakıyorum ki küçük beyimiz teselliyi eski sevgilisinin kollarında arıyor!" Bunu hesap soran bir eş tavrıyla söylediğinin farkında bile değildi, toparlanıp ayağa kalkmış, bir elini beline koymuştu.

"Alya!" dedi genç adam, ellerini gergin bir hareketle ceplerine sokmuş, karşısında bir çocuk varmışçasına kelimelerin üstüne basa basa konuşuyordu. "Cansu, sadece eski nişanlım değil, çocukluktan beri arkadaşım..." Hafif bir duraksamadan sonra, "Dostum!" diye ekledi. Karşısındaki kadının hırsı, yalanları ve saldırganlığından sonra Cansu'nun karakteri gözüne daha hoş görünmeye başlamış, tüm yapışkan tavırları önemsiz oluvermişti. "Olanlar bizim arkadaşlığımızı değiştirmez, Cansu çok iyi bir insandır! Seninle evli olmamız onunla görüşmeme engel değil, anlıyor musun?" Onun, Cansu ile görüştüğünü nasıl öğrendiğini sorma gereği bile duymamıştı.

Karşısında, kendisini umursamadan konuşan adamın sözleri Alya'yı sakinleştirmekten ziyade daha da kızdırmıştı. "Arkadaşmış!" diye söylendi içinden. "Pabucuma anlat sen onu!"

"Eski sevgililer arkadaş oldu öyle mi? Peki kocacığım..." Dudaklarından dökülenler kafasından geçenlerden çok farklıydı. Sonra gözlerinde şeytani bir ışıltıyla ekledi. "Özgür hayatlar diyorsun, anladım. Bana uyar!"

Kızın söylediklerine yorumsuz kalan Yiğit, durgun bir sesle konuştu. "Ofise böyle giyinip gelme! Sonuçta ben de bir erkeğim ve az önceki gibi istenmeyen durumlar yaşanabilir, iş yerinin ciddiyetinin bozulmasını istemiyorum." Genç adam susunca bir süre göz göze kaldılar. Onun, "İstenmeyen durumlar," demesi Alya'nın bozulmasına neden olmuştu. İçinden, "Daha maç bitmedi Yiğit Bey," diyordu. "Sana özgür hayatları ve istenmeyen durumları göstereceğim."

İçi içini yemesine rağmen umursamaz bir tavırla ona bakıp, "Neyse..." dedi Alya. "İşler beni bekler, sonra görüşürüz evimin direği..."

Genç kadın arkasını dönmüş, odadan çıkmak üzere kapıya yönelmişti ki, onun sesiyle duraladı. "Bir de..." demişti Yiğit. "Başkalarının yanında beyli hanımlı konuşmaya özen gösterelim lütfen."

Söylenenler ayaktaki sinirlerini tekrar zıplatmıştı. Omzunun üzerinden geri dönüp ona alaycı bir bakış atarken, "Peki küçük bey!" dedi ve bir şey demesine fırsat vermeden dönüp kapıyı açtı, hızla odadan çıktı.

*****

Sen ona aşıksın, sen ona aşıksın... Neden bu şarkı dolandı dilime? Alya, Yiğit'e fena halde aşık mı oldu dersiniz? Bir de çok kıskanıyor! Yiğit bence ateşle oynuyor, hadi bakalım.

Şimdiden Ramazan Bayramınızı kutluyorum dostlar, aileniz ve sevdiklerinizle huzurlu, sağlıklı, mutlu bir bayram geçirmenizi dilerim.

Sevgiler,

Mira

Continue Reading

You'll Also Like

716K 43.9K 27
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

546K 42.1K 5
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
720K 42.5K 64
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
744K 42K 35
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...