SORMA KALBİM

By mira_yelkenci

739K 60K 12.7K

Yetişkin okurlar için uygundur! İntikam için ne kadar ileri gidebilirsiniz? Nefretin ateşinde kendi ruhunuzu... More

PROLOG
(Bölüm 1)
(Bölüm 2)
(Bölüm 3)
(Bölüm 4)
(Bölüm 5)
(Bölüm 6)
(Bölüm 7)
(Bölüm 8)
(Bölüm 9)
(Bölüm 10)
(Bölüm 11)
(Bölüm 12)
(Bölüm 13)
(Bölüm 14)
(Bölüm 15)
(Bölüm 16)
(Bölüm 17)
(Bölüm 18)
(Bölüm 19)
(Bölüm 20)
(Bölüm 22)
(Bölüm 23)
(Bölüm 24)
(Bölüm 25)
(Bölüm 26)
(Bölüm 27)
(Bölüm 28)
(Bölüm 29)
(Bölüm 30)
(Bölüm 31)
(Bölüm 32)
(Bölüm 33)
(Bölüm 34)
(Bölüm 35)
(Bölüm 36)
(Bölüm 37)
(Bölüm 38)
(Bölüm 39)
(Bölüm 40)
(Bölüm 41)
(Bölüm 42)
(Bölüm 43)
(Bölüm 44)
(Bölüm 45)
(Bölüm 46)
(Bölüm 47)
(Bölüm 48)

(Bölüm 21)

9.9K 1.2K 303
By mira_yelkenci

*****

Sadece birkaç hafta! Evet, en fazla o kadar süresi vardı. Bebeği talihsiz bir şekilde kaybettiğini ve ne kadar yıkılmış olduğunu söylemesi için sayılı günler!

Yalıda ilk zamanların sancılı geçtiğini söylemek abartılı olmazdı; bu hem Sanverler hem Alya için geçerliydi. Aile, bir bomba gibi hayatlarının ortasına düşen yeni geline alışmaya çalışırken her gün evde kavga gürültü eksik olmuyordu. Bunun en büyük sebebi tahmin edileceği üzere Alya ve Mehmet Cevat Sanver'di. İlk tanışma anından itibaren yıldızları barışmayan ikili her karşılaştıklarında iki düşman gibi gardını alıyor, önce ufak laf sokmalarla başlayan konuşmalar en sonunda küfürlü bağırışlara dönünce araya ailenin diğer üyeleri giriyordu. Tabii, bağırıp küfredenin Mehmet Cevat olduğunu söylemeye gerek yoktu. Alya, mağrur bir uzaklıkla onları seyrederken dudaklarında eğlenen bir tebessümün izleri görülüyordu. Olan bitene bir anlam veremeyen Pervin hanım şaşkındı, yeni gelinin neden kocasına böyle davrandığını çözemiyor ve huzursuz oluyordu. Tamam, Mehmet Cevat huysuz, geçimsiz bir insandı ve ilk karşılaşmalarında Alya'ya çok kaba, hatta terbiyesizce davranmıştı. Ama Alya'nın daha ılımlı olup yeni girdiği aileye kendisini kabul ettirmek için usulünce davranması gerekmez miydi? Aksine, kayınpederi terslenip kötü konuştukça üzerine gidiyor, onu daha da delirtecek kelimeleri özenle bulup yüzüne savuruyordu. Sadece bu kadar da değildi! Kendisinin tüm sıcak yaklaşımlarını elinin tersiyle itmiş ve biraz da kaba bir dille özel hayatına müdahaleden hoşlanmadığını söylemişti.

Ve yalıdaki hizmetliler... Zübeyde Kalfanın yüzünden düşen bin parçaydı! Nasıl olmasın! Evdeki çıbanbaşı bir iken iki olmuş, Mehmet Cevat'a bir de dişi versiyonu eklenmişti. Hamileliğini bahane ederek olmadık zamanlarda absürt istekleri için çalışanları koşturmak, yapılanı beğenmeyip üstüne bir da azarlamak Yiğit'in eve getirdiği karısının yeni hobisi haline gelmişti. Doğrusu hem Sanver ailesi hem de çalışanları, eski huzursuz günlerini mumla arar olmuştu. Pervin Hanımın orta yolu bulma gayretleri Alya tarafından ustaca bir manevrayla engellenmişti. O, bu eve huzursuzluk ve nifak için yerleşmişti. Sanverler için uygun gördüğü cezanın küçük bir kısmıydı bu ve daha sonra yapacaklarının onlar üzerindeki etkisini bizzat görmek istiyordu. Geçmişle böylece ödeşmeyi planlamıştı ve annesinin ruhunun da bu şekilde teskin olacağına inanıyordu.

Pervin Hanım, üç haftalık tantanalı bir süreçten sonra Yiğit ile konuşmaya karar verdi. Gece geç saatlerde, bahçede havuza bakan kameriyede oturmuş çaylarını yudumluyorlardı. Alya, çoktan odasına çekilmişti. İlk günden itibaren Yiğit'in geç saatlere kadar bahçede oturmasına ve o uyuduktan sonra gelmesine alışmıştı artık. Ve genç adamın dinlenme odasındaki koltuklarda uyuması... Aldırmamaya çalışsa da hayal kırıklığına uğramış, gururunun kırıldığını hissetmişti. O zamana kadar güzelliğinden hep emin olmuştu, peşinden koşulmasına ve istenmeye alışmıştı. Etrafında bala üşüşen arılar gibi dolanan erkekleri elinin tersiyle itmek ona normal gelen bir davranışken Yiğit'le, evet şu kocası olan adamla, kendi tabiriyle acemi delikanlıyla yaşadıkları akıl alır gibi değildi. Cazibesinden etkilenmiyor, güzelliğinin farkında değilmiş gibi davranıyordu. Gerçi onun böyle hareket etmesi planları için daha elverişliydi, zira artık kabullendiği o aptalca, delice arzuları yüzünden işleri batırmayı göze alamazdı. İlk geceden sonra genç adam ona yaklaşmak için en ufak bir girişimde bulunmadığı gibi yatak odasında karşılaşma ihtimallerini bile en aza indirmek için özen gösteriyordu. Genç kadın itiraf etmese de onunla arasında var olan cinsel gerilimi özlemiş ve hatta ne yalan söylemeli, tattığı sıcaklığını, kokusunu ve dudaklarının tadını arar olmuştu. Bu arzu denen şey, şehvet, nasıl da tuhaf, insanı karakteri dışına çıkaran bir duyguydu. "Yapmam!" dediği şeyleri yaptıran ve düşman olarak gördüğü, nefret ettiği bir insanı bile delicesine istemesine neden olan bir duygu... Yatağında huzursuz bir şekilde önce soldan sağa söndü, sonra sağdan sola... Yok, olmuyordu! Uyku denen şey düşüncelerini kovup da bedenine misafir olmuyordu bir türlü! Oflayarak yataktan kalkıp ay ışığının süzüldüğü pencerelere doğru gitti, perdenin arkasından hafifçe geri durarak aşağıdaki bahçede, kameriyede oturan anne oğlu izlemeye başladı. Birbirlerine düşkünlükleri, sevgileri öyle belliydi ki, genç kadın zaman zaman onları kıskandığını hissediyordu. Kalbinde ağır bir özlemle kendi annesini hatırlıyor ve bu anımsayış tekrar yaralarını kanatarak öfkelenmesine neden oluyordu.

Aynı esnada, kendilerini izleyen Alya'dan habersiz Sanver ailesinin iki üyesi çaylarını yudumlayıp sohbet ediyorlardı. Klasik havadan sudan muhabbetten sonra Pervin Hanım, "Oğlum..." diyerek söze girdi. Onun sesinin tonundan önemli bir şey söyleyeceğini anlayan Yiğit, elindeki fincanı alçak masif masanın üzerine koydu, sessizce annesinin devam etmesini bekledi.

"Alya ile aranızda bir sorun mu var?" Bunu söyleyen kadın endişeli gözlerini ona dikmişti.

Bu soruyu er geç bekleyen Yiğit, karşısındakinin bakışlarından kaçarken, "Bunu da nereden çıkardın anne," dedi sıkkınca. "Çok evhamlısın!"

"Bana baksana sen!" diyen Pervin hanım öne doğru eğilip onun gözlerini yakaladı. "Farkında değil miyim sanıyorsun? Babanla sürekli atışıyorlar, evde kavga eksik olmuyor. O kadarla kalsa! Sanki kırk yıllık ev sahibiymiş gibi çalışanlarda terör estiriyor, dağdan gelip bağdakini dövüyor! Nedir derdi anlamıyorum, birkaç defa konuşmaya kalktım, kibarca ağzımın payını verdi." Nefes almadan söylediklerinden sonra durdu, soluklanırken ekledi. "Sen de pek ilgileniyormuş gibi değilsin, neler oluyor?"

Annesinin ardı ardına söyledikleri ve cevap isteyen kararlı hali genç adamın bunalmasına neden oldu. Ne diyebilirdi ki? Söyleyeceği her gerçek daha fazla kaos ve gerginlik yaratmaktan başka bir işe yaramayacaktı. Geriye doğru yaslanırken istemsizce bir elini şakağına götürerek ovdu, bu gidişle migren hastası olacaktı. "Anne..." dedi, yorgun bir sesle, onun kendisi gibi ela olan gözlerine bakıyordu. "Hamile bir kadın çok gergin olabiliyor, bunu en iyi sen bilirsin." Topu, olmayan bebeğe atmıştı! Duyduğu vicdan azabını, annesi için en iyisinin bu olduğunu düşünerek bastırmaya çalışıyordu. "İkimizin de öngörmediği, hazırlıksız yakalandığı bir durum... Zaman vermek lazım!"

Bir süre havuzun şırıltısından ve ağaçlardan gelen ağustos böceklerinin sesinden başka bir şey işitilmedi. Sonra, ölçüp biçen bir ses tonuyla yaşlı kadın, "Anlıyorum oğlum," dedi. "Ama sen bir konuş karınla, anlat... En azından uygun bir dille daha yumuşak davranmasını söyle." Bir an duraksadıktan sonra son cümlesini ekledi. "Zübeyde Kalfa bile isyanlarda, gideceğim deyip duruyor."

Az çok her şeyin farkında olan Yiğit, "Tamam anne," dedi, dudakları gerildiğini belli edercesine sıkılmıştı. "Ben onunla konuşurum." Aslında durum, holdingde de pek farklı değildi. Deniz'in patlaması da an meselesiydi.

Keyifsiz bir halde çaylarını yudumlamaya devam ederlerken yukarıdaki pencerede onları seyreden Alya geri çekilip yatağına doğru yürüdü. "Muhabbet edin bakalım," demişti alaycı bir mırıldanmayla genç kadın. "Bunlar iyi günleriniz!"

*****

Sonraki birkaç gün yalıya ve holdinge gelmeyeceğini söyleyen Alya, Yiğit'i rahatlattı. En azından bir süre evde ve iş yerinde gerilim olmayacaktı. Holdingdeki odasında bunu haber veren kız, ondan herhangi bir tepki alamayınca, "Ne o?" demişti. "Çok mutlu gördüm seni?"

Onun alaycı yüz ifadesine şöyle bir bakan genç adam, elindeki kalemle oynarken, "Uzun bir süre gelmesen de olur," demişti, onun ifadesini taklit edercesine.

"Üzgünüm kocacığım," diye cevap verdi Alya, bacak bacak üstüne atarken. Yukarı doğru sıyrılan eteğinin ortaya çıkardığı muntazam bacakları adamın ilgisini bile çekmemişti. Bu durum, sanki bir kadın olarak yokmuş gibi davranılması hafiften sinirlerini bozmaya başlamıştı. Elini, ensesindeki topuzuna götürüp iri gözlerinde dikkatli bir ifadeyle ona baktı. "Benim de ilgilenmem gereken şirketlerim, çalışanlarım var." Sonra etrafını küçümsercesine süzüp, "Bir süre Sanver Holding bensiz idare edebilir," dedi.

"Zor olacak," diyen Yiğit, Alya'dan daha ilgi çekici bulmuşçasına bilgisayarına dönüp çalışmaya başlamıştı. Aslında, durum tam tersiydi. Tüm hırçınlığına, kötü davranışlarına rağmen gün geçtikçe genç kadını daha çekici buluyor, ondan uzak durması güçleşiyordu. Bu artık iradesini zorlayan bir sınav olmaya başlamıştı. Ve kızın, ona yaklaştığı, baş başa kaldıkları her anda elinde olmadan fazlasıyla seksi bulduğu bedeninin hatlarını inceliyor, gözlerinin önünde beliren baştan çıkarıcı hayaller ona güç dakikalar yaşatıyordu. Karşısındaki kadın güzelden de öteydi, ayrı bir havası ve çekiciliği vardı. Ona dek fark etmediği ve şimdi ayırdında olmasıyla korktuğu hayvansı bir yanını uyandırıyordu. Masaya inen elle düşüncelerinden sıyrılıp Alya'ya baktı.

"Bu arada bebek olayını da hallederiz diyorum!" Kızın sabırsız yüz ifadesinden kendisinden cevap beklediğini anlayan Yiğit, "Mutlaka bir planın vardır," dedi bıkkınca. "Anlat, dinliyorum."

"Şirket işlerimi hallederken Nişantaşı'nda kendi evimde kalacağım. O sıralarda bebeğin düştüğünü, hastanede olduğumu söyleyeceksin sizinkilere." Bunu derken yüzündeki ifade donmuşçasına hissizdi.

Yiğit, az önce güzel bulduğu, hiçbir duygu barındırmayan yüze baktı, inanamazmış gibi başını sallayarak elindeki kalemi attı. "Ben sıkıldım bu oyunlardan artık," dedi ve uzanıp kızın masanın üzerindeki elini tuttu. "Sona ersin bu kedi fare oyunu, ne istiyorsan al ve bitsin!" Sesi öfkeliydi, bir an göz göze geldiler. Genç kadın, an be an onun sinirlerinin yıprandığını anladı. Aslında bu, memnun olması gereken bir durumdu; her bir Sanver cezadan payına düşeni alacaktı, Gülşen dahil! Böyle istememiş miydi? Öyleyse şimdi, karşısındaki adamın bu haklı isyanı neden içinde bir yerlerin sızlamasına, pişmanlık dedikleri o duygunun filizlenmesine yol açmıştı. "Kendine gel Alya, anneni ve o Mehmet Cevat iblisini hatırla!" diyen sesle toparlandı.

"Süresine ben karar vereceğim küçük sevgilim ve sen de paşa paşa istediklerimi yapacaksın!" Bunu derken elini onunkinden kurtarmaya çalışmış, fakat başarılı olamamıştı. Genç adam avucundaki narin eli içindeki kızgınlığı yansıtırcasına sertçe sıkarken, "Yaşının benden büyük olması maalesef ki yetişkin olduğun anlamına gelmiyor!" dedi dişlerinin arasından ve ekledi. "İki de bir bunu vurgulaman olsa olsa karşımda hissettiğin aşağılık hissinin ve yetersizliğin bir sonucu olsa gerek."

Karşısındaki erkeğin sözleriyle bazı gerçeklere fazlaca yaklaşması kızı ürküttü. Evet, o hitapları çekindiği için kullanıyordu ama hissettiği şey, aşağılık kompleksinden ziyade ona karşı içinde filizlenen ve gittikçe büyüyen şu kahrolası duygulara yenilme korkusuydu. Yiğit, ondan hoşlandığını ve onu beğendiğini asla öğrenmemeliydi. Bu düşüncelerle, sahte olduğunu sadece kendisinin bildiği neşeli bir kahkaha koyuverdi. Genç adamın kaşları çatılırken hızlıca elini ondan kurtardı. "Hayal gücün için seni kutluyorum koca adam!" dedi ve dudaklarını büzerek ekledi. "Kendini öyle avutmaya devam et."

Bu, o gün son konuşmaları olmuş ve akşam ikisi de farklı saatlerde ofislerinden çıkarak evlerinin yolunu tutmuştu. Günlerdir onu görmeyen, sadece arada sesini duyan dadı, bir anda Alya'yı karşısında bulunca çocuklar gibi sevincinden ne yapacağını şaşırdı. "Ahh, canımın ciğeri, kuzum," diyerek kıza sarıldı ve hüngür hüngür ağlamaya başladı.

Yaşlı kadının duygusallığı Alya'ya da sirayet etti, ağlamamak için kendisini zor tutarken, "Amma da sulu gözlüymüşsün be dadı!" dedi tatlı bir azar modunda. "Gören duyan da ölüme gittim sanacak!"

Kızın şakayla karışık sözlerine hafifçe geri çekilip gözlerini kurularken dargın bir sesle cevap verdi yaşlı kadın. "Evlenip bizi unuttun tabii, şimdi de geç dalganı!"

"Yaa, kıyamam, kıskanır mıymış Nanam beni?" Bunu derken kıkırdayan Alya uzanmış, yaşlı kadının kuru yanaklarını sıkıyordu.

"Kocandan mı kıskanacağım seni deli kız!" diye diklendi Nana. "Ama ne bileyim, sanki terk ettin gibi bizi..." Onun sözünü tamamlamasına izin vermeden atıldı genç kadın. "O nasıl söz dadıcığım? Bizi ancak ölüm ayırır sözünü duymadın mı sen?"

"Ağzından yel ağzın kuzucuğum," diyen kadın çocuğu gibi gördüğü kızın ağzını eliyle kapatmıştı.

"Neyse..." diyen Alya, onu yanına çekerek salona doğru yürümüştü. "Fazla sürmeyecek zaten, sabret!" Bunu derken sağa sola bakınmış ve sormuştu. "Esved Kalfa nerede, görünmedi?"

"Mutfaktadır kızım, gelir şimdi," diyen Nana, salondaki koltuklara karşılıklı otururken merak ettiği şeyi sordu. "Hemen gidecek misin yavrum? Biraz kal, çok özledim seni."

Yaşlı kadının şefkat dolu minik gözlerine bakan Alya gülümsedi. Sevilmek, türü ne olursa olsun, güzel bir duyguydu. Ve günlerdir yaşadığı gerginlikten, kendisine hissedilen hoşnutsuzluktan sonra bu, ilaç gibi gelmişti. "Birkaç gün buradayım dadı, ben de sizi özledim. Esved Kalfa akşama güzel yemekler yaptı mı bakalım?"

Alya'nın söylediklerinden ilk kısma takılan Nana, kaşları çatılırken, "Birkaç gün? Kocanla mı bozuştun yoksa yavruşum, ne oldu?" diyerek sordu telaşla.

"Off dadı! Kocan, kocan deyip durma!"

"Ama evlisin ve o adam da senin kocan!"

Onun inatçı hali Alya'da gülme isteği uyandırsa da kendisini tuttu. "Bırakalım tartışmayı şimdi, şirketleri çok ihmal ettim, modaevini... Çalışanları, işleri bir yoklamam, kontrol etmem gerek!" Sonra düşünceli bir tavırla mırıldandı. "Hem Fikret'e de bir uğrayayım, ne zamandır görüşmedik." Nikahtan sonra birkaç defa telefonda konuşmuşlardı, o da kafasına takılan hukuki konularla ilgiliydi. Onun nasıl üzüldüğünü biliyordu, ancak elinden gelen bir şey yoktu ve ne kadar az görüşürlerse o kadar az suçluluk duyacaktı.

"Fikret evladım arada uğrayıp halimizi hatırımızı soruyor, sağ olsun." Nana'nın söyledikleriyle düşüncelerinden kopan Alya, "Yaa, öyle mi?" diyebildi sadece. Onun ne kadar ince düşünceli ve iyi olduğunu bilirdi ve yaptığına da şaşırmamıştı.

"Evet," diyen yaşlı kadın, neden sonra üzgün bir tavırla mırıldandı. "Keşke onunla evlenseydin, gözüm arkada kalmazdı."

Daha fazla Fikret'ten bahsetmek istemeyen kız, sabırsızca yerinden kalktı. "Bırakalım bu boş mevzuları dadı, ben biraz odamda dinleneceğim, yemekte görüşürüz."

O böyle davrandığında daha fazla üzerine gidilmemesi gerektiğini bilirdi yaşlı kadın, ısrar etmedi. "Peki kuzum," dedi uysal bir sesle.

*****

Ne zaman biter bu kedi fare oyunu sizce? Gerçekten de yıpratıcı değil mi? Sular ısınıyor.

Gelecek bölümlerde görüşmek üzere,

Sevgiler,

Mira

Continue Reading

You'll Also Like

240K 15.7K 42
Ölen masa lideri ve katilinin peşine düşen veliahtı... En iyiler: #1 - b×b #1- gay #1- boyslove #2 - lgbt #2 - mpreg #2 - interseks #7 - bl #5- eşcin...
848K 50.6K 68
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
157K 7.3K 22
İnsanların çoğunluğunu gıcık eden şey ebeveynlerin çocuklarının hayatlarına burunlarını soklarıydı. Avbanu'da bu durumdan gıcık alan insanlardan biri...
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

1M 73.1K 6
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...