SORMA KALBİM

By mira_yelkenci

736K 59.9K 12.7K

Yetişkin okurlar için uygundur! İntikam için ne kadar ileri gidebilirsiniz? Nefretin ateşinde kendi ruhunuzu... More

PROLOG
(Bölüm 1)
(Bölüm 2)
(Bölüm 3)
(Bölüm 4)
(Bölüm 5)
(Bölüm 6)
(Bölüm 7)
(Bölüm 8)
(Bölüm 9)
(Bölüm 10)
(Bölüm 11)
(Bölüm 13)
(Bölüm 14)
(Bölüm 15)
(Bölüm 16)
(Bölüm 17)
(Bölüm 18)
(Bölüm 19)
(Bölüm 20)
(Bölüm 21)
(Bölüm 22)
(Bölüm 23)
(Bölüm 24)
(Bölüm 25)
(Bölüm 26)
(Bölüm 27)
(Bölüm 28)
(Bölüm 29)
(Bölüm 30)
(Bölüm 31)
(Bölüm 32)
(Bölüm 33)
(Bölüm 34)
(Bölüm 35)
(Bölüm 36)
(Bölüm 37)
(Bölüm 38)
(Bölüm 39)
(Bölüm 40)
(Bölüm 41)
(Bölüm 42)
(Bölüm 43)
(Bölüm 44)
(Bölüm 45)
(Bölüm 46)
(Bölüm 47)
(Bölüm 48)

(Bölüm 12)

12.4K 1.2K 192
By mira_yelkenci


Vee... Sonunda tekrar bir aradayız. Çok özlenmişim diyorlar, doğru mu? Ben sizi çok özledim. Öyleyse hikayemize dalıp neler oluyor okuyalım mı? Öpüyorum sizi Pamuk Şekerlerim, muaaahhh :***

  *****

Damat ve isimsiz kadının gidişinden sonra balo salonunda ortalık karışmış, bağırmaktan sesi kısılan gelin nihayetinde bayılınca curcuna sona ermişti. Öfkeden kıpkırmızı olan Eyüp Dayanç, yaşanılan rezaletin hesabını sormayla kızına yardıma koşma arasında kararsız kalmış, nihayetinde Cevat Sanver'e tehdit edercesine elini sallarken, "Bunun hesabını vereceksin Cevat!" demişti. "Sen de, o it oğlun da bu yaptığınızın bedelini ödeyeceksiniz!"

"Eyüp..." Çarpık dudakları arasından kelimeler zor çıkıyordu adamın.

"Sus lan, yavşak herif! Görüşeceğiz!" Bunu dedikten sonra karısını da kolundan tutarak beyaz tül yığını içindeki kızının yanına koşturmuştu.

Olan biteni şaşkınlık içinde izleyen Cem ile Emir de, kısa sürede kendilerine gelip kucağındaki kadınla dışarı çıkan damadın ardından kapıya doğru koşturmuş ve onların peşinden gitmek isteyen meraklılara, görevlilerin de yardımıyla engel olmaya çalışmıştı.

İçeride bunlar olurken Yiğit Sanver, kucağında Alya olduğu halde hızlı adımlarla merdivenlerden aşağı yönelmişti. Doğrusu beyni durmuş gibiydi; ne yapacağını ne edeceğini bilemez bir halde şaşalı giriş kapısının önünde durdu, kollarındaki kadına baktı. Sonra ani bir hareketle onu, "Pat!" diye yere indirdi. "Ne yapıyorum ben?" dedi, sesi hayret doluydu, girdiği trans halinden çıkmıştı sanki. Nasıl bir etkilenme veya baskı yaşadığını yeni fark etmiş gibiydi. Onun, neredeyse kararını değiştirip içeri geri döneceğini anlayan Alya engel olmak istercesine çevik bir hareketle uzanıp elini tuttu. "Çok geç!" dedi, sesinde eğlenen bir ton vardı. Bu, son nokta oldu. Kızın kendisini tutan parmaklarını sert bir hareketle tutup silkelercesine atarken, "Ehh, yeter artık!" diye kükredi genç adam.

Giriş kapısında durmuş, avına saldırmaya hazırlanan iki kaplan ifadesiyle birbirlerini süzüyorlardı. "Derdin ne senin, ne yapmaya çalışıyorsun, buraya neden geldin, kim gönderdi seni, kim, söyle!"

Onun kıvılcımlar saçan gözlerine dimdik baktı genç kadın, en ufak geri adım atmaya niyeti yoktu belli ki. "Seni almaya geldim Yiğit Sanver!" derken sesindeki kararlılık gözlerine de yansımıştı. "Benimsin, soyadın ve her şeyinle birlikte!"

Karşısındaki kesinlikle aklını yitirmişti, aksi mümkün olamazdı. "Sen de kimsin?" dedi Yiğit alay edercesine.

"Alya Celepoğlu, müstakbel eşin!"

Hahh! Tam da düşündüğü gibiydi işte! "Delisin!" dedi şaşkınlıkla karşısındakine bakarken.

"Daha da ötesi..." diyen genç kadın, gizemli bir ses tonuyla ekledi. "Bunu benden çok sen isteyeceksin inan, eşim olmayı!"

"Bana bak kızım!" dedi Yiğit, bıkmış bir ses tonuyla, aniden uzanmış ve kadının sivri çenesini yakalayıp kendisine doğru kaldırmıştı. "Sadece tek bir öpücüktü, tamam mı? Tek! Daha fazlası yok! Seni öptüm diye evlenecek değilim." Ona bu kadar yaklaşmak kesinlikle bir hataydı, o yeşil gözlerin efsununa yakalanınca anladı genç adam, ancak geç kalmıştı.

"Çocuk olma delikanlı!" dedi Alya, sesinde küçük gören bir ton vardı, gözleri karşısındakine bakarken kısılmıştı.

Çocuk, delikanlı! Duyduklarıyla kan beynine sıçrar gibi olmuştu, kızın çenesindeki parmakları sıkışırken dişlerinin arasından tıslarcasına konuştu Yiğit. "Ne istiyorsun söyle, ne?"

"Söyledim!"

"Neden?"

Gelen geçenin ilgisini fazlasıyla çekmeye başlamışlardı, üstelik arkalarından gelen sesler, balo salonundakilerin dışarıya çıkmaya başladığını gösteriyordu.

"Gel!" diyen kadın, çenesini tutan sert parmaklardan kurtulmuş ve doğal bir zarafetle ileriye doğru yürümeye başlamıştı. Birkaç adım attıktan sonra dönüp ardına, ne yapacağına karar vermeye çalışan, put gibi duran adama baktı. Siyah smokin içinde öyle hoş bir havası vardı ki...  Ve yüzündeki o çaresiz ifade... İstemsizce içinde, sol yanında bir şeylerin pır pır ettiğini hissetti. Kendine gel, diyen iç sesiyle kalbinin atışlarını yavaşlatmaya çalışırken soğuk bir sesle ekledi. "Nedenlerini açıklayacağım ama burada değil! Herhalde linç edilme riskini göze almak istemezsin? Elimizi çabuk tutmazsak biraz sonra bu olacak çünkü!"

Yiğit bir onun beklenti dolu gözlerine, bir ardına baktı. Haklıydı, deli olabilirdi ama haklıydı. Eğer biraz daha zaman kaybederlerse rezalet büyüyecek, muhtemelen kendilerini karakolda bulacaklardı. Kararını vermiş bir halde kadına doğru ilerlerken konuştu. "Dua et de nedenlerin esaslı olsun, yoksa..." Sesi sert ve tehditkardı.

"Yoksa?" Alya bunu söylerken genizden gelen boğuk bir sesle gülmüştü, ne kadar hoş ve seksi çıktığının bilincine varmadan. Ancak, Yiğit fazlasıyla farkında olmuştu ve bu, hiç ama hiç hoşuna gitmemişti. Bu kadından etkilenmek istemiyordu, hele ki son yaptıklarından sonra! İzleyen günlerde yaşayacaklarının, son birkaç saattekileri sollayıp geçecek cinsinden olacağını bilse ne yapardı acaba?

"Gidelim..." diyen genç adam önüne düşen gizemli kadını sessizce takip etti.

Valenin getirdiği koyu renk lüks cipe binerken yanında, şoför mahallinde oturan kadına baktı Yiğit Sanver. Belli ki her şeyi en ince ayrıntısına kadar planlamıştı, ama neden? Araba hızlıca kapalı alandan yola çıkarken onun mükemmel profilini süzdü; güzeldi, çok güzel! Ancak şu dakikada ne güzelliği ne de başkaca bir şey umurundaydı. Kafasındaki sorulara cevap istiyordu. Lüks araç sıkışık trafikten köprü yoluna dönerken daha fazla dayanamadı, sordu. "Nereye gidiyoruz?"

Genç kadın hafifçe başını çevirip ona kısa bir bakış atarken, "Alya!" dedi uyarırcasına.

"Nereye?" diye yineledi Yiğit onu duymamış gibi, her şey kontrolünün dışında gelişiyordu ve durum rahatsızlık vermenin de ötesindeydi artık.

"Baş başa kalıp konuşabileceğimiz bir yere..." dedi Alya ipucu vermeyen bir sesle. Bir an onu kaçırıyormuşçasına bir hisse kapılmış, içi bir tuhaf olmuştu. Gerçi yaptığı bir nevi buydu! Düğünü basmış ve damadı kaçırmıştı. Aklından geçenlerle istemsizce kıkırdadı. Onun gülmesi yanında oturan adamı çileden çıkardı. O kadar yaptığının üzerine bir de utanmadan gülüyordu. "Çok komik!" dedi Yiğit, yüzünü buruşturarak. "Tüm İstanbul'a rezil olduk!"

"Evet!" dedi Alya, hala gülüyordu, bir an başını çevirdi göz göze geldiler. Yeşil gözlerde afacan bir ifade, elalarda somurtkan bir çocuğun direnci hakimdi.

"Gülme!" diye terslendi Yiğit sert bir sesle. "Rezalet!"

"Yaa!" dedi genç kadın, sonra bir anda ciddileşti ve balyoz etkisi yapan bir ses tonuyla ekledi. "Babanın marifetlerinin yanında bu hiç kalır!"

Evet, içeriden çıkmasına neden olan söz, her şeyi öylece bırakmasına neden olan şeydi bu! "Şantaj mı yapıyorsun sen bana?" dedi Yiğit, iri bedeninde güç zapt ettiği bir öfkeyle, sinirden şakağındaki damarın attığını hissediyordu.

"Öyle de denebilir!" dedi kadın soğuk bir sesle, ona bakmaya zahmet bile etmemiş, otoyola çıkmanın da verdiği bir rahatlıkla gaza yüklenmişti. Şimdi yol önlerinde şeritler halinde akıyordu.

"Bu..." dedi genç adam, elini saçlarının arasından geçirirken yanındaki kadını tutup sarsmamak için kendisini güç tutuyordu. "Bir suç, biliyorsun değil mi?" Soğukkanlılığını korumak gittikçe zorlaşırken derin derin nefes alma ihtiyacı duyuyordu.

"Hadi canım!" diyen Alya, tek kaşını kaldırmış, başını yarım döndürerek ona alaycı bir bakış atmıştı. "Elindekilerle polise gider beni teslim edersin küçük bey!"

"Böyle hitaplardan hoşlanmıyorum, adım Yiğit!" dedi genç adam sıkılı dişlerinin arasından. "Ve şu konuşma... Sonrasında polise gideceğimden emin olabilirsin."

Cevap, ukalaca bir dudak büküş olmuştu ve tek bir kelime. "Tabii, tabii..."

             *****

Tabii, tabii... Ne polise gidebilmiş ne de iddia ettiği gibi yaptıklarının bedelini ödetebilmişti. Polonezköy'deki o çiftlik evinde öğrendikleri, belki de tüm hayatını ipotek altına alacak şeylerdi. Gerçi, öyle veya böyle her şekilde yaşamını, kendisini rehine vermiyor muydu? Ha Cansu Dayanç, ha Alya Celepoğlu! Böyle söyleyince kulağa nasıl da tuhaf geliyordu. İkisini kıyasladığı zaman, Cansu'yu tercih ederdi herhalde. O, en azından tanıdığı, kendisiyle evlenme nedenini bildiği bir insandı. Ya öbürü? Ne zaman ne yapacağı belli olmayan, her an kötü sürprizlere hazırlıklı olunması gereken, belki akıl sağlığı bile yerinde olmayan bir kadın!

Saatler sonra ondan ayrılmış, bir taksinin içinde eve doğru giderken düşünüyordu. Elini çenesine dayamış, camdan dışarıya bakarken yüzünde acı bir gülümseme vardı. Nasıl olmasın? Hiç tanımadığı bir kadına teslim olmuş, tüm hayatını, geleceğini satmıştı, kendisini! Neden? Babasının ipe sapa gelmez hataları, o iğrenç alışkanlıkları, düşmüş ruhunun hezeyanları yüzünden! Mal mülk, para... Umurunda değildi! Ahh şu babası olmasa, eli kolu böyle bağlanmasa ne vardı! İçinde gittikçe artan isyan, çaresizliğinin bentlerine vurup geri gönderken sol elindeki küçük USB çubuğunu sıktı hırsla. "Lanet olsun baba sana! Sana da erkekliğine de!" diye mırıldandı, kapadığı göz kapaklarına yumruğunu bastırmış, bir çıkış yolu düşünüyordu. Ama maalesef yoktu. O kadının, adı Alya Celepoğlu olan insan görünümlü şeytanın da dediği gibi, ya şartlarını kabul edecek ya da tüm ülkeye rezil olacaktı. Tanınmış bir aile olmanın böyle bir dezavantajı da vardı işte! Yüzünde acı bir gülümseme oluşurken, "Ne aile ama!" diye geçirdi içinden. Bakıma muhtaç bir kardeş, belki ondan da fazla korunmaya ihtiyaç duyan bir anne ve... Onlar için utanç kaynağı bir baba!

"Al, istediğin kadar bak!" demişti Alya elindeki küçük çubuğu ona uzatırken. "Nasıl olsa bende kopyaları var. İzle de babanın nasıl bir cengaver olduğunu gör!" Sonra tükürür gibi eklemişti. "Belki annenle birlikte izlemek istersin ha!"

Son bir saattir duyduklarıyla yüzünde renk kalmamış olan Yiğit, son sözlerle irkilerek ona bakmıştı. "Yapma!" demişti, sesinde acı çeken bir ton vardı genç adamın. "Lütfen bunu yapma! Annem..." Duraksamış ve karşısındaki kadının gözlerinde bir merhamet, vicdan kırıntısı aramıştı. Ama yok! O yeşil gözler sanki buz kristallerine dönüşmüş, Yiğit'in içini donduran bir soğuklukla dolmuştu. Karşılıklı olarak tekli koltuklarda oturmuş, birbirlerini süzüyorlardı. Hizmetlinin getirdiği çaylar hiç dokunulmamış halde son bir saattir öylece duruyordu.

"Annen!" dedi Alya ve devam etti. "Kardeşin... Ve o sevgili baban! Ya dediklerimi yapacaksın ya da hepiniz..."

"Tekrar söylemene gerek yok, anladım!" diyen genç adam, elini, "Yeter!" tarzında ileriye, ona doğru uzatmıştı. "Her şeyin sahibi olduğunu, tüm malvarlığımızın..." Babasının borçlandığı tefeci bu kadın mıydı? Tanrım! Yüz yıl düşünse aklına gelmezdi. Holding hisselerinin çoğunluğuna ve Sanver Ailesinin tüm malvarlığına sahip olduğunu söylerken yüzünde nasıl da zalim bir ifade vardı öyle!

"Her şeyin zaten benim!" demişti kadın, yüzünde ne hissettiğini dışarıya vermeyen bir maskeyle.

"Öyleyse?"

"Soyadın dışında!" demiş ve eklemişti Alya. "Onu da istiyorum!"

"Ama neden?" diye sormuştu Yiğit anlamaya çalışan bir sesle, yüzünde çaresiz bir ifade vardı.  Karşısındaki kadın kendilerinden ne istiyordu, neden böyle davranıyordu? Hala anlayamadığı, mantığını oturtamadığı şeyler vardı.

"Mehmet Cevat Sanver..." Alya'nın ağzından tükürürcesine çıkan isim genç adamın irkilmesine neden olmuştu. Karşısındaki kadının beden dilinden ve nefret dolu bakışlarından çıkardıkları, içinin buz kesmesine neden olmuştu. O ve babası? Mümkün olabilir miydi böyle bir şey? İhtimal vermek istemiyordu ama kafasından geçenlerin dudaklarından dökülmesine engel olamadı. "Babam... Sana ne yaptı Alya? O mu tüm bunların nedeni?" Gözleri kısılmış, dikkatlice karşısındaki kadının ağzından çıkacakları bekliyordu.

Soruyla birlikte kadının gözlerindeki kin daha da artmış, güzel yüzü içten gelen bir öfkeyle kızarmıştı. "Baban! İblislerle yarışacak bir aşağılık..." Bunları söylerken göğsü hiddetle inip kalkıyordu.

"O metreslerinden misin yoksa, tek gecelik kadınlarından?" Söylerken bile ağzında kötü bir tat bırakmıştı. Oysa nasıl da etkilenmişti karşısındaki kadından, onun olağanüstü olduğunu, kimseye benzemediğini düşünmüştü. O da şu bayağı kadınlardanmış meğer, babasının oynayıp bıraktıklarından, kahretsin! Nasıl yanılabilmişti böyle?

Cevap olarak Alya kahkahalarla gülmeye başlayınca şaşkın bir şekilde ona baktı. Söylediklerinde komik olan bir şey yoktu oysa. Kadının histerik kahkahaları bir süre devam etti, Yiğit sadece seyretti. Kötü çekilmiş bir korku filmindeydi sanki, sadece bekledi.

Nihayetinde sakinleşen kadın, yüzünde donuk bir ifadeyle, "Baban ve yaşananlar... Ayrıntılarını bilmene gerek yok küçük bey. Sadece şu kadarını bil, ya benimle evlenecek ve istediklerimi yapacaksın, bana uyacaksın ya da elimdekini tüm ülke izleyecek. O şerefsiz, pislik babanın ne olduğunu herkes öğrenecek. Haa, bir de bana ait olan o yalıdan derhal çıkacaksınız, Sanverlere ait hiçbir şey kalmayacak, hepsinin yönetimi en kısa sürede uhdeme geçecek," dedi hınçla. Uzun konuşmasının sonunda derin bir nefes alarak susmuş, cevap beklercesine karşısındaki erkeğe bakmıştı. Onun yakışıklı yüzünün hatlarının nasıl gerginleştiğini, gözlerinin elasının koyulaşarak içe kapandığını gördü. Şaşkınlık, perişanlık, acı, çaresizlik ve yorgunluk... Ardı ardına o yüzde geçen ifadeleri izlerken ister istemez içinde bir şefkat duygusu uyandı, yaptıklarından garip bir vicdan azabı duymaya başladı. Uzanıp onun yanağını okşamak, gerilen yüzündeki o kederi, acıyı silmek, "Özür dilerim," demek istedi. İstemsizce yerinden doğruldu, ona doğru uzanan eli, bir anda ne yaptığının bilincine varınca durdu ve alaycı bir sesle ekledi. "Çok güzel bir evliliğimiz olacak, söz!"

Son duyduklarıyla başını kaldırıp ona bakan Yiğit, "Şaka gibisin!" dedi ve gözlerini soğukça onunkilere saplarken ekledi. "Kötü bir şaka!"

"Herkesin gıpta ettiği bir çift olacağız inan, parmakla gösterilen..." Lafının burasında durup geriye yaslandı, bacak bacak üstüne attı genç kadın. Bu hareketle dizlerindeki elbise yukarılara sıyrılmış ve bir çift sütuna benzeyen nefis bacakları ortaya serilmişti. Kasıtlı yaptığı bu hareketin etkilerini, karşısındaki erkeğin gözlerinde izlemek istermişçesine bir dikkatle bakarken onun hiç umursamaması hafiften sinirlerini bozar gibi oldu.

Yiğit, gözlerini onunkilerden ayırmadan, "İki ucu b.klu değnek, neresinden tutsam elim kirlenecek!" dedi, sesindeki iğrenme karşısındaki kadının yüzünü soldurdu.

Kendisini o şımarık nişanlısıyla ve bir pislikle eş değer tutan bu adam... Bu adamdan mı hoşlanmıştı? "Salak Alya! Salak!" dedi içinden. "Karşındaki Yiğit Sanver, o aşağılığın oğlu, bunu hiç unutma, sana ders olsun!"

"Sana kalmış!" dedi Alya, sesinde zorlama bir yumuşaklıkla. "Ya benimle evlenecek, hep birlikte mutlu bir şekilde yaşayacağız ya da..."

"Hep birlikte mi?" Bunu bağırarak söylerken yerinden fırlamış, Alya'nın tepesine dikilmişti genç adam. "Deli misin kızım sen? Ne hep beraber yaşamasından bahsediyorsun sen? Evlenmeyi kabul etsem bile ailemle aynı çatı altında olmana izin verir miyim sanıyorsun?"

"Vereceksin!" dedi kadın, sakince yüzünü kaldırmış, hafif bir gülümsemeyle ona bakıyordu. "Benimle evleneceksin, aşık olduğun kadınla..." Lafının burasında durup hafifçe ona doğru uzanmış ve elini yukarı kaldırmıştı. "Sonuçta sevgilini hamile haliyle böylece bırakamazsın değil mi?"

Kendisine uzanan elden yılan görmüşçesine uzaklaşırken aklına gelenle durdu, atılıp onu kolundan yakaladı. "Hamile misin?" diye sordu sert ve ürkütücü bir ses tonuyla; gözleri kısılmış, gelecek cevabı bekliyordu gergince.

"Hayır!" dedi Alya, kolundaki parmaklar bir mengene gibi sıkarken canının ne kadar yandığını belli etmemeye çalışıyordu. "Ama herkes öyle biliyor şu an..." diye ekledi marifet işlemiş bir yüz ifadesiyle.

"Sen..." diyerek soluklandı Yiğit, kaşları çatılmış ağzı çizgi haline gelmişti. Kafasından yıldırım hızıyla geçenleri sıraya koymaya çalışırken ne yapacağını düşünüyordu. "Amacın ne anlayamıyorum!"

"Pek zeki değilsin!" diyen Alya dudaklarını bükerken kolunu çekmeye çalıştı, başarılı olamayınca, "Kolumu bırak!" diye söylendi. Genç adam isteğinin aksine tuttuğu bedeni daha da kendisine çekerken eğildi, ılık nefesi kızın yüzünü yaladı. "Sakın!" dedi Yiğit hırıltılı, genizden gelen bir sesle. "Babama yanaşabileceğini sanma!"

Duydukları, Alya'nın yapmak istedikleriyle öyle tezattı ki, kız kıkırdadı. "O hoşafa dönmüş babanı ne yapayım, çürüğe çıkmış; annen tepe tepe kullansın!" dedi, hor gören bir sesle. Sonra işveli bir edayla sokulup dudaklarını onunkine sürttü hafifçe. "Burada taş gibi oğlu dururken..." diye mırıldandı yumuşacık bir sesle, amacı onu daha da kızdırmaktı.

Genç adam, kızın baştan çıkarıcı bedeni ve yumuşacık dudaklarının tahrik edici baskısından etkilenmemeye çalışırken gözlerini onun harlı yeşillerine geçirdi. Diğer elini kavisli kalçalarına kaydırırken kadının aldığı nefesi içinde tuttuğunu görerek memnun oldu. En azından tek taraflı bir etkilenme değildi yaşadığı! Aşağılayan bir ses tonu ve hislerini belli etmeyen bir yüz ifadesiyle, "Fahişelerle ilgilenmiyorum!" dedi, ardından onu itekleyerek uzaklaştı.

Fahişe! Yiğit'in son sözleri, Alya'da tokat etkisi yarattı, yüzündeki kan çekilirken istemsizce gözlerinin dolmasına engel olamadı. Genç adam, farkına varmadan onun en derin yarasına parmak basmıştı, maalesef! Fahişe! Fahişenin kızı! O, buydu işte! O şerefsiz Mehmet Cevat Sanver yüzünden kötü yola düşen talihsiz Nadide'nin kızı! Aklından geçenler yüreğindeki kini daha da harlarken oturduğu yerden doğrularak onun karşısına dikildi, uzun boylu olmasına rağmen karşısındaki erkeğe bakmak için başını yukarı kaldırması gerekmişti. Omuzlarını aldırmazca silkelerken dudaklarını büküp, "Babasının oğlu!" dedi iğneleyen bir sesle. "Göreceğiz!"

Bir süre göz göze birbirlerini tarttılar; nihayetinde Alya, "Kararını şimdi vereceksin," dedi düz bir sesle. "Evet mi hayır mı?"

Genç adam, aklından geçenleri okumak istermişçesine gözlerini onunkilere dikti ve çekmedi; fakat karşısındaki öyle ustaca saklıyordu ki kendini, bakışları amacına ulaşamadı. Sıkıntıyla derin bir iç çekip başını yukarı kaldırdı, gözlerini yumdu, ellerini ensesinde kenetlemişti.  Hızlıca seçenekleri değerlendirdi; sonuç çıkmaz sokaktı. Sonunda ellerini çözüp ceplerine soktu, başını indirip gözlerini geniş salondaki eşyalarda gezdirdi, tek tek, sanki vereceği cevabı eski ahşap mobilyalarda arar gibiydi. "Ne zamana kadar?" diye sorarken bakışları Alya'nınkileri bulmuştu.

"Ben, tamam diyene dek!" Kadının yüzünde ukala bir tebessüm vardı şimdi.

Sustu Yiğit Sanver, birkaç saniyelik sessizlik karşısındakine istediği cevabı vermişti çoktan.  "Öyleyse..." dedi Alya, elini uzatarak. "Anlaştık!"

Kendine uzanan ele şöylece bir bakan Yiğit'in yüzüne alaycı bir ifade yayılırken istifini bozmadı, öylece durdu.

Onun kabalığı Alya'nın cesaretini kırmadı, bu yola çıkarken her şeyi göze almıştı zira. Onun tavrını fark etmemiş gibi sesine kattığı zoraki bir neşe ile, "Bu hafta nikah işlemlerini hallederiz," dedi.

"Yıldırım hızıyla diyorsun?" Genç adam bunu söylerken inanamazmış gibi başını sallıyordu.

"Ehh, hamile olduğuma göre..." dedi Alya oyuncu bir sesle, sonra ekledi. "Merak etme, onu da halledeceğim!"

Genç adam yine cevap vermedi, sadece karşısındakini anlamak istermişçesine süzdü. Nasıl bir kindi bu kadının içindeki, babası neler yaşatmıştı ona ki böyle saçma, ipe sapa gelmez şeyler yapıyordu? Ve o, Yiğit Sanver, nasıl bir delinin elinde oyuncak oluyordu? Düşüncelerini seslendirmedi, soğuk bir sesle, "Merak etmiyorum," dedi ve gözlerinden akan bir ilgisizlikle ekledi. "Seninle ilgili hiçbir şeyi merak etmiyorum!"

                              *****

Kesinlikle hiçbir şeyi merak etmiyordur değil mi? Bana pek de inandırıcı gelmedi. Bundan sonra işler daha da sarpa sarıyor sanki... Gelecek bölümleri bekleyelim derim.

Hımm, bu arada hala İpek Böceğim'i ve Rüyamsın'ı eline alıp sayfalarını çevirmeyenler var mı?

Yeni bölümlerde görüşmek üzere canlar,

Mira

Continue Reading

You'll Also Like

216K 9.4K 49
Biraz fazla içki içtikten sonra birinin yanında uyanmak bu çağda yeni ve sürükleyici bir hikaye değildi. Ama Korkut Mirzan'nın çarşaflarında uyanmak...
756K 43K 36
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
1.5M 109K 28
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
106K 5.3K 18
İnsanların çoğunluğunu gıcık eden şey ebeveynlerin çocuklarının hayatlarına burunlarını soklarıydı. Avbanu'da bu durumdan gıcık alan insanlardan biri...