BÖLÜM SEKSEN SEKİZ ~ Sert Rüzgar

119 10 10
                                    

Herabrienna'nın gözünden

"İşe yaramazın tekisin sen!"

Entity, yine bir muhafızına bağırıyor olabilirdi. Biz o sırada, babamla bir odanın içinde saklandığımızdan neler olduğunu göremedik.

Oda garip bir şekilde daire biçimindeydi. Daha önce hiç böyle bir odaya rastlamamıştım. Kahverengi duvarların üstü, düz ve sade siyah şeridlerle kaplıydı. Kılıçtan tutup baltalara kadar sayısız silah, bu duvarın üstünde, tepelerindeki bir ip ile asılıydı.

Yerlerden gelen soğukluk, tüm bedenimi esir aldı. Titremeye başladım. Biraz ısınmak için kendimi alevlendirmeyi düşündüm. Ama babamla beni ele verebilirdi. Bunun yerine, çapraz olacak şekilde, omuzlarımdan tutarak kendime sarıldım.

Çabalarım bir hiçlikle sonuçlanması, dünyadaki en kötü hislerden biri.

Babam bunu görmüş olacak ki, benim belimdemden tuttuğu gibi havaya kaldırarak kucağına aldı. Aniden ve beklemediğim bir hareket olduğu için ilk irkildim. Babam, siyah pelerinini de iki omzuma yerleştirdiğinde, başımı onun boynuna yakın olan göğüs kısmına yan, elimi de kalbinin tam üstüne koydum. Ondan yayılan rahatlatıcı sıcaklık sayesinde kednimi daha iyi hissettim. Babamsa o kadar rahat değildi. Sanki karşımızda Entity varmış gibi, beni korumak istediğinde yaptıklarından birini yaptı. Bana daha da sarıldı. Kalbinin üstüne koyduğum elimi yumruk yaparak mavi blüzünü avuçlarımın arasına aldım. Başımı, onun pelerininin altına daha da sakladım. Başka biri bize baksa, Herobrine'ın elinde duran ama pelerininin altında kaldığı için ne olduğu belli olmayan bir kabartı görürdü. Ama bu korktuğum anlamına gelmiyordu. Bunun sebebi oldukça açıktı.

Babamın kalp atışları.

"Bu kadar basit bir işi bile yapamadın Hunter! Defol git! Bidaha da sakın gözüme görünme!"

Entity'nin bu öfke ve bir o ladar da kin kusan ses tonu Hunter'ın adını haykırınca içimde garip bir his oluştu. Sanki biri miğdemde çifte düğüm atmış gibiydim. O an babamın kucağında olup, rahatlayamasam sonucun ne olacağını düşünmek bile istemiyorum.

Hunter demişken... Mağaradaki anımız geldi aklıma.

Ateşin arkasında dalgınca oturmuş, kızıla çalan siyah, rampa saçları dağınık. Koyu gri blüzünün üstüne, önü açık, kol kısımlarında da olmak üzere, yukarıdan aşağı kızıla çalan siyah gömleği ve siyah pantolonlu. Yine aynı renk büyük melek kanatlı kızıl gözlü o çocuğu, ıslak bir dal parçasıyla ateşi körüklerken canlandırdım gözümde.

Yukarıdan hızla koşma sesleri gelirken, demir olan birkaç eşyanın düşerken çıkardığı hırıltı seslerini duydum. Babam bana baktı. Hunter'ın ismi ona da tanıdık geldiği, hafif çattığı kaşlarından anlaşılıyordu.

Babama kalsa, hazır oradayken ayak seslerinin ona ulaşmasını bekler ve savaşıp işini sessizce halleytikten sonra Entity ile ilgilenirdi. Ama bu sefer durumları değiştiren benim varlığım oldu. Her zamanki gibi tehlikeye girmekten kaçımdı. Saklanmak için başını odanın etrafında döndürdü.

Açıklık, boş bir alanda saklanacak çok bir yerimiz yoktu. Babamın bunu anlaması saniyeler sürdü. Işınlanmasıyla gözlerimi farklı bir alanda açtım.

Başka bir odaya.

Işınlandıktan sonra başımda hissettiğim ağrı ile dişlerimi sıktım. Bu olay bana ters etki yapıyor, başımı döndürüyordu. Güçlerimi ilk edindiğimde babama bunu sormuştum. Nedenini henüz küçük olmama ve ışınlanmayı kaldıramadığıma bağlamıştı. Ben de bu konu üstünde fazla durmamıştım.

Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi Where stories live. Discover now