~#savaş başlarken#

266 33 46
                                    

Herobrine'ın gözünden

"Herşey hazır efendim. Creeper, zombi ve iskeletler, emrinizi bekliyor"

Ben, ellerimi arkada birleştirmiş, sarayın nadiren girdiğim taht salonunun yere kadar uzanan yeşil, mavi renkli, kendinden desenli camdan bakarken, içimdeki öfke kadar sonsuz ufuku izliyordum. Ve gözlerimdeki beyaz parlaklık camada yansıyordu.

Evet, gözlerim eski haline dönmüş, tekrar beyazlaşmıştı. Ama akımın etkisinin geçtiğinden değildi.

İçimdeki bu karanlk duygu, yani öfke ve sinir o kadar kabarmıştı ki, tekrar Herobrine olmuştum. Ama bu sefer farklı olan birşey vardı...

Bu sefer bambaşka bir Herobrine duracaktı karşılarında...

Bu sözleri duyunca dudağım kıvrıldı. Tek ayağımın üstünde dönerek karşımda dikilen iskelete baktım.

"Son hazırlıkları yapsınlar. Ay ve yıldızlar bizim ışığımız olduğunda, harekete geçeceğiz... "

"Peki efendim... "

Dedi ve başıyla selam vererek dışarı çıktı. Birkaç saniye arkasından bakınca, tekrar dışarıya baktım. Ellerimi yumruk yapmış, dik bir pozisyonda, kaşlarım çakık şekilde. Kelimeler öfkeyle çıktı ağazımdan.

"Birkaç dakika... Sadece birkaç dakika sonra yaşadığına pişman olacaksın Notch!"

Herabrienna'nın gözünden

Sırtıma batan sivri taşlarla kırpıştırarak, yavaş yavaş açtım gözlerimi. Tenime değen soğuk titrememe sebeb olmuştu. Normalden daha da fazla. Ama...

Neden? Neden soğuğa karşı bu kadar hassastım ki?

Apır göz kapaklarını, yavaşça açtım. Etrafa bakınınca yerde baygın olduğumu farkettim. Ve parmaklığın ardında olduğumu. Onun dışında üç duvar arasında kaldığımı görünce, aklıma gelen kötü düşünceyle alt dudağımı ısırdım.

Notch... Beni hapsetmiş...

"Bunu yapmayı bende istemiyordum... "

Yavaşça başımı kaldırıp, sesin geldiği yöne baktım. Yan tarafında tahtadan masa ile, yine aynı tahtadan yapılma bir sandalyeye oturan, sağ kolu masada, sol kolu, ise dizinde bana bakan Notch'tu bu.

Ve bana bunu yapanın o olduğunu öğrendiğimde... Artık bende babam gibi sinirlenmeye başlamıştım ona karşı.

"Ne işim var benim burada"

Dedim gür bir sesle

Notch derin bir sefes verirken sandalyeden kaltı. Yere bakarken birkaç adımda parmaklıkların diğer tarafındaydı. Başını kaldırdı ve bana baktı.

"Yavaş yavaş kendine gelmeye başlıyorsun. Ve sana daha fazla akım vermek istemiyorum. Seninde, benimde, buradaki herkesin de iyiliği için bunu yapmam gerekti. Dediğim gibi, sana zarar vermek istemiyorum... Üzgünüm Herabrienna"

"Yanılıyorsun Notch"

Dedim gözlerimi kısıp, başımı iki yana sallarken. Ve devam ettim.

"Asıl böyle yaparak buradaki herkesi tehlikeye atıyorsun."

Sözlerimin devamında yüzümde, babamınki gibi hafif bir sırıtma oluştu.

"Sence babam, bu yaptığına kayıtsız mı kalacak hı?!"

Notch, gülerek aşağı baktı ve başını iki yana salladı alay eder gibi. Ardından tekrar bana döndü. Onunla birlikte benimde yüzüm ciddileşti.

"Annen savaşta öldü. Ve artık Herobrine için, yaşayan, değer verdiği tek bir kişi var..."

Tek kaşını kaldırarak devam etti sözlerine.

"Biricik kızı... Sen... Ve emin ol sen bizim elimizdeyken, babanın bize zarar vermesi imkansız. Çünkü kendiside çok iyi biliyor ki, eyer böyle birşeye kalkışırsa... "

Sözlerine devam etmedi... Etmesine de gerek yoktu zaten. Ben anlamıştım.

Aniden, Notchun gözleri büyüdü. Arkamda, yukarıda duran, küçük, demirlerinden ay ışığı süzülen pencereye dikmişti gözlerini.

Bende arkamı dönüp dönmeme arasında kaldım ilk başta. Ama Notch'un gözleri büyümeye devam edince, en sonunda bende baktım ve gördüklerim...

Dışarıda, yüksekçe bir tepede, her türden canavar duruyordu. Hepsinin elinde kılıçlar, üstlerinde elmas zırhlar vardı.

Karanlığın arasından yavaş yavas bir çift beyaz, parlak göz belirdi. Yüzümdeki gülümseme bu sefer mutluluğumun ifadesiydi...

"Baba..."

Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi Where stories live. Discover now