BÖLÜM YETMİŞ İKİ ~ Casper'ın Meraklılığı

151 12 25
                                    

Herobrine'ın gözünden

Tamam...  Bulunduğuuz bu odanın muhteşemliği altında kaldığımı kabul ediyorum...

Odayı daha net bir şekilde görebilmek için birkaç adım ileri giderek kapının oluşturduğu oyuktan çıktım. Casper da bana uyum sağladı.

Kolidorlardaki kum tuğlalar, bu duvarlar içinde kullanılmıştı. Ama... Daha parlaktı. Sanki kumların aralarına altın taneleri eklenmiş gibi, tavandaki taçlaktan süzülen ışıkla ışıl ışıl parıldıyordu.

"Orada!"

Casper'ın sevinçli haykırışıyla, üstümüze tavandab yine toz yağacağını süşündüm. Ama bu oda diğerlerine göre daha dayanıklıydı. Bu da sonradan eklenen bir yer olduğu düşüncemi doğrulamış oldu.

Baş parmağının hizasını gözlerimle takip ederek  gösterdiği yere baktım.

Sade süslemelere sahip, küçük, eski bir sandık, bu sefer topraktan olmayan bir  yükseltinin üstündeydi. Tamamen granitten oluşan  sandığa gidecekken, son anda  farklı bir hava sezmemle  durdum.

"Dost olduklarını  sanmıyorum."

İlk başta Casper'ın neye  karşılık bunu dediğini  anlamadım. Fakat bu, ona  ayak uydurarak birkaç adımla yanına gitmem ve baktığı yere bakmama kadardı. Bunu  yapmamla da akılılık etmiştim. Aksi taktirde... Ne ile karşı  karşıya olduğumu fark  edemeyebilirdim.

Kendime not: buradan çıkınca  hayalet çocuğa 'yılın dahisi' ödünü ver...

İnsan gibi kolları ve bacakları olan yaratıkların simsiyah şovalye zırhı süzüken güneş ışığıyla parlıyor, benden yüksek ama dar bir oyuğun içinde duruyorlardı. Zırhın yanlarından çıkan siyah tüyleri olmasa, neredeyse insan gibi görüneceklerdi. Vücutları dimdik, her an gelebilecek bir emire karşı hazır ol vaziyetinde duruyor gibiydiler.

Casper, yüksekyen aşağı doğru uçarak onlara daha da yakından baktı. Fazla merakı yüzünden balımıza iş açabikeceğinden dolayı her an tetikteydim.

"Bunlar...  Süs te olabilir."

Cevap vermedim.

Daha yeni gördüğüm sandığa doğru giderken ayağımın takılmasıyla neredeyse düşmüştüm. Ama son anda dengemi sağladım ve yere baktım.

Gördüğüm şeyler inanılmazdı.

Kum tuğlaların oluşturduğu taşlar, aynı altın tozu serpilmiş gibi parlıyordu. çeşit çeşit renk ve şekiller modife edilmişti. Bir hikayeyi anlatıyor gibiydi ama ona pek kafa yormadım. Yükseltileri farklıydı. Tüm resme bakınca, tıpkı bir yap-boz gibi birbirleriyle bağlantılı olduğunu düşündüm.

"Çok güzeller... "

Yanımda hayranlıkla taşlara bakan Casper'ın ağazı açılmış, gözleri büyümüştü. Belli ki bu parlak, renkli ve güzel desenler ilgisini benden çok çekmişti.

Öne doğru eğilmeye, elini uzatmaya başladı. O an beynimde kıvılcım patladı işte.

Hemen öne atılarak onu durdurmaya çalıştım.

"Dur! Sakın do-"

Her ne kadar haykırarak engel olmaya çalışsam da artık çok geçti. Üstelik elim onun hayalet eline dokunamadı. İçinden geçti. Kendimi Casper'ın diğer yanında bulduğumda, o iste desenlere dokunmuştu bile.

Olanlar o anda oldu işte.

Yer sallanmaya başladı.  Casper'ın dokunduğu taşta dahil bütün taşlar hareket etti. Zorla kendimi yana yuvarlayıp taşların dışında bir yere geçmeyi başardım. Casper ise havada süzüldüğü için ona zaten etki etmemişti.

Taşlar sarsıntıyla hareket etmeye devam ederken bir süre sonra toz ve topraktan gözüm görmez oldu. Birkaç öksürükle birlikte gözlerimi kapattım. Elimi yelpaze görevi ile burnumun önünde sallayarak tozu ve toprağı uzaklaştırmaya çalıştım.

Sarsıntı durunca titreterek açtım gözlerimi.

Ve karşımda duran sembolü görmemle, taşlar hareket etmeden önce düşüncem doğrulanmış oldu. Ayağa kalktım ve hâlâ uçuşan altın renk tozun arasından bakarak şekle daha da odaklandım.

Simsiyah bir yıldız şekli duruyordu parıldayan, toprak tuğlaların oluşturduğu şekilde. İçinde tam anlayamadığın bir şekil daha vardı. Topraklar üstünde birikerek iyice silikleştimişti. Anlayabildiğim bir diğer şekil ise, yıldızın kenarlarında harflere benzer şekillerin olmasıydı. Farklı, anlayamadığım ve bilmediğim bir dilin harleri olan bu şekiller,  bolca düz çizgiden oluşuyordu.

"Vay be...  Sanırım az önce yeni bir dil bulduk"

"Sadece bu sefer dokunma yeter. Başıma yeterince dert açtın."

Dedim sesindeki ters tonu saklamaya zahmet etmeden.

"Ben...  Sadece merak etmiştim."

Yüzünün hafif kızarmasıyla utandığını görsem de umrumda olmadı. Sesimi çıkarmadım ve şekle tekrar odaklanmaya başladım.

Bu şekil... Beni rahatsız ediyordu..

Etrafın sessizleşmesip, sadece nefesimin ve kalp atışımın sesini duyduğuma en son ne zaman sevinmiştim hatırlamıyorum. Cidden sessizlik en nüyük ilaç.

Ama bu da uzun sürmedi...

Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi Where stories live. Discover now