BÖLÜM YETMİŞ BİR ~ Görevini Karıştıran Blazzy

152 12 23
                                    

Herabrienna'nın gözünden

Arkamı döndüğümde sinirlensem mi üzülsem mi bilemedim. Ona ihtiyac duyduğum bir zamanda olmak yerine, en zamansız anda bulabilmişti beni.

"Giderken vurmanın anlamı ne?!"

Diye istemsiz sesimi yülselttim Blazzy'ye. Attığı alev topundan dolayı, hâlâ Hunter'ın  üstünden ince, gri renk bir duman yükseliyordu.

Kolları olsa o anda  konuşturabilirdi. Yüzünde  ciddi bir ifadeyle beraber, kahverengi ve kalın kaşlarını  çattı. Siyah gözleri, kırmızı  renkle yer değiştiriyor gibi  hareket ediyordu. Bu görüntü  bana köz odunlarını anımsattı

"Ben sadece görevimi yaptım prenses. Sizi korumasaydım, emin olun lord Herobrine bana daha büyük bir acı çektirirdi"

Tam ona yanıt verecektim ki,  bir hışırtı sesiyle başımı yana çevirdim. Blazzy'nin alevlerinin turuncu ışığı, o sırada tek elinden destek alarak kalkmakta olan Hunter'ın üstüne yansıyordu. Yüzünde bir yaranın olmayışına şaşırmadım desem yalan olur. Ama buruşturduğu yüzünün ifadesinden acı çektiğini  düşündüm. Ama eğer öyleyse bile, bunu saklamaktada   oldukça başarılıydı.

Ayağa kalktı. Bir eliyle hala  duvarı tutarak destek alırken, diğerini yumruk yaptı. Acı  ifadesini değiştirerek kaşlarını çattı. Öfkesinin artmasını, nefes alış verişinin hızlanmasıyla hissettim.

"Ben... Herabrienna'ya...  Hiçbirşey... Yapmadım!"

Dedi her kelimesinde soluklanarak. Son kelimesini  söylediğinde, mağarının içinde  buz gibi bir rüzgar esmesiyle  ürperdim. Soğuğa karşı zaafım  vardı ne de olsa. Ama iki dakika sonunda rüzgardan en ufak iz olamamasıyla tekrar rahatladım.

Blazzy'ye gelince, ne rahatlamışa, ne de ikna olmuşa benziyordu. Tek kaşını kaldırarak bana baktı. Doğrulamamı beklerken, gözleriyle beni süzerek, yaralı olup olmadığımı da kontrol etti.

"Doğru."

Dedim net bir şekilde.

"Evet bir zararı olmadı. Hatta benim hayatımı kurtardı."

Hayır yaptığım Hunter'ı savunmak değildi. Ben sadee doğruları söyledim.

Göz ucuyla Hunter a baktım tekrar. Elini duvardan çekmiş, karşımızda dik bir şekilde duruyordu bu sefer. Nefes alıp verişi normalr dönmüştü. Ama çattığı kaşları hala kızgınlığını ifade etmeye devam ediyordu.

O an orada bir kavga çıksa nasıl engel olabilirim diye düşünöeden edemedim. Blazzy nin tek bir hareketiyle, Hunter kül olurdu.

Ama belli bir zaman sonra artık bunu düşünmeme gerek kalmadı

"Öyle olsun"

Dedi Blazzy, Hunter'a bakarken. Yavaş adımlarla  yaklaşmaya  başladı ona. Hunter  ise  olfuğu  yerde  kalmaya  devam  etti

"Ama kim olduğunu anladım bile. Aynı göz rengi... Sen... Entity nin oğlusun. Lordun baş düşmanının oğlu. Bu yüzden ufaklık. Göxüm üstünde."

Son kelimelerini söylerken Hunter'ın dibine gelmişti bile. O kadar yakındı ki, her an kızarabilir diye düşündüm. Ama Hunter rahatsız olmuşa hiç benzemiyordu. Hatta alaycı bir şekilde hıhlamakla yetindi

"Burada kalacak, sizinle gidecekmişim gibi konuşuyorsun. Ama..."

Durdu. Devam edemedi...  Bir süre ne diyeceğini bilemez bir şekilde öylece baktı ona. Bir ara ifadesi düşer, üzülür gibi oldu. Ama karşısında Blazzy'nin durduğunu hatırlayınca tekrar topladı kendini.

"Ama kalacak bir yerin yok. Belkide Entity seni ihmal ediyordur. Değer vermediği içinde nereye kaybolduğun konusuna fazla kafa yormamıştır ha?!"

Bu sözleriyle artık fazla ileri gitti. Ve hemen devreye girdim.

"Bazzy, yeter arık."

İkisi birden şaşkınlıkla bana bakarken bile ciddiyetini bozmadım.

"Görevini karıştırdın. Beni korumak. Zorbalık yapmak ve alay etmek değil."

Belkide gözlerim beni  yanıltmış, hayal görmüştüm. Çünkü o sırada göz ucuyla  bakıyordum ona ama... Hunter'ın yüzünde ufacık bir  gülümseme görmüş gibi oldum.

"Hunter?"

Bakışlarımı ona çevirdiğimde  yüz ifadesi ne kızgın, ne de  mutluydu. Gülümsediğini  görmediğimde, neden  üzüldüğümle ilgili fazla kafa  yormadım.

"Gidiyor musun yoksa bizimle  misin?''

Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi Where stories live. Discover now