BÖLÜM ON BİR - Bardağı Taşıran Son Damla

559 53 44
                                    

Herabrienna'nın gözünden

Tatlı uyukumdan uyandıran, mutfaktan gelen porsrlek srsleri oldu.

Yatağımın içinde sol tarafa kıvrılırken, yorgana daha da sıkı sarıldım. Ama yan tarafa dönmrmin en büyük eksisi, günrş ışınlarımun tam sol gözğme gelmesiyle beni rahatsız etmesi oldu.

Of çekerken, mecburen yeniden diper yana döndüm ve sarıldığım yorgandan kurtuldum. Yatağımda oturye pozisyone geçtikten sonra, ellerimi yumruk yaparak yukarı kaldırıp iyice gerindim. Yataktan imdikten sonra, ayaklarımla terliklerimi arasam da bulamadım. 

Sanırım yine yatağın altına girdiler.

Diye düşündüm. Eğilip bakamayacak kadar uykulu olduğumdan, yalınayak pencereye yöneldim ve camdan dılarıya, yeşilliğin oluşturduğu hatika manzara baktım. Bu keyifim malaesef kısa sürdü.  Harikalığını bozan üç kişi gözüme takıldı. Linda,Thomas ve Edward, aralarında fısıldaşarak umursamadığım önrmli bir konuyu, az ileride devrilen bir kütüğün üstüne oturnuş konuşuyorlardı.

Başımı iki yana sallar salamaz Jennifer'ın bağırmasını duydum.

''Heaven hadi kalk,okul zamanı. Daha kahvaltı yapacaksın.''

Bunu dmesine gerek yoktu aslında. Burnuma kadar ulaşmayı başaran enfes yemeğin kokusu beni ikna etmekte oldukça başarılıydı.

Merdivenleri ikişer ikişer inmemin asıl sebebi soğuk mermer zemindi aslında. Mutfağa girdiğimde, ocağın başında tenceredeki yemeği karıştıran Jennifer, omzunun üstünden bana baktı. Ardından gözlerini hemen ayaklarıma dikti. Ve karıştırma işine geri dönerken konuştu.

"Birileri terliklerini giymeyi unutmuş."

Yüzüme masum bir gülümseme yerleştirirken, yuvarlak meşe ağacı masanın tam ortasında duran tabaktan bir sosis kaptım. Ağazıma atıp yutkunduktan sonra Jennifer'a döndüm.

"Muhtemelen yatağımın altına girmişler. Eh, benim ne kadar üşengeç bir kız olduğumu kendin de biliyorsum hem"

"O zaman bunları karın ağrısı şikayetlerini söylemeye geldiğinde de aklından çıkarma olur mu?"

Dedi ocakla ilgilenmeyi bırakarak altını kıstıktan sonra bir elini beline koyup, tahta kaşığı bana doğrulttuğu diğer eliyle. Her ne kadar gülümsese de, sesinde uyaran bir ton vardı.

"Tamam Jennifer. Aklımda bulundururum."

Gülümsenesine karşılık verdiğimde, o da karşıma oturup ekmeğine tereyağı ile bal sürmeye başlamıştı. Bense çok geçmeden kalan sosisi de yutup, kapıdaki sarı okul çantamı tek omzuma attığım gibi okul yoluna koyuldum.

Sırtımdaki çantanın ağıtlığından artık iki omzuma da asmıştım bir süre sonra. Yoldan geçerken, ağaçların alt kısımdaki yapraklarının arasından geçen güneş ışıklarından gölgeye kaçmaca oyununu oynadım. Arada bir güneşe bakıp, saatin kaç olduğunu kendimce tahmin etmeye çalışıyordum. Tam önümde, zigzaklı ve irili ufaklı dağların arasından, kendisi görünmese de ışıkları ele veriyordu güneşi.

"Sanırum ilk dersi kaçırdım."

Diye mırıldandım kendi kendime.

"Puff... Ne kötü."

Aslında o kadar da üzülmemiştim. Hatta tam aksine, geç kaşdığıma da sevinmiştim.

Okulu ve öğrenmeyi, kendimi geliştirmeyi seviyorum elbet. Ama sorun okulda değil. Okulda, benimle aynı sınıfta okuyan üç kişide...

Linda, Thomas, Edward...

Okulun başımdan beridir durmadan uğraşır, alay ederler benimle. Nedenini bende bilmiyorum. Uzun bir süre bunun nedeni üstünde çok durdum. Jennifer ile konuştum ve tartıştım. Ama ne benim onlara bir kötülüğüm vardı ne de başka bir olay olmuştu. Bu yüzden... İnsan ister istemez ojula gidesi olmuyor pek. Ama onlar yüzünden kendimi, öğrenmeden de mahrum edecek değilim.

Okulun soluk pembe binasını gördükten sonra adımlarımı hızlandırdım. Tam o sırada zil çalmış, ardından da koşuşturma seslesleri duyulmuştu binanın arka tarafındaki bahçeden. İşte o an, ilk tenefüsün bittiğini ve ikinci ders için herkesin içeri girdiğini anladım.

Binanın kapısından içeri girdim. Hızla etrafa göz gezdirdiğimde, kahverengi saçlı, başka sınıftan bir erkek çocuğunun da sınıfına girdiğini, kapıyı da arkasından kapattığını gördüm.

Merdivenlere yönelerek ikinci kattaki kendi sınıfımın önünde durdum. Soluklanarak yorunluğumun geçmesini bekledim. Ama bundan vazgeçip, içeride dinlenmeye karar vererek kapı kolunu çevirdim.

"Geç kaldığım için özür di-"

Sözlerimi başımdan aşağı dökülen çamur yığını bozdu. Bu durum yetmezmiş gibi sınıfın alaycı kahkahaları da eksik olmadı...

Özellikle Linda, Thomas ve Edward'ın kahkahaları...

İşte bu... Bu bardağı taşıran son damla oldu...

Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi Where stories live. Discover now