BÖLÜM KIRK İKİ ~ Yolculuğun Bitimi

235 33 32
                                    

Herabrienna'nın gözünden

"Saçmalama tabiiki de öyle bir amacımız yok!"

Aniden yükselen bu sesle, gözlerimi yavaçşa araladım. İlk arkası dönük olduğundan babamı gördüğümü sandım. Ama yanındaki, sesinde sahibi olan Alex'i fark edince, büyük bir üzüntüyle, ilk gördüğüm kişinin Steve olduğunu anladım.

"Ancak sizin gibi bir akılsız bunu yapardı zaten... "

Her ne kadar kalkıp bu sesin kime ait olduğunu öğrenmeye çalışsamda, başaramadım. Bana verilen akım, tüm vücudumu bitkin düşürmüş, gözlerimi bile zorlukla açık tutabiliyordum.

Son konuşan kişi, başını hafif sağ tarafa eğdi ve bana baktı. O an bende çimlerin üzerinde, sırtım ağaca, parmaklarıma birbirine kenetlenmiş ve başımın altına koymuş bir şekilde yatıyordum.

"Küçük kız uyandı."

Dedi. Ve Alex ile Steve, arkalarına dönerek bana baktılar. Yüzlerindeki sahte olduğu çok açık olan gülümsemeleriyle.

Alex, dizlerini kırmış bir şekilde, ellerinide destek alarak dizlerinin üstüne koydu ve bana baktı.

"Günaydın Herabrienna"

Yalancı neşeli sesine karşılık vermedim. Göz devirip susmakla yetindim. En azından ben rol yaparak mutluymuş, neşeliymiş gibi görünmek yerine içimdeki siniri büsbütün onlara yansıtmıştım.

"Pek neşeli değil ha? Baksanıza, beyaz gözlü olmasına rağmen, ben bile buradan göz devirdiğini gördüm..."

Dedi adını bilmediğim, biraz yaşlıca duran adam.

"Şu an pek keyfi yok diyelim Jayson. Sonuçta babasından ayrı düştü"

Artık rol yapan tek ben değildim. Steve'in sesindeki soğukluğu benimde anlamam ile birlikte, Alex ve ismini yeni öğrendiğim Jayson da anlamış gibi, birbirine baktılar.

Bir süre rahatsız edici bir sessizlik oluştu ortamda. Rüzgarın, yaprakların arasından geçerken, ıslık çalması hariç.

O sesizliğide bozan Alex olu. Ellerini birbirine vurarak, yüzünde keyifliymiş gibi bir gülümseme oluştu.

"Hadi o zaman. Herabrienna da ugandığına göre, artık yola devam edebiliriz. "

Soran gözlerle Jayson a baktı.

"Peki ya sen? Bizimle geliyor musun?"

Uzun bir iç çekti Jayson. Ardından Alex ile Steve bir gönderme yapar gibi bana baktı.

"Madem başınıza böyle bir dert aldınız."

Tekrar Alex ile Steve'e döndü ve devam etti.

"Sizi koruyacak birinin olması şart. Hadi Alex. Atı buraya getir."

Alex, başını 'tamam' anlamında sallayıp, atın yanına gitti.

"Herabrienna da Alex ile birlikte atla gelir. Steve sende... Eh artık benimle birlikte yürürsün."

Steve susmakla yetindi birşey demedi.

Birkaç dakikaya kalmadan, elinde atın ipini tutan, yanındada onunla birlikte atı yürüyen, Alex geldi.

"Hadi bakalım küçük kız"

Dedi Jayson. Bense yine cevap vermedin. Ayağa kalktığımda, hafif başım dönecek gibi oldu. Ama bunu belli etmeden, hemen yanımdaki ağaçtan destek aldım ve düşmedim. En sonunda bende ata bindiğimde, hepberaber yola devam ettik.

Yeşilliklerin arasından yola devam ederken, sarayın kapısının önüne yaklaştık. Kapının önünde 'c' harfine benzer bir sembol vardı. Kapı ise oldukça geniş, büyük ve birazda eskimiş duruyordu. Kapıdaki iki muhafız bizi, özellikle beni görünce pek sevinmiş görünmüyorlardı. Aralarındaki fısıldaşma, bunun nedenini anlamama yardım etti.

"Uzun zaman önce Notch ile konuşmak isteyen biri vardı hatırladın mı? "

Diğer muhafız başını aşağı yukarı sallayınca, diğeri devam etti.

"Ona çok benziyor... "

Dediğinde bizde kapının önüne varmıştık bile.

"Bahsettiğiniz kişi Herobrine ise, bu normal. Çünkü bu minik kız, onun kızı olur."

Dedi arkadan bir ses. Muhafızlar o sese karşılık yan tarafa çekilip, vücutlarını dikleştirdiler. O kişide onların arasından gösterdi kendini.

Kahverengi blüzlü, gri pantolunlu, kel ve siyah keçi sakallı ile gözlere sahip biriydi.

Bu... Bu Notch'tu...

Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi Where stories live. Discover now