BÖLÜM ON ~ Creeper'ın Gizemi

531 46 9
                                    

Herabrienna'nın gözünden

Hızla yerimden kalkıp geri geri yürümeye başladım. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyor, ellerim titriyor, bir yandan da nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum.

Ben yürüdükçe creeperda bana yaklaşmaya devam etti, kızıl gözleriyle doğrudan bana bakıyordu. Ve bu korkumun artmasından başka bir işe yaramıyordu.

Birkaç adımdan sonra Ayağım bir boşluğa geldi. Düşmemek için kollarımı daire şeklinde salladım. Birkaç taşın düşme sesini duyduğumdaysa, artık gelebileceğim son yere geldiğimi anladım.

Uçurumun tam yakınındaydım.

Hızla etrafa göz gezdirerek, Jennifer'ı aramaya başladım telaşlı bir şekilde. Bağırmak istiyordum ama son anda aklıma gelen bir fikirle susuturdum kendimi.

Eğer bağırsaydım, ayağımın altındaki toprak hareket ederek, benimde onunla birlikte uçuruma düşmem an meselesiydi.

Creeper bana iyice yaklaşmıştı aramızda bir metre ya vardı, ya yoktu. Ama bu mesafe patlamasına ve benimde işimin bitmesine fazlasıyla yeterdi.

'Sssss' sesini duyup, creeper'ın parlayıp sönmeye başladığını görünce gözlerimi kapattım.

En azından...

Diye düşünmeye başladım

En azından annemle babama kavuşacağım. Bu da bardağın dolu tarafı. Her ne kadar orada olduğum için bana kızacaklarını düşünsemde...

Birkaç saniye geçti aradan. Ama...  Birşey olmamıştı?  Kırpışturarak açtın gözlerimi. Creeper karşımda durmaya devam ediyordu. Ama bu sefer parlamıyor ve 'sssss' sesini çıkarmıyordu. Yani...  Patlamayacak mıydı?

Bir süre onunla bakıştıktan sonra, creeper gözlerini kocaman açtı. Sanki şalırmış gibiydi. Ya ben yanlış görmüş olucam ya da öyle gelmiş olacak ki hafif eğildi önümde. Sanki selam vermiş gibiydi. Ardından arkasını döndü ve oradan uzaklaşmaya başladı. Bense..  Şaşkınlıkla arkasından bakarken uçurumun kenarından uzaklaşmaya başladım hızlı bir şekilde.

Yeteri kadar uzaklaştığımda, bağırmaya başladım

''Jennifer... Jennifer neredesin?!''

Ses yoktu. Ama vazgeçmedim ve bu sefer etrafıma bakındım

"Jennifer?!"

Ve en sonunda tanıdık bir ses duydum arkamda.

''Burdayım Hera''

Arkamı döndüğümde o da çalıların arasından elinde demir kılıcıyla görüldü. kılıcı atar atmaz bana koştu ve sıkıca sarıldı.

'' heryerede seni aradım Heaven... Öyle çok korktum ki başına bişey gelecek diye''

Belli oluyordu. Çünü sesi titriyor ve gözleri dolmuştu...

''meraklandırdığım için affet Jennifer, artık daha dikkatli olurum.''

'' çen azından artık güvendesin.. hadi gidelim buradan''

biraz yürüdükten sonra bir ağacın altında oturduk.

Yakından biryerlerden yine o üçlünün, yani Edward, Linda ve Thomas'ın sesi geliyordu uzaklardan. Her ne kadar kulak kabarmamaya dikkat etsemde, elimde değildi. Kısık seslerinden dolayı dediklerini pek anlayamadım. Ama anladığım kadarıyla bir plandan bahsediyorlardı. Pazartesi günü uygulayacakları bir tür plandan. Ve...  Ve birşey daha diyorlardı ama o kısımları çalı hışırtılarından pek rahat anlayamadım. Ya kıpırdanıyor, ya da konuşurlarken içlerinden biri votka atıyordu. Sanki... benim duyduğumu anlamışlar gibi konuşmalarının sesini bastırmaya çalışıyorlardı...

Bir süre sonra sesler kaybolmuştu. Ama bu sefer ayak sesleri duyuldu. Son anlarda iki kelimeyi anlayabildim.  'Yarın' ve 'malzemeler'

Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi Όπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα