BÖLÜM YETMİŞ DOKUZ ~ Yeniden Overworld. Ama...

142 10 41
                                    

Herobrine'ın gözünden

"Herşey bu kadar mı?"

Diye sorsum hızlı bir tempo ile yürürken bana yetişmeye çalıştığından elindeki birkaç parşomeni düşüren domuz adam.

Domuz adam siyah, yuvarlak gözlüklerini ittirerek düşmelerini önledi. Konuşurken öndeni iri tavşan dişleri görünüyordu.

"Evet lordum. Emrettiğiniz gibi bütün canavarlar yerkerinde. İkinci bir emrini bekliyorlar"

O sırada yine düşen iki parşomeni daha görmezden geldi. Öyle değilse bile gözlüklerini değiştirmesinin zamanı gelmişti. Üstünden basarak hızlı tempoma ayak uydurmaya öalışmaya devam etti.

Durdum. Alnıma acıtmayacak bir şaplat tattım. Göz devirdikten sonla sinirle domuz adam'a baktım.

"Ben sana konumları hakkında bilgi toplamanı söylemedim. Notch'un ve o yanındaki insanın buraya nasıl sızdığını öğrenmelerini ve Overworld'teki canavarların, kızımı arayarak nerede , kiminle ve hangi durumda olduğunu bildirmelerini  söyledim!"

Her zamanki gibi korkuyla bana bakan gözlerle karşılaştım. Domuz adam titrerken siyah, yuvarlak gözlüğü düştü ve camın parçalara ayrıldığını duydum. Düştüğü yerde, camları eritecek kadar sıcak bir ateş oluşturup yok ettim. Gözlükler ortadan kalkınca gözleri olduğundan daha küçük görünmeye başladı.

"A-anlaşılan yanlış anlaşılma olmuş Lor-dum"

Yutkunduktan sonra sözlerine devam etti.

"Hem-en ilgileniyorum. Bağışlayın, fakat..."

Tek kaşımı kaldırdım.

"Fakat ne? Başka bir sorun daha mı yoksa? Söyle hemen."

Dedim ciddiyetimi hiç bozmadan.

"Hayır lordum... Boşverin... Aklıma takılan önemsiz bi-"

"Sana söyle dedim!"

Dedim şiddetle bağırarak. Etrafımızdaki ghast, magma küpleri ve diğer domuz adamların hepsi bana korkuyla baktı.

Ki, karşımda duran domuz adam aralarında en beter korkanıydı. Olduğu yerde büklüm büklüm olmuş, o andan başlamıştı gözlerinin korkudan kaçacak yer araması.

"Blaz-e ulaşa-mı-yoruz. Üste-lik o insa-nları-n bu... Buraya nasıl... Nasıl geldik-lerini öğ-öğrenemed-dik."

Karnıma ağrı girdi. Bütüm kemiklerim sızlamaya başladı. Gözlerimin daha da parladığını yeniden hissedebiliyordum. Damarlarımdaki kan akışı bile hızını arttırdı. Kalbim de hız yaşından geri kalmadı. Bunların sonucu bir değil, aynı anda yaşadığım öfke ve kaygıydan ibaretti.  

En sonunda bu işi kendim çözdüm. Hiçbirşey demeden, tek kelime dahi etmeden arkamı dönüp uzaklaşmaya başladım. Duyduğum acı haykırıştan bakılacak olursa, domuz adam ise erittiğim gözlük camlarına tektar dokunmak gibi bir akılsızlık yapmıştı.

Yürümeye devam ederken halimde değişiklik yoktu. Yalnız kaldığımı anladığımda, yine de etrafıma bakıp emin oldum. Yukarıdan akan ve geniş bir göl oluşturan lavın yanında durmuştum. Sağımda ve solumda ateşin çıtırtıları ulaştı kulağıma. Belirsiz de olsa titreyen elimde bir alev oluşturdum. Bu sefer yere atmadım, elimde yanmaya devam eden aleve, Blazzy'yi göstermesini emrettim.

Sonuç yoktu...

Çokta büyük olmayan bir lav gölünün de üstünden atlayarak uzaklaştım o ortamdan. Yavaşça yürümeye devam ederken elimi, avuçlarım karşıya bakacak şekilde uzattıp sağ doğru hareket ettirdikten sonra, garip bir ses ile oluşan mor portaldan içeri atladım.

Ayaklarım çakıllı bir taşka buluştu.

Overworld'e tekrar gelmiştim.

Tam karşımda ormanlık bir alan duruyordu. Apaçların tam tepesinde duran ay, gecenin ortasında olduğumuzu bildiriyordu. Kargaların kalın ve rahatsız edici sesi duyulurken gökyüzünde dördünün gölgesi göründü. Onlar uzaklaşırken, sesleri sağ tarafımda akan derenin sesinin yerine bıraktı. Birkaç adımda kenarına gittim. Çamurlu olmasına rağmen suda yansımamı gördüm.

İfadem değilmemişti.

Sinirli ifadem.

Atak seslerini duymamla tekrar arkamı döndüm. Bu sümyadan olan birkaç canavar türü, yani zombiler, örümcekler, iskeletler creeper'lar ve en arkada endermanler toplanmıştı. Hepsi şaşkınlıkla biebirine bakındı bir süre. Yüzlerinde, korkulu ama bu sefer bir o kadar da mutlu ifade vardı.

Aralarındaki bakışmalar ve fısıldaşmalar devam etti. Merak duymadığımdan dinlemediğim için neler olduğunu anlamadım.

Sonra hepsi yeniden bana döndü.

İlk önce ön sıradaki zombi ve iskeletlerden oluşan bir grup diz çöktü. Ardından arkadaki örümceklerde devamını getirdi. Onların da arkasındaki creeperlar, sadece başlarını eğmekle yetindi. En arkada duran uzun boylu endermanler de bu diz çökmeye katıldığında, boyları, ayaktaki bir zombinim boyuna anca yetişiyordu. 

Başımı hafifçe aşağı yukarı salladığımda hepsi ayağa kalktı.

"Lordum"

Kınuşmaya başlayan bir creeper'dı. Yeşil rengi gecenin karanlığında iyice koyulaşmış, ay'ın gümüşi rengi onun bedenine sap yanından yansıyordu.

"yakın zaman içinde kızınızı, Lady Herabrienna'yı gördük."

Kalbim hızını arttırmaya başlarken ciddiyetimi bozmamayı başarabildim. Ama bu  sevinç duygusu kendini fazla zorluyordu.

Ağazımdan sadece tek bir kelime çıkabildi.

"Nerede?"

Creeper durdu bir süre. Normalde kara renk olan gözleri, zombilerde de olduğu gibi kızıllaşmıştı gece vakti. Yere bakarken korkusunu hissetmem, benim de içimde bir endişe uyandırdı.

"Efendim, siyah bir canlının kollarının arasında, başını geriye atmıştı ve gözleri de kapalıydı. Sağ kolu da hareketsiz şekilde aşağı sarkıyordu. Tahminlerimize göre ya baygındı ya da..."

Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin