BÖLÜM OTUZ DOKUZ ~ Steve'in Planının Devamı

284 34 33
                                    

               /flash back\

Alex'in gözünden

Dışarıdaki soğukluğa dayanamamaya başlamıştım. Vücudum yavaş yavaş buz tutmaya başladığını hissediyordum. Bu yüzden hemen içeri girdim. Steve ile karşılıklı koltuklara oturup, turuncu, sarı ve kırmızıların dans ederken, sanki onlara ritim tutan odunun çıtırtıları, içimdeki buzları eritmeye başlamıştı. Titreyen ellerimi ateşe yaklaştırarak ısınırken, steve'e Herabrienna dan bahsetmiştim ve çoktan biliyor olduğunu öğrenmiştim. Aslında buna şaşırmamıştım. Sonuçta... Onun amcasıydı. Ve az öncede bir planı olduğunu öğrenmiştim.

"Seni dinliyorum? "

Dedim, ona odaklanmışken. Gülümsemisyle birlikte bende kendime hakim olamayıp gülümsemiştim.

Ellerini birbirine kenetleyerek, öne eğildi ve konuşmaya başladı.

"Kızını ona karşı kullanabiliriz... Eyer bu kötülüklerinden vazgeçme-"

Şaşınlıkla, gözlerimi kocaman açarak, birden geriye doğru giderken, avuç içim Steve'e bakacak şekilde ellerimi yukarı aşağı salladım.

"Hey hey hey... Orada dur bakalım Steven..."

Diyerek sözünü kestim. Ardından devam ettim.

"Ne kadar Herobrine'ın kızı olsada, Herabrienna ya zarar vermeyeceğiz... Değil mi? "

Diye soran gözlerle ona baktım. Steve sırtını tekrar koltukla buluştururken, derin bir nefes verip, göz ucuyla omzunun üstünden baktı.

"Ben abim gibi kötü birisi değilim Alex. Ona zarar vermeyeceğim merak etme. Zaten itesemde bunu yapamam. Sadece... Birinin sevdiğinden ayrı kalması nasıl bir his bilmesini istiyorum."

Dedi sesizce. Ama bir gariplik vardı. Sanki... Üzgün gibiydi sanki... Sanki bunu yapmaya mecburmuş gibi hissediyordu...

Bu cevaba karşılık sesiz kalmakla ve bu konuyu açmamakla yetinmiştim. Hem zaten ne diyebilirdim ki? Steve haklıydı. İkimizde bunu dokuz yaşındaki bir kıza yapamazdık. Kim olursa olsun.

Diğer konudada haklıydı. Herobrine'ın öldürdüğü insanların, yakınlarının nasıl hissettiğini bilmesi lazımdı. Belki bu sayede artık kötülüklerden vazgeçebilirdi. Yani... Benimkide sadece bir umut...

Steve, tekrar oturarak başını, ellerinin arasına aldı. Birkaç dakika bulunduğumuz odaya sesizlik hakim oldu. Bende dışarıdaki köpek havlamalarını dinlerken, dalmıştım. Steve'in sevinçle bağırması beni biraz korkutsada, bu sayede tekrar kendime geldim.

"Buldum! "

Kafamı tekrar öne çevirip Steve baktım.

"Sakin ol... Neyi buldun?"

"Mutluluktan sesimi ayarlayamadım. Neyse, iyi dinle"

Bütün dikkatimi ona verdiğimi anlayınca devam etti.

"Herabrienna yı kaçıracağız. Ben dışarıda Herobrine ı oyalarken, sende içeri girip, onunla birlikte atla kaçacaksınız. "

Tam ağazımı açnış konuşacaktım ki, Steve bu sefer tek işaret parmağını 'bekle' anlamında kaldırdı. Ve devam etti

"Merak etme sana ve bana birşey yapamayacak. Vereceğim akımla, Onu zayıf düşürecek. Bende kendine gelene kadar çoktan kaçmış olurum. Ardından Notch'un yanına gidip, Herabrienna yı oraya bırakacağız. Herobrine, artık normal biri olduğundan, bize birşey yapamaz. Ve Notch'un kalesindeki güvenliklerden, gireceğinide sanmıyorum."

Başımı bir defa sallayarak onayladım.

"Tamamdır"

Der demez ikimizde ayağa kalktık. Steve, koltukların hemen arkasındaki geniş sandığı açtı. İlk önce büyülü bir elmas kılıç çıkarıp, yere koydu. Ve tekrar sandığa bakarak, içinden simsiyah bir sopa ile hız iksiri aldı. Ardından daha önce hiç rastlamadığım mor bir elmas aldı eline.

"Bunları kullanacağım aklıma gelmezdi..."

Dedi, sağ elinde sopayı, sol elinde elması tutarken. Kılıcıda sırtına aldı. Ve derin bir nefes alıp verdi.

"Hazır ol bu...  Biraz parlak olacak.."

Elması, siyah sopanın başındaki çukurluğa yerleştirdi.  Bu çukur aynı zamanda, kenarları sanki bir kuş yuvasını andırır gidi incecik dallardan, zigzag desenlerle örülmüştü.

Ve işte o anda çıkan siyah dumanın arasında, küçük mor pırıltılar oluştu, pırıltılar küçüktü evet. Ama gözü kör edecek kadarda parlak olduğundan,  kolumu gözlerimin önüne getirdim, birkaç adım geriye çekilirken.

Bir süre sonra pırıltılar kayboldu. Yavaşça gözlerimi açarken, Steve de açmıştı bile.

"Steven, bu... Bu... "

Heyecanından cümlenin devamını getirememiştim. Dilim tutulmuştu.  Mor olan elmas, artık simsiyah parlıyordu.

Steve, iki eliyle sopayı yatay şekilde tutarken, ona bakarak konuştu.

"Bunu bana Notch vermişti. Bu elmasın adı storlin elması. Sadece iki tane var. Sanırım diğeride onda"

Dedi ve kapıya yönelirken konuştu

"Hadi"

Bende, kapıda hazır duran atı aldım ve onun arkasından gittim.

Bir süre daha yürüdükten sonra bir ağaç evde durduk. Atı bir ağaca bağladım ve Steve'e baktım. Eliyle aşağı işaret edince, eğilerek uzun otların arasına saklandık.

Tamda o anda, bembeyaz gözleriyle Herobrine'ı ve kızı Herabrienna'yı görünce, Steve ile göz göze geldik. Steve, kaşlarını kararlılıkla çatarak bir defa başını salladı. Ve o an harekete geçtik.

             /flashback end\

Birkaç dakika sonra...

Ben atımla, baygın olan Herabrienna ile birlikte giderken,  Steve de hız iksiri sayesinde tam yanımda koşarak uzaklaşıyorduk. Birkaç saniyeliğine yerde olan Herobrine'a baktığımdaysa, Yavaş yavaş hareketlenmeye başladığını görmüştüm. Ama biz çoktan uzaklaşmış, Notchun yanına gitmeye başlamıştık bile...

Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi Where stories live. Discover now