BÖLÜM ELLİ DOKUZ ~ Macera Başlıyor

186 22 36
                                    

Herabrienna'nın gözünden

Şu an duyduğum şaşkınlığı size anlatmaya kalksam, kelimeler gelir ama ağazımdan dökülmez...

"N-nasıl? Yani...  Orada mı kaldı?"

En az benim kadar üzgün plan Blaze'in sesine de yansımıştı duygusu.

"Malesef... Ama bu yinede onunla konuşamayacağınız anlamına gelmiyor."

Sorarcasına ona baktığımı görünce, Blaze bir-iki adım geri gitti. Tam ortamızda turuncu tonlarının oluşturduğu renk cümbüşünde bir alev çıktı.

Alevler şekillenmeye başladı..  Bir kafa şekli oluşturdular ilk. Ardından kulak, ağız ve burunlarla birlikte en sonunda kim olduğunu anlayacağım koyu kahverengi saçları ile bembeyaz gözleri belirdi.

Alevlerin ardındaki kişi babamın ta kendisiydi.

Ateşin tonundan çok normal bir görüntü oluşmuştu artık karşımda. Babamın sağ dudağı kıvrılmış, gülümseyerek bakıyordu bana. Arkasında da zombi ve domuzlardan oluşan ve sanki bir orduyu anımsatan bir kalabalık vardı. Alevlerin çıtırtısını, magmaların fokurdamasını duyuyordum.

Babamın sesi yorgun çıkmıştı. Yinede gülümsemesine engel değildi bu. Yüzünde, benimle her konuşmasında olduğu gibi, tek bana gösterdiği masum ifadesi vardı. Onu tanımayan biri bu halini görse, babamın Minecraft'ın en kötüsü olduğunu aklının ucundan bile geçirmezdi.

"Merhaba kızım..."

Şaşkınlığın etkisinden hâlâ çıkamamıştım. Bir süre sonra konuşabildim ancak.

"B-baba... Neler oldu?"

Babam ise bu soruyu nasıl yanıtlayacağını bilemiyormuş gibi,  başını hafif yere eğdi. Yüzünde de bir tebessüm belirdi. 

Keşke sormasaydım.

Diye düşünmeme engel olamadım. Elimde değildi. Onu çok özlemem bir yana dursun, aynı zamanda merak etmiştim.

En sonunda eski masum ifadesi ve gülümsemesi ile yine bana baktı. Başımdan geçenleri kısaca anlattı. Notch ile yaptığı savaşı, oraya hapsoluşunu ve oranın soğuk, karanlık bir yerken, birkaç değişiklik yaptığını. Tabii arkadaki domuzadamlar ile efsaneyi de anlatmadan geçmedi.

 Efsane...  Cadı Cassandra'nın dedikleri... Şimdi bütün taşlar yerine oturmasıyla, olanları anladım işte.

Babam anlattıkça şaşkınlığım dahada arttı. En sonunda sustu. Yüz ifadrm komik bir hal almış olacak ki ufakta olsa bir kahkaha atmayı imhal etmedi.

Onu bu şekilde gördüğümde, babamı çok özlediğimi anımsadım.

Birkqç saniye öylece izledim onu. Ardından sustuğunda benim neler yaşadığımı anlatmamı istedi. Bende yaşadıklarımı kısaca anlattım. Sarayda hapsolduğumu ama ardından bir şekilde kaçtığımı ve beni kovalayan Notch'tan kaçayım derken Jennifer ile karşılaşmamı. Jennifer a bakarken de onun bana yardım ettiğini, koruduğunu anlattım. Babam çok iyi bir dinleyiciydi. Ben konuşurken araya girmemiş, sadece beni dinlediğini belirtmek için, arada başını hafifçe sallıyordu. Ve Jennifer'ın bana yardım ettiğini söylediğimde, yüzünü ciddileştirmesi de dikkatimden kaçmadı.

Konuşmam bitince, arkama dönüp Jennifer a bakmak istedim. O da aynı şekilde hiç sesini çıkarmamıştı. Bunun nedeni karşısında duran Minecraft'ın en kötüsü olduğundan mı yoksa anlattıklarım mı anlayamadım.

Jennifer' ın gözleri fal taşı gibi kocama açılmış, alevlerin arasındaki babama bakıyordu. Ancak, bir süre sonra  anladım ne hissettiğini. Bir efsanenin gerçekten karşısında durmasına, gerçek olmasına şaşırmıştı. Onu bu halde görünce kıkırdamama engel olamadım.

Ardından babama baktım yine.  Sanki...  Bir insanın bana yardım ettiğine pek inanmış veya şüphelenmişti. Yüzünde ciddi bir ifade aynı şekilde yüzündeyken, sanki düşünüyormuş gibi bir boşluğa bakıyordu.

Aradan sadece birkaç dakika geçti. Tekre bana döndü.

"Kızım. Şu anda orada olmayı çok isterdim. Ama bir takım sebeblerden dolayı burada kalmış durumdayım. Ama bu güvende olmadığın anlamına gelmiyor. Yanındaki Blaze'e verdiğim bu özel yetenek sayesinde, istediğin zaman benimle iletişime geçebilirsin.  Umarım gerek kalmaz.  Ama olurda başın derde girerse, sana yardım edeceğim."

Ben duygusal bir kızım. Duygularımı tutamaz, hemen karşımdaki kişiye belli ederim. Ama o an yine duygulandığımdan dolayı, ağlamak üzere olmama rağmen, kendimi tuttum. Ve buna ben bile çok şaşırmıştım. Bunun nedenini hemen anladım...

Babamın karşısında cesur olmaya çalışıyordum. Tıpkı onun gibi...

"Merak etme baba. Bana birşey olmayacak. Bunun dışında seninle iletişimde olacağımdan emin olabilirsin."

Kendimden emin bir şekilde konuşmuştum. Bunu babam da fark etmiş olacak ki gururla gülümsedi bana. O an...  O anı hiçbir zaman unutma yatağımdan emin oldum.

"Dokuz yaşımdasın. Ama sanki şu an karşımda on yedi gibi konuşuyorsun kızım...  Seninle gurur duyuyorum..."

Sustum. Ağazımdan çıkacak bir tek kelime ile duygusal kalacağının farkındaydım çünkü. Gülümseyerek başımı aşağı yukarı salamakla yetindim. Babam tekrar Blaze'e döndü.

"Sana en değerli varlığımı emanet ediyorum Blazy."

Demek Blaze'in ası buydu. Blazy.

"Merak etmeyin lordum. Sizi olan biten herşeyden haberdar edeceğim. "

Babam birşey dememişti ama yüz ifadesinden içinden geçenleri tahmin edebildim. Sanki 'merak etmeyeyim mi?  O benim kızım. Nasıl etmeyeyim?'  der gibi bakıyordu. Birkaç saniye sonra, alevlerin sönmesiyle, yine Jennifer'ın gözleri ile buluştu gözlerim.

"Gördüğün gibi Jenny. Bana birşey olmayacak. Babam yine yanımda"

Jennifer hâlâ Herobrine'ı görmenin verdiği şokta olacak ki sadece onaylarak başını salladı. Bense yine Blazy'ye ardından gül yapraklarının gösterdiği yola baktım.

"Gidip görmemiz gereken, Cassandra adında bir cadı var Blakie. Yola koyulsak iyi olur. "

Dememle birlikte yola koyulduk. Arkamdan uzakşaşmakta olan ayak sesleri duyduğuuöda, Jennifer'ın da uzaklaştığını amladım.

Maceram başlıyordu...

Ve ben de hayatımda ilk defa, arkama dönüp bakmadım...

Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi Where stories live. Discover now