Herabrienna'nın gözünden
Bazı zamanlar kendime sormadan yapamıyorum.
Neden herşey, tam ben ona ulaşmak üzereyken, bir terslik çıkar ve yok olur?
En azından rüyamda duyduğum, o yardım istiyerek atılan çığlığın sahibini görmeme çok yaklaşmıştım.
Adımlarımı, yavaş yavaşta olsa atabiliyordum. Ellerimi, yürürken dengemi sağlamak için iki yana açmıştım. Yürümeye çalışırken gözlerim, ayaklarıma bağlı olan görünmez tuğlalar ile, sesin geldiği yer arasında gidip geliyordu. Tabii ben hâlâ birşey göremiyordum. En azından bir süreliğine.
Birkaç dakika sonra yana doğru açılan bir kanat gördüm. Ama sıradan bir kanat değil bu. Simsiyah renkli, kocaman bir melek kanadı. Siyah tüylerin arasından süzülen kızıl sıvı, bana işlerin kötü olduğunu belirtti. Peki... Bu neyin, kimin kanadı olabilirdi?
"Boşver beni"
Diye söze başladı ses. Yine tanıdık gelmeye devam ediyordu bana. Ve ben, sesin sahibini tanıyamadığım için birazdaha huzursuz oluyorum her dakika.
"Benim için artık çok geç. Uçamıyorum. Ve uçurumun kendine özel çekim gücü, beni dibe çekiyor. Sen git, bu... Bu çok tehlikeli!"
Rüyada olsam da tüm gücüm tükenmişti. Ayaklarım, resmen yere sabitlenmiş, orada kalakalmıştım.
"Sen beni kurtardın. Şimdi seni bırakıp gideceğimi mi sanıyorusn? Hadi, ver elini."
Rüyadaki benliğim, eğilmeye başladı. Tam o çukura düşmek üzere olan kişinin kim olduğunu görecektim ki, hissettiğim ufak bir sarsıntıyla aniden açtım gözlerimi.
Hayır, bu bir deprem değil. Yer olduğu yerde kalıyor, aksine ben sallanıyordum. Bir blaze tarafından.
"Lady'm siz... Siz iyi misiniz? "
Uzandığım ağacın dibinden, oturur pozisyonda geçtim. Ardından ayağa kalktım. Ben uyurken üstüme düşen ağaç yapraklarını silkeledim.
Blazzy'nin sorusuna ters bir cevap vermemek için kendimi zor tutum açıkçası. Aylardır üstünde çalıştığım ödev projemin, bir anda mahfedilmiş gibi hissediyordum.
"İyiyim. "
Diyebildim en sonunda. Yalan söylesem de, şu an bu konuyu tartışacak durumda değilim.
Ama ne yaparsam yapayım, ne dersem diyim. Blazzy buna ikna olmamıştı. Bana, riske girmemek için, babama haber verdiğini söylediğinde, beni düşünmesine sevinmiştim tabii. Sonuçta beni korumakta onun görevi.
Ama... Bilmiyorum... Babamın derdi kendine yetmezmiş gibi birde benim için boşuna endişelendiğini düşününce...
Keşke ilk önce ne olduğunu kesin olarak anlasaydın Blazzy...
Diye geçirdim aklımdan. Ama bu, kelimelere dökülmedi.
Babamla konumak istedigimi söylediğimde, Blazzy, çokta uzakta olmayan, sadece bir-iki adım ötede bir açıklığa yöneldi ve alev oluşturdu. Turuncu ile kızılın oluşturduğu alevler, dönerek şekillenmeye başlarken, babamı tekrar görebilecek olmam, bende her zamanki gibi bir mutluluk hissi uyandırdı.
Bir süre sonra şekil tamamlandı. Babamın yüz ifadesi tahmin ettiğim gibiydi. Endişelenmişti. Karanlık ortama rağmen, yüzündeki ufak sıyrıkları farkettim. her ne kadar savaş izleri kadar kötü olmasa da bende de aynı duyguyu oluşturdu.
Benim iyi olduğumu görünce, rahatlıkla nefes verdiğini gördüm. Bu hareketiyle yara izleri daha da belirginleşti. Bir yere sürtmüş, çizdirmiş gibiydi.
Ama en azından iyiydi. Gerçi... Sonuçta karşımdaki kişi Herobrine'dı. Böyle ufak yaralar, onu yıkamazdı. Canını yakmazdı. Böyle durumlarda, beni her zaman teselli eden, sakinleşmemi sağlayan tek konu olurdu bu.
Sakinleşmemle birlikte, gülümseyen yüze aynı şekilde karşılık verdim.
"Seni yine görmek güzel baba..."
Keşke görmekten ziyde yanında olabilseydim...
Demek geldi içimden. Ama demedim. Yutkunmamla birlikte, bu duyguyu da içime attım.
Babam öyle içten gülüyordu ki... Sanki hiç ayrılmamış gibiydik. Sinirlendiğinde parlayan bembeyaz gözleri, mutluluktan parlıyordu bu sefer.
"Bende seni gördüğüme sevindim kızım. Özellikle Blazzy'nin bana anlattıklarından sonra."
Göz ucuyla Blazzy'ye baktım. Öylece durmaya devam ederken, arada bir etrafı gözleriyle tarıyor, iyi olduğumuzdan emin olarak görevini fazlasıyla yerine getiriyordu.
Bir süre sonra tekrar babama baktım. Yüzünden, sıcacık, içten ve tek bana gösterdiği gülümsemesi eksik olmuyorken, devam etti konuşmasına.
"Gördüğüm kadarıyla iyisin. Ve buna çok sevindim prenses. Ama yine de dikkatli ol. Bende... Söz veriyorum en kısa zamanda orada olacağım. Yanında olacağım. Ki... Öyleyimde."
"Değilsin...sana sarılamıyor veya dokunamyorum..."
İlk yaptığım gibi üzüntü duygumu içime atamayarak sesli düşündüğümü, bir süre sonra anladım. Ama artık çok geçti. Laf ağazımdan çıkmasıyla birlikte, babamın gülümsemesi tebessüme dönüştü.
"Uzakta olmam yanında olmadığım anlamına gelmez prenses. Ne olursa olsun yanındayım. Ve seni her daim koruyorum. Güvende olmanı sağlıyorum. Seviyorum. bu da aramızdaki bağın ne kadar kuvvetli olduğunu gösterir canım kızım..."
Sesindeki güven veren tonla birlikte kendimi daha da iyi hissettim...
YOU ARE READING
Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi
FanfictionHerobrine'ın kızı olduğumu öğrendiğimde, hayatımın tüm sıradanlığını yitireceğinden haberim yoktu... Ama bilmediğim bir şey daha vardı ki, o da asıl maceranın o zaman başladığı... Her şey, ben daha dokuz yaşındayken oldu. Babamla karşılaşmam ve ba...