BÖLÜM SEKSEN BEŞ ~ Doğru Zaman

148 11 29
                                    

Herabrienna'nın gözünden

(YN: arkadaşlar, önceki bölümden son kısmı değiştirdim. Bu yüzden okumadan tekrar göz atın lütfen)

Renkli, üstünde kızıl bir ejderha ile kılıçlar olan bir kitap kapağı dikkatimi dağıttığını anlamam, ayak sesleri ile oldu. Babam, çoktan yeniden ayağa kalkarak kitabı kolunun altına sıkıltırmıştı. Ona baktığımı görünce, diğer elini omzuma doladı. Çıkışa doğru adımlatken, gözlerim hâlâ ejderha resimli kitaptaydı.

"Çok merak ettiysen sana okuyabilirim. Rn azından birkaç yeri."

En sonunda babama bakabilmiştim ben de.

"Neyi anlatıyor ki? Bir çeşit... Hikaye kitabı mı? "

Babamın gülmesi ile bu sorumun ne kadar saçma olduğunu düşündüm. Yine de o, teralemek yerine sadece gülmüştü. Bende ondan geri kalmadım.

"Hayır kızım. Yeni bir canavar oluşturmayı düşünüyorum. Bir ejderha. Ama yaşayacak alanı yok diye bu fikri bir süre askıya aldım. O kitap ta öylece duruyor. Tabii şu anlık"

Hayal gücümün sayesinde kafamda bir ejderha oluştu.

En az altı metre genişliğindeki kanatları, her savurduğunda etrafında şiddetli bir rüzgar oluşturuyordu. Dört ayak üstünde dururken, sinirlendiğinde ortaya çıkan siyah tırnakları, dünyanın en keskin kılıcını aratmıyordu. En az onlar kadar sivri olan, üçgen şeklindeki dişleri sıra sıra diziliydi. Derin bir nefes aldıktan sonra, istediği kadar uzağa ateş büskürtebiliyordu ağzından. Kuyruğunun uzunluğu boyu ile yarışıyor gibiydi. Her yere vurduğunda dağları titreten bir şiddette sarsıyordu yeri. Simsiyah cildi, gecenin ardında hiç görünmeyecek kadar koyu ve göz alıcıydı. Mosmor gözleri, ona yaklaşmak isteyenlere bir bakış atması ne kadar tehlikeli, bir o kadar da ölümcül olduğunu gösteriyordu.

"Leydim?"

Duyduğum sesle gözlerimi açtım. Bu hayal kurarken gözlerimi kapatma huyum yüzünden bir gün yüzümün izi duvarda çıkacaktı.

Sanki aklımı okumuş gibi karşımda upuzun,siyah boyu ve mor gözleri ile bir Enderman duruyordu.

"Im..."

Bir süre diyeceğim kelimeleri düşünmem gerekti.

"Ben... Dalmışım?"

O an aklıma gelen tek kelime buydu işte.

Enderman bana bakmaya devam etti bende aynı şekilde ona baktığımdan, boynumun arkasında hafif bir ağrı oluşmaya başladı. Zaten boyum babamın bacağını anca geçiyordu. Bir Enderman'e bakmak benim gibi kısa boylu bir kız için tam bir Çin işkencesiydi.

Tam ona, bana bakmaya devam edecekse biraz havalanacağımı söyleyecektim ki, babamın yokluğunu farkettim. Etrafa bakındığımda ağrı yeniden gitmişti.

"Herabrienna"

Arkamı döndüğümde babam orada olduğunu göstermeye çalışır gibi elini yukarı kaldırmıştı. Yan duruşundan bir süre yola tek devam ettiğini düşündüm. Beni görünce elini. 'hadi gel' dercesine aşağı doğru savurdu. Bende koşarak yanına vardım tabii.

"Hayalperest kızın benim."

Sanki bunu ilk defa öğrenilmiş gibi şaşkınlıkla bakıyordu bana. Ama uyumadan önce balımı yastığa her konuşmada, hayallere daldığımı en iyi bilen kişi babamdı. Bambaşka biri oluyordum.

"Her zamanki halim işte baba."

Dedim ve omuzlarımı yukarı kaldırıp, daha az önce ağrıyan boynumu ovarken gülümsedim.

Yürümeye devam ettik. Birkaç adım dışarı çıkmıştık bile. Benim de çıkmamı bekledikten sonra, babam duvara dokundu. Nasıl olduğunu anlayamadım, sanırım yine gizli olan bir mekanizma sayesinde kapı kendiliğinden kapanmaya başlarken aklım hâlâ ejderha fikrindeydi. Ürkütücü olabilirler belki, bir o kadar da ölüöcül. Ama efendisini kim olduğunu bildiği sürece ona zarar vermezdi elbet. En azından... Benim aklımdaki, bunun gibi bir türdü. İlham aldığım canavarın adına benzeyen bir isim bile bulmuştum.

Blazzy'nin sıcaklık hissi ile dışarıya ne zaman geldiğimizde hayret ettim. Hayalperest ve dalgınlık. İşte bu kelimeler tam olarak beni ifade ediyor.

Evin dış kapısının tam önünde duruyorduk. Nether'ın yanık kokulu havasına alışalı çok olmuştu. Nereden geldiğini anlayamayacağım kadar magma fokurdaması ve ateş çıtırtısı geldi kulağıma. Havada sayabildiğim en az yirmi Ghast geçmişti. Yavaşça zıplayarak önümden geçen maga küpünün, buraya geldiğimde dokunduğumun olduğu geçti içimden. İki yanımızdaki Endermanler, heykel gibi kaskatı kesilmeye devam ediyordu. Gözleri ise tam tersiydi, 'naber?' 'nasıl gidiyor?' benzeri sesler çıkarırken, etrafı olası tehlikelere karşı tarıyorlardı. Bir Enderman ile ilk karşılaşıp, bu sesleri ilk defa duyduğum zaman geldi aklıma. O günden beridir sesleri kasten mi yaptıklarını yoksa kendi doğaşarının böyle olduğunu mu hep merak etmişimdir. Yanımızdakilere tam bunu soracaktım ki, yanaklarında tanıdık bir sıcaklık hissettim.

"Lordum."

Blazzy, babamın önünde saygıyla edildikten sonra konuşmasına devam etti. Babam ise ciddi ifadesiyle onu dinliyordu.

"Notch'un buraya nasıl geldiğini öğrendik efendim. Yalnız... Bir sorunumuz var."

Söylemek için bekleyerek sessiz bir izin istedi. Babam, başını yavaşça aşağı yukarı salladıktan sonra devam etti.

"Portallarla alakalı. Tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz. Ama geri dönüş izlerini de bulamadık. Notch, buralarda olabilir. Üstelik... Canlı bir şekilde."

Ardından babamın vereceği tepki için kendini hazırlar gibi birkaç adım geri gitti. Haksız değildi, babamın ellerini sıkmaya başladığını hissedince, elimi bıraktı. Yumruk yaptığı elleri hafif titriyordu.

"Size işini bitirin demiştim."

Sinirden konuşması bile tam bir mucizeydi.

"Efendim, hepsi bu kadar değil."

Blazzy konuşurken bu sefer korkak değildi. Söylemek istediğini babama iletmek konusunda oldukça kararlı gibi görünüyordu.

"Portalın nasıl açıldığını tahmin edebiliyoruz. Notch'un geldiği portalı araştırırken, cam bir şişeyle rastladık. Bir iksir şişesine"

Cadıyı bulmamız gerektiği yetmezmiş gibi bir bu eksikti.

Diye düşünürken babamın ifadesindeki sinir seviyesi artmaya devam ediyordu. Ne dediğini tam anlayamasam da dudak hareketlerinden ve içinde bulunduğumuz durumda ne ddurumdani en azından tahmin edebildim.

"Demek tarafını seçtin Cassandra..."

Gözleri daha da parladıktan sonra Blazzy'nin yanına geçtim.

"Demekki seninle karşılaşmak için doğru zaman."

Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi Where stories live. Discover now