#Hera eve döndü#

477 52 37
                                    

Sinirle tek gözüyle bana bakıyordu. Yaralı gözünü açmaya çalışsada yapamadı. Her denediğinde acı bir ses çıkarıp, tekrar kapatıyordu. Tıpkı annemle babam'ın ölümlerinden sonra benim, her gece sesizce ağlamam gibi. Yinede onun çektiği acı benimkiyle kıyaslanamazdı bile...

Gözlerimi kapattım ve aniden, birşey hissettim tüm vücuduma. Bu sıcaklık... ormanda uyandığımda hissettiğim hissin aynısıydı bu!

Güçlerim... geri gelmişti!

Tekrar açtığımda Entity'nin şaşkınlıkla bana bakmasıyla düşüncem doğrulandı .Gözlerimin parıltısının onun simsiyah yüzüne yansıyaşını ben bile görüyordum...

O anda diğer muhafızlarda bana doğru koşmaya başladı.

Cidden mi?...normal halimle bile beni yenemiyorken. Herobrine'ı yeneceklerinimi sanıyorlar bunlar?

Havalandım ve ateş toplarıyla onları yere serdim. O sırada arkamda bir koşma sesi duydum sinirle, aniden arkamı döndüm. Koşarak kaçmaya çalışan Entity'di bu. Ama korkmuşa benzemiyordu ? Daha çok... telaşlanmıştı sanki ?

Nereye gittiğini sanıyorsun sen! Henüz senden intikamımı almadım ben!

Ellerimi, avuçlarım yukarıda olacak şekilde kaldırdım ve Entity'nin etrafında dar, bedlocklardan oluşan bir oda oluşturdum üstünde durdum. Elimdeki ateş topunu oluştururken sırıttım. Bu sefer kapana kısılan o olmuştu...

İlk önce ne olduğunu anlamayarak etrafa bakındı sonra geldiğimi anlayınca sinirle başını kaldırıp bana baktı.

"Şimdi roller değişti Entity... kaybettin!"

Tam onu öldürecekken yan taraftan bir ses duyar gibi olduğumda farkettirmeden sesin geldiği yöne baktım. küçük bir erkek çocuğu duvarın arkasından sadece parmakları ve gözleri görünecek şeklinde saklanmış, bana bakıyordu. Bu korkulu ifadeyi hemen tanıdım. Ve bir an kendi çocukluğumu görür gibi oldum onda yoksa bu?...

Herabrienna'nın gözünden

Babam Enderman'e beni saraya yolamasını söylemişti.

İlk önce yeşillik bir alandan geçtik. Yürüdüğümüz yol kıvrımlıydı ve çakıl taşlarından oluşuyordu. Yan taraflardada uzun yapraklı ağaçlarla birlikte binbir çeşit çiçekten binbir çeşit koku yayılıyordu. Rahatlatıcı bir görünümü vardı. Üstelik benim gibi yeşilliği ve doğayı seven biri için...

Biraz daha yürüdükten sonra büyük bir sarayın önünde durduk. Kafamı kaldırdım ve hayranlıkla bakakaldım

"Vay canına burayı babam mı yapti?"

Diye sordum hayranlıkla bakmaya devam ederken...

"Evet prenses"

Dedi Enderman. Konuşabildiklerini öğrendiğimde çok şaşırmıştım ve... evet, bana prenses diyorlardi. Her ne kadar hoşuma gitmesede... kendimi tuhaf hissediyordum. Defalarca adımla seslenebileceklerini söyledim ama devam ettiler ve buna alışacaığmıda sanmıyordum... bu konuyu babamla konuşmalıydım. Gerçi... o efendileriyse, benimde prensesleri olmam normaldi sanırım. Ama yinede bunu konuşacaktım.

Aniden, kapının önündeki iki iskeleti gördüm. Ve yüzümdeki ifade korkuya dönüştü. Enderman'de bunu görmüşe benziyordu.

"Merak etmeyin... artık size birşey yapamazlar..."

Enderman'e bakıp başımı 'tamam' anlamında salladım. Ve yürümeye devam ettik...

Yaklaştığımızda, iskeletler bize baktı ve bana oklarını tuttular. Bende hemen Enderman'in arkasına geçtim.

"Benimle olmasının bir sebebi vardır herhalde... değilmi?"

"Bu... bu omu? "

Diye şaşkınlıkla sordu bir iskelet okunu indirirken, diğeride onunla birlikte indirdi

"Ta kendisi..."

mahçup olmuş bir şekilde birbirlerine bakarlarken, bende Enderman'in arkasından çıktım

"Ö-özür dileriz... "

Diyerek, başlarını hafif eğip selam verdiler ve beyaz tahtadan kapıyı açtılar ve bizde içeri girdik ve geri kapı kapandı

Girer girmez büyük bir oda karşıladı bizi. Kendimi tutamayıp Kollarımı iki yana açtım başımı kaldırıp etrafımda dönerek odaya baktım

Burası cidden nefes kesici türden büyük ve güzellikteydi. Yerde yumuşacık kırmızı halılar ayaklarımı gıdıklarken, tavana kadar uzanan büyük camlı pencereden, ince ince süzülen güneş ışıkları, camın desenlerini yere yansıtıyordu. Tam ortada, yukarıda duran avize şeklindeki ışık taşlarıda akşamları odayı aydınlatabilecek kadar büyüktü ve iki yanada giden büyük merdivenlerin ortasındaydı. bulunduğumuz odadaki duvarlar koyu tahta zeminse beyaz tahta olmasıyla güzelliğe eşlik ediyordu...

Babam cidden kendini aşmış... burası muhteşem!

"Dikkat edin prenses. Düşeceksiniz"

"Bana birşey ol-"

Hafif başım döndü ve sarsıldım. Endermande telaşlandı. Tutmak istercesine, kollarını bana uzattı. Bende duvara yaslandım. birşey olmayıncada o da rahatlayıp geri çektildi.

"Geri götür beni..."

Hala başım döndüğünden, sesizce ve sakince söyledim bunu başımı tutarken.

"Üzgünüm... ama yapamam"

Elimi başımdan çektim. Yüzümü ciddileştirdim ve kaşlarimi çatıp sorarcasına ona baktım.

"Ne demek yapamam?"

"Şey bu... bu babanızın kesin emri"

Ellerimi belime koydum ve kendimden emin bir tavırla tek kaşımı kaldırdım. Ciddi bir ses tonuyla

"Tamam o zaman... bende sana beni oraya geri götürmeni emrediyorum?"

Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin