BÖLÜM YETMİŞ YEDİ ~ Tanıdık Birşeyler

146 11 13
                                    

Herobrine'ın gözünden

Bana doğru gelen bir ok, kaçmam için çok fazla hızlıydı.

Ama ondan da hızlı olan şey, sırtımda asılı olan siyah kılıcımı hızla çekmem ve oku tam ortadan ikiye bölmem oldu.

Bunu aranın kim olduğunu henüz bilmiyorum. Ama eğer amaçları beni durdurmaksa, koyu tahtadan, arkasında beyaz bir kuş tüyü bulunan, ucu sivri ve demir bir oktan fazlasına ihtiyaçları vardı.

Çok geçmeden daha fazlası olduğunu andadım. Oklar sağ ile soldan olmak üzerek iki yönden de bana hücum etmeye başladılar. Tuhaf olan şuydu ki, sanki nereye gideceklerini çok iyi biliyorlar, hedefe kilitlenmiş roket gibi yanlış yoldan gidince yön değiştirerek beni buluyorlardı.

Soluklanmayı geçtim, nefes alacak zamanım bile yoktu. Okların ardı arkası hiç kesilmedi. Casper'ın keyfi, oklar onun bedeninden geçtiği ve arkasındaki duvara saplandığı için fazlasıyla yerindeydi zaten. Havada süzülmeye devam ederken, bana bir sonraki okun nereden geldiğini rapor ederek işe yarıyordu. Bende onları kılıçtan geçirerek yerde ikiye bölünmüş oklar bırakıyordum.

"Sağdan!"

Hızla sağa döndüm ve kılıcımı burnumun hizasında dik bir şekilde tuttum. İnce bir sesle, havada kıymıtlar uçuşurken ok ikiye bölündü.

"Soldan!"

Bunun da bir öncekilerinden farkı olmadı.

Ama bazı oklar vardı ki, Casper bile göremiyordu onları. İşte o zaman gözlerim hariç başka bir  duyum devreye giriyordu. Ok, hafacyı sivri ucuyla bükerek ilerlerken çıkardığı tiz ses ile baş yardımcılarım kulaklarımdı.

Daha başka dikkat etmem gereken bir konunun daha olduğunu acı yoldan öğrendim.

Zıt yönlere yaptığım keskin hareketlere devam ederek okları engellerken, sağ elimde tuttuğum kılıcımın ucu sol omzumu kötü bir şekilde çarpraz bir çizgiyle yaraladım.

Yaraya derin denilebilirdi. Çok geçmeden çizgi kırmızı bir renk aldı. Ardından zigzaklı şekillerle omzumdan dirseğime doğru damlamaya başladı.

Kılıcı zorla tekrar sırtıma aldım. Şansım yaver gitmiş, son okları da engellemiştim. Geriye yerde ikiye bölünmüş halleri kalmıştı

Kılıçla işim bitince boşta kalan elimi kanayan omzuma koydum ve baskı uyguladım. Böyle yaparak kanamayı az da olsa durdurmayı düşünüyordum. İşe de yaradı. En azından artık eskisi kadar kanamıyırdu.

Acıyı engellemenin bir yolu yoktu. Normalde bu duyguyu çok hissetmem. Fakat böyle ciddi yaralar hariç olduğunun göstergesiydi şu an yaşadığım bu olay. 

"Hero!"

Telaştan resmen eli ayağına dolaşan Casper, süzülerek hızla yanıma geldiğinde heyecandan neredeyse terinden fırlayacak gibi olan kalbinin atışını duydum. Belki de bu çocuk 'ölü' kelimesini farklı bir boyutta yorumlatıyordur.

"İyiyim ben"

Sesim yine her zamanki gibi ciddi ve sertti. Orada mylece dururken, bir yarama bir Casper'a bakıyordum.

"Daha kötüleriyle karşılaştım. Bu hiçbir şey"

Başımı eğip,  yaramı tutan elime baktım. Şu ana kadar iyi idare etmiştim evet. Ama bunun kısa süreceği, parnaklarımın aradına dolmaya başlayan kızıl, ince çizgiden belli oluyordu.

"İlgilenmemiz gerek" 

Casper'ın bu sözleri neredeyse gülmeme sebeb olacaktı. İlgilensek bile nasıl ve hangi araçlarla olmasını düşünüyordu?   

"Sana iyiyim dedim. Kaldı ki, neden benimle aniden ilgilenmeye başladın?"

Dedim ciddi bir şekilde. Açıkçası, sorunun cevabını da merak ediyorum.

Casper, yeniden ellerini önünde birleştirerek başını eğdi. Anladım ki bunu utandığında, mahçup olduğunda yapıyordu. Parmaklarıyla anlayamadığım şekiller yaparken derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.

"Dana önceden demiştim. Bir baba ve evladın daha ayrılmasını istemiyorum. Seni, kızına sağ salim ulaştırarak buluşmanuzı istiyorum."

Anlaşılan o ki, bu yarı-yaşayan küçük çocuğun içinde hâlâ bir iyilik vardı.

Canım yanıyor olmasa, bu haraketine karşı belki de hafiften gülümseyebilirdim.

"Bak, benim için bu kadar telaşlanmana gerek yok. Orada anlaşalım. Öte yandan bakılacak olursa, kızımı bulma isteğini takdir ediyorum. Sağol."

Bişey demedi.

Mavi blüzümün kenarından bir parçasını sertçe yırtarak kopardım. Tozlanmıştı. Fakat buna aldırmadım. Sonuçta işime yarayabilirdi.

Kumaş parçasını ilk önce düz olacak şekilde ikiye katladım. Devam eden ağrıdan dolayı bunu yavaşça yapabildim. Yaralı omzuma koyarak bir ucuna çenemi dayadım yaranın etrafına sarmaya çalıltım. Ne yaptığımı anlayan Casper, yanıma gelerek bağlamama yardım etti.

En azında artık o kadar canım yanmıyordu.

Kafamı toplayıp bu okların nereden geldiğini hatırlamaya çalıştım. En son, mekanizmaya benzer sesler duymuştum. Sanırım oklar, bu mekanizma ile hareket ediyordu.

Duvara yaklaştığımda dişlilerin sesini ve kızıltaşın içinden geçen elektriğin sesini duyduğumda haklı çıktığımın kesin sonucuna vardım. Bu mekanizmayı çözebilirsem, kimin elinden yapıldığını, daha doğrusu beni kimin tuzağa düşürmeye çalıştığını kesin olarak öğrenebilirdim.

Bir devre... Bir tuzak...

Tuzağın burada olmasının bir nedeni vardı...

Bunu yapan her kim ise bana verdiği ipucunun farkında olacak kadar zeki olmadığı fazlasıyla belliydi. Artık nasıl çıkacağımızı biliyordum.

Duvardan geri çekilerek hâlâ yanımda olan yuvarlak ve sarı nesneye baktım.

"Çıkış yolu yakınlarda."

Dedim bakmaya devam ederken.

"Bundan nasıl emin olabiliyorsun?"

Casper yine yapacağını yapıp, bir konuyu daha merak etmişti.

"Bu tarz tuzaklar çoğu zaman çıkışın ya da girişin yakınında olur. Davetsiz misafirlerden bir an önce kurtulmayı herkes ister sonuçta."

Başımı kaldırıp etragımda çıkış ya da rn azından giriş olabilecek başka bir ipycu aradım. Bir ara Casper'a baktım. Çıkardığım bu sonuca şaşırmış gibi bakıyordu bana.

İlerlemeye devam ettim. Artık su birikintisi yoktu. Yer kupkuruydu. Sıcaklık gittikçe artmaya, hava da nemlenmeye başladı. Ve bu hava ile yülsek sıcaklık, bana çok tanıdık geldi.

Zafer kazanmış gibi gülümsedim. Artık herşey bitmişti.

Buradan kurtulma yolumda emin adımlarla yürürken, Casper da beni takip ediyordu.

Artık kızıma bir adım daha yakındım.

Herobrine'ın Kızı Herabrienna-Minecraft'ın Küçük Efsanesi Where stories live. Discover now