💜AŞKMAF/1.💜

Start from the beginning
                                    

'O zaman sorun ne Ezgi?' Diyen iç sesimi bilmiyorum diye yanıtladım. Sorunun ne olduğunu bende bilmiyorum. Hiç bir sebep yok buraya gelmem için ama geldim.

Beynim, kalbim, ruhum ve içimde ki küçük çocuk.

Küçük çocuk korkuyor.
Kalbim geri dön dercesine atıyor.
Ruhum bir kenara çekilmiş her şeyi bana bırakmış.
Beynim ise burada kal ve düşünme diyor. Beynim... Ne kadar da yanlış. Kalbi bile yöneten o oysaki. Yaşayacağımız duyguları kalbe ileten o. Neden kalbim ve beynim ayrı şeylere diretiyor o zaman?

Ağlamamak için kendimi kasarken derin derin nefesler alıp verdim. Gözlerim çoktan dolmuştu. Ellerimle yüzümü kapattım ve kısık sesle bir çığlık attım.

Ellerimi yüzümden çekerken kafamı gökyüzüne çevirdim. Sakin kalmaya çalışırken nefes alışverişim kesikleşmeye başlamıştı. Daha fazla dayanamadım ve gözümden akmak için çaba gösteren göz yaşlarımı serbest bıraktım.  Gözlerimden sıcak yaşlar akarken dilimle dudaklarımı ıslattım.

Zorlanıyordum artık. Karar vermek istiyordum ama olmuyordu. Gözlerimdeki yaşlar sicim gibi akarken ağzımdan bir hıçkırık kaçtı.

Canım acıyordu... çok fazla hemde.
Özlemiştim...anlatamayacağım kadar.
Elimden tutacak kimse yoktu yanımda.
Öğrendiklerim acı veriyordu bana. Birinin bana yardım etmesi gerekiyordu. Ellerimi saçlarımın arasına götürdüm ve saçlarımı çektim.

Dünya büyüktü sandığımdan daha fazla hemde. Bense küçücüktüm. Kalbim daha da küçüktü ama tüm acılara katlanan oydu. Her seferinde hızını arttıran veya yavaşlatan oydu. Ama bir onun dili yoktu. Onu anlamam için atışlarını çözmeliydim. O küçücük kalp bir çok duyguyu içinde saklıyordu. Zamanını bekliyordu ortaya çıkarmak için.

Herkes kendi hayatını yaşardı ama benim ki öyle değildi. Ben hayatımızı yaşıyordum. İçinde Rüzgar'ın olduğu, annemin olduğu, babamın olduğu kısaca tüm sevdiklerimin olduğu hayatı yaşıyordum. Bizim hayatımızı ama onlarda böyle miydi? Ben onları bir an olsun aklımdan çıkaramazken annem öyle miydi? Emine öyle miydi? Babam öyle miydi?

Canımın düşündükçe daha çok acıması normal miydi peki? Kalbimin her Rüzgar'ı düşündüğümde hızını arttırması. Sanki bana yaklaştığı zamanlar gibi. Oysa aramızda mesafeler var. Neden hızını arttırıyorsun kalbim. Neden?

Gözümden akan yaşlar eşliğinde ağzımdan bir hıçkırık daha kaçarken tek elimle ağzımı kapattım. Sık sık ama kesik nefes alırken ayağa kalktım.

Unutmak zor tıpkı düşünmemeye çalışmak gibi. Düşünürken unutmaya çalışmak daha zor. Cebşmren telefonu çıkardım ve Doruk'u aradım. Başka birini arayacak halim yoktu zaten. Arayacak başka kimse yoktu. Birkaç çalıştan sonra telefon açıldığında konuştum.

"Doruk."

Karşıdan ses gelmeyince kaşlarımı çattım. Tekrar seslendim belki telefon çekmiyordur diye düşünerek.

"Doruk ablacım."

Yine ses gelmediğinde, telefonu kapatacakken hiç duymayı beklemediğim o sesi duydum. Özlemini çektiğim sesi kulaklarıma dolarken kalbim hızını arttırdı.

"Ezgi."

Rüzgar'ın sesiyle ne diyeceğimi ne yapacağımı bilemezken telefonu kapatmayı düşündüm ama tekrardan konuşunca kapatamadım. Zaten özlemiştim.

"G-güzelim s-sensin di mi?"

Sesimi çıkarıp bir şeyler söylemekte zorlandım. Kitlenmiş gibiydim, dayanamazdım daha fazla.

"E-ezgi sensin işte cevap ver"

Şimdi anlıyordum, sesi buğulu geliyordu sarhoş olmalıydı belki de. Umarım kendine geldiğinde hatırlamaz. Sadece onun sesini biraz daha duymak için telefonu kapatmadım. Nasıl olsa yarın hatırlamazdı değil mi? Kendine geldiğinde unutmuş olurdu. O sırada telefondan uzaktan bir yerden Doruk'un sesini duydum. Rüzgar'a bir şeyler diyordu.

Telefonda bu sefer Doruk'un sesini duyduğumda kendime geldim.

"Şey kusura bakmayın Damla hanım. Arkadaş biraz içti de sesinizi birine benzetmiş olmalı."

Diye konuştuğunda düşüncelerimin doğru olduğunu anladım. Ne yapmaya çalıştığını da anlamıştım Doruk'un. Gözümden Rüzgar'ı merak etmenin ve onu özlemenin verdiği etkiden dolayı yaşlar hızla akarken konuştum.

"O iyi mi?"

Doruk buruk bir sesle cevapladı beni.

"Değil, kendini mahvediyor. 1 haftadır yoksun. Herkes aynı durumda. Ecem yemek yemedi ne kadar zorlasamda. İrem'i Eser zorlayarak anca 2 saat uyutabildi. Annenle babamızda işte bilmiyorum onları. Kağan sürekli seni arıyor. Rüzgar da aynı şekilde ama içmekten ayakta zor duruyor. İki de bir hayali senle konuşuyor."

Yutkunmakta zorlandım, ne yapıyordum ben burada! Kendime küfürler ettim, gözyaşlarım hızlanırken  ağzımdan bir hıçkırık kaçtı. Bir hafta boyunca bize nasıl bu kadar eziyet edebilmiştim.

Gerçekten ben kendime eziyet ettiğimi düşünürken asıl eziyeti onlar çekiyordu. Onların yanında olmam gerekiyordu, benim olduğum kadar onlar da benim yanımda olacaktı değil mi?

"Özür dilerim." diye mırıldandım. Defalarca kez. Benim suçumdu hepsi. Lanet olası duygularım, hislerim yüzünden kendimden başkasını düşünmemiştim. Hala kalbim ve beynim kavga ederken sinirle soludum. Küçük çocuk ise minik bir umutla kurtulmaya çalışıyordu. Ruhum ise yavaş yavaş kendine geliyordu. Çünkü ne yapacağıma karar vermiştim.

'Bırak seni sadece beynin yönetmesin sürekli mantığını kullanma. İzin ver kalbin yönetsin seni bir kere. Kalbinle düşün bir de bu soruların cevabını o zaman bulman daha kolay olur'

Rüzgar'ın sözü aklıma çok daha önce gelmeliydi. Telefonu elime alıp Doruk'a mesaj attım.

"Geliyorum."

İLK AŞK - TELEFON SAPIĞIM (2016)Where stories live. Discover now