Knocked Up ★ [ÇEVİRİ]

By minnikiniz

253K 13.6K 5.9K

TANITIM Do Kyungsoo birçok şey planlamıştı, hamile kalmaksa kesinlikle bunlardan biri değildi. Ana Çift: KaiS... More

KNOCKED UP
1- Cehennemden Gelen Gülen Surat
2- Muzlu Sütün Gücü
3- Unicorn ve Baozi
4- Nutella
5- Do U-Know ?
6- Kıskanç Jongin
7- Öpüşken Soo
8- İtiraf
9- Panda Zamanı
10- Unicorn'un Doğum Günü Pt. 1
11- Unicorn'un Doğum Günü Pt. 2
12- Yaban Mersini Soo
13- İki Jong Bir Doğru Etmez
14- Yok Kurdum Ben
15- Auu
16- Şamara Baba Diyeceksin, Biliyorsun Değil mi?
17- Üç İbneşörler
18- Alttakiler Bayramınız Mübarek Olsun
19- Hindistan Cevizindeki Misket Limonu
20- Kayınpederle Tanışma
21- Kyungsoo Birleşik Devletleri Saldırdığında
22- Ben Bilmem Babaannem Bilir
23- Ağlama Bebeğim
24- Evi Olmayan Aptal
25- Do Kyungsoo'yu İstiyoru[M]
26- En İyisini Babişko Bilir
27- Al Kırdın Kırdın
28- Aşk Hassas Bir [M]evzu Olabilir Bu Da Bize Koyabilir
29- 2 Jong 1 Soo ve Piremses Lulu
30- Tam Bir Götsün U-Know
31- Eski Sevgili Vakası
32- İki Porsiyon Çiğ Köfte
33- Pipiligiller
34- Kale-aydın
35- Jonggöt
36- Canım Annem
37- Yavru Kim
38- Çiğ Köfte Ruhun Gıdasıdır
39- A Be Kaynanam Pt. 1
40- A Be Kaynanam Pt. 2
41- A Be Kaynanam Pt. 3
42- Noel'den Önceki Geceydi
43- Geçen Noel
44- Ökse Otunun Altında
45- 'Çıtır' Tavuk
46- Evet, Ediyorum... Galiba
47- Asansör Muhabbeti
48- Bay Lu'ya Geçiş
49- Mutlu Mu Yıllar?
50- Hastayım Dedim Dedim İnanmadınız Bak Ne Oldu Şimdi?
51- Sakla Lazımlığı Gelir Zamanı
52- Sadece Sen
53- Bir Veya... İki Hafta
54- Bütün Aşkımı
55- Jongkirve
56- Bahar Tatili Pt. 1
57- Bahar Tatili Pt. 2
58- Acısıyla Tatlısıyla
59- Yanımda Kal

60- Bir Sen, Bir Ben, Bir De Bebek

3.7K 157 132
By minnikiniz

Knocked Up

Yazar: jjokkomi

Çeviri: Minnie Hyung

BÖLÜM 56 - FİNAL

21 Nisan Cumartesi, 34. Hafta

İki genç de hastane odasının kapısının dışında duruyor, sessizlik içinde Sohee'nin minik mızırdanmalarını dinliyorlardı. Odaya girmeye müsaadeleri vardı, herkes girebiliyordu ama koridordaki yerlerinden henüz kıpırdamamışlardı.

Sohee çok ağlıyordu, sesi de çok çıkıyordu ve hem Kyungsoo hem de Jongin içeri girmeye çekiniyordu. Joonmyun onlara kendisiyle gelip gelmeyeceklerini sormuş ama onu geçiştirmişlerdi, tek söz etmeden izliyor ve ağlayışını dinliyorlardı.

"Yaygaracı ya." Jongin bir süre sonra konuştu, sanki sihir falan yapacakmış gibi hâlâ kapıya bakıyordu. Sohee'yi susturacak bir sihir mesela.

"Hı hı." Kyungsoo mırıldandı, kızcağız nihayet susarken dudağını ısırıyordu.

Ama ondan sonra bile ikisi de odaya girmek için bir harekette bulunmamıştı. Bunun korkunç olduğuna dair sözsüz bir mutabakata varmışlardı zira bir aydan az bir süre sonra kapının dışında değil, ağlayan kendi bebekleriyle birlikte içeride olacaklardı ve bu dehşet vericiydi.

Dışarıdan bakmalarına rağmen -neredeyse gerçek anlamda- bu o kadar uzun sürmeyecekti.

"Bebek yapmak yerine kedi sahiplenmeliydik."

"Katılıyorum."

"İkiniz içeri girecek misiniz?" Kyungsoo'nun halası sordu ve ikisi de şaşırarak irkildi, kadın onları itmeye başladığı zaman itiraz edememişlerdi.

Kyungsoo odaya girdiklerinde ciyakladığıyla kaldı, Jongin'in koluna asıldı ve girişteki mahremiyet perdesini geçerlerken onun arkasına saklandı.

Jongin yutkundu, nişanlısını üzerinden atmaya çalışırken sersemce herkese gülümsüyordu. "Kyungsoo, bıraksana." diye fısıldadı, odaya bakındı ve hiç de hayal ettiği gibi korkunç olmadığını gördü.

Güzel görünüyordu, özel oda olduğundan gerçekten iyiydi. Genişti, uçtaki köşede bir kanepe vardı ve yatağın önündeki duvarda düz ekran bir televizyon asılıydı. Jongin beğenmişti, sahiden rahat göründüğünden gidip kanepede uyuyası da vardı ama Kyungsoo koluna ölümüne asılıyordu.

"O iyi mi?" Luhan ikiliye yürüyerek sordu ve Jongin Kyungsoo'yu öne itmeye çalışarak omuz silkti ama oğlan hareket etmemekte hâlâ ısrarcıydı.

"Iıı, hayır?"

"Hâlâ ağlıyor mu o şey?" Kyungsoo sordu, Jongin'in omzu üzerinden gözetledi ve Luhan onun bu kadar komik görünmesine neredeyse gülecekti ama az önce kızından resmen 'şey' olarak bahsetmişti.

"Sohee bir bebek, anlarsın ya, senin de doğuracağın gibi, hem şu an ağladığını duyuyor musun?" Diye sordu ve Kyungsoo duymadığını söylerken yüzü ısındı, tekrar Jongin'in arkasına saklandı ve somurttu.

"Şimdi gidip Minseok'a selam verin yoksa o ağlamaya başlayacak."

Söyledikleri Kyungsoo'yu yersiz korkusundan sıyırdı ve bir miktar uykulu görünerek yatağında yan yatan büyüğe doğru sürünerek ilerlemeden önce başını salladı.

Jongin, eğilerek Minseok'u varlığından haberdar ederken onu izledi, ikili sessizce selamlaştılar ve Kyungsoo büyüğü yanağından öptü, Minseok'un yüzü yorgunca parlamıştı. Sağ tarafından ufak bir inilti duyunca irkildi, Luhan'ın bebeği babasından aldığının farkında bile değildi.

"Kucağına almak ister misin?" Luhan sordu ve Jongin hızla başını iki yana sallayarak ciyakladı.

"Ah, yok, bir saniye hayır, hayır dedim, Luhan!" Ciyakladı, yenidoğan kucağına tutuşturulurken gözleri normal boyutlarının iki misli pörtlemişti. "Hayır Luhan şu şeyi al kucağımdan istemiyorum!" Korkuyla büyüğe bakarak panikledi.

"Kızıma şey demeyi bırakın ve sakin ol sen de, sadece bir bebek, seni yiyecek falan değil ya." Luhan azarladı, başını salladı ve Jongin'in gerçekten ağlamaması için dua etti.

Ağlamak üzereymiş gibi görünüyor, mutlak bir panikle ona bakıyordu, Luhan gözlerini devirdi ve kollarını ayarladı. "Başına dikkat etmelisin." Azarladı, kızının koyu siyah saçlarını kaplayan pembe bereyi düzeltip kendi kendine gülümsedi. Kızı çok güzeldi.

Ve Luhan, onun kollarındaki minik yumağa dalmış gibi görünürken Jongin bir bebeği kucağına aldığını nihayet fark etti. Kıza bakıp nefesini tutmadan önce aptal aptal gözlerini kırptı.

Çok minik ve pembişti, yanakları gerçekten tombuldu ve onu minik bir hamster gibi gösteriyordu ama birini gücendireceğinden korkarak bunu dile getirmedi. Ona dair her şey minicikti, burnu, dudakları, kız gerçekten mini minnacık idi ve tüy gibi de hafifti.

"Ufacık tefecik bir şey." Dedi, başını kaldırınca Kyungsoo'nun yarı uyanık olan Minseok'un yatağının yanındaki sandalyede oturduğunu gördü.

Nişanlısı onu al al eden sıcacık bir tebessüm etti, tekrar Sohee'ye baktı ve gözlerini açtığını gördü.

Luhan'ınki gibi büyük ama Minseok'unki gibi keskin hatlara sahipti gözleri, izah etmesi zordu ama ikilinin mükemmel bir birleşimiydi ve ufak bir geğirti salıverdiği zaman çok sevimliydi.

Hem Luhan hem de Jongin, Kyungsoo'nun gülümsemesini sağlayarak ahenk içinde 'Ayyyy' dediler, Kyungsoo nişanlısının bebek tutma korkusunu yenmesini izliyordu.

Bu sırada kendi bebeğiyse deli gibi kıpırdıyor, daha çok hareket etmeden önce mesanesine bastırarak Kyungsoo'nun homurdanmasına neden oluyordu.

"Acıdı mı?" Diye Minseok'a sordu, manyak gibi acıyacağından korktuğu için endişeyle alt dudağını ısırıyordu.

"İlaçları almadan önce acıdı." Minseok yorgunca esnedi, ameliyat sonrası verilen ilaçlar başını döndürdüğü ve onu yorduğu için gözlerini açık tutmaya çabalıyordu. "Ama kötü değildi. Her şey olup biterken uyanıktım."

"Korkunç değil miydi?" Alçak bir sesle sordu ve Minseok sessizce kıkırdadı.

"Yoo, Luhan yanımdaydı." Kısa bir şekerlemeye dalmadan önce yanıtladı. Kyungsoo sessizce başını salladı, elleriyle oynuyor ve Jongin'in bir başka bebeği kucağında taşımasını mantıksızca kıskanmamaya çalışıyordu.

Hiç mantıklı değildi, bugünlerde her şey mantıksızdı zaten, ama kıskanıyordu. Jongin'i kendi bebeklerini taşırken izlemek istiyordu, Sohee'yi taşırken değil. Somurttu, çocuk gibi kollarını bağladı ve Jongin'in onu bırakmasını beklerken oflayıp pufladı.

Ama bırakmamıştı, hatta bebeğe tamamen vurulmuştu ve Kyungsoo kaşlarını çatıyordu.

"Ben de tutayım." Joonmyun üsteledi ama nişanlısı onu kucağına daha yeni aldığına dair sızlanıyordu. "O benim yeğenim be, onu kucağıma almak istiyorum!"

"Ama sen onu sürekli göreceksin!" Jongin büyükten uzaklaşıp dilini çıkararak karşılık verdi.

Luhan gözlerini devirdi ama aslında küçük kızının bu kadar ilgi çekmesinden ötürü gurur duyuyordu. İnşallah bu durum ergenlik yıllarına taşınmazdı yoksa Luhan katil olurdu.

Her nasılsa Kyungsoo'nun henüz onu kucağına almak için gönüllü olmadığını fark etmiş ve buna biraz da gücenmişti. Hayır, bu ona sökmezdi.

"Kyungsoo kucağına almadı daha." Diye araya girdi ve iki oğlan da birbirinin aynısı somurtmalarla ona baktı ama Jongin nişanlısının şu anda hayalet gibi bembeyaz olduğu yere yürüyordu.

"Hiç almayayım canım, Joonmyun onu tutabilir." Kyungsoo hızla konuştu, sandalyesinde geriledi ama Jongin kızı onun kollarına doğru uzatırken kaçacak yeri kalmamıştı.

"Hadi hyung, gerçekten çok hafif ve de ağlamıyor." Jongin neşeyle şakıdı ama Kyungsoo ellerini hâlâ göğsünde tutuyor, yüzü utançla ısınırken hızla başını sallıyordu.

"Kyungsoo hadi kucağına al onu da millete de sıra gelsin daha." Joonmyun sızlandı, Jongin ona katılarak başını sallarken Luhan iç çekti.

Kyungsoo gergince minik pembe yumağa baktı, bakışlarını kaçırıp kucağına indirmeden önce dudağını ısırdı.

"Nasıl tutacağımı bilmiyorum." Diye mırıldandı, o kadar utanmıştı ki gözlerinin yaşardığını hissediyordu. İlk kez bir bebeğe bu kadar yaklaşıyordu ve kesinlikle bir bebeği nasıl tutacağını falan bilmiyordu.

Luhan cevaben sadece gülümsedi, gencin kollarını beşik gibi ayarladı ve sonrasında Sohee'yi kucağına verdi.

"Gerçekten çok hafif, şişman olan Minseok'tu ama sakın bunu dediğimi söyleme ona." Luhan güldü ve Minseok yataktaki yerinden ona siktirip gitmesini söyleyene kadar herkes ona eşlik etti, hatta Kyungsoo da biraz gülmüştü buna.

"Neyse, bak." Nazikçe konuştu, başını daha çok desteklemesi için kollarını ayarladı ve sonra geri çekilip el emeği göz nuru eserine baktı. "Çok kolay."

Kyungsoo hissizce başını salladı, bakışlarını Sohee'ye çevirip ona göz kırptı. Gerçekten çok tombişti, Minseok'un küçükken olduğu gibiydi ama ağırlığı pratik olarak yok gibiydi.

Ona gülümsedi, yatıştırıcı sesler çıkardı ve kızın dudakları onu meftun ederek hafifçe kıpırdandı. Minseok ile Luhan'ın çocuklarının tapılası olacağını biliyordu.

Nedense oğlu ona katılmıyordu, sertçe karnının üst tarafını tekmeledi ve Kyungsoo inledi, görmezden gelmeye çalışıyordu ancak görünüşe göre oğlu bugün ona acı çektirmeye kararlıydı.

"Ah." Kızı Luhan'a uzatmaya çalışmadan önce dudağını ısırdı. "İşte, onu geri al."

"Ama çok iyi gidiyordun!" Luhan sızlandı, kaşlarını çatıyor ve onu henüz geri almayı reddediyordu. Kyungsoo gayet normal görünerek daha yeni başlamıştı. "Ayrıca seni sevdi!"

"Eh Yunwoo onu sevmedi ama." Diye ofladı, tekrar inlemişti ve şu an işemesi gerektiği için neredeyse küfredecekti. "Cidden, tuvalete gitmem gerek, hemen."

Luhan hızla başını salladı, kızını genç olanın kollarından aldı ve Kyungsoo odanın diğer ucundaki tuvalete koşarken güldü.

Jongin somurttu, Kyungsoo'nun koşarak gitmesini üzgünce izliyordu çünkü kucağında bir bebek tutan Kyungsoo'dan daha mükemmel bir şey gördüğünü hiç sanmıyordu.

Keşke bebek onların bebeği olsaydı.

-----------------------

28 Nisan Cumartesi, 35. Hafta

Jongin büsbütün heyecanlı bir biçimde kanepedeki yerinde zıp zıp zıplıyordu. Jaejoong solundaydı ve ikisi de Kyungsoo ile Yunho'nun eve gelmesini bekliyordu.

Nişanlısı ile 7/24 birlikte olamadığı tam olarak iki ay dört günün sonunda nişanlısı nihayet eve geri dönüyordu. Kendisi de dün okuldan sonra tekrar buraya yerleşmişti. Annesi dün Yunho ile nihayet tanışmıştı ve bu ömründe şahit olup olabileceği en garip selamlaşma idi.

Hâlâ Kyungsoo gibi koktuğu için onun yatağında neşeyle yuvarlanıp durmakla fazla meşgul olduğundan yetişkinlerin dün ne konuda konuştuklarından pek emin değildi.

Ve dün gece gözünü bile kırpmamıştı, ertesi gün Kyungsoo'ya sarılacağı için bunun bir yastığa sarılarak geçireceği son gece olması onu o kadar heyecanlandırmıştı ki onu tamamen uyanık tutmak için yetmiş de artmıştı bile.

Yemekten sonra sızıp kalacaktı muhtemelen ama şu an tilki gibi uyanıktı, garaj yoluna çeken araba sesini dinliyordu ve nihayet o ses geldiğinde o kadar hızla fırlayıp garaj yoluna koşmuştu ki Jaejoong kalp krizi geçireyazmıştı.

Kyungsoo kapısını yeni açmışken Jongin ona saldırdı, dudakları bir sırıtmayla gerilip gülmeden önce şaşkınlıkla sevimli bir şekilde ciyaklamasına neden olarak ona sıkıca sarıldı.

"Seni var ya çok özledim sakın bir daha yanımdan ayrılma yoksa kıçına şaplağı yersin." Jongin çocuk gibi sızlandı, burnunu büyüğün saçlarına gömerek kokusunu içine çekti, Kyungsoo'nun meyveli şampuanının kokusunu alırken gülümsemişti.

Büyük olan güldü, irkilmesine neden olarak onu kaburgalarından dürttü. "Küfretmek yok, Yunwoo seni duyabiliyor." Kyungsoo onu öpmek için öne eğilmeden önce somurtmasına neden olup sırıtarak konuştu ve Jongin gülümsedi, büyüğün sırtı Yunho'nun arabasına yaslanana kadar onu geri itti.

Yeniden bir araya gelmeleri şerefine bir yiyişme faslı.

Yunho somurttu, konuşmak ve onlara hiç olmazsa odalarına gitmelerini söylemek istemiş ancak Jaejoong onu Kyungsoo'nun valizlerinin olduğu bagaja yöneltmişti.

"Ama arabam." Arabasının bir dayanak olarak kullanılmasına somurtarak sızlandı.

"Şu valizi al artık ki içeride sızlanabilesin." Jaejoong güldü, ufakça valizi aldı ve yol boyunca homurdansa da iki gencin kavuşmasına içten içe sevinen nişanlısının önünden yürüdü.

-------------------

"Yanakların çok tombul gerçekten." Jongin inceledi, Kyungsoo'nun irkilip elini şamarlayarak itmesine neden olarak sol yanağını dürtükledi.

"Senin suçun." Kyungsoo cevaben homurdandı, Yunwoo gelişine tekme atarken somurtarak karnını ovaladı, ara sıra garip taklalar atarak onu sıçratıyordu. "Konu yemek olunca oğlun durmak nedir bilmiyor."

"Bu nasıl benim suçum oluyor?" Jongin ciddiyetle sordu ve Kyungsoo soruyu duymazdan gelmek amacıyla başını salladı.

"Ama ben o kadar çok yemiyorum ki!"

"Jongin bazen benden daha çok yiyorsun, kendi yanaklarına bir baksana, sen de kilo almışsın." Kontrol etmek için yataktan kalkan nişanlısından şoke olmuş bakışlar alarak belirtti.

Kilo milo almamıştı, böyle bir şey olabilir mi? (Ç.N: JONGİN KILIÇDAROĞLU SJHSJSH)

Jongin aynaya baktı, farkı görmeye çalışıyor ama göremiyordu. Bunun yerine (diğerini kırdığı için yeni olan tartıya) doğru yürüdü ve üzerine çıkıp sabırla bekledi. Kilo aldığını fark ettiğinde gözleri neredeyse yuvalarından fırlamıştı. Geçen seneki basketbol sezonunun başlangıcındaki kilosundan yaklaşık üç kilo daha fazlaydı.

"NE?!" Diye ciyakladı ve Kyungsoo vaziyetin vahametine rağmen gülümsedi. Annesi babaların da hamile eşleriyle beraber kilo almalarının beklendik bir şey olduğunu belirtmişti ve kendisi Yunwoo yüzünden kilo olmadan önceki fotoğraflarına baktıktan sonra nişanlısının da kilo aldığını öğrendiğine memnun olmuştu.

"Bu gerçek olamaz! Baksana! Yanlarım dolmuş!" Jongin ciyak ciyak bağırarak yanlarını çimdikleyip sızlandı.

Başını kaldırınca Kyungsoo'nun kaldırdığı tek kaşıyla yataklarında oturduğunu gördü. "Gerçekten bunu söylüyor musun Jongin?" Diye sordu, kendi karnına baktı ve Jongin utançtan kızardı.

Odadaki şişman kendisi değil, Kyungsoo idi. Ama olsun. Kilo almış ve bunun farkında bile varmamıştı.

"Şu andan itibaren spor salonuna gideceğim." Büyüğün yanına oturmak için hareketlenirken belirtti.

"Şişman bile değilsin." Kyungsoo azarladı, Jongin şu aşırı kilo alan babalardan olmadığı için gizli gizli ondan nefret ediyordu. Kulağa ne kadar berbat geldiğini biliyordu ama normalde olduğundan on altı kilo fazla olunca o kilolardan en azından birazının Jongin'e gitmesini istemekten kendini alamıyordu.

"Sen de değilsin demek isterdim ama biraz öylesin be gülüm." Jongin itiraf etti ve sırtüstü düşmesine neden olarak suratına yastığı yedi, Kyungsoo ona dik dik bakarken ona gülümsedi. Bunu özlemişti.

"Hay sikem seni." Kyungsoo tersledi ve Jongin elinde olmadan sırıttı.

"Evet, lütfen."

Kyungsoo bakakaldı, yanakları utançtan al al olmuştu ama ne diyeceğini bilemiyordu. Niye utandığını da bilmiyordu zira her türlü bakir biri falan değildi ama olsun, Jongin'in şu an sanki daha çok deneyimi olan oymuş gibi sırıtmasından nefret ediyordu.

Belki de yatakta oldukça iddialı olduğu veya Jongin tarafından ifşa edilmekten hoşlanmadığı içindi ama genç olana sırıtmadan önce utancını yüzünden tamamen sildiğinden emin oldu.

Jongin bu ifadeyle yutkundu ve Kyungsoo ona kazık atıp karnının üstüne çevirdiğinde ciyakladı, gözleri dehşetle pörtlemişti.

"Şaka yaptıydım!" Bağırdı, büyüğün ağırlığı bacaklarına binerek hareket ederse onu inciteceği korkusuyla onu hareketsiz bıraktığında yüzü solmuştu.

"Ah hadi ama, nazik olacağım." Kyungsoo yanıtladı ve büyük olanın onu şamarladığını hissettiğinde Jongin (kız gibi değil, kesinlikle kız gibi değil) çığlık attı. Hayır olamaz.

"Kyungsoo HAYIR!"

"Takke de takacağım." Kyungsoo kıs kıs güldü, kahkahasını asgari düzeyde tutmaya çalışıyordu, niyeti seks yapmak falan değildi ama Jongin'in heyecanlı hâllerini epey sevmişti. Az önceki zırvası için genç olana bundan daha iyi bir yolla işkence edebilir miydi?

"İmdat!" Jongin son kez çığırdı ve Kyungsoo kahkahalara boğuldu, babası tüm bu tantana ne diye odaya girip üçü de donakaldığında hâlâ genç olanın üzerinde oturuyordu.

İçinde bulunduğu uygunsuz durum yüzünden Kyungsoo'nun tüm yüzü ısınmıştı, Jongin'e ve ardından babasına baktı, ağzı açılıp kapandı, ne diyeceğini bilmiyordu.

"Neler oluyor yahu- ah." Jaejoong konuştu, başını Yunho'nun omzunun üstünden çıkarıp baktığında gözleri pörtlemişti.

"Hiçbir şey yapmıyorduk!" Kyungsoo viyakladı, Jongin'in üstünden indi ve çaprazladığı bacaklarıyla oturdu. Jongin kıpırdamıyordu bile, ölü taklidi yaparsa bu rezil durumda olmayacağını umuyordu.

"Lazım olursa biraz kayganlaştırıcı var bende." Jaejoong üç şoke olmuş bakış alarak araya girdi. (Ç.N: JAE SEN NASIL BİR KRALSIN GFLKSŞLDFKG)

"Hyung!"

"Jae!"

"Iyy!"

Üçü ahenkle bağırınca ellerini teslimiyetle kaldırdı, nişanlısı gözyaşlarına boğulacakmış gibi görünürken başını salladı, anlaşılan utanmıştı, Kyungsoo ile Jongin'i yalnız ve epey de utanmış hâlde bırakarak nişanlısını koridordan odalarına sürüklemeden önce gençlere gülümsedi.

Jongin nihayet oturacak kadar kendine gelmişti, Kyungsoo tavana bakarken garipçe ensesini ovalayarak öksürdü.

"Pardon."

"Ben pardon." Dudağını ısırarak yanıtladı ve ellerine baktı.

Kyungsoo boğazını temizledi ve konuşmadan önce sırtını hafif dikleştirdi. "Yapmamı istemiyorsan bunu yapmazdım, bil diye söylüyorum." Utanarak belirtti, nihayet kendisi de bakışlarını kaldıran nişanlısına bir bakış attı.

Genç olanın yanakları anında utançla parlamıştı ve Kyungsoo'nun nihayet kafasına dank ederken neredeyse çenesi yeri öpecekti.

"Jongin sen hiç-"

"Hayır." Nişanlısı onu böldü, ellerine bakarken hızla başını sallıyordu. Konu artık açıldığından tamamen utanç içindeydi ve sadece yatakta küçülebildiğince küçülmek ve hiç var olmamış gibi davranmak istiyordu.

Ama suçluluk Kyungsoo'yu hemen ele geçirmişti ve deli gibi özür diliyordu. "Hassiktir, Jongin özür dilerim! Bilmiyordum." Aceleyle konuştu, genç olanın oturduğu yere yanaştı ve tüm yüzüne minik öpücükler kondurdu.

"Sorun değil." Jongin sessizce mırıldandı, gerçekten hiç alıcı tarafta olmadığı için hâlâ utanıyordu. Kyungsoo onun bu deneyimsizliğine içinden gülüyor olmalıydı.

"Gerçekten bilmiyordum, bilsem bunun şakasını yapmazdım." Kyungsoo tekrar özür diledi, dudaklarına onu birazcık gülümseten şefkatli bir öpücük bıraktı.

"Bir kez yapayazdım ama şey, kendimi kaybettim gibi bir şey." Oflayıp ensesini kaşıyarak itiraf etti.

"Hiç altta olmadın mı?" Kyungsoo tekrar sordu, sahiden inanamıyordu ama şu vardı ki Jongin konu seks olduğu zaman pek akıllı sayılmazdı. Sekste doğaldı ama işlerin nasıl yürüyeceğine gelince tam olarak her şeyden haberdar sayılmazdı.

Aslında Chanyeol'ün partisinden önce hiç birlikte olmamış olmaları iyi bir şeydi yoksa Jongin gerçekten havasındayken biraz unutkan olabildiğinden büyük ihtimalle çok daha sonra hamile kalırdı.

"Yoo?" Jongin cırladı, yüzünü ellerine sakladı ve Kyungsoo ona meftun oldu çünkü Jongin utanmıştı, utangaç Jongin en sevdiğiydi.

"Bunda utanacak bir şey yok." Diye yanıtladı, nişanlısının ellerini yüzünden çekti ve bu kadar kızarmış olmasına gülümsedi. "Umurumda değil. Gerçekten, Jongin."

"Değil mi?" Genç olan sordu, dudaklarındaki somurtma düpedüz sevimli idi, Kyungsoo neredeyse 'ya çen utanıyoy muşun' diyecekti.

"Değil tabii ki." Dedi, uzanıp ona da aynını yapmasını işaret etmeden önce onu yanağından öptü.

Jongin Kyungsoo'nun sırtını göğsüne yaslarken gülümsedi, bir elini Kyungsoo'nun yanından uzattı ve büyük olan ellerini kenetlediğinde neşeyle sırıttı.

Tam olarak uyku vakti değildi ama Kyungsoo uykulu görünüyordu, örtüyü üstlerine çekerken gözleri şimdiden yarı kapalıydı, Kyungsoo'yu memnuniyetle hımlatarak kulağının arkasına bir öpücük kondurdu.

"Seni gerçekten özledim." Diye mırıldandı, Kyungsoo'dan bir daha asla ayrılmak istemiyordu. En azından bu kadar uzun süre.

Şu iki ay cehennemdi resmen.

"Ben de seni özledim." Kyungsoo uykuya dalmadan önce sevimlice esneyerek fısıldadı.

Jongin ona sıkıca sarıldı, her şeyin nihayet normale dönmesine seviniyordu. Bir daha asla Kyungsoo'ya sarılmadan uyumak istemiyordu.

------------------------

1 Mayıs Salı, 35. Hafta 4. Gün

Kyungsoo'nun şu noktada özlemediği bir şey varsa o da okuldu. Sırf Jongin'in ders çalışmasını izlemek bile başını ağrıtıyordu ve kendisi üçüncü sınıfı bitirmiş olduğuna seviniyordu. Nişanlısının tam olarak iki hafta içinde finalleri vardı, son günü Yunwoo'nun doğumundan üç gün sonraydı.

Doğum zamanı bir ara ayın yirmisi olarak değişmiş ancak doktoru minyon yapılı olduğu için otuz sekiz haftayı geçmeyi başaramayacağını düşündüğünden tekrar on üçüne dönmüştü ve Kyungsoo onun haklı çıkması için dua ediyordu.

Yunwoo çok yer kaplıyordu ve Kyungsoo onu mümkün olduğunca erken doğurmayı, böylelikle ayakkabılarının bağcığını tekrar kendisi bağlayabilmeyi ve karnının üstüne yatmaya dönebilmeyi istiyordu.

Allah bilir ne zamandır ayaklarınızı bile göremeyecek kadar şişman olmak berbattı.

Dondurmasının külahını yalarken omuz silkti. Okul biteli daha bir saat olmuştu ve nişanlısı şimdiden ders çalışıyor ve muhtemelen kendi kendini darlıyordu.

"İster misin?" Jongin dönerken külahı uzatıp sordu.

Ama nişanlısı kafasını tarih kitabına gömmeye dönmeden önce başını sallamakla yetinmişti. Kaşlarını çattı, Minseok'a mesaj yazmak için telefonunu almadan önce dondurmasını kendisi bitirdi. Sohee yaklaşık üç haftalık olmuştu ve anlaşılan ota çöpe ağlıyordu.

Sadece Yunwoo'nun da mızmız bir bebek olmaması için dua edebiliyordu ama Jongin'in annesine göre, nişanlısı mızmız bir bebekti. Yani mızmız bir oğula eli mahkûm idi büyük ihtimalle.

Televizyon dizilerindeki gibi durmadan ağlayan bir bebeğe ve gram uyku uyuyamamaya kendini çoktan hazırlamıştı. İstemiyordu ama buna hazırdı, sanırsa.

"Sence Yunwoo da Sohee kadar fena olacak mıdır?" Diye sordu, başını kaldırınca Jongin'in kitabının sayfasını çevirmeden önce omuz silktiğini gördü.

"Sohee çok ağlıyor." Pazar günü Minseok ile Luhan'ın yeni dairesine yaptıkları ziyareti hatırlayarak devam etti ve ürperdi. Kızcağız ölüm perisi gibi haykırıyordu.

"Evet." Jongin onu tekrar geçiştirdi ve Kyungsoo somurttu, telefonunu sağına attı ve tümüyle sıkılarak yan yattı.

Ön kapının açıldığını duyduğunda kulakları dikilmişti, babası onu çağırıyordu, Kyungsoo gülümsedi. Belki de eve yemek getirmişti!

Kalkmaya davrandı ama ağırlığı onu geri çekerken gerisin geri devrildi. Ofladı, tekrar denedi ama yine aynı sonuçla karşılaşmıştı.

Bir kez daha denerken boğazından bir inilti kaçıverdi, faydası olacakmış gibi ayaklarını çırpıyor ama çok şişman olduğu için bir türlü kendini kaldıramıyordu.

O son külah dondurmayı yemeyecekti.

"Jongin-ah."

"Meşgulüm, hyung." Jongin yanıtladı, önemli bir başka tarihi fosforlu kalemle çiziyor ve hafızasına kazımaya çalışıyordu. İki haftada ezberlenecek çok şeyi vardı.

"Jongin kalkamıyorum!" Kyungsoo feryat etti ve Jongin'in kaşları şaşkınlıkla çatıldı, sandalyesinde döndü ve gördüğü şeyle suratı kasıldı.

Şu an ne biçim sırıttığını büyük olan görmesin diye dudağını ısırıp ağzını gizledi. Komik olmaması lazımdı ama ona yeniden ayaklarının üstüne dönmeye çalışan bir kaplumbağayı andırıyordu, öksürerek örtbas etmeden önce kıkırdadı.

"Sakın ha bana gülmeye cüret etme!" Kyungsoo ciyakladı, pes edip öylece kalmadan evvel ayaklarını çırptı, dudağı titrerken tavanı izliyordu çünkü her an avaz avaz ağlamaya başlayabilirdi.

Jongin ipucunu alarak sandalyesinden kalktı ve yatağa gitti, büyüğün kolunu tutup onu oturur konuma geçirdi ve Kyungsoo'nun ağır olmadığını söylemek külliyen yalan olurdu.

"Kaplumbağaya benziyordun." Neşeyle konuştu, cevap vermesine fırsat bırakmadan büyüğü yanağından öptü ve yataktan uzaklaştı.

"Senin suçun." Kyungsoo suçladı ve Jongin başını salladı, Kyungsoo'nun en ufak şey için onu suçlama zamanlarının geldiğine dair Luhan'dan yeteri kadar hikâye dinlemişti bile.

"Kondom takmış olsaydın bu durumda olmayacaktım, hay sikem seni."

"Bugün olmaz, hem baban seni çağırmıyor muydu?" Diye sordu ve Kyungsoo ayaklarını sürüye sürüye odadan çıkıp aşağı inmeden önce oğlanın gözleri pörtledi.

Jongin iç çekti, kendisi de çağrılmadan önce dersine geri dönüp takvimine baktı. Yalnızca iki haftası kalmıştı, ondan sonra yaz için özgürdü.

İki hafta. Bunu yapabilirdi.

------------------

"Bunu yapamazsın!" Kyungsoo haykırdı ve Yunho sesin şiddetiyle inledi. O güzel ses oğluna tiz sesle bağırmak ya da inlemek için verilmemişti. Ama yine de bağırıyordu.

"Kyungsoo sadece üç gün." Belirtti, on yedi yaşındaki oğlunu kolundan ayırmaya çalışıyordu ancak Kyungsoo'nun kendisi boyutlarındaki biri için gerçekten oldukça kuvvetli bir tutuşu vardı.

"Gidemezsin! Artık beni terk etmeyeceğini söylemiştin!" Kyungsoo sızlandı, hâlâ babasının koluna yapışıyordu ve sadece kolu yerine adamın beline sarılmak için serbest bırakmıştı.

Sakince kendisine üç günlüğüne Japonya'da ihtiyaç duyulduğunu açıklamaya çalıştığında oğlu keçileri kaçırmış, koala olmaya karar verip ona yapışmakta ve katiyen bırakmamakta inat etmeden önce yemek çubuklarını ona fırlatmıştı. Salonda bile bırakmıyordu.

"Jaejoong ile Jongin yanında olacaklar, Kyungsoo. Seni terk etmiyorum ki." Mantıklı bir şekilde açıklamaya çalışıyordu ancak bugünlerde Kyungsoo'nun mantığı ters yüz olmuştu.

Ama onu Minah ile bir başına bırakıp gittiği her seferde biraz daha açık ve dramatik olduysa da Kyungsoo bunca zaman bu şekilde mi tepki vermişti, merak etmekten kendini alamıyordu. Sürekli ağlamış mıydı? Aman Yarabbi, korkunç bir babaydı.

"Belki de toplantıyı iptal edebilirim." Çekinerek konuştu, Jaejoong odanın karşısından ona dik dik baktığında inlemişti.

"Yunho o toplantıyı yine iptal falan etmiyorsun." Büyük olan sertçe belirtti, kollarını bağladı ve son sözünü söyledi. Jongin olan biteni izliyor ve ne olur ne olmaz diye zihnine notlar alıyordu.

"Ama Jae, ona bir baksana!" Diye inledi, yüzünde en sevimli somurtması olan on yedilik oğluna baktı.

"Ne olur babacığım?" Kyungsoo sızlanıp ona baktı ve babasının direnci çatırdadı. O ifadeyi takındığı zaman oğluna hayır diyemiyordu.

Ama Jaejoong, her nasılsa, diyebiliyordu. Demişti de nitekim.

"Kyungsoo baban o toplantıya gidecek ve sen de bunu aşacaksın. Üç tam gün bile değil ki. Pazar günü öğle yemeği vaktinde dönmüş olacak." Diye belirtti ve Kyungsoo biraz daha sızlanmadan önce ona hafifçe dik bakışlar attı.

"Ama onu özleyeceğim!" Kyungsoo inildedi, biraz daha somurttu ve Yunho seyahati toptan iptal etmeye on saniyesi varmış gibi göründüğünden Jaejoong bombayı patlattı.

"Jongin ile baş başa kalacaksın." Diye belirtti ve Kyungsoo'nun ruh hâli anında değişti, babasının somurtmasına neden olarak onu salarken yüzüne parlak bir tebessüm yerleşmişti.

"İyi yolculuklar baba! Hediyelik eşya da getirirsin artık!" Yemeklerini bitirmek için Jongin'i mutfağa sürüklemeden önce belirtti.

Yunho onlardan tarafa bakıp somurttu, "baş başa"nın oğlu için ne demek olduğunu gayet iyi biliyordu. Ama en azından bu defa evde olup dinlemek zorunda kalmayacaktı.

"Ben yokken ikisiyle başa çıkabileceğinden emin misin?" Gözlerini deviren Jaejoong'a bakarak sordu.

"On altı yaşındalar, biri hamile ve diğeri de mülayim, ne kadar zor olabilir ki?" Omuzlarını silkerek belirtti. Yunho ona katılarak başını salladı, o kadar da kötü olamazdı.

--------------------

4 Mayıs Cuma, 35. Hafta 6. Gün

"Jongin eğer dibimden ayrılmazsan Allah şahit seni gebertirim." Kyungsoo onu tehdit etti ve Jaejoong yutkundu.

"Yanında bile değilim, seni çılgın!" Jongin cevaben çıkışarak bıkkınlıkla ellerini havaya kaldırdı.

Yunho'yu havaalanına bırakalı sadece birkaç saat olmuştu ama bu ikisi şimdiden birbirlerine bağırıp didişmeye başlamışlardı bile ve Jaejoong ne yapacağını bilemiyordu.

Bugün az evvel geçinip gidiyorlardı ama görünüşe bakılırsa Kyungsoo şekerleme yaptıktan sonra solundan kalkmıştı ve Jongin ders çalışmaktan tükenmişti, ayrıca yarın maçı da vardı.

Galiba sorunlarını biraz fazla çözmüşlerdi zira şu an birbirlerine anlamsızca hakaretler ediyorlardı ve şey, görünüşe göre Jongin artık o kadar da mülayim değildi ve Kyungsoo da normal bir biçimde sakinleşmek için gebeliğinin çok ileri safhalarındaydı.

"Pardon?!" Kyungsoo ciyakladı, dik dik bakmak için arkasını döndü ve Jongin'in zannettiği gibi arkasında değil mutfak adasının yanında olduğunu gördü. Ama hatasını reddediyordu. "Bana hakaret etme seni göt! Hamileyim ve hormonluyum!"

"Hay senin o hormonlarını sikeyim ben!" Jongin bağırdı ve Kyungsoo bakakaldı, oldukça gücenmiş görünüyordu ve Jaejoong eğer çapraz ateş arasında olmasaydı gülecekti.

"Beni bu duruma düşüren senin ortalıkta gezip bir şeyleri sikmiş olman!"

"Ulan yalvardın be!" Jongin yanıtladı ve Jaejoong'un beti benzi attı. Bunun nereye varacağını çoktan bildiği için nihayet masanın arkasındaki yerinden kalkmıştı.

"Pekâlâ bu kadar yeter." Sertçe konuştu, iki gence de bakışlar atarak Jongin'e masaya oturmasını işaret etti.

On altılık oğlan dramatik bir biçimde isteneni yaptı, ayaklarını vurarak yürüdü ve Kyungsoo'nun gözlerini devirmesine neden olarak abartılı bir oflamayla oturdu.

"Yunwoo doğmadan önce ikinizin birbirinizden biraz uzaklaşmaya ihtiyacınız olabileceğini düşünüyorum, birbirinizi delirteceksiniz." Sakince konuştu ve iki genç de alçak sesle onaylar mırıltılar çıkardı.

"Geceyi Sehun'un evinde geçirebilirim, sabah okula da beraber gidebiliriz, biri gelmek istemiyor da." Jongin belirtti ve Kyungsoo ters ters baktı.

Jaejoong genç olanın buna tamamen kayıtsız kalmasına ve bunun yerine sadece suratını ekşiten diğer gence dil çıkarmayı son derece gerekli bulmasına şaşırmıştı.

"Sanki senin takımının kaybetmesini izlemek istiyorum da." Kyungsoo sırıttı ve tamamen gücenme sırası bu kez Jongin'e geldi.

"Çok sağ ol Kyungsoo ya, ne kadar da destekleyici bir nişanlısın." Jongin düz bir biçimde konuştu ve Kyungsoo kayıtsızca omuz silkmekle yetindi.

Ama hiç olmazsa artık bağırmıyorlardı.

"Kyungsoo niye Sohee konusunda yardıma ihtiyaçları var mı diye Luhan ile Minseok'u aramıyorsun ki?" Diye önerdi ve on yedilik genç onaylamadan önce düşünerek başını yana eğdi, kalktı ve Jongin de onu masada yalnız bırakarak kalkıp çantasını toplamak için onu takip etti.

"Niye başa çıkabileceğimi sandım ki?" Jaejoong inledi, yüzünü ellerine gömdü ve homurdandı. Ergenlerle çok işi vardı.

--------------

Jongin formasını bulmak için dolaplarını kurcaladı, son giydiğinden sonra yıkadığını sanmadığı için Sehun'un evinde yıkaması gerektiğine karar vermişti. Ya da belki de bugünlerde çok fazla yorgun olduğu için Kyungsoo sinirlerine dokunuyordu. Dolaptaki yerinden bakışlarını kaldırdı ve Kyungsoo'nun yatakta oturduğunu, saat daha yedi bile olmamasına rağmen yorgunca gözlerini kırptığını gördü.

İç çekip kalktı, sırt çantasını yere atıp yatağa doğru ilerledi.

Kyungsoo şüpheyle onu süzdü ancak kollarını omuzlarına doladığı zaman ona karşı koymadı. Büyük olan ona sarılmak için kollarını geri çekmeden önce öylece ona bakmıştı, başını boynuna gömdü ve iç çekti.

"Özür dilerim."

"Ben de."

"Çılgın olduğunu düşünmüyorum." Jongin mırıldandı ve Kyungsoo suratını ekşitti.

"Öyleyim sayılır ama bu kadar gıcık olduğum için üzgünüm." Diye yanıtladı, duyguları kendilerini gösterirken hafifçe burnunu çekti. Şu anda her şeyden çok hamile olmaktan nefret ediyordu. Hamile kalana kadar asla duygusal biri olmamıştı, aslında çoğu zaman duygular konusunda muhtemelen eksik biriydi ama şimdi koca bir harabeydi ve bundan nefret ediyordu.

"Senin suçun değil." Jongin sırtını okşayarak onu yatıştırdı ve Kyungsoo neşeyle gülümseyerek nişanlısının dokunuşuna sokulup dudaklarını kulağının yanında hissettiğinde kıkırdadı.

"Yapma!" Gıdıklandığı için genç olanı iterek suratını ekşitti.

"Ama seni seviyorum!" Jongin sızlandı, geri döndü ve Kyungsoo'nun ciyaklayıp yan tarafına devrilmesine neden olarak boynuna üfledi, çaresizce onu itmeye çalışıyor ama başaramıyordu.

"Dur! Gıdıklanıyorum!"

"Beni sevdiğini söyle!"

"Ben de seni seviyorum, dur artık!" Kyungsoo çıkıştı, Jongin'in başını itti ve güldü, tekrar oturup nişanlısının da oturmasına yardım etmeden önce sinsice onu öptü.

"Daha iyi misin?" Diye sordu, büyüğün karnını okşadı ve Yunwoo tekme attığında gülümsedi.

"Hıhı." Büyük olan cevaben hımladı, başını salladı ve sırtını yatak başlığına dayayarak oturdu, karnına bakarken sırtını bir yastıkla destekliyordu. "Yine canımı acıtıyor." Sol tarafında sert bir tekme hissederken hafifçe inleyerek mırıldandı.

Jongin kaşlarını hafifçe çatıp Kyungsoo'nun büyük karnıyla aynı hizaya geçti, Yunwoo'nun olduğu yeri dürterken kendini koluyla destekledi, tekmesi gözle görülebiliyordu, kaşlarını daha çok çattı.

"Kim Yunwoo, sana, babacığına karşı nazik ol dediğimi sanıyordum." Diye azarladı ve Kyungsoo minnettar bir biçimde gülümsedi, Jongin oğullarıyla konuşurken onun saçlarında elini gezdiriyordu.

"O sana çok iyi bakıyor, bu yüzden artık onu incitme, tamam mı? Onu sen şişmanlattığın için en azından yumuşakça tekmeleyebilirsin, o senin babişin ve ona kibar davranmak zorundasın. Sen kibar olmayınca o da hiç kibar olmuyor. Bunu şimdi öğren ve daha sonra da aklından çıkarma."

Jongin konuşmaya devam ederken Kyungsoo hafifçe güldü, telefonundaki mesajı kontrol etti ve onu almak için yolda olan Luhan'a cevap yazdı.

"Ayrıca kaburgalara tekme atmayı da bırak, Yunwoo. Bu babacığının canını çok acıtıyor, tamam mı? Seni seviyorum ve sana kavuşmak için sabırsızlanıyorum." Jongin bitirdi, tekrar oturup ona gülümsemeden önce karnını öpmüştü.

"Durdu mu?" Diye sordu ve Kyungsoo gözlerini devirerek başını salladı.

Yunwoo sadece iki kişiye güzelce tepki veriyordu: Babasına ve Jongin'e. Ara sıra da Jongdae'ye ama Jongin olunca daima rahatlıyordu. Bebekleri şimdiden onu seviyordu, Kyungsoo emindi.

"Bence en sevdiği sen olacaksın." Üzgünce iç çekti, gözlerini kapadı ve derin bir nefes aldı. "Benden nefret ediyor."

"Etmiyor, sadece artık oraya sığamıyor." Jongin çantasını toplamayı bitirmeye dönmeden önce onu teselli etti, şarj aletini ve yarın şehir dışına çıktığında ihtiyacı olabilecek her şeyi aldığına emin oldu.

Futbol maçı iki yahut üç saatlik mesafedeki rakip bir özel okula karşıydı. Dolayısıyla bir şeyi unutursa almak için geri dönemeyecekti.

"Maçın kaçta bitecek?" Kyungsoo aniden sordu, Jongin'in onun çantasını da hazırlamaya başladığını görünce gülümsedi.

"Maç birde başlayacak, herhâlde beş gibi eve dönmüş olurum?" Jongin yanıtladı, Kyungsoo'nun kıyafetlerini ve diş fırçasını toplamaya devam ederken omuzlarını silkti. Sohee sadece bu şekilde saf dışı edilebileceği için kesinlikle kulaklıkları da unutmamıştı.

Kapının çaldığını duyarken durakladı, herhâlde Sehun onu almaya gelmişti, Kyungsoo'nun çantasını toplamayı bitirdi ve aşağı inebilmeleri için onun yataktan kalkmasına yardım etmeye gitti.

"Jaejoong'a köpekleri gezdirmesini hatırlatabilir misin?" Diye sordu, bunun ne kadar aptalca bir soru olduğunu anında fark etmişti. Kyungsoo bugünlerde hiçbir şeyi hatırlayamıyordu. "Boş ver." İç çekti, çantasını yere koydu ve Sehun'a beklemesini söyledi.

"Uzadın mı bakayım sen?" Kyungsoo neşeyle sordu, omuzlarını silkerken kızaran Sehun'a baktı.

"Şey, bildiğim kadarıyla hayır."

"Uzamış görünüyorsun." Kyungsoo genç olana gözlerini kısarak bakıp boylarını kıyasladı. "Yoksa ben mi ufaldım?"

"Olabilir." Jongin girişe doğru gelirken Sehun yanıtladı, hemen Kyungsoo'ya yönelmişti ve Sehun bu ikisinin hiç acele etmeden birbirlerine veda etmek üzere olduklarını bilerek iç çekti. Kyungsoo'ya veda edip onları yalnız bırakmadan önce arabada bekleyeceğini söyledi.

"Beni çok özleme." Dedi Kyungsoo, yüzünde Jongin'e gözlerini devirten gizli bir tebessüm vardı.

"Ben yokken sızlandığından ben de aynısını sana söyleyebilirim." Diyerek yanıtladı, büyüğün ağzından çıkmak üzere olan hakaret her neyse kesmek ve onu öpmek için üzerine çullandı.

"İyi öpüştüğün için şanslısın." Kyungsoo hafifçe göğsüne vurup sırıtarak homurdandı.

"Deme yav?"

"Kapa çeneni de Sehun ile git."

"İyi mi öpüşüyorum?" Üsteledi, Kyungsoo'nun tüm yüzü utançla ısınırken gülümsüyordu.

"Kaybol!"

"Önce beni sevdiğini söyle." Diye belirtti, Kyungsoo'nun büyük ihtimalle kafasından geçmekte olan sinirli küfrü duyabiliyordu.

"Önce sen beni sevdin." Kyungsoo kinayeli bir biçimde yanıtladı ve Jongin homurdandı, onu kapıya doğru itmeden önce gülmesine neden olan bir bakış atmıştı. "Seni seviyorum, maçta başarılar, hadi git artık."

"Ne gıcıksın ya!" Jongin sızlandı, çantası ona uzatılırken somurtuyordu. "Bana! Çocuklarının babasına karşı!"

"Sadece bir çocuğumuz var." Düz bir biçimde belirtti, mızmız nişanlısını hakikaten kapıdan itmeden önce onu öpmek için eğilmeden evvel başını salladı.

"On çocuk yapacağız." Jongin aşağı koşup yemek üzere olduğu azardan kaçmadan önce belirtti.

"On çocuk yapmayacağız! Jongin!"

Kyungsoo kapıyı kapatırken sinirli bir ciyaklama koyuverdi, salona doğru paytak paytak yürürken başını sallıyordu.

"On çocuk falan yapmam ben, bir tanesiyle zor baş ediyorum." Diye homurdandı.

"Şimdi böyle diyorsun." Jaejoong konuştu, on yedilik genç ona gelmiş geçmiş en ölümcül bakışları atarken irkilmişti.

"Ne dedin sen?" Kyungsoo alayla gülerken çenesini kapadı, Luhan gelip Kyungsoo onunla gidene kadar sessiz kalmıştı.

Rahatlayarak derin bir nefes aldı ve kendine bir bardak şarap koydu, kim bilir ne zamandır ilk defa yalnız başınaydı ve bunun her dakikasının keyfini çıkarmayı planlıyordu.

------------------------

5 Mayıs Cumartesi, 36. Hafta

Jongin otobüste otururken iç çekti, rahat bir pozisyonda oturmaya çalışıyor ama yapamıyordu. Yol çok kasisliydi ve birazcık kestirebilmesi için takım arkadaşları çok gürültü yapıyordu.

Gece iyi uyumamış falan bile değildi çünkü uyumuştu. Sehun'un evindeki zemin tam olarak rahat olmasa bile ceset gibi uyumuştu.

Ama şu anda rahatsızdı ve sebepsiz yere huzursuzdu, müzik dinlemek için etrafındaki salak salak konuşmaları duymazdan geldi ve maça gelmeden evvel biraz rahatlamaya çalıştı.

Sabahın dokuzu bile değildi ve daha şimdiden eve gidebilmek için maçın hemen bitmesini diliyordu.

Omzundaki dokunuş, onu rahatsız eden her kimse ona çıkışmak için kulaklıklarını çıkarırken boşluğa dik dik bakmasına neden olmuştu ama sadece Sehun'du.

"İyi misin?" Sehun ilgiyle sordu, Jongin sinirliyken Kyungsoo gibi davrandığı için biraz korkuyordu.

"Bilmiyorum." Jongin sızlandı, elleriyle yüzünü sıvazladı ve boğazının derinlerinden garip sesler çıkardı. Sehun ondan birazcık uzaklaştı. "Sadece, kusacak gibiyim ve nedenini bilmiyorum."

"Gergin falan mısın?" Diye sordu, Jongin maç öncesi heyecanlanan tipte biri olmadığından neredeyse gülecekti. "Nasılsa büyük ihtimalle kaybedeceğiz zaten, sorun ne?"

"Bilmiyorum, sadece içimde kötü bir his var." Jongin mırıldandı, seyahat yastığını göğsüne çekip üzüldü, camdan dışarı bakıyordu ve kara bulutları gördüğünde kaşları çatılmıştı.

Bu hayra alamet değildi.

"Sanırım fırtına çıkacak." Diye fısıldadı, Kyungsoo elini tutmadan tüm o gök gürültüsüne katlanmak zorunda olma fikriyle ürpermişti.

"Vay kardeşim benim, seni koca bebek seni." Sehun dalga geçti, camdan baktı ve gözlerini devirdi. "Yağacağından şüpheliyim. Haberlere göre yağış ihtimali yüzde on beş, o yüzden sakin ol."

"Emin misin?" Jongin sessizce sordu, yok yere somurtuyordu ve Sehun omzunu sıvazlamadan önce ona gözlerini devirdi.

"Bence yağmur yağmadan kazanırız." Diye alay etti ve Jongin de biraz güldü. Paranoyaklık ettiği için başını salladı, yağmur yağmayacaktı ve maçlarını kazanacaklarından da şüpheliydi. Her şey yolundaydı.

---------------------

Kyungsoo markette Luhan'ı takip ederken yorgundu ve yarı uyuyordu. Daha saat on bile değildi ama öğle şekerlemesine şimdiden hazırdı.

Sohee dün gece tam altı kez uyanmış ve mutfakta mamasını hazırlayan her kimse onu duyabildiği ve kız da bizzat gürültücü olduğu için onun her bir uyanışında Kyungsoo da uyanmıştı.

Yani bitkindi ve evden çıkmasına neden olduğu için Jaejoong'a küfrediyordu. Jongin'in bu hafta sonu futbol maçı olduğu için daha da sinirliydi. Sadece nişanlısına sarılıp yatmayı ve ona masaj yapmasını istiyordu ama bugün onunla konuşmamıştı bile.

"Ve yemin ederim, sanki hiç bezi yokmuş gibi altına yapıyor ya!" Luhan gevelemeye devam etti, yeni doğmuş bir bebeğin stresi bariz bir şekilde onu yoruyordu. Haftaya finalleri başlıyordu ve zerre kadar uyumadan 4,0'lık mükemmel ortalamasını nasıl koruyacağından emin değildi.

Sohee ile nasıl başaracaklarından bile emin değildi. İkisi de dersteyken ailelerinden bebeğe bakmalarını istemek zorunda kalabilirlerdi. Sırf bunu düşünmek bile karnına ağrılar sokuyordu.

"Doğduğundan beri bir paket bezi bir arada bile görmedim ya! Bezini her değiştirmeye gittiğimde üç tane falan kalmış oluyor. Delilik bu!" Diye devam etti, bir somun ekmek alarak koridorda yürümeyi sürdürdü.

Başını sallayıp fıstık ezmesine bakarak durakladı ve Minseok'un hangi markayı almasını söylediğini merak etti. Sohee'nin feryatları arasında pek duyamamıştı.

"Hey Soo, Torku mu istiyordu Fiskobirlik mi?" Diye sordu ve hatırlamaya çalışırken dudağını ısırdı. Bir cevap almayınca kaşları çatıldı, etrafına bakındı ve Kyungsoo'nun reyonun ucunda rafa yaslandığını gördü. Sorunun ne olduğuna bakmadan önce alçak sesle küfretti.

"Hey, sorun ne?" Nefes nefese konuştu, genç olanın doğrulmasına yardım etti ve bir inilti duydu. "Soo?"

"B-Bir şey yok." Kyungsoo homurdandı, burnundan derin bir nefes aldı. "Sırtım gerçekten çok fena ağrıyor."

Luhan durakladı, karnı rahatsızca kasılmıştı. "Ne kadar zamandır ağrıyor?" Yavaşça sordu.

Aniden Kyungsoo'nun yaklaşık on beş dakika önce meyve suyu reyonundayken inlediğini hatırladı. Bu hayra alamet değildi.

"Dün geceden beri? Bilmiyorum ki?" Kyungsoo sessizce sızlandı, ağrısı şiddetlenirken Luhan'ın koluna sıkıca asıldı. "Çok yorgunum."

Demek böyle olacaktı, diye düşündü Luhan. Hem Jongin hem de Yunho şehir dışındaydı, babası ondan bir okyanus ve Jongin de birkaç saatlik mesafedeydi. Tabii ki Kyungsoo ihtiyacı olan herkes uzaktayken ve Minseok yeni doğmuş bebeğiyle evdeyken doğuracaktı. Tabii ya.

"Kyungsoo, seni korkutmak istemem ama bence seni hastaneye götürmeliyiz."

"Ne diye?" Kyungsoo biraz daha inledi, eli belindeyken nihayet doğrulabilmişti. Luhan ona imalı imalı bakarken bakakaldı. "Olmaz." Bunun olabileceğine inanmayarak kesin bir şekilde belirtti.

"Kyungsoo sanırım doğuruyorsun." Luhan sertçe belirtti, Kyungsoo delirmek üzere olduğu için kendisi de delirmemeye çalışıyordu.

"Olmaz, Jongin'e ihtiyacım var. Gitmiyorum." Kyungsoo nefes nefese konuştu, ne Jongin ne de babası burada olduğu için paniklemenin eşiğindeydi. Babası ya da nişanlısı olmadan bebeği doğuramazdı.

"Kyungsoo sorun yok, giderken Jongin'i arayacağız ve Jaejoong'a da babanı aratacağız. İyi olacaksın." Luhan onu rahatlattı ve Kyungsoo biraz daha itiraz etmek istese de yeni bir sancı dalgası hissettiğinden başını sallamakla yetindi.

"T-Tamam." Tersledi, inledi ve büyüğün koluna asıldı. Luhan sızlandı, onu çıkışa yöneltirken Kyungsoo'nun ne kadar güçlü olabileceğini unutmuştu, alışveriş sepeti ise çoktan unutulmuştu.

Minseok fıstık ezmesini unuttuğu için onu gebertecekti.

---------------------

Denizaşırı bir iş seyahatine gitmeye tam da bu zamanda karar verdiği için dayısını, yaklaşık üç saatlik mesafedeki futbol maçına gittiği için Jongin'i ve sırf eğlence olsun diye de Luhan'ı dövecekti Minseok. Hamile insanlarla şansı yaver gitmiyor falandı herhâlde.

Ayaklarını vura vura hastane koridorunda ilerledi, hemşirelerden birine genç olanın odasını sordu ve oraya yönelmeden önce teşekkür etti.

"Minseok!" Luhan ciyakladı, kocasına koştu ve kendini onu son anda yakalayan kısa boylu oğlanın kollarına attı.

"Hey dostum senin sorunun ne ha?" Diye sordu, onu doğrulttu ve dikişleri gerilirken hafifçe inledi.

"Elimi kırdı!" Luhan inledi, gözyaşlarına boğuldu ve Minseok elindeki mavi sargıyı gördüğünde neredeyse gülecekti. Neredeyse.

"Vay anasını, bunun olduğunu bilmiyordum." Diye belirtti, niye burada olduğunu hatırlamadan önce kocasının sargısına baktı. "Jongin'e ulaştın mı?" Diye sordu, Kyungsoo ile başa çıkmak için kendini içinden hazırlamaya çalışarak kapıya baktı.

Acı çekiyordu. Yalnızdı ve sadece on yedi yaşındaydı. Baş etmesi zor olacaktı.

"Telefonu üzerinde değil sanırım, bolca mesaj yazdım ama cevap vermiyor." Luhan inledi, yeni bir mesaj göndermeye çalışıyor ve Jongin'in okumasını umuyordu.

Neredeyse bir saat olmuştu ama ona hâlâ ulaşamıyordu. Jaejoong mucizevi bir biçimde Yunho'ya ulaşmayı başarmıştı ama bu fırtınada uçak bulup bulamayacağını Allah bilirdi.

"Ya Yunwoo da Kyungsoo gibi kötüyse, bu yüzden fırtına çıktıysa." Luhan fısıldadı ve çok geçmeden bir gök gürültüsü onu olduğu yerde etkili bir biçimde ciyaklatıp sıçrattı.

"Saçmalıklarına ayıracak vaktim yok." Minseok yanıtladı, odaya girmeden önce başını salladı.

Duyduğu ilk şey ekrandan gelen bupbup sesi, ikincisi de dayısıyla konuştuğunu varsaydığı Jaejoong'un sesiydi.

Kyungsoo'nun açık bir şekilde acı içinde bir yastığa sarıldığı yatağa yönelmeden önce ufak bir tebessüm etti.

"Soo?" Yumuşak bir sesle sordu, göz hizasına eğildi ve Kyungsoo ona bakınca gülümsedi. Bakışına karşılık vermek için elinden geleni yapıyordu ama titrek görünüyordu, ağlamamaya çalışırken gözleri cam gibiydi.

"Acıyor." Kyungsoo inildedi, yüzünü yastığına gömdü ve Minseok kaşlarını çattı, Kyungsoo'nun bağırıp çağıran tipten olmasını bekliyordu, üzgün tipten olmasını değil.

"Niye ona hâlâ bir şey vermediler?" Telefonu henüz kapatan Jaejoong'a bakarak sordu.

"Korkuyor ve Jongin'i istiyor." Jaejoong iç çekti. Ne olur ne olmaz diye telefonuna tekrar bakarken yorgunca bir eli ile yüzünü sıvazladı. Bugün bunların hiçbirinin olmasını beklemiyordu. O yüzden darmadağınık olduğunu söylemekte beis yoktu.

Minseok anlayışla başını salladı ve Kyungsoo'nun hâlâ yüzünü sakladığı, sessizce ağladığı yere eğildi ve neredeyse kendisi de ağlayacaktı.

"Kyungie, eğer şimdi ilacı alırsan daha iyi hissedeceksin." Sessizce belirtti, yatıştırıcı bir biçimde genç olanın kolunu okşadı. Ona izin verilir verilmez epidural seçeneğine balıklama atlamıştı. Ve ameliyata alınana kadar gayet iyiydi.

"Yalan söyledin." Kyungsoo tersledi, biraz öfkeli görünüyordu ve Minseok içten içe rahatlamıştı. "Korkutucu olmadığını söylemiştin. Siktiğimin yalancısı seni ve ben salak salak ilaçlar falan istemiyorum ben Allah'ın belası nişanlımı istiyorum!"

Jaejoong Minseok'un neden Kyungsoo'ya gülümseyip mırladığını anlamaya çalışmadı, bunun yerine Kyungsoo'nun arkadaşlarından birine ulaşmayı denemek için odadan çıktı, belki içlerinden biri Kyungsoo başkasının elini kırmadan önce Jongin'e ulaşmayı başarabilirdi.

---------------------

Jongin fırtına öncesi nemli havadan nefret ederdi. Hava ağırdı ve yedek kulübesinde otururken bol bol terliyordu, lıkır lıkır su içiyor ve öbür takım canlarına okuduğu ve çok yorgun olduğu için oyuna geri alınmamayı diliyordu.

Midesi de kasılmaktan vazgeçmeyi reddediyordu. Bulutların uzakta birikmesini izlerken huzursuz hissediyor ve Sehun ile onun boktan hava tahmini yeteneğine dik dik bakıyordu.

"Yalancı seni." Dedi, bulutlardan birkaçının kilometrelerce uzakta parlayışını izliyordu ve gök gürültüsünü duyduğunda neredeyse yerinden sıçrayacaktı. "Yağmayacak demiştin."

"Tao öyle demişti bana!" Sehun kendini savundu, tribünlere baktı ve arkadaşlarından herhangi birini göremedi.

Garipti, maç yaklaşık kırk dakika önce başlamış ama hiçbiri henüz gelmemişti. Hatta bir süre ertelenmişti bile. Herhâlde trafikte sıkışmışlar falandı?

Tekrar baktı ve sahaya koştuklarını gördüğünde sırıttı, korku filminden az önce kaçmışlar gibi göründüklerini fark etmeden önce gülümseyip onlara el salladı.

"İyi mi onlar?" Jongin sordu, yedek kulübesine koşarlarken şüpheyle onları süzüyor, onlara sahaya giremeyeceklerini söyleyen antrenörleri duymazdan geliyordu.

"Ne halt oldu size böyle?" Sehun delirmiş olmalarından korkarak onlardan uzaklaşıp sordu.

"Ormanda kaybolduk ama önemli değil!" Jongdae soluk soluğa söyledi, yorgunca eğildi.

"Gitmemiz lazım, hem de hemen!" Baekhyun araya girdi, Jongdae ile otoparktan buraya kadar koştukları ve çok da formunda kişiler olmadıkları için alnındaki teri siliyordu.

"Maçın ortasındayız yahu." Jongin dalga geçti, arkasını döndü ve rakip takımın bir başka muhtemel gole engel olmasını izledi. Artık onlar için bir umut yoktu gerçekten.

"Kyungsoo doğuruyor seni salak!" Jongdae ciyakladı ve Jongin oturağında taş kesildi; karnındaki his aniden çok mantıklı gelmişti.

Bugün bir terslik olacağını biliyordu. Biliyordu işte.

Ama şimdiyse donup kalmıştı, bebeği olacağı gerçeği tüm gücüyle kafasına dank ediyor ve Jongdae'nin ona söylediği gibi harekete geçmeyi bırakın gözlerini bile kırpamıyordu.

Kyungsoo muhtemelen korku içinde ödü patlayarak hastanedeydi ve kendisi üç saat uzaktaydı, fırtına kapıdaydı, Yunho da burada değildi ve doğum yapmakta olan birini nasıl sakinleştireceğine dair hiçbir fikri yoktu.

Kutsal çükler aşkına bebeği oluyordu.

"Jongin!" Sehun nihayet patladı, onu dünyaya sarsarak geri getirdi ve Jongin panikle zıpladı, ne yapacağını bilemeyerek etrafına bakınıyordu.

"Hemen gitmemiz gerek." Jongdae vurguladı, Baekhyun kayıtsız görünen antrenörleriyle iki kelam ederken koluna asıldı.

"Eşyalarım otobüste!" Diye ciyakladı, bunca zamandır onu aramaya çalıştıklarını ve telefonunun sırt çantasında olduğunu fark ederken paniklemişti. Kyungsoo ne kadardır doğumdaydı? Bu fikirle neredeyse kusacaktı.

"Sehun git şunun ıvır zıvırlarını getir ve bizimle otoparkta buluş!" Jongdae bağırdı ve genç olan otobüsün olduğu yere fırlamadan önce başını çabucak salladı.

"Kusacağım." Chanyeol'ün arabası görüş alanına girip Tao ve büyüğün çoktan onu beklemekte olduğunu görürken homurdandı, midesi bulanıyordu.

"Aşırı tepki verme bu kadar." Jongdae azarladı, onu arkaya itti ve kendi de peşinden bindi.

"Yapayalnız! Onun yanında olmam gerekiyor. Bu lanet şey neden şu an oluyor ya?" Nefes nefese konuştu, bu duruma dair kendi kendine hâlâ bir moral konuşması hazırlamadığı için elleri sucuk gibi terlemişti.

Bu olmadan önce daha en az iki haftaları, belki de daha çok zamanları olduğunu sanıyordu. Çok erken olmuştu, zamana ihtiyacı vardı.

"Niye lanet telefonuna bakmadın?" Chanyeol ön koltuktan sordu.

"Otobüste." Diye homurdandı, sakin kalmaya çalışırken aklını toplamaya çalışıyordu ama işe yaramıyordu. Elleri neredeyse tir tir titriyordu, çok endişeliydi, midesi kaygıyla kasılıyordu.

"Seninkini kullanayım, Kyungsoo'yu aramam gerek." Nefes nefese söyledi, öne uzandı ve büyüğün telefonunu kaparak hemen Kyungsoo'yu arayıp bekledi, kalbi kulaklarında atıyordu.

Kyungsoo açmayınca düşünebildiği en mantıklı şeyi yaptı. Çıldırdı.

"Cevap vermiyor aman Yarabbi niye açmıyor o iyi mi Yunwoo iyi mi ya iyi değilse?!"

Tekrar kendine gelmesi için Jongdae'den harbiden sert bir şamar yemesi gerekmişti. Gördüğünde Tao'nun gözleri pörtledi, büyük olanın bu kadar kısa birine göre bu kadar sert vurabileceğine inanamıyordu.

"Sakinleş yoksa beni de delirteceksin!" Jongdae patladı ve Jongin başını salladı, somurtarak kolunu ovalarken hafifçe burnunu çekiyordu. "Kyungsoo açık bir şekilde telefonuna cevap vermeyecek, doğuruyor o. Luhan veya Minseok'u ara." Açıkladı ve Jongin başını salladı.

Sehun ile Baekhyun nihayet gelip arabaya doluştular, motor çalışırken ona klostrofobik hissettirerek birbirlerini eziyorlardı.

Elinden geldiğince sabırla Luhan'ın telefona bakmasını bekledi, büyük olan telefona baktığında sertçe dudağını ısırıyordu ve neredeyse kanatacaktı.

"Psikopat sevgilin elimi kırdı!" Luhan onun irkilmesine neden olarak yüksek sesle ciyakladı, Jongin telefonu kulağından çekti ve şaşkınlık içinde ona baktı.

Bunun sadece televizyonda uydurulan bir şey olduğunu sanıyordu!

"Öyle mi?" Diye sordu, gözleri şaşkınlıkla pörtlemişti. Belki de Kyungsoo acı çekerken orada olmaması iyi bir şeydi. Son dokuz aydır burnu, başı ve kolları fazlasıyla acı çekmişti zaten.

"Kırıldı, parmağımı kırdı." Luhan burnunu çekerken Jongin neredeyse kahkaha atacaktı. Minseok doğumunda onu hunharca kullandığı için ilahî adalet tecelli ediyor olmalıydı.

"Kyungsoo iyi mi?" Sessizce sordu, şu an büyük ihtimalle keçileri kaçırdığı için nişanlısı adına korkuyordu. İkisinin de Yunwoo'nun erkenden dünyaya gelmesini beklediğini sanmıyordu, özellikle de Sohee birkaç gün geç doğmuşken.

"Şu an iğne vuruluyor, Minseok ile Jaejoong onun yanında ve ben de şimdi annesini aradım. Yunho bu gece geç saate kadar gelemeyecek." Luhan açıkladı ve büyüğün kendisini tam olarak göremeyeceğini hatırlayana kadar başını salladı.

"Beni bekleyecekler, değil mi?" Diye sordu, alacağı cevaptan korkuyordu. Kyungsoo'ya yanında olacağına dair söz vermişti.

"Bilemiyorum, deneyeceklerini söylediler ama çok fazla gerilirse bu bebek için iyi olmayacak." Dedi Luhan ve Jongin'in karnı kasıldı.

"Kaçıracağım." Düz bir şekilde belirtti, şehirden hâlâ üç saat uzakta oldukları, hastaneye gidene kadar da yirmi daha geçeceği ve şu an Kyungsoo çok fazla korkuyor olduğu için gerçekçi davranıyordu, başaramayacaktı.

Luhan karşılık vermedi, Kyungsoo'nun şu an çok iyi bir durumda olmadığını bildiği için boş umutlar vermek istemiyordu. Jongin ve babası burada değilken onu sakinleştirebilmek için yapabilecekleri çok bir şeyleri yoktu.

"Onunla konuşabilir miyim?" Jongin sessizce sordu, şu an Kyungsoo için güçlü olması gerektiğinden ağlama isteğini bastırıyordu. Önemli olan tek şey Kyungsoo idi, kendisi değil.

Luhan ona biraz beklemesini söyledi ve Jongin beklerken kendi kendine moral konuşması yaptı, derin nefesler alıyor ve fırtınanın cesaretine köstek olmasına izin vermemeye çalışıyordu. Bunu yapabilirdi, bu kez onun cesur olması gerekiyordu.

"Jongin?" Kyungsoo öbür uçta fısıldadı ve onun ağlamakta olduğunu fark ettiğinde Jongin'in yüreği parçalandı. Derin bir nefes aldı, salmadan önce tuttu ve cevap vermek için ağzını açtı.

"Kyungsoo üzgünüm." Hemen özür diledi, içindeki hisse güvenmeyip onu daha erken aramadığı için kendinden nefret ediyordu. Kafasını kullanmalı ve Kyungsoo'nun her an doğum yapabileceğini fark etmeliydi ama düşünmüyordu ki.

"Artık bekleyemeyeceğimi söylediler ama söz vermiştin." Kyungsoo acı acı konuştu, ilacın tamamen etki etmesini ve artık bu kadar acı çekmemeyi diliyordu.

"Vaktinde gelemeyeceğim Kyungsoo." Dedi Jongin ve Kyungsoo hıçkırmamak için kendini tuttu çünkü bunun olabileceğini biliyordu. Saat neredeyse iki olmuştu ve yaklaşık on buçuktan beri buradaydı. Jongin'in yetişememe olasılığı vardı ama yetişebileceğini ummuştu.

"Sorun değil." Diye yanıtladı, doktorun ricası üzerine oturup rahatlamaya çalışıyor ama yapamıyordu. Fiziksel olarak artık dayanamıyordu ve bu onun ağlamak istemesine neden oluyordu. "Tansiyonumun çok yüksek olduğunu söylediler, gitmem lazım."

"Hemen mi?" Jongin sordu, Kyungsoo'dan yanıt alamayınca panikledi ama onun yerine Minseok konuştu.

"Gerçekten gitmeleri gerek, Kyungsoo seni sevdiğini ve iyi olacağını söyledi, endişe etme." Büyük olan onu rahatlatmaya çalışsa da yararı yoktu. Şu an orada olmalı ve Kyungsoo'nun elini tutmalıydı, Minseok'la olduğu gibi canını acıtsa bile.

"Elimden geldiğince çabuk orada olacağım." Ciddiyetle yanıtladı, Minseok kapatması gerektiğini söylediğinde telefonu kapadı.

"Geçecek." Jongdae konuştu, genç olanın dikkatini dağıtmaya çalışıyor ama korkunç bir iş çıkarıyordu. Fırtınanın tam ortasına ilerliyorlardı ve bu da kesinlikle ortamın ruh hâline yaramıyordu.

"Sonraki çocuğuna yetişirsin canım." Chanyeol sersemce araya girdi, hassasiyet göstermediği için Baekhyun'dan fırçayı yemişti, Tao tüm kalbiyle ona katılıyordu ama Jongin'in umurunda bile değildi.

"İdeal olan bu değil biliyorum." Jongdae konuştu, gök gürültüsünün yüksek sesinden irkildi ve Jongin'in de aynını yaptığını gördü. "Ama böyle şeyler olur. Komik de değil adil de değil ama olan oldu. Bariz biçimde çocuk sahibi olmayı ve onun doğumunu kaçırmayı planlamamıştın ama bunda yanlış olan nedir ki? O odaya gireceksin ve seni orada bekliyor olacak, o yüzden sadece, mutlu ol tamam mı?"

"Evet, bebekler insanı mutlu etmelidir, üzmemelidir." Tao neşeyle katıldı ve bu Jongin'in moralini sadece azıcık yükseltti.

Ama arkadaşlarının hatırına onlara minicik gülümsedi, gök gürültüsü şiddetlenirken çok fazla irkilmemeye çalışıyordu çünkü o da şu an korkarsa Kyungsoo bunu sevmeyecekti.

Kyungsoo cesur olmak zorundaysa o da olabilirdi. Altı üstü gök gürültüsü ve yağmurdu. Şehre geri döndüğünde hepsi bitmiş ve Yunwoo onu orada bekliyor olacaktı. Bunu yapabilirdi.

--------------------

Jongin'in, onu Kyungsoo'nun olduğu ikinci kata götürecek asansörü sabırsızlıkla beklerken aynı anda hem kusası, hem ağlayası hem de kendinden geçesi vardı.

Hayır. Kyungsoo ve Yunwoo'nun.

Oğlunun. Oğlu olmuştu, bir bebek şu an onu bekliyordu ve midesi heyecanlı bir kaygıyla kasılıyordu, elleri terlemeye ve ciğerleri sıkışmaya başlamıştı.

"Kusasım var." Asansördeki herkesin ondan uzaklaşmasına neden olarak belirtti. Chanyeol korkuyla ciyaklarken Sehun'un burnu kırışmıştı.

"İyi olacaksın." Jongdae onu yatıştırdı, genç olanın sırtını sıvazlarken asansör doğru kata geldiklerini işaret ederek ding sesi çıkardı.

Hepsi işareti takip ederek indi, Jongin'in her adımda bacakları ağırlaşıyor ve nabzı hızlanıyordu. Hasta odalarına götüren büyük ikiz kapının önünde durduklarında boğazındaki yumruyu yutkundu.

Jongdae onu itip yeni bir koridorda yürürlerken irkildi, bu kez ufak bir bekleme alanında oturan arkadaşları ve aileleri tarafından karşılanmışlardı.

Duvarın her iki yanında da odalar diziliydi ve bebeklerin ağlamalarını duyabiliyordu, bazı kapıların üzerinde pembe ve mavi şeritler ile tebrikler yazılı süsler vardı.

Herkes selamlaşırken yerinde kök salmış gibi dikildi, dudağını ısırıyor ve Kyungsoo'nun hangi odada olduğunu tahmin etmeye çalışırken etrafına bakınıyordu.

Ve Yunwoo'nun.

Unutup duruyordu. Dokuz aydan sonra nihayet minik oğlunu görebileceği, ona sarılabileceğini idrak etmek zordu ve her an ağlayabilirdi. Artık resmen baba olduğu için herkes onu tebrik etmeye başladığında daha çok ağlayası gelmişti.

"Şu odada." Luhan gösterdi ve beyni boşaldı, Luhan'ın elinin alçıda olduğu gerçeğini görmezden geldi ve bunun yerine önündeki kapıya odaklandı.

"Seni beklediği için Minseok'tan başka kimsenin odaya girmesine izin vermiyor." Luhan devam etti, Jongin'in burnunu çekmeye başladığını gördüğünde gülümsedi, saçlarını karıştırırken Jongin başını salladı. "Hadi gidip oğlunla tanış."

"Evet, aynen, tamamdır." Jongin geveledi, başını salladı ve büyüğün azıcık iteklemesiyle ileri adımlayıp odaya girdi, mahremiyet perdesiyle karşılaşınca gözlerini kısarak baktı ve Minseok beliriverdiğinde donakaldı.

"Ah, senmişsin." Gülümseyerek konuştu, perdeyi birazcık çekti ve Jongin'in gözleri otomatikman yatağa çevrildi, Kyungsoo'nun orada oturduğunu gördüğünde kalbi durayazmıştı, yorgun ve tükenmiş görünüyordu. Saçları biraz dağınık görünüyordu ve gözleri de biraz düşüktü ama kendi gözleri aşağı indi ve nişanlısının kollarındaki minik yumağı görünce dondu kaldı.

"Selam." Kyungsoo seslendi, ona, karşılık vermek için umutsuzca çabaladığı yorgun bir tebessüm etti ama bebeğin ufak sesler çıkardığını işitirken sadece titrek bir nefes vermişti.

Bebeği. Bir bebeği olmuştu.

"Sizi yalnız bırakayım." Minseok odadan çıkmadan önce belirtti ama Jongin hâlâ öylece baktığından kapının kapandığını zar zor duymuştu.

Yatağa giden yolun kalanını yürüyemiyordu bile, sırf orada dururken bile tir tir titreyen bacaklarının ona ihanet edeceğinden korkuyor, Yunwoo'nun etrafına sarılı açık mavi battaniyeye bakarken aptal aptal gözlerini kırpıyordu.

"Jongin, niye orada öyle dikiliyorsun?" Kyungsoo sordu ve Jongin omuz silkti, başını utangaçça eğdi ve dudağını ısırdı.

"Bilmem ki." Yanıtladı, Kyungsoo ona bakarken midesi gergince kasılıyordu.

"Yunwoo seninle tanışmak istiyor." Nişanlısı yumuşakça konuştu, kollarındaki minik yumağa baktı, dudakları bir sırıtışla kıvrıldı ve Jongin hayatında bundan daha mükemmel bir şey görmediğini düşündü.

Hareket ettiğinin farkında bile değildi, bacakları yatağın yanında durana ve çekingence aşağı bakana kadar otomatiğe bağlamıştı.

Bir süre beyni bunun herhangi bir bebek değil, kendi bebeği olduğu gerçeğini idrak bile edemedi ama sonra gerçek kafasına marşandiz gibi dank etti ve midesindeki kelebekler halaya durdu, gözleri sevinç gözyaşlarıyla yanıyordu.

"Yeni beslendi." Kyungsoo sessizce konuştu, Jongin ona dokunmak için uzandığında ve Yunwoo'nun gözleri yavaşça açıldığında gülümsedi, minik bir ses çıkarırken titreşerek kapatmadan önce etrafına bakındı.

Ve bunların Kyungsoo'nun gözleri olduğunu fark ettiğinde Jongin'in kalbi pır pır etti. Kyungsoo'ya benziyordu. Sevimli yuvarlak gözleriyle kesinlikle minicikti ve bu kez Jongin gerçekten ağlamıştı.

"O benim mi?" Yumuşakça sordu, çok mutlu olduğu için avaz avaz ağlama isteğini bastırıyordu.

"Senin." Kyungsoo onayladı, Jongin gözlerini silerken sırıttı, şimdilik bunun dalgasını geçmemeye karar vermişti. Daha sonra bahsederdi. "Kucağına almak ister misin?" Diye sordu.

Jongin hemen başını salladı, yaklaştı ve dikkatle, batıracağından korkarak, Yunwoo'yu kollarına aldı ve o an aniden hayatındaki her şey mükemmeldi.

Kyungsoo'nun dırdırları ve sızlanmalarıyla uğraşmakla, tüm o dramalar ve kavgalarla geçen dokuz ay tamamen unutulmuştu. Artık hiçbirinin önemi yoktu çünkü minik oğluna bakarken bir daha futbol sahasına ya da başka bir dans stüdyosuna ayak basmayacak olsa da umurunda falan değildi.

Şu ana kadar yaşadıkları tüm o tantanaya değmişti, Yunwoo'ya değmişti. Başka türlü olmasını isteyemezdi.

"Minicik." Diye belirtti, oğlunu nazikçe salladı ve Sohee'nin doğduğu zaman olduğundan daha hafif olduğunu fark etti. "Bu kadar küçük mü olması gerekiyordu? O iyi mi?" Nefes nefese sordu ve Kyungsoo hafifçe güldü.

"O iyi." Jongin'in yok yere paniklemesini istemeyerek vurguladı. "Biraz erken doğdu ama iyi. Tamamen sağlıklı."

Kyungsoo ona yatıştırıcı bir tebessüm etti, yaygarayı basan Yunwoo'yu nazikçe sallayan Jongin'i izlerken aniden gözleri ağırlaşmıştı.

Çok geçmeden hemşire birtakım testler yapmak için onu götürmeye geldi ve ona gelip gelmeyeceğini sorduğunda Jongin hemen peşinden geleceğini söyledi. Yorgunca Yunwoo'nun minik taşıyıcıya konmasını izledi, susmadan önce bir ses çıkarmıştı ve mutluluktan başka bir nedenden ötürü olmayarak gülümsedi.

"Hyung?" Jongin seslendi ve Kyungsoo gözlerini açık tutmak için hunharca çabaladı, eğilip onu nazikçe alnından öpen nişanlısına baktı, sevgiyle başparmağı ile yanaklarını okşuyor ve gülümsüyordu.

"Teşekkür ederim."

Kaşları kafa karışıklığıyla çatıldı, yorgunca gözlerini kırptı ve Jongin onun bakışlarını fark ettiğinde onu tekrar öptü.

"O mükemmel." Dedi Jongin, Kyungsoo'nun nefesini kesen bir tebessüm etti ve bir şeyi fark etti.

"Senin dudaklarını almış." Diye mırıldandı, çok geçmeden uykuya daldı ve Jongin şaşkınlıkla göz kırptı, Yunwoo'nun şu anda tavanı izlemekte olduğu yere yürüdü ve Kyungsoo'nun haklı olduğunu görünce nefesini tuttu.

"Dudaklarımı almış." Gitmeden önce başını sallayan ve gülümseyen hemşireye gururla belirtti.

Jongin, Kyungsoo'nun kaşlarını, gözlerini, burnunu ve minyon yapısını aldığı için Yunwoo'nun kendisine benzediğini söyleyemese de en azından esmer teninin yanında dudaklarını kendisinden aldığını gururla söyleyebilirdi ve tüm isteyebileceği de buydu.

------------------------

16 Mayıs Çarşamba, 1 Hafta 4 Günlük.

Jongin lisesinin çifte kapısından çıkarken neşeyle iç çekti, boynunu kütletti ve finallerinin nihayet bitişinin verdiği hisle huzur içinde hımladı.

Jongin'e ikinci sınıf başlamadan önce Do Kyungsoo'yu hamile bırakacaksın deseler muhtemelen histerik bir şekilde güler ve kahkahasını bir he aynen aynen ile bitirirdi. Son dokuz ayda olan hiçbir şeyi öngörmesinin imkânı yoktu ama işte buradaydı, resmen üçüncü sınıftı ve babaydı.

Üst sınıf olarak bahsedilmeye epey alışsa da birisi ona baba olmasından bahsettiği zaman kulağına hâlâ komik geliyordu bu. Bir oğlu vardı. Garipti.

Ama buna alışmak için koca bir yazı, oğlu ve Kyungsoo ile geçireceği koca iki ayı vardı.

Tüm o çalışmalardan ve Yunwoo ile birlikte uyanmaktan yorgun düştüğü için genç olanı beklemek amacıyla Sehun'un arabasına giderken normalde olduğundan daha yavaş yürüyordu. Bugün arkadaşları ziyarete geleceklerdi ve inşallah Yunwoo yaygaracılık yapmazdı.

Gerçi Sohee'den çok daha sessizdi ve buna şükrediyordu. İnşallah herkesin iyiliği için öyle de kalırdı.

Arabaya vardığında herkesi onu beklerken buldu ve sersemce gülümsedi.

"Gören de eve gitmek için ölüp bitiyorsun sanır." Sehun belirtti ve Jongin omuz silkti.

"Öyleyim ama yorgunum." Diye yanıtladı, Tao şoför yanına geçerken arkaya bindi.

"Biz oraya vardığımızda uyanık olacak mıdır ki?" Tao neşeyle sordu, koltuğunda döndü ve gülümsedi.

Yunwoo çok tatlıydı, onu çalıp götürmemek için kendini zor tutuyordu ama büyük ihtimalle Jongin ile Kyungsoo onu gebertirdi.

"Olabilir." Diye mırıldandı, ne olur ne olmaz diye herhangi bir mesajı kaçırmadığından emin olmak için telefonuna baktı. Yunwoo'nun pek sorunlu bir bebek olmadığını düşünüyordu. Gerçekten de sadece acıktığında ya da altını ıslattığında ağlıyordu. En azından kendisi evdeyken böyleydi. O evde yokken ve Kyungsoo babası ile evdeyken farklı olup olmadığından emin değildi.

"Yixing geliyor muydu?" Sehun pat diye sordu ve Jongin başını salladı.

"Yok, Baekhyun ile mezuniyet provaları var." Dedi. Cuma günü mezun olacaklarına ve seneye aralarında olmayacaklarına inanamıyordu hâlâ. Sıraları çok boş hissettirecekti.

"Başka zaman geleceklerine eminim, Chanyeol ile Jongdae geliyor hiç olmazsa." Diye yanıtladı Tao ve Jongin onaylayarak başını salladı, mahallelerine yöneldiklerinde gülümsemişti.

Eve geldiklerinde Chanyeol ile Jongdae de henüz park ediyordu, salak şeyler kapıya giderken yarış etmiş ve Sehun da onlara uymuştu, hepsi birden kapıya koştular ve zile abandıklarında Jongin panikledi.

"Eğer oğlumu veya Kyungsoo'yu uyandırırsanız sizi hadım ederim!" Diye bağırdı ve üç erkek şok içinde gözlerini kırptı, Jongdae somurtup Sehun kaşlarını çatarken Chanyeol onu iten Tao'nun arkasına saklanıyordu, Jongin anahtarını çıkarıp yavaşça kapıyı açtı ve onlara sessiz olmalarını söyledi.

Parmak uçlarında salona yürüdü, Kyungsoo'nun, Yunho'nun kucağına kafasını yaslayarak uyuyakaldığını görünce gülümsedi, beşiklerden kanepenin yanında olanda da Yunwoo uyuyordu.

"Niye sürekli uyuyor?" Jongdae Kyungsoo'nun babasına selam verip yere oturmadan önce sızlandı.

"Daha bir haftalık." Jongin sessizce savundu, beşiğe yürüdü ve oğluna gülümsedi. "Ne kadardır uyuyorlar?" Diye sordu, başını kaldırıp Yunho'ya baktı ve Kyungsoo uykusundan uyanırken onun uykuya daldığını gördü.

Büyük olan gözlerini kırpıp yavaşça açtı, bir sürü kişi görünce irkildi ve Jongin ondan dik bakışlar alarak güldü.

"Günaydın uykucu." Seslendi, Yunwoo inildemeye başladığında irkilmişti. Ona baktığında yenidoğanın gözlerinin açıldığını gördü ve gülümsedi, onu kucağına aldı ve Kyungsoo'nun artık oturup gözlerini ovalarken esnediği kanepeye yöneldi.

"Onu kucağıma almak istiyorum!" Jongdae sızlandı, Chanyeol ile aynı anda ileri atıldı.

"Hayır, onu hep sen alıyorsun!"

"İkiniz de onu kucağınıza çok fazla aldınız." Sehun homurdandı, kollarını çaprazladı ve çocuk gibi ofladı.

"Ben onun kirvesiyim." Jongdae gururla belirtti, Jongin Kyungsoo'yu kucağına çekmek için onu Jongdae'ye uzattığında ciyaklamıştı.

"Kyungsoo, Jongdae bebeği bencilce kendine saklıyor ya!" Chanyeol sızlandı, Jongdae ona dilini çıkardığında dik dik bakmıştı.

Kyungsoo homurdandı, arkadaşlarını duymazdan gelmek amacıyla yüzünü Jongin'in omzunun arkasına sakladı.

"O bir eşya değil." Jongin sertçe belirtti ve Kyungsoo gülümsedi, yerinden başını çıkarıp baktı ve Tao ile Sehun sabırla sıralarını beklerken Chanyeol'ün somurttuğunu gördü.

"Biliyor musun, her arkadaşımız için bir çocuk yapmalıyız, böylece hiçbiri şikâyet etmez!" Jongin neşeyle cıvıldadı.

"Sonrakine benim adımı verin!" Tao katıldı.

"Ne? Zinhar olmaz, benimkini verin!" Chanyeol neredeyse bağırmıştı, Sehun dalga geçiyor ve onlara sıradakinin kendisi olduğunu söylüyordu, Kyungsoo nişanlısına bir bakış atmadan önce gürültüyle homurdandı.

"Bak ne yaptın!"

"Öneriydi sadece." Jongin homurdandı, arkadaşları yaşları daha da ilerleyene kadar yapmayacakları yeni çocukları hakkında kavga etmekte ciddi gibi göründüklerinden Yunwoo'yu gizli gizli geri almadan önce somurttu.

"Korkunç önerilerde bulunuyorsun." Kyungsoo cevaben homurdandı, kaşlarını çatıyordu ancak yeni doğmuş bir bebek için bile oldukça sıkılmış görünen Yunwoo'ya gözleri takıldığında buna devam etmeyi zor bulmuştu.

"Yunwoo sana katılmıyor, bak onu ne kadar kızdırdın." Jongin belirtti, yanaklarını dürtüp oğlundan daha da kötü bir ifade aldığında gülümsedi, yaygarayı basmadan önce dudakları somurtmayla bükülmüştü, gözleri panikle pörtledi.

"Onu ağlattın!" Kyungsoo Yunwoo'yu ellerinden söküp alarak azarladı, omuzları hüzünle çökmüştü.

"Niyetim o değildi! Sadece dürttüm yahu." Oğlunu kollarında sallamaya dönen Kyungsoo'dan bir göz devirmesi kazanarak mızırdandı, anlaşılan bok kafalının teki olduğu için sessizce özür diliyordu.

Suratını astı, kafasında çok daha ilgi çekici bir şey belirmeden önce Kyungsoo'ya azıcık ters bir biçimde baktı.

"Hyung, Yunwoo kaç kiloydu doğduğunda?" Sinsice sordu, Kyungsoo yanıt vermeden önce gözlerinin yukarı çevrilmesini izledi.

"İki kilo sekiz yüz elli gramdı ama şu an daha ağırdır muhtemelen, değil mi Yunnie?" Büyük olan oğullarına cıvıldadı, parlakça gülümsüyordu ve Jongin'in ona haberi veresi neredeyse kaçacaktı.

Neredeyse.

"İddiayı kaybettiğinin farkındasın değil mi?"

Kyungsoo'nun kafası yukarı kalktı, Jongin sırıtmaya başlarken gözleri şokla pörtlemişti.

"Hassiktir."

Do Kyungsoo'nun birçok planı vardı, bir iddiayı kaybetmekse bunlardan biri değildi.

SON

Ç.N: VEDA KONUŞMASI İÇİN BKZ: PROFİLİM. :(

Continue Reading

You'll Also Like

74K 5.8K 27
Mine Yazar: HavocLight Çeviri: minnikiniz Orijinal link: http://www.asianfanfics.com/story/view/639224/mine-fluff-romance-exo-kai-jongin-kyungsoo-k...
139K 10K 35
Cemre düştü kalbime seni gördüğüm zaman Bahara boyadı kışımı tenin ve çicek boyan 25.01.2018 - 05.02.2019
66.9K 3.8K 23
"Boşanmak istiyorum." [Divorce]
13.8K 1.6K 56
YENİ BÖLÜM HER CUMA SAAT 21:00'DA YAYINLANIR - Goryeo yarım adasında gün geçtikçe hayat koşulları zorlaşıyordu. İki imparatorluğun hükmettiği bu topr...