Knocked Up ★ [ÇEVİRİ]

By minnikiniz

253K 13.6K 5.9K

TANITIM Do Kyungsoo birçok şey planlamıştı, hamile kalmaksa kesinlikle bunlardan biri değildi. Ana Çift: KaiS... More

KNOCKED UP
1- Cehennemden Gelen Gülen Surat
2- Muzlu Sütün Gücü
3- Unicorn ve Baozi
4- Nutella
5- Do U-Know ?
6- Kıskanç Jongin
7- Öpüşken Soo
8- İtiraf
9- Panda Zamanı
10- Unicorn'un Doğum Günü Pt. 1
11- Unicorn'un Doğum Günü Pt. 2
12- Yaban Mersini Soo
13- İki Jong Bir Doğru Etmez
14- Yok Kurdum Ben
15- Auu
16- Şamara Baba Diyeceksin, Biliyorsun Değil mi?
17- Üç İbneşörler
18- Alttakiler Bayramınız Mübarek Olsun
19- Hindistan Cevizindeki Misket Limonu
20- Kayınpederle Tanışma
21- Kyungsoo Birleşik Devletleri Saldırdığında
22- Ben Bilmem Babaannem Bilir
23- Ağlama Bebeğim
24- Evi Olmayan Aptal
25- Do Kyungsoo'yu İstiyoru[M]
26- En İyisini Babişko Bilir
27- Al Kırdın Kırdın
28- Aşk Hassas Bir [M]evzu Olabilir Bu Da Bize Koyabilir
29- 2 Jong 1 Soo ve Piremses Lulu
30- Tam Bir Götsün U-Know
31- Eski Sevgili Vakası
32- İki Porsiyon Çiğ Köfte
33- Pipiligiller
34- Kale-aydın
35- Jonggöt
36- Canım Annem
37- Yavru Kim
38- Çiğ Köfte Ruhun Gıdasıdır
39- A Be Kaynanam Pt. 1
40- A Be Kaynanam Pt. 2
41- A Be Kaynanam Pt. 3
42- Noel'den Önceki Geceydi
43- Geçen Noel
44- Ökse Otunun Altında
45- 'Çıtır' Tavuk
46- Evet, Ediyorum... Galiba
47- Asansör Muhabbeti
48- Bay Lu'ya Geçiş
49- Mutlu Mu Yıllar?
50- Hastayım Dedim Dedim İnanmadınız Bak Ne Oldu Şimdi?
51- Sakla Lazımlığı Gelir Zamanı
52- Sadece Sen
53- Bir Veya... İki Hafta
54- Bütün Aşkımı
55- Jongkirve
56- Bahar Tatili Pt. 1
57- Bahar Tatili Pt. 2
59- Yanımda Kal
60- Bir Sen, Bir Ben, Bir De Bebek

58- Acısıyla Tatlısıyla

1.8K 118 85
By minnikiniz

Knocked Up

Yazar: jjokkomi

Çeviri: Minnie Hyung

BÖLÜM 54

18 Mart Pazar, 29. Hafta 1. Gün

Pazar günü çabucak gelmişti ve Yunho iki gencin evde, kanepenin üzerinde moral bozmalarını izlerken kötü hissediyordu.

Kyungsoo'nun öğle yemeği vaktinden önce eve gitmek için bu sabah ayrılması gerekiyordu ama Jongin az önce köpeği ölmüş gibi görünürken bu bariz bir biçimde olmamıştı.

"Bir gün fazladan kalamaz mıyım? Lütfen?" Kyungsoo sızlandı ve Yunho iç çekti.

"Ananın bundan hoşlanacağına şüpheliyim." Birbirlerine zaman ayırabilmeleri için salondan çıkmadan önce meyve suyu bardağını gence uzatarak yanıtladı.

Bu hafta vaktini Kyungsoo ile geçirmişti ve gerçekten de oğlu yedi yirmi dört yanında olmadan bir şekilde işlerini görebiliyordu. Oysa Jongin, nedense, yapamıyordu.

Oğlan depresyon yumağıydı, tüm gün somurtmuş ve Kyungsoo'yu bırakmayı reddetmişti. Çantası kapının yanındaydı ama eve gidip acı çekmek istemiyordu.

Kyungsoo ile kalmak istiyordu ama Kyungsoo da gideceği ve yeniden yalnız kalacağı için yapamıyordu.

Annesi arayıp trafiğe kalmak istemiyorsa birazdan yola çıkması gerektiğini söylemeden önce günün kalanını yatakta sarılıp yatarak geçirdiler.

Ve böylece kendilerini garaj yolunun ucunda dikilirken buldular, Kyungsoo'nun arabası arka koltuktaki Janggu ile çoktan toplanmıştı. Jongin'in babası da yoldaydı ve az sonra geleceğinden fazla zamanları kalmamıştı, ağlamak istiyordu ama Kyungsoo da istediğinden bunu yapamazdı. Şu anda erkek olmalıydı.

"Sadece iki hafta." Şimdiden gözlerinde yaşlar olan büyüğe söyledi. "Her gün arayacağım, biliyorsun."

"Evet." Kyungsoo zamanları gittikçe daralırken ona sarılmadan önce burnunu çekerek başını salladı. "Her gün arayacak mısın?"

"Her gün." Diye söz verdi. "Bir miktar zavallı olacağımdan gün içinde birkaç kez hatta."

Kyungsoo öne uzanıp onu öpmeden önce boynunu gıdıklayarak kıkırdadı.

"Seni seviyorum." Jongin'in babasının geldiğini duyarlarken geri çekilmeden önce esmer oğlanın boynuna gömülerek mırıldandı.

"Sadece iki hafta mı?" Genç olan sızlandı ve başını salladı, yollarını ayırmadan önce onu tekrar öptü ve seni seviyorum dedi.

İki hafta, diye mahalleden çıkarlarken Jongin kendi kendine düşündü. Sadece iki hafta daha.

--------------------

26 Mart Pazartesi, 30. Hafta 2. Gün

Jongin kafası patlayacakmış gibi hissediyordu. Kızartmalarına bakarken başı zonkluyordu ve yemeğini yiyip sağlıklı falan olması gerektiğini biliyordu ama dönem sonunun stresi onu olumsuz etkiliyordu. Futbol antrenmanları, dans provaları, ödevler, Kyungsoo'yu aradığından emin olmak, ailesiyle uğraşmak, daha çok futbol, daha çok sınav, Kyungsoo'nun uyuyamadığı için gecenin bir körü onu araması.

Hepsi çok fazlaydı ve beyni yanmıştı. Beli ağrıyordu, birinin bacağına yanlışlıkla tekme attığı yer acıyordu ve telefonu hiç şüphesiz Kyungsoo'dan bir mesajla titriyordu.

İnledi, başını kollarına gömdü ve yemekhanedeki gürültüyle yemeğini görmezden geldi.

"İyi misin?" Yixing sordu. Genç olanın Kore Savaşı'ndaki tüm tarihleri söylemesine neden olarak onu dürttü. Sehun onu yatıştırmadan önce gözleri pörtlemişti.

"Affedersin." Jongin şakaklarını ovalayarak mırıldandı ve Kyungsoo'nun gönderdiği mesajı yanıtlamak için telefonunu çıkardı. Sadece bir gülen surat ifadesiyle bir çizburger fotoğrafıydı. Birileri domuz gibi yemek için bugünü seçmişti, sağlıklı şeyler yemesi için ona dırdır ederdi normalde ama çok yorgundu.

"Ruhunu teslim etmene on saniyen kalmış gibi görünüyorsun." Jongdae belirtti. Jongin hasta olur ya da cidden ruhunu teslim ederse Kyungsoo kesinlikle hepsini gebertirdi. En iyi arkadaşı adına ona göz kulak olması gerekiyordu ama o da cebir dersinde ölmemeye çalışmakla meşguldü.

"Dün gece uyudum galiba?" Dedi Jongin, Cuma günkü maçında oynayabilmesi için bir sürü ödev yapmıştı. Uyumuş muydu? Hatırlayamaması uyuduğu anlamına mı geliyordu?

"Bence eve gitmelisin." Baekhyun çatalıyla bir zamanlar Kim Jongin olan harabeyi göstererek araya girdi. "Cidden ölümcül biçimde solgun ve hasta görünüyorsun."

"Eve gidemem! Yaklaşan bir sınavım ve dans provam var!" Jongin gürültüyle ciyakladı ve Chanyeol şaşkınlıkla irkildi, az önceden beri dikkatini vermemekteydi.

"Ayrıca," Jongin homurdandı ve nihayet ağzına bir kızartma attı. "Evde ölmektense burada ölmeyi yeğlerim."

"Hâlâ mı kavgalılar?" Sehun sordu ve Jongin başını salladı.

"Eh, teknik olarak birbirleriyle konuşmuyorlar bile ama aynı şey, değil mi?" Omuz silkti ve nihayet tavuk parçaları üzerinde çalışmaya başladı, hepsini ketçaba batırdı ve tek lokmada yedi.

"Niye sadece Yunho ve Jaejoong ile yaşamıyorsun ki?" Birisi sordu ve az daha yemeği boğazına kaçıyordu.

"Aynen gideyim ve sürekli düzüşmelerini dinleyeyim değil mi? Ne kadar garip olabilir ki, ne alaka lan?"

"Yemek yiyoruz be!" Chanyeol ciyakladı, bir ürperti omurgasından aşağı inerken sesi çatlamıştı. Çok iğrençti.

"Gerçek bu. Kyungsoo ona geri taşınana kadar özgür değilim. Şimdi konuyu kapatabilir miyiz?" Nihayet sütünü açıp bir yudum alarak sızlandı.

"Hastalanırsan Kyungsoo sadece seni gebertmeyecek, hepimizi gebertecek, o yüzden en azından revire git." Jongdae konuştu ve haklıydı. Hasta olursa, hem de okulda, Kyungsoo epey sinirlenirdi, bu yüzden başını salladı, kalktı ve revire yönelmeden önce yemeğini çöpe attı.

---------------

"Eğer bir fareye kurabiye verirsen, gerçekten de yanında süt ister mi?"

"Yoo, sürtük şey seni ısırır ve sana veba bulaştırır."

Kyungsoo gürültüyle güldü, Youngho ve öfkeyle kızaran kuzeni arasında yine fantastik bir sohbet geçiyordu. Anlaşılan bu ikisi ikinci sınıftan beri didişip duruyordu. Mavi bir pastel boya yüzünden miymiş neymiş.

"Ayrıca, fareler konuşmaz." Hamburgerinden bir lokma alarak ekledi ve şu anda almakta olduğu dik bakışlara cevaben kuzenine gülümsedi.

"Konuşmazlar!" Diye savundu ama sadece kendisine bir kızartma atılmıştı.

"Hayin, vatan hayini, benim tarafımda olman gerekiyordu, ben senin kuzeninim!" Hongbin soda kutusunu açarak sızlandı ve soda üstünden fışırdadığı zaman gözleri pörtledi.

Youngho yüksek sesle güldü, kolları karnına dolanırken kahkahalarla gülüyordu ve Kyungsoo da gülmemek için dudağını ısırıyordu. Ama öyle komikti ki nihayetinde eliyle ağzını kapattığıyla kalmıştı.

"Salladın lan!" Hongbin ciyakladı, diğer arkadaşları kafeteryanın kameralarını uyarmadan önce sakinleşmesini söylüyorlardı.

"Suratını görmeliydin!" Youngho nefes nefese söyledi, Hongbin burnundan solurken neredeyse gülmekten ağlayacaktı.

"Kyungsoo! Orada öyle oturup bana zulmetmesine izin mi vereceksin?" Kuzeninin bıkkınca gözlerini devirmesine neden olarak öfkeyle sordu.

Kyungsoo gülen oğlana elinin tersiyle vurdu ve terbiyeli olmasını söyleyerek kuzenine geri baktı. Hongbin arkadaşlarıyla sohbetine geri dönmeden önce gülümsemişti. Youngho o telefonuna bakarken araya girdi.

Devlet okullarıyla ilgili, en azından bu okulla ilgili, en iyi şeylerden biri dersi bölmediği sürece öğretmenlerin telefonunuzla ilgilenmenizi umursamıyor olmasıydı ve şu an da öğle arası olduğu için kimsenin umurunda değildi.

Jongin'in konuşup konuşamayacağını merak etti, yemekle meşgul olabileceği için arama tuşuna basmakta tereddüt etmişti. Kesinlikle onu namüsait bir anda yakalamak istemiyordu ve az önceki burger fotoğrafına cevap alamayışına bakılırsa herhâlde arkadaşlarıyla konuşuyordu.

Bir mazi dalgası onu yakaladı ve kendi arkadaşlarının öğle yemeği muhabbetlerini düşündü, Jongdae'nin esprileri, Tao ile Yixing oturup sessizce onları ayıplarken Chanyeol ile Sehun'un didişmeleri. Hepsini özlemişti, hem de çok ama pazartesi günkü önemli sınavına çalışması gerektiğinden gelecek haftaya kadar eve gidemezdi.

Tabii ki Jongin buna sevinmiyordu ancak anlıyordu. Gelecek dönem kabul edileceği üniversitelere gereksiz başvurular yapacağı ve Jongin hâlâ liseli olacağından Yunwoo ile ilgilenecek kimsesi olmayacağı için internetten dersler alacağından ötürü notlarını mümkün mertebe yüksek tutmak istiyordu.

Berbattı ama yaşayacağı hayat buydu.

Telefonunu cebine atıp yemeğine geri dönerken iç çekti.

Birileri moralinin bozulduğunu fark etmişse de ses etmemişlerdi ve buna minnettardı. Sadece bu haftayı ve gelecek haftayı atlatmak ve Jongin ile arkadaşlarını görebilmek istiyordu.

Keşke bu kadar zor olmasaydı.

----------------

Anlaşıldığı üzere Jongin'in ateşi vardı, çok yüksek değildi ama yine de ateşti. Hemşirenin dediğine göre uykusuzluktandı ve annesi ona daha sağlıklı olması ve yeteri kadar dinlenmesi konusunda dırdır ederken ironik bir şekilde uyuyakalmıştı.

Annesi işi olduğu için evde kalamamış ancak işe geri gitmeden önce ona çorba yapmıştı ve şu anda çoğunlukla uyuyacağı evinde tek başınaydı.

Tekrar kendinden geçmeden önce bazı ödevleri yetiştirip yaklaşan testleri ve final sınavları için çalıştı.

Uyandığında saat dokuzdu ve etraf zifiri karanlıktı. Sendeleyerek doğruldu, gözlerini ovaladı ve kör gibi telefonunu aradı, arkadaşları ve daha önemlisi Kyungsoo'dan sayısız mesaj ve cevapsız çağrıyı görünce paniklemişti.

Mesajları okudu, hâlâ oldukça hasta ve yarı uykuluydu. Aşağı kaydırırken ateş yüzünden terlediğini hissedebiliyordu ama Kyungsoo'nun, Jongin'in kendisine kızgın olduğunu düşündüğünü fark ettiğinde rahatsız hissetmeye başlamıştı.

Oturarak büyüğü aradı, bardaktaki suyuna uzanarak boğazındaki yumrudan kurtulmaya çalıştı. Galiba boğazı iltihaplanmıştı, bu kesinlikle berbat olurdu.

"Alo?" Kyungsoo sersem sersem yanıtladı, sesi yeni uyanmış gibi çıkıyordu ve Jongin cevap vermeden önce boğazını temizledi.

"Uyuyor muydun?" Diye sordu, sesinin kurbağa gibi çıktığını fark ettiğinde utanmıştı. Hay Allah, gerçekten de hastaydı.

"Sesin niye öyle çıkıyor senin?" Kyungsoo sordu, sesi hatta endişeli geliyordu ve Jongin ona sadece mesaj yazmakla yetinmediği için kendine kızıyordu. Muhtemel bir soğuk algınlığı gibi ufacık bir şey yüzünden onu endişelendirmek istemiyordu.

"Şey ııı, ateşim var da." Diye yanıtladı, boğazını temizledi ve bunun sesini normale döndüreceğini umdu. "Bu yüzden aramalarına cevap vermedim, uyuyordum!"

"H-Ha... Ben de sandım ki..." Kyungsoo tekrar konuşup sorular sormadan önce sessizleşti. "İyi misin? Niye hastalandın? Sana kendine dikkat et dediğimi sanıyordum?" Büyük olan azarladı ve Jongin yorgunca gülümsedi. Bak bu iyiydi işte.

"Düzgün uyumadım sanırım? Bilemiyorum, bana sarılmana bu kadar alışık olmam benim suçum değil." Sızlandı, Kyungsoo'nun kızarışını gözünün önüne getirebiliyordu.

"Ben uykumda sana sarılmıyorum bir kere." Büyük olan utançla homurdandı.

"İnleyip bana Jonginnie diyorsun." Kyungsoo'nun kendi kendine homurdandığını duyarken kıkırdadı, gülümsüyordu. "Ben iyiyim, sadece ateşim var, endişelenmene gerek yok."

"Seninle ilgilenmek için orada değilken endişelenmek zorundayım." Kyungsoo yatağında kıpırdarken yanıtladı ve şu an gerçekten hayattan nefret ediyordu.

Jongin'in hasta olduğunu bilirken nasıl hiçbir şey yokmuş gibi davranabilirdi? Orada olmalı, ona çorba yapmalı, onu nazlamalı ve uyuması için ninni söylemeliydi. Ama kilometrelerce uzaktaydı ve kendi yatağında ağlamamaya çalışıyordu.

"Ailem burada." Dedi Jongin ama bu onu rahatlatmamıştı. İkisi de çalışıyordu ve bildiği kadarıyla sebebi her neyse bir süredir iyi geçinemiyorlardı.

"Yarın muhtemelen tüm gün evde kalıp istirahat edeceğim, gerçekten kaygılanmana gerek yok." Jongin, Kyungsoo'yu ölmediğine dair rahatlattığını umarak vurguladı. Nişanlısı bugünlerde biraz aşırı tepkiler verebiliyordu. "Sadece daha sağlıklı yemek konusunda endişelenmelisin." Diye önerdi.

"Ben sağlıklı yiyorum bir kere." Büyük olan zonklayan başına rağmen gülümsemesini sağlayarak mırıldandı.

"Hamburgerler sağlıklı değildir, Kyungsoo. Yarın hiç olmazsa bir ekmek içi ye, tamam mı?" Kyungsoo'dan cevap olarak bir sızlanma alarak önerdi, Kyungsoo'nun dikkatini dağıtma planı işlemişti.

"Ama içinde marul vardı!" Hamile oğlan yüksek sesle sızlandı ve Jongin kıkırdadı, uyku onu çağırırken göz kapakları tekrar düşmeye başlamıştı. Ateşi onu titretiyor ve soğuk terler döktürüyordu, bu yüzden saçmalamaya başlamadan önce ona veda etmek zorundaydı.

"Şimdi tekrar uyuyacağım, tamam mı hyung?"

"A-Ah, tamam." Kyungsoo üzgünce yanıtladı ve (ilaçlarını aldıktan sonra) gerçekten uyuması gerektiği gerçeği olmasaydı hatta kalırdı. Ama başı dönmeye başlıyordu ve ikisi de birbirlerini sevdiklerini ve Kyungsoo ona dinlenmesini söyledikten sonra aramayı bitirdi ve aynen öyle yaptı.

-----------

27 Mart Salı, 30. Hafta 3. Gün

Jongin tüm gün dinlendikten sonra daha iyi hissediyordu. Ertesi sabah saat on gibi uyandığında ateşi geçmişti ama ateşi geçtikten sonra yirmi dört saat dolmadan okula gidemezdi, okulun kuralı böyleydi. Zaten okul denen o cehennem çukuruna geri dönmek istiyor falan da değildi.

İşleri geriye kalacaktı, orası kesindi ama şu anda umurunda değildi. Hareketli hayatında yapılacak daha fazla ne gibi bir işi olabilirdi ki?

Yatağında uzanıp fen dersi notlarını okurken gelecek yıl yapmayı sevdiği şeyleri yapmaya devam edip edemeyeceğini merak etmemek elinde değildi.

Yunwoo doğacak ve ikinci sınıf olduğundan tonla ders yükü olacaktı, dans pratiği için nasıl erken kalkabilirdi? Ya da evde onu bekleyen bir bebek varken nasıl basketbol maçı için kalabilirdi?

Bu yıl muhtemelen takımdaki son yılıydı ve aniden tekrar hasta hissetmişti, bunların hiçbirinin bu kadar erken bitmesini istemiyordu. Dans etmeyi bırakıp bunun yerine bebek bezi değiştirmek istemiyordu. Mama hazırlamak için takım arkadaşlarıyla cuma akşamları dışarı çıkmaktan vazgeçmek ya da ağlayan bir bebekle ilgilenmek için uykusuz kalmak istemiyordu.

Sıradan bir ergen olmak yerine bir baba olmanın sorumluluğunu istemiyordu.

Önemli bir maçı kazandıktan sonra önlerine gelen ilk partide zil zurna sarhoş olabilmek, nişanlısının ona dırdır etmesinden yahut bir bebekle ilgilenmekten endişe etmek zorunda olmadan arkadaşlarıyla dışarı çıkabilmek istiyordu.

İstediği bu değildi ama yaşamak üzere olduğu şey buydu. Aptal bir ergen olup sarhoş olduğu için ne isterse onu yapmasının sonucuydu bu.

Ama olsun, sadece bir yıl daha bir sersem olarak takılmak istiyordu. Sadece bir yıl daha basketbol ile futbol oynamak ve dans emek istiyordu. Birkaç aya bile razıydı ama geriye sadece yaklaşık bir buçuk ayı kalmıştı.

Bir ay sonra okul bitecekti. İki aydan az bir süre sonra baba olacaktı.

Ne hissetmesi gerektiğini bilmiyordu ve bu onu korkutuyordu.

------------------

29 Mart Perşembe, 30. Hafta 5. Gün

Geçen üç gün Kyungsoo'nun istediğinden daha sessiz olmuştu. Jongin'in hâlâ hasta olması yüzünden ona sık sık mesaj atmıyor, uykusunu bölmek istemiyordu. Ama aynı zamanda Jongin de ona fazla mesaj yazmıyor, ara sıra hâlâ ateşi olduğunu, cumaya kadar iyi olacağını, onu daha sonra arayacağını söylüyor ama aramıyordu.

Perşembe geldiğinde pazartesiden bu yana dörtten fazla arama yapmamışlardı ve bu onu üzüyordu, Jongin'in daha bir hafta önce onu durmaksızın aramasını, mesajların bolluğundan dolayı telefonunun titremeyi bırakana kadar mesaj yazmasını ve hâlâ onunla görüntülü arama yapmayı başardığı zamanları özlüyordu.

Zihninde Jongin'in onunla sürekli konuşmak istemiyor olabileceğine dair bir fikir vardı, muhtemelen sinir bozucu olduğunu düşünüyordu ve bu kalbini reflüsünün yaktığından daha çok yakıyordu.

Belki de son zamanlarda fazla mızmız olmuştu, belki de Jongin onun sürekli kendisine dırdır edip sızlanmasını sevmiyordu, belki de Jongin rahat bırakılmak istiyordu.

Bu en başından beri içinde olan bir güvensizlikti, belki de Jongin'den biraz fazla hoşlanıyordu, kesinlikle artık çok fazla hoşlanıyordu, sinir bozucu olacak kadar. Ya da belki de çekici olmayacağı noktaya kadar.

Artık şişmandı, ek olarak iğrenç bir kişiliği vardı ve bu dünyada kim onunla çıkmak isterdi ki? (Ç.N: İSTEYEN BİRKAÇ KİŞİ TANIYORUM :( )

Boğazındaki yumruyu yutkundu ve bu kadar mantıksız olduğu için kendine kızdı. Jongin sadece hastaydı, Jongin onu seviyordu ve daha iyi olduğunda onu rahatsız etmeye ve kekoluk yapmaya geri dönecekti.

"Mavi kalemi uzatabilir misin?" Youngho düşüncelerini böldü ve final projesinin teslim tarihinin yakında geleceği resim dersinde olduğunu hatırlattı.

Başını salladı, kendi resmine geri dönmeden önce kalemi uzattı. Hayvan çiziyorlardı ve öğretmenleri evcil olmayan bir hayvan kastetmiş olmasına rağmen kendisi Janggu'yu çiziyordu.

Bir kurt ya da penguen, hatta bir baykuş bile çizebilirdi ama şu anda Janggu onun canının içiydi. Köpecik yakın zamanda ölü taklidi yapmayı öğrenmişti ve şanına yaraşır bir portreyi hak ediyordu.

"İyi misin sen? Az önce hindi gibi düşünüyordun..."

"İyiyim." Tam olarak inanmayan ve soru sormadan onu çizimiyle baş başa bırakan genç oğlana gülümseyerek konuştu. Youngho ile ilgili en iyi şeylerden biri buydu, konuşmak istemediği bariz belli iken onu zorlamıyor ve kesin bir biçimde isteklerini yerine getiriyordu.

Onu rahatsız eden şeyin ne olduğunu nihayet söyleyene kadar üstüne gelen annesi ile kuzeninden farklıydı. İçini döktükten sonra daha iyi hissetse bile bunu sevdiği pek söylenemezdi.

Ama bu kuvvetli güven problemleriyle gelen 'karmaşık bir hikâyem var' olaylarından biriydi ve gerçekten de bunu kimse anlayamazdı. Kendisi bile kendisini zar zor anladığından konu üzerinde konuşmamak en iyisiydi.

Zaten aşırı tepki veriyordu. Jongin sadece hastaydı ve birkaç güne normale dönecekti. Şimdilik beklemedeydi.

--------------------

"Parti, bir partiye gitmemi istiyorsun." Jongin yavaşça konuştu.

Okuldaki dans stüdyosundaydı, bir süredir ateşi geçmişti. Sadece bunu mesajla Kyungsoo'ya bildirmemiş olabilirdi.

"Niye olmasın anlamıyorum, herkes gidiyor." Taemin omuzlarını silkerek yanıtladı.

Sadece kendisi, Sehun ve Moonkyu vardı ve bu ona Busan'daki kampta geçirdikleri yazı hatırlatmıştı. Güzeldi. Şu an yıl sonu projeleri üzerinde çalıştıklarından biraz mola vermişlerdi.

"Evet ama." Kyungsoo ona büyük ihtimalle, olmaz, diyeceği için dudağını ısırarak sustu, partiye gidemez, içemez ve arkadaşlarıyla birapong oynayamazdı. Sarhoş olmak istiyor değildi ama bir bira yuvarlayıp biraz rahatlamaya da hayır demezdi.

"Hâlâ hasta olduğunu mu sanıyor?" Moonkyu sordu ve Jongin suçlulukla başını salladı.

"Ben hâlâ bunun aptalca bir fikir olduğunu düşünüyorum." Sehun mantıklı olmaya çalışarak araya girmişti, yine.

"Sadece beni daha az rahatsız ediyor, tamam mı?" Jongin dördünün arasında en küçüğün gözlerini devirmesine neden olarak kendini savunmaya çalıştı. Eğer dikkatli olmazsa Jongin yine dayak yiyecekti.

"Bakın ne diyeceğim, ben bu işte yokum." Çantasını alırken yanıtladı ve sonra görüşürüz dedi.

Jongin kaşlarını çattı, en iyi arkadaşının yürüyüp gitmesini izledi ve peşinden gitmeli miydi gitmemeli miydi merak etti. Gitmesi gerekiyordu, değil mi?

"Nesi var bunun son günlerde?" Taemin sordu ve Jongin'in tüm yapabildiği omuz silkmek oldu.

Sehun son günlerde biraz gıcık davranıyordu ve Jongin'in sebebine dair bir fikri yoktu. Tao ile ilgili olabileceğini düşünüyordu ama ikilinin arası epey iyi görünüyordu ve Sehun da bir şey demediği için hiçbir şey bilmiyordu.

"Neyse, kılıbık herifin teki olduğun için bir saatliğine gelirsin ve sonra da evine gidip karını arayabilirsin." Moonkyu sırıtarak söyledi.

"Onun çükü var, karım değil ve ben de kılıbık değilim." Jongin tersledi, Moonkyu'nun suratındaki sırıtmayı tokatlayarak yok edesi vardı ama deneyimlerine göre, ondan güçsüzdü.

"O yüzden mi sürekli onu aramamak için hasta numarası yapıyorsun?" Büyük olan yanıtladı ve ona dik dik baktı.

"Hasta numarası yapmadım! Hasta idim!" Diye savundu ama diğer ikisi ona doğrudan çenesini kapattıran bakışlar atmışlardı.

Pekâlâ, yalan söyleyip hâlâ ateşim var demiş olabilirdi ama bu, bu sayede Kyungsoo neredeyse tüm gün onu rahatsız etmeyeceği ve ona rekor bir hızda işlerini bitirip gerçekten ders çalışacak vakti vereceği içindi.

Kyungsoo'nun sürekli aramaları olmadan ya da sürekli onu aramak zorundaymış hissini yaşamadan, çok daha fazla boş vakti vardı. Çalışmalarında öne bile geçmişti ve şimdi de sadece yaklaşık iki ay sonraki finallerini düşünmesi gerekiyordu.

Bu yüzden ufak bir beyaz yalan kimseyi üzmezdi, değil mi?

Bu haftadan sonra iki dakikada bir mesaj göndermeye geri dönebilirdi değil mi? Sadece bir gün daha rahatlamalıydı ve sonrasında her şey normale dönebilirdi.

"Eee, muhallebi çocuğu mu olacaksın yoksa erkek olup bizimle yarın gece gelecek misin?" Taemin sordu ve Jongin tereddüt etti, kararını vermeden önce bir kapıya bir arkadaşlarına bakmıştı.

"Geleceğim."

İnşallah pişman olmazdı.

------------------

30 Mart Cuma, 30. Hafta 6. Gün

Jongdae bir kez olsun sevgilisiyle vakit geçiriyordu ve mutluydu. Joonmyun sürpriz yapıp akşamüstü kapısında belirmişti ve Jongdae kesinlikle ağabeyinin duymasına ve ona kız kılıklı demesine yetecek kadar gürültülü bir şekilde ciyaklamamıştı. Tabii ki yapmamıştı.

Sevgilisini odasına sürükleyip ona sokulmuştu ve geçen bir saattir yaptığı buydu. Yapması gereken bir sürü cebir ödevi olmasına rağmen filmler izliyor ve tembellik ediyordu.

Annesiyle babası bir kuzenlerinin düğünü için şehir dışındaydı ve kendisi de muhtemelen bir yerden sonra mutfağı yakacak olan Jongdeok ve Taeyeon ile yalnız kalmıştı. Saat beş buçuk civarında kapı zilini duydukları zaman pizza sipariş etmiş olmaları gerektiğini düşündü ve Joonmyun ile aşağı indi.

Ama gelen pizza değildi, Kyungsoo'ydu.

"Iıı, selam." Kyungsoo tuhafça konuştu, şu an Joonmyun ile Jongdeok'un burada olacağını beklemiyordu.

"Haftaya kadar gelemeyeceğini sanıyordum?" Jongdae sordu, ona sarılıp burnunun biraz pembe göründüğünü fark etmeden önce merdivenleri birkaç basamak indi.

"Niye ağlıyordun?" Diye sorguladı ama Kyungsoo sadece gülmüştü. Yanıtla kaşlarını çattı.

"Ne için ağlayayım ki?" Kyungsoo kuzenine ve sonra Jongdeok ile Taeyeon'a yönelmeden önce ona sarılarak suratını ekşitti.

"Burnun pembe, bu da ağlamışsın demek oluyor." Düz bir biçimde, Kyungsoo'nun ağzından çıkmak üzere olan sözlerin hiçbirini yemeyerek belirtti.

"Hava soğuk? Bilemiyorum ama iyiyim ben Jongdae, gerçekten." Kyungsoo vurguladı ama bu tabii ki yalandı. Kyungsoo'nun yalan söylediğini net biçimde görebiliyordu ama Kyungsoo ondan meseleyi büyütmemesini istiyorsa büyütmeyecekti, en azından herkes buradayken.

"Siz ne yapıyordunuz?" Ayakkabılarını çıkarıp montunu kapının yanındaki askılığa asarken sordu.

"Birilerinin pizza sipariş ettiğini sanmıştık." Dedi Jongdae, tekrar Kyungsoo'ya bakıp neler olduğunu anlamaya çalışmadan önce ağabeyine bir bakış attı.

"Pizza sipariş ettim zaten, seni küçük bok parçası." Ağabeyi yaramazca tersledi ve ona elini bile süremeden hemen koşup Joonmyun'un arkasına saklandı.

"Bana da var mı?" Kyungsoo evdeki büyük Kim'e sevimlice dudak bükerek sordu ve Taeyeon bu kadar sevimli olduğu için onun yanaklarını mıncırdı.

"Tabii ki!" Kız cıvıldadı, Kyungsoo'yu Jongdeok ile birlikte mutfağa götürdü.

Jongdae kaşlarını çatarak Joonmyun'un omzunu dürttü. "Ağladığını sen de söyleyebilirsin, değil mi?" Delirmiş gibi görünmek istemeyerek sordu.

"Evet, muhtemelen hıçkıra hıçkıra, kulakları da kızarmıştı." Joonmyun yanıtladı ve Jongdae ofladı. Haklı olduğunu biliyordu.

"Bak! Ben deli değilim!"

"Konuşmak istemiyorsa onu zorlama." Büyük olan belirtti ve Jongdae iç çekse de başını sallayarak onayladı. Eninde sonunda öğrenecekti.

Ama şimdilik Kyungsoo'nun istediğini yapmasına izin verdi.

Pizzaları gelmeden önce biraz sohbet ettiler ve işleri bittiği zaman Jongdeok ile Taeyeon alışverişe gitmeleri gerektiğini söyleyerek onu Joonmyun ve Jongdae ile baş başa bıraktı.

Ve Joonmyun'un hazırlaması gereken ödevleri olsa da Kyungsoo'nun gelmeden önce gerçekten de ağlamakta olduğunu belirten işaretlerle neden haber vermeden geldiği konusunda daha çok kaygılıydı.

"Dökül, ne oldu?" Jongdae televizyonun sesini kısıp bir yastığa sarılmakta olan Kyungsoo'ya bakarak sordu, aniden çok üzgün görünmüştü ve onu üzenin ne olduğunu söylemesi için zorlamaktan nefret ediyordu ama onun dostu olduğu için sadece kendisi bunu yapabilirdi.

"Bir şey yok." Genç olan mırıldandı, omuzlarını silkti ve göz temasından kaçındı.

"Kyungsoo." Sertçe söyledi, Kyungsoo'nun yanına oturmak için Joonmyun'un yanındaki yerinden kalktı. "Sadece neden ağladığını söyle bana."

Kyungsoo dudağını ısırdı, bu gerçekten büyük bir mesele miydi yoksa hamile olduğu için aşırı tepki mi veriyordu merak etmişti. Bir parçası keşke bugün eve dönmeseydim diyordu ama bir parçası da geldiğine memnundu ama aynı zamanda nişanlısının ona yalan söylemekte olduğunu öğrenmek de hâlâ onu üzüyordu.

"Sence ben sinir bozucu biri miyim? Sinir bozucu bir sevgili miydim?" Jongdae'yi şaşkın bir vaziyette bırakarak hızlıca sordu.

"Ne?" Büyük olan sersemce sordu, böyle bir düşünceye nereden kapıldığına dair hiçbir fikri yoktu.

"Biz çıkarken sinir bozucu bir sevgili miydim?" Kyungsoo açıkladı. "Seni çok fazla mı arıyordum ya da çocuk gibi çok fazla mı sızlanıyordum? Bu yüzden mi ayrıldık? Sinir bozucu biri olduğum için mi Wonsik beni aldattı?"

"Hop hop hop, ağır ol bakalım." Jongdae konuştu, gözleri sulanan Kyungsoo'ya baktı, yüzünde tekmelenmiş köpek yavrusu ifadesi vardı ve bu ifadeye sebep olan her kimse onu eşek sudan gelene kadar döveceğine yemin etti.

"Birincisi, arkadaş olarak daha iyi olduğumuz için ayrıldık, unuttun mu?" Diye sordu ve Kyungsoo burnunu çekse de başını salladı ve tüm bu durum biraz garip kaçtığı için Joonmyun'a titrekçe gülümsedi.

"İkincisi sen sinir bozucu değilsin. Bazen biraz... Tuhaf olabiliyorsun ama asla sinir bozucu değilsin, tamam mı?"

"T-Tamam." Kyungsoo bir kırlente sarılırken tekrar başını sallayarak mırıldandı.

"O şerefsiz götleğe gelince, bilakis sinir bozucu olan oydu ve aklından ne geçtiğini bilmememiz en iyisi. Hem niye bu konuyu açıyorsun ki?"

Jongdae genç olana şöyle bir baktı, tam olarak neler olduğunu anlamaya çalışıyordu ama Kyungsoo ürpertici bir biçimde hissizdi. Dün telefonda konuşurken gayet neşeli olduğundan bu mantıklı değildi ama şu da vardı ki Kyungsoo istediği zaman gayet iyi bir oyuncu olabiliyordu.

Aniden, o neşeli sesin de yalandan olduğunu fark etti ve bir şeyler döndüğünü daha erken anlamadığı için kendine kızdı. Dikkatini verebilmek için matematik ödevleri ve korosuyla fazla meşguldü.

Kaçırmış olabileceği şeyleri düşünmek için beynini çalıştırdı ve kaçırdığı tek şey de meselenin Jongin ile ilgili olabileceğiydi.

"Konu Jongin mi? Zira o şu an gayet iyi, onu rahatsız etmekten endişelenmene gerek yok, zaten sadece bir buçuk gün hastaydı." Diye belirtti, Kyungsoo tamamen şaşkın göründüğünde buna anında pişman olmuştu.

"Bir buçuk gün." Kyungsoo düz bir biçimde belirtti ve Jongdae başını sallamakta tereddüt etse de salladı. "Dün bana hâlâ hasta olduğunu söyledi. Onu ziyarete geldim ve babası bana evde olmadığını söyledi."

Joonmyun'un çenesi yeri öpmüş, dudakları ince bir çizgi hâlini alırken gözleri pörtlemişti ve tüm düşünebildiği hadi be idi. Birilerinin başı salt Kyungsoo ile değil, cinayet işlemesine iki saniye varmış gibi görünen sevgilisi ile de fena hâlde beladaydı.

Ama Jongdae bir şey dememişti, Jongin'in Kyungsoo'ya hastalığı konusunda yalan söyleyebilmiş olabilmesine inanmak için fazlasıyla şoktaydı.

Ve bir de Kyungsoo ta oralardan sırf onun iyi olduğundan emin olmak için gelmişti.

"Gitmem lazım, annem beni bekleyeceğini söyledi ve onu bekletmek istemiyorum." Kyungsoo ayakkabılarıyla montunu giymek için kanepeden kalkarken sessizce konuştu.

"Emin misin? Gidip onu benzetmek istemiyor musun? Zira bende beyzbol sopası var da." Jongdae konuştu ve Joonmyun dehşetle sararıp soldu. Ciddi olamazdı.

"Açıkçası ona diyecek bir sözüm yok." Kyungsoo omuzlarını silkerek yanıtladı ve Joonmyun Jongdae'den itiraz etmesini, eve gitmeden önce sorunlarını çözmelerini sağlamasını bekledi ama yapmamıştı.

Sadece Kyungsoo'ya, Jongin'e onu aramasını söyleyeceğini belirtmiş ve Kyungsoo surat ekşiterek zahmet etmemesini söylemişti. Her şey oldukça şüpheliydi, ikisi de Kyungsoo ile vedalaştıktan ve hamile oğlan evden ayrıldıktan sonra sevgilisi öfkeden mosmor kesilmişti.

Ah. İşte bu tam onluk bir hareketti.

"Kime mesaj yazıyorsun?" Diye sordu, yaşanacak şeylerden biraz korkuyordu ve sevgilisinin Kyungsoo'yu savunmak adına attığı son dayağı kaçırdığı için biraz da heyecanlıydı.

"Baekhyun'a."

"Niye?" Diye sordu, araba sürmek zorunda kalacağını bildiği için ayakkabılarını giyiyordu.

"Partinin nerede olduğunu biliyor."

---------------

Jongin salağın tekiydi, bunun farkındaydı.

Aptalca şeyler yapıyordu, birini hamile bırakmak, düzgün kararlar alamamak vesaire ve liste uzayıp gidebilirdi. On altı yıllık ömründe aptalca şeyler yapmıştı ve Kyungsoo'dan önce hiçbir şeyden pişman olmamıştı.

Gençti, umarsızdı ve sonuçlar aklındaki en son şeydi, en azından dokuz ay önce öyleydi.

Ama şimdi ergenlik yıllarının elinden kayıp gittiğini ve gençlikle yetişkinlik arasında garip bir yerde olacağını hissedebiliyordu. Çocuğu doğacak ama hâlâ liseli olacaktı ve galiba kafasının karman çorman olduğu nokta da buydu.

Şu an ilgilenecek bir bebek ve şımartılacak bir nişanlı yoktu. Sadece kendisi vardı ve yapacak hiçbir şey yoktu, bu yüzden bir partiye gelmenin kimseyi üzmeyeceğini fark etmişti, eğlenebilir ve gelecek hafta ciddi davranmaya geri dönebilirdi.

Ama bok gibi hissettiği için beyni artık eğlenmesine izin vermiyordu, etrafındaki herkes konuşur, dans eder ve saat daha dokuz olmasına rağmen şimdiden sarhoş olurken kendisi havuzun kenarında oturuyordu.

İç çekti, bunun kötü bir fikir olduğunu biliyordu. Kalkıp Sehun'un peşinden gitmeliydi. Muhtemelen yatağında yatar, Kyungsoo'yu arar ve büyüğü gelecek haftaya kadar göremeyeceği için acı çekerdi.

Telefonunu çıkardı, numaralarda gezindi ve Kyungsoo'nun adını buldu, arama tuşuna bastı ve dışarıda hoparlör sistemi olmadığı ve müzik çok fazla gürültü çıkarmadığı için her kimin eviyse ona teşekkür etti.

Ama ikinci çalıştan sonra aramasının cevapsız kalmasına şaşırmıştı. Yeniden ve sonra yeniden denemeden önce inanmayarak telefonuna baktı, dördüncü kez yeniden aradığında doğruca sesli mesaja yönlendirilmiş ve midesi boşluğa düşmüştü.

Aslında kendisi düşmüş yahut doğrudan sırtına bir tekme yiyerek ileri uçmuştu, havuza düşerken ortamda gürültülü bir su sıçraması sesi vardı.

Yüzeye doğru çıkarken öksürmesine neden olarak biraz havuz suyu yutmuş, neler olduğunu anlamaya çalışırken öksürük krizine girmişti.

Görüşü bulanıktı ve öksürükleri arasında insanların konuşma sesleri boğuktu. Burnu yanıyordu ve görüşü hâlâ biraz bulanıktı ama Jongdae'nin kafasına bir futbol topu atıyor olduğunu gördüğünü sandığından kenara çekildi.

"Onu boğabilirdin!" Chanyeol ciyakladı, Baekhyun neler olduğuna dair hiçbir fikri olmadan Jongdae'ye ve yüzen Jongin'e bakıyordu.

Jongdae'nin niçin genç oğlanı öldürmek üzereymiş ve Joonmyun'un neden ona izin verecekmiş gibi göründüğüne dair hiçbir fikri yoktu.

"Güzel! Ağzına sıçacağım onun!" Jongdae bağırıyordu ve Jongin aslında nedenini anlayabiliyordu.

Yuttuğu klorlu su yüzünden boğazı yanıyor ve gözleri acıyordu ama Jongdae'nin kendisine epey öfkeli olduğu sonucuna varmayı başarmıştı ve sırtındaki acıya bakılırsa havuza tekmelenmişti.

"Ne oluyor lan?" Çatlak sesiyle sordu, havuzun kenarına yüzdü ancak Jongdae tamamen soda dolu bir buz kovası keşfetmişti ve sallayarak geliyordu.

Gözleri dehşetle pörtledi ve ölmemeye çalışarak havuzun içine yüzdü.

"Seni geri zekâlı orospu çocuğu! Geberteceğim lan seni!" Jongdae, havuzun öbür ucuna doğru yüzerken onu daha da şaşırtarak bağırdı.

"Jongdae çocuğa beyin travması yaşatacaksın." Joonmyun, sevgilisi sodaları fırlatmaya başlarken azarladı. İç çekti, oğlan şu an makul davranmak için fazlasıyla öfkeli olduğundan başını salladı.

"İnşallah tam kafasına isabet ettiririm de boğulup gider!"

"Neler oluyor oğlum?" Chanyeol bağırdı, gerçekten tehlikeli olabilecek bir soda şişesi fırlatmadan önce araya girip Jongdae'nin kolunu tuttu. "Bari niye onu gebertmek üzere olduğunu açıkla."

Jongdae vahşi bir biçimde hırladı ve Jongin buz gibi sudaki yerinde irkildi, hafifçe titriyordu ama şu an Jongdae'den, hipotermi geçirmekten daha çok korkuyordu. Kyungsoo'nun eski sevgilisini dövdüğünde de böyle mi görünüyordu merak etmişti ve eğer öyleyse, herif için gerçekten üzgündü.

"Bu herif Kyungsoo'yu hak etmeyen yalancı bok kafalının biri!" Jongdae tersledi ve Jongin'in şaşkınlıkla kaşları çatıldı.

"Ne?" Baekhyun sordu, herkes gibi şaşırmıştı.

"Aaa, size Kyungsoo'ya yalan söylemekte olduğundan bahsetmedi mi yani?" Jongdae alay etti ve Jongin'in kalbi sıkışırken karnı gergince kasıldı.

"Çünkü, baksanıza, Jongin günlerdir hastaymış. O kadar hastaymış ki iyi kalpli ve düşünceli biri olduğu için Kyungsoo onu kontrol etmeye gelmiş ama bir de bakmış ki göt lalemiz evinde bile değilmiş. Şerefsiz herifin teki gibi gelip burada partiliyormuş."

Jongin aramalarının neden cevaplanmadığını fark etmişti, kusmak istiyordu.

"İnşallah senden ayrılır." Jongdae öfkeyle söyledi, peşinde Joonmyun ile fırtına gibi oradan ayrılmadan önce başını salladı.

Bir süre havuzdan çıkmak için kendini toplayamamıştı. Kendine öyle kızgındı ki Baekhyun onu çekerek çıkarana kadar öylece havuzda kalmıştı.

Nihayetinde büyükle beraber evine yollandı, elinden fırladığı zaman telefon ekranının tamamen çatlamış olmasından zerre kadar etkilenmemişti. Neyse ki bozulmamıştı, yoksa Kyungsoo'yu arayamazdı.

Ama ne kadar çok ararsa arasın, büyük olan asla açmamıştı ve Jongin'in tek düşünebildiği bu defa işleri külliyen batırmış olabileceğiydi.

-------------------------

Annesinin onu beklediğini bilmesine rağmen Kyungsoo evin yolunu uzun uzun gitti, hız sınırına uymuş ve her kırmızı ışıkta durduğundan emin olmuştu.

Müzik yüksek sesle çalıyordu ve telefonu kapalıydı, kapatmadan önce bildirimlerinde Jongin'den bir sürü cevapsız çağrı vardı. İnşallah annesi onu aramazdı yoksa başı büyük dertteydi.

Şu noktada annesinin onu ev hapsiyle cezalandırmasından korkmuyordu çünkü kalbi çok kırılmıştı ya da ona yakın bir şeydi.

Jongin'in ona yalan söylediğini fark ettiğinde ağlamıştı, bu yüzden Jongdae'nin evine gittiğinde burnu pembeydi. Ama o zamandan bu yana basit olarak ağlamayı reddettiği için ağlamıyordu. Nişanlınız size yalan söyledi diye ağlamak aptalca ve gereksizdi.

Bu daha önce de başına gelmişti ve yine gelmiş olması ona zavallı hissettiriyordu.

Kendine güvenmekte ve kendini daha çok açmakta kaydettiği bütün ilerleme çöpe gitmişti. Yalan söylememek konusundaki tüm o saçma sözlere inanmıştı, en başından inanmaması gereken aptal sözlere.

Çok salaktı.

Jongin'in ona neden bu kadar kolayca yalan söylediğini, söyleyebileceğini anlayamıyordu. Ve eğer bu konuda bu kadar kolayca yalan söylediyse, daha başka hangi konularda yalanlar söylüyordu?

Öfkeliydi, üzgündü ve ağlayası vardı ancak Yunwoo'nun tekmeleri ona duygularının kendisini ele geçirmesine izin veremeyeceğini hatırlatmıştı, özellikle de gebeliği bu kadar ilerlemişken.

Bu yüzden üzülmek yerine eve vardığı zaman bunu atlattı, iyiydi. Annesi dizisine dönmeden önce fırında ona ayırdığı yemeğin olduğunu söylerken hiçbir şeyden şüphelenmemişti.

Yemeğini yedi, telefonunu açtı ve Jongin'den gelen tüm aramalarla mesajları görmezden geldi. Bunun yerine kuzeninden gelen, yarın Jinho ile bir film gecesi ayarlama konulu mesajlarına yanıt verdi. Joonmyun'dan aldığı havadislere göre Jongdae'nin Jongin'i benzetmiş olduğuna sevinmek istiyordu ama sevinmiyordu.

Bu yüzden annesine uyuyana kadar ders çalışacağını söyleyerek erkenden yatağına girdi, Kim Jongin ile yattığı zaman aklından hangi saçmalığın geçtiğini düşünüp duruyordu.

BÖLÜM SONU

Ç.N: KAOS KAPIDA MI NE? :)))))))) KONTROL EDEMEDİM, BİR YERDE YAZIM YANLIŞI FALAN VARSA ÜŞENMEYİN SATIR İÇİN YORUM BIRAKIN DÜZELTİRİM SONRA. OKUDUĞUNUZ İÇİN TEŞEKKÜRLER, HYUNGUNUZ KAÇAR.

2...

Continue Reading

You'll Also Like

13.7K 1.6K 56
YENİ BÖLÜM HER CUMA SAAT 21:00'DA YAYINLANIR - Goryeo yarım adasında gün geçtikçe hayat koşulları zorlaşıyordu. İki imparatorluğun hükmettiği bu topr...
20.4M 1.1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...
3M 160K 40
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...
326K 20.2K 37
Sabıkalı Sokak serserisi Oh Sehun,KWAN Entertainment CEO'su Kim Jongin'den hamile kalınca işler karışık bir hâl alır.