Knocked Up ★ [ÇEVİRİ]

By minnikiniz

253K 13.6K 5.9K

TANITIM Do Kyungsoo birçok şey planlamıştı, hamile kalmaksa kesinlikle bunlardan biri değildi. Ana Çift: KaiS... More

KNOCKED UP
1- Cehennemden Gelen Gülen Surat
2- Muzlu Sütün Gücü
3- Unicorn ve Baozi
4- Nutella
5- Do U-Know ?
6- Kıskanç Jongin
7- Öpüşken Soo
8- İtiraf
9- Panda Zamanı
10- Unicorn'un Doğum Günü Pt. 1
11- Unicorn'un Doğum Günü Pt. 2
12- Yaban Mersini Soo
13- İki Jong Bir Doğru Etmez
14- Yok Kurdum Ben
15- Auu
16- Şamara Baba Diyeceksin, Biliyorsun Değil mi?
17- Üç İbneşörler
18- Alttakiler Bayramınız Mübarek Olsun
19- Hindistan Cevizindeki Misket Limonu
20- Kayınpederle Tanışma
21- Kyungsoo Birleşik Devletleri Saldırdığında
22- Ben Bilmem Babaannem Bilir
23- Ağlama Bebeğim
24- Evi Olmayan Aptal
25- Do Kyungsoo'yu İstiyoru[M]
26- En İyisini Babişko Bilir
27- Al Kırdın Kırdın
28- Aşk Hassas Bir [M]evzu Olabilir Bu Da Bize Koyabilir
29- 2 Jong 1 Soo ve Piremses Lulu
30- Tam Bir Götsün U-Know
31- Eski Sevgili Vakası
32- İki Porsiyon Çiğ Köfte
33- Pipiligiller
34- Kale-aydın
35- Jonggöt
36- Canım Annem
37- Yavru Kim
38- Çiğ Köfte Ruhun Gıdasıdır
39- A Be Kaynanam Pt. 1
40- A Be Kaynanam Pt. 2
41- A Be Kaynanam Pt. 3
42- Noel'den Önceki Geceydi
43- Geçen Noel
44- Ökse Otunun Altında
45- 'Çıtır' Tavuk
46- Evet, Ediyorum... Galiba
47- Asansör Muhabbeti
48- Bay Lu'ya Geçiş
49- Mutlu Mu Yıllar?
50- Hastayım Dedim Dedim İnanmadınız Bak Ne Oldu Şimdi?
51- Sakla Lazımlığı Gelir Zamanı
52- Sadece Sen
53- Bir Veya... İki Hafta
54- Bütün Aşkımı
55- Jongkirve
56- Bahar Tatili Pt. 1
58- Acısıyla Tatlısıyla
59- Yanımda Kal
60- Bir Sen, Bir Ben, Bir De Bebek

57- Bahar Tatili Pt. 2

1.6K 99 65
By minnikiniz

Knocked Up

Yazar: jjokkomi

Çeviri: Minnie Hyung

BÖLÜM 53 Part 2

13 Mart Salı, 28. Hafta 3. Gün

Baekhyun ile Chanyeol geldikten sonra ev ana baba gününe dönmüş, çok geçmeden Tao ile Sehun gelmiş ve onları tavuk kanat ile pizza getiren Joonmyun izlemişti.

Burada olmayanlar Minseok ile Luhan gibi Yixing ile Kris idi ama iki çift de baş başa zaman geçiriyormuş gibiydiler ve Kyungsoo bunun "çiftsel işler" yapmak için bir şifre olduğunu biliyordu.

Şu an Chanyeol ile Joonmyun karaokede kendilerini rezil ediyorlar, aşk şarkısı olması gereken bir parçayı söylüyor ve şarkının içine ediyorlardı. Kuzeni aslında notayı tutturabildiğinden Kyungsoo onun bunu bilerek yaptığını biliyordu ama Chanyeol tutturamıyordu ve şarkı söylemeyi gerçekten bilen biri olarak resmen kulakları kanıyordu.

"Sesi aynı can çekişen bir kuş gibi çıkıyor." Jongin Baekhyun'un onu duymaması için ihtiyatlı olmaya çalışarak bıyık altından kıs kıs gülüp fısıldadı.

"Onunla dost olmam tam bir kepazelik." Kyungsoo ağzını tıka basa pizzayla doldururken başını sallayarak cevapladı.

"Neden sen çıkıp da şarkı söylemiyorsun peki?" Sehun sordu. Tao güldü, boğazına kaçmasıyla sonuçlanırken neredeyse sodasını püskürtecekti.

Kyungsoo alışıldığı gibi dik dik baktı ve Jongin iç çekti, yine pizza isteyip istemediğini sorarak nişanlısının dikkatini dağıttı. İşe yaramıştı ve Sehun bir yeni güne daha uyanabilecekti.

Chanyeol ile Joonmyun herkesin kulak zarlarını patlatmaktan nihayet tatmin olduklarında film izlemeye karar verdiler, film nedense laklaklara dönüşmüştü, nihayetinde 'daha önce hiç...'** oyununu oynuyorlardı ve Kyungsoo'nun sadece bir parmağı kaldığı için Jongin ağlamak üzereydi.

Arkadaş grupları tam bir sapık olduğu için neredeyse her şey cinsellikle ilgiliydi, Joonmyun kazanmıştı ve tüm bir el ve birkaç parmak ile kendisi ikinci sıradaydı. Jongdae'nin iki parmağı kalmıştı ve Joonmyun öfkeli görünüyordu, Baekhyun'un da Chanyeol gibi bir eli havadaydı. Tao'nun altı ve Sehun'un dört parmağı vardı.

Neden ortamdaki cinsel hayatı en hareketli kişiyle birlikte olmuştu ki? Bu nasıl mantıklı olabilirdi? Sehun Tao ile tanışmadan önce fazlasıyla dalgasına bakmıştı, en azından öyle diyordu ama belki de bunlar birer lafügüzaftan ibaretti.

Vay şerefsiz.

"Daha önce hiç hamile kalmadım!" Jongdae kıkırdarken Kyungsoo hırlıyordu.

"Bu adil değil! Seni veledizi-"

Nişanlısı gencin annesine hakaret etmeden Jongin elini Kyungsoo'nun ağzına kapadı ve Jongdae sadece daha çok güldü, Baekhyun ile Chanyeol de ona katılmıştı.

"Küfür yok, Yunwoo seni duyabiliyor." Kyungsoo onu ısıramadan elini ağzından çekerek azarladı. Daha önce olmuştu ve bunun onu tahrik ettiğini itiraf etmekten nefret ediyordu. Nefsi müdafaa olarak, o zaman çok yorgun olabileceğini düşünüyordu.

"Hamile kalmam benim suçum değil." Kyungsoo somurturken atarlandı ve surat asarak kollarını bağladı. "Senin suçun, aptal çükünün ve aptal sperminin suçu. Senden nefret ediyorum."

Jongin buna gülse miydi, gururlansa mıydı yoksa gücense miydi bilmiyordu.

Bir yandan, ilk sevişmelerinde Kyungsoo'yu hamile bırakmıştı. Kondomsuz seks yaptığı ilk seferinde. Bu bir rekor falan olmalıydı. Ve üstelik bir oğlu olacaktı. Ailesi o doğmadan önce iki kez denemişti. Herhâlde şanslı falandı.

Mükemmel bir nişanlı, yolda bir oğlan, zengin müstakbel kayın akrabalar. Başarmıştı.

Araba istemek konusunda çok fazla sızlanırsa, Kyungsoo babasına yalvarırdı ve emindi ki birkaç gün içinde hangi rengi istediği sorulurdu.

Gerçeği idrak etmiş ve nedense gururlu hissetmişti. Eğer Kyungsoo gibi mızmızlanırsa Yunho'nun pes edip etmeyeceğini merak ediyordu. Gerçi önce Jaejoong üzerinde denemesi gerekecekti.

"Bu adil değil." Kyungsoo somurtarak oyunun devam etmesini izlerken homurdandı.

"Kimse sana git sapık ol demedi." Kyungsoo kolunu çimdikleyip çevirirken şok içinde nefesini tutarak yanıtlamıştı. Boğazının derinlerinden inildedi, büyük olan onu bırakmayı reddettiği için oyun tamamen unutulmuştu.

"Ah, ahh, ahhh! Bırak!"

"Tam bir süt çocuğusun." Kyungsoo dileğini yerine getirmeyi reddederek ona güldü, Jongin kolunun moraracağını ve bunu eninde sonunda annesine açıklamak zorunda kalacağını biliyordu. "Kavgaya falan karışmaktan Allah muhafaza etsin seni."

"Bırakmazsan seninle kavga edeceğim!"

"Dene de görelim!" Kyungsoo genç oğlanın yüzünü avuçlayıp somurtan dudaklarına kısa bir öpücük kondurmadan önce nihayet nişanlısını bırakarak güldü.

Büyük olan burunlarını birbirine sürttüğünde Jongin neredeyse ciyaklayacaktı, Kyungsoo'nun sevimlilik yapması dünyadaki en güzel şey olduğundan kolundaki acıyı tamamen unutmuştu.

Nedense arkadaşları aynı fikirde değildi.

"Bu dünyadaki en iğrenç derecede sevimli çift muhtemelen sizsiniz." Jongdae ikiliye bakarken suratını ekşiterek konuşuverdi.

Kyungsoo en iyi arkadaşından tarafa suratını astı, hakareti için kıyameti koparmaya hazır görünüyordu.

"Ah lütfen, bunu bana minik kurabiyem diyen biri söylüyor. Senin konuşmaya hakkın yok." Alay etti ve Chanyeol ile Baekhyun kahkahalarla gülmeye başladı, Tao tiksinmiş bir ifade yaparken Sehun kişniyordu. Sehun ile kendisi bile bu kadar yağcı değildi.

"Küçüktüm!" Jongdae ciyakladı, Jongin ile Joonmyun hariç herkes gülerken kulaklarına kadar kızarmıştı. Aslında sevgilisi biraz sinirli görünüyordu ve geçmişteki ilişkileri ne zaman söz konusu olsa Jongin hep tuhaf bir ruh hâline giriyordu. "Uzun zaman önceydi!"

"Çok iğrençtin, niye seninle çıkmışım ki ben." Kyungsoo onun sefilliğine gülerek devam etti ve Jongdae dik dik bakmadan önce somurttu. Madem öyle işte böyle.

"Çükümü seviyordun da ondan." Diye yapıştırıverdi ve Sehun içeceğini püskürttü.

"PEKÂLÂ BENCE BU KADAR YETER!" Chanyeol bunun burunlarından soluyan Jongin, Jongdae ve Joonmyun arasında üçüncü dünya savaşını çıkarabileceğini fark ederek bağırdı.

Kyungsoo uzun zamandır ilk defa Jongdae'ye ters ters bakan nişanlısına bakarak garipçe boğazını temizledi. Eh, bu güzel zirve kısa sürmüştü.

"Şaka yapıyor sadece." Nişanlısının kolunu çekiştirerek fısıldadı. "Boş ver gitsin."

"Ama haklı değil mi? Benden önce onunla tüm o işleri yaptın mı?" Jongin somurtarak sordu, Joonmyun'dan kendi azarını yiyen hatta kolundan çimdiklenen Jongdae'ye hâlâ dik dik bakıyordu.

Kyungsoo iç çekti, çok zorlanarak kalktı ve Jongin'e de kalkmasını işaret etti. Jongin'i odalarına götürüp yatağın ucuna oturarak hâlâ somurtan sevgilisinin yüzüne bakmadan önce arkadaşlarına hemen döneceklerini söyledi.

"Jongdae beni ilk kez burada öptü." Dedi ve Jongin, beklendiği gibi somurttu. "Çünkü babam doğum günümü kaçırmıştı." Açıkladı ve Jongin'in yüzü biraz aydınlandı.

"Ah, bilmiyordum."

"Hmm, çıkmıyorduk ama oluverdi işte." Hafifçe kızararak açıklamayı sürdürdü. "Sen de beni burada öpmelisin."

"Ne?" Jongin güldü, başını sallamadan önce Kyungsoo'ya baktı. "Bu kanka kanununu bozar. Burası onun yeri, benim değil."

"Böyle bir kanun yok!"

"Evet var!" Yüksek sesle itiraz etti. "Birinin yerinde başka birini öpmezsin. Orası onun yeri, önce o sahiplendi." Vurguladı.

Bu, dile getirilmemiş başka bir adamın yerinde birinin öpülmemesi kuralına aykırıydı. Orası sadece o kişiye ayrılmış özel bir yerdi. O sahiplenmişti, onundu.

"Öyleyse senin yerin yap." Kyungsoo mırıldandı ve aman Yarabbi, kızarıyordu!

Müstakbel kocası ne zaman bu kadar minnoş olmuştu?!

Nişanlısı sevimlilik yaptığı için manyak gibi ciyaklamaya ve gülmeye başlaması utanç verici olacağından kendini toplaması biraz sürdü ve işi bitince mümkün olduğunca beyefendi gibi davranmaya çalışarak boğazını temizledi.

"Ne zamandan beri bu kadar klişe birisin sen?" Diye sordu, Kyungsoo daha çok kızardığı, can çekişen bir kanarya gibi sevimlice hafif bir ses çıkardığı ve yüzünü ellerine gömdüğü için neredeyse kendini kaybedecekti.

Çok. Ama. Çok. Tatlıydı.

"Sadece kızmanı istemedim!" Kyungsoo sızlandı, paniklemiş ve alenen utanmış görünüyordu. Sevimlilik yapmazdı o; sevimli olmaya niyeti hiç olmamıştı. Ama Jongin ona aptalca şeyler yaptırıyordu.

Âşık olduğunuz zaman delice şeyler yaparsınız. Ah, şimdi anlıyordu. Hayat dersi için teşekkürler, Herkül.

Jongin ışıl ışıl güldü, kızaran nişanlısına baktı ve utancını yok etmeye karar verdi. Sadece bir şeyi netleştirmesi gerekiyordu.

"Onun yerini almamı mı istiyorsun?" Büyük olana bakarak sordu. Tüm bunların altında başka bir anlamın yatıp yatmadığından emin değildi. Jongdae'nin yerine mi geçiyordu? Gerçekten Kyungsoo'yu büyükten çalmış mıydı? Daha da iyisi bu iyi bir şey miydi ve buna sevinmeli miydi?

Kyungsoo sessizce başını salladı; gerginlikten olduğunu farz ettiği bir sebepten dudaklarını ıslattı. Kyungsoo gergindi.

İşte buydu, mutlu bir şekilde ölebilirdi. İlişkilerinde rolleri tamamen tersine çevirmeyi başarmıştı. Ağlayabilirdi.

Ama ağlamayacaktı zira o zaman tamamen mahvederdi. Bunun yerine mümkün olduğunca sakin davranmaya çalıştı.

"Seni nasıl öpmüştü?"

Kyungsoo ona baktı, yanakları tekrar pembeleşmeden ve kalbi çırpınma gibi aptalca şeyler yapmadan önce şaşkın bir tavırla birkaç kez gözlerini kırpmıştı.

"Ben, ııı, a-ağlıyordum ve bilemiyorum işte o-o da." Kyungsoo tamamen utanarak dudağını ısırdı. "Beni öptü?"

Son kısım ciyaklama gibi gelmişti ve Kyungsoo'yu çok tatlı olduğundan şak diye kucağına çekip öpmediği için kendisiyle gurur duyuyordu.

"Pekâlâ, seni böyle mi öptü?"

Öne eğildi, büyüğün dudaklarına belli belirsiz dokunan ama yine de dudaklarını gıdıklayan hızlı bir öpücük kondurup çekildi.

"H-Hayır." Kyungsoo sessizce kekeledi, daha da kızarmış ve elleriyle oynamaya başlamıştı. Aynen, kesinlikle gergindi.

"Hm?" Merakla sordu, Kyungsoo'nun ilk öpücüğünün kendisininki gibi hızlı bir öpüp çekilme olmamasına çok şaşırmıştı. Ama şu vardı ki daha beş altı yaşındaydı ve oyun parkındaki bir oğlanla olmuştu. "Nasıl öptü öyleyse?"

Kyungsoo yine tuhaf bir ses çıkardı, gözlerinde kaygıyla ona baktı ve Jongin'in onu utandırmaktan oldukça keyif aldığını gördü. Jongin bu hissi sindirdi zira sık sık olmuyordu ve muhtemelen Yunwoo doğana kadar da bir daha olmayacaktı.

"Iıı, o, ııı, şey." Kyungsoo geveledi, gürültüyle yutkundu ve gömleğinin yakasıyla oynadı. "Beni öptü ama ııı, ondan daha uzundu ve şey, d-diliyle de bir şeyler yapmış olabilir."

Jongin başını salladı, bilgiyi sindirdi çünkü az sonra bunu lehine kullanmayı planlıyordu. Er ya da geç kullanacaktı zira Kyungsoo'nun sanki ilk defa öpülmek üzereymiş gibi davranışı onu içten içe sersemlemiş hissettiriyordu.

Tekrar eğildi, Kyungsoo nefes almayı toptan bırakıp ona pörtlek gözleriyle bakarken gülmemeye çalışıyordu.

Onu tekrar hafifçe öptü ama çekilmek yerine dilini çıkardı ve Kyungsoo kesikçe nefes aldı, dudakları yavaşça birlikte hareket etmeye başlarken gözleri titreyerek kapanmıştı.

O kadar da şehvetli değildi, her şeyden daha romantikti ama daha da hararetlenmeye başlarken ikisine de dünyayı tamamen unutturmuştu yine de.

Yani elbette kapının çalındığını duymamışlardı, fark etmek için birbirlerine tutunmakla fazla meşgullerdi. Ve kapı ikisini de sıçratarak biraz gürültülü bir şekilde açılmıştı.

Chanyeol onlara bakarken Kyungsoo utançla ciyakladı.

"Yiyişmek istiyordu iseniz söyleyebilirdiniz, Allah sen büyüksün yav!" Chanyeol şakayla çıkıştı, koridordan aşağı yönelirken gülerek kapıyı kapatmıştı.

Kyungsoo homurdandı, yüzünü Jongin'in omzuna sakladı ve nişanlısıyla yiyişirken yakalandığı için tamamen utanmamaya çalıştı. Niye böyleydi ki?

"Artık bizim yerimiz, değil mi?"

Gözetledi, Jongin'in ona gülümsediğini gördü ve kızardı.

"Evet, bizim yerimiz."

-------------

14 Mart Çarşamba, 28. Hafta 4. Gün

Yunwoo'nun kafası büyüktü, çok büyük. Jongin gerçekten üzülüyordu zira anlaşılan baba tarafından almıştı bunu. Jaejoong da onun kafasının kendisi ve Kyungsoo'nunkinden büyük olduğunu doğrulamıştı. Katranı kaynatsan olur mu şeker, cinsine soktuğum cinsine çeker, diye düşündü.

Yaklaşık yirmi dakika önce doğum öncesi muayenesinden gelmişlerdi ve Kyungsoo şimdiden uykuya dalmıştı. Artık geceleri adamakıllı uyuyamıyordu ve tığ işlemekle geçirdiği saatleri telafi etmek için (tabii ki sormamıştı) gün içinde kısa şekerlemeler yapıyordu.

Arkada çalışan televizyonu dinlerken ondaki ultrason fotoğrafına bakıyordu. Yunho ile Jaejoong Yunwoo'nun beşiğini kuruyorlar, tüm mobilyayı hallettikten sonra odalarına taşımayı düşünüyorlardı.

İkilinin neyin nereye gideceği ve vidaları kaybedip durmalarıyla ilgili didişmelerini belli belirsiz duyabiliyordu ve bu onu kıkırdatmıştı, Kyungsoo uyanmadan önce ona sokulmak için dönmeden evvel fotoğrafı komodinin üzerine koydu.

Bir sorusu vardı ve şu an da istediğini elde etmek için mükemmel bir zamandı.

Dikkatlice bir parmağını büyüğün boynunda gezdirdi, tekrar yukarı çıkarıp Kyungsoo'nun kıs kıs gülmesine neden olarak kulağının arkasında durmadan önce boynunun girintisinde durdu. Aşama bir tamamlandı.

"Hyung." Parmağını daha çok oynatıp daha çok kıkırdama elde ederek fısıldadı. Kyungsoo'nun dudaklarının yukarı kıvrılmasını izleyerek gülümsedi. "Kyungsoo hyung."

"Jonginnie dur." Kyungsoo uykulu uykulu sızlandı, elini rastgele savuruyor ama onu tamamen ıskalıyordu. Çünkü Kyungsoo hâlâ uykuluydu.

"Sadece sonraki bebeğimizin adını benim koymama izin verirsen dururum." Kyungsoo'nun gerçekten uyanıp planını çakması ihtimaline karşı uzatmak istemeyerek hızla söyledi.

"Hmm, bebek mi?" Kyungsoo mızmız bir sesle sordu, ufak bir esnemeden sonra dudaklarını kapattı. "Yeni bir bebek mi yapacağız? Ama Yunwoo ne olacak?" Uykusunda bile üzgün görünerek sızlandı.

"O doğduktan sonra, yeni bir bebek yaptığımız zaman, adını ben verebilir miyim?" Yarı uyanık Kyungsoo'ya izah edebildiğini umarak açıkladı.

"Yeni bir bebek mi?

"Evet, yeni bir bebek." Kyungsoo sırıtırken gözlerini devirerek hafifçe güldü. Eh hiç olmazsa birden fazla çocuk yapmak konusunda yalan söylemediğini biliyordu. "Adını ben koyabilir miyim?"

Kyungsoo başını salladı, yüzünü duvara dönüp uykusunda biraz daha sayıklamadan önce hafifçe mırlamıştı.

Jongin: 1

Uyurkonuşur Kyungsoo: 0

----------------

15 Mart Perşembe, 28. Hafta 5. Gün

Jongin çarşamba gecesi hüzünlenmeye başlamıştı ve perşembe sabahı olduğunda Kyungsoo pazar günü gelip de annesinin evine dönmesi gerekmeden önce çok az zamanlarının kaldığını fark etmeye başladığını söyleyebilirdi. Annesi onu kontrol etmek için defalarca aramıştı ama Jongin'in kendi ailesiyle konuştuğundan emin değildi bile.

Endişelenecek bir şey olmayabileceği için sormak istemiyordu. Jongin bundan bahsetmek istediği zaman, bahsedecekti.

Ama şimdilik Jongin'i mutlu etmeye odaklanmak zorundaydı.

"Sevişelim mi?" Dudaklarını ısırıp biraz olsun çekici görünmeye çalışmak için elinden geleni yaparak ciddiyetle sordu.

Sevişmek istemediğini söylemek yalan olurdu, sadece soyunmak ve şişman hissedip ağlamak istemiyordu. Bazen öylesine duygusal oluyordu ki bir başladı mı feriştahı gelse duramıyordu.

"Gerçekten istiyor musun?" Jongin yavaşça sordu, bakışlarını telefonundan kaldırdı ve ona şüpheyle baktı.

"Şey, evet ama çok değil, istiyorsan yapabiliriz." Omuz silkerek yanıtladı.

"Sen istemiyorsan, istemiyorum."

"Hı." Bugün yapabilecekleri başka bir şey düşünmeye çalışırken dudaklarını bastırarak kaşlarını çattı. Zaten alışverişe gitmişlerdi ve tüm arkadaşları bugün piknikteydi ama kendisi güneşin altında olmak için çok yorgundu. Çıkarsa ayakları fazlasıyla şişecekti.

Fikir üretmek için beynini çalıştırdı, aklına bir tane geldiğinde film izlemekte karar kılmak üzereydi.

"Kale yapmak ister misin?" Diye sordu ve Jongin'in gözleri heyecanla parladı.

"Vallaha mı?!"

Başını sallarken kıkırdama dürtüsünü bastırdı, yataklarından kalktı ve Jongin büyüsünü yaparken yere oturdu.

-----------

"Yunho şu an ne yaptığımızı bilmiyoruz." Jaejoong pes ederek iç çekti.

Nedense tüm talimatlar İngilizceydi ve ikisi de o dilde o kadar akıcı değillerdi. Google çeviriyi denemişlerdi ama o da hiç mantıklı şeyler söylemiyordu. Bir saattir debeleniyorlardı ve artık pes etmişti.

"İngilizce okuyabiliyorum ben! Az müsaade et bana." Yunho sanki faydası olacakmış gibi gözlüklerini takmadan önce gözlerini kısarak talimatlara baktı.

"Hayır efendim okuyamıyorsun, Kyungsoo'dan iste, herhâlde ikimizden daha iyi İngilizce biliyordur."

"Japonca ve Çince biliyor o, İngilizce değil." Yunho bakışlarını kaldırıp şaşkınca nişanlısına bakarak belirtti. Kyungsoo İngilizce bilmiyordu, değil mi?

"Hiç Japonca konuşurken duydun mu onu? Katlediyor resmen!"

"Etmiyor." Diye savundu ama baktığınız zaman, genci on üç yaşından beri derslere götürmüyordu, yani bu doğru olabilirdi. "Peki, ona soralım."

Yerden kalkıp sessizce Kyungsoo'nun odasına yöneldiler. Kapısını açtıklarında ikisi de durdu, hayranlıkla komodinden yere uzanan yorgan kütlesine bakıyorlardı. Minyatür bir kaleye benziyordu ve Jaejoong beşiği kurmak için sadece Jongin'e ihtiyaçları olduğunu düşünmüştü.

Yorgan öbeğinin altından bir filmin oynadığını zar zor duyabiliyorlardı, iki genç yerlerini belli eden komik bir replik söylendiğinde gülmüşlerdi. Yunho kapıya tıklayıp içlerinden birinin gelmesini beklemeden önce Jaejoong ile bakıştı.

Gelen Jongin idi, iki sandalyenin desteklediği açık alana götüren bir tünelden emekleyerek çıkmıştı. Komik bir şekilde kafasını çıkardı ve Jaejoong güleyazdı.

"Selam!" İkiliye bakarak gülümsedi.

Jaejoong onun on yaşında bir çocuğa benzediğini düşünmüştü ve kale de kesinlikle bu hayali canlandırmasına yardımcı oluyordu.

Bu ikisinin iki aydan az bir zaman sonra çocuğu olacaktı ve tutmuş bahar tatilini bir kalenin içinde film izleyerek ve kokusuna bakılırsa patlamış mısır yiyerek geçiriyorlardı.

"Iıı, Kyungsoo gelebilir mi?" Yunho sordu ve Jaejoong bu kez gülmeye başladı.

Jongin hızlıca başını salladı ve çok geçmeden yerini Kyungsoo aldı, n'aber diye sormadan önce biraz mısır yedi.

"Şunu okuyabilir misin?" Yunho homurdandı, öğrendiği neredeyse bütün İngilizceyi unuttuğu için on yedilik oğlundan yardım istemek zorunda kalmaktan utanmıştı. Artık birisi ona çeviri yapıyordu.

Kyungsoo kâğıdı alıp bağdaş kurarak oturdu, suratını ekşitti ve kâğıdı okumaya girişmeden önce karnına hızlı bir bakış attı.

"Bazı kelimeleri biliyorum." Neşeli bir sesle belirtti, Jaejoong'un kendini toplaması için zamana ihtiyacı vardı.

"İngilizcede akıcı olduğunu sanıyordum!" Jongin kalenin merkezinden seslendi ve Yunho somurttu.

"Sırf aksanımın iyi olması akıcı olduğum anlamına gelmiyor!" Babasına bakmadan önce karşılık verdi. "Kusura bakma baba, bahsedilenlerin yarısını anlamadım ama Kris hyungu arayabilirim, yeterince iyi çevirebilir. Sadece şeyi bulmam lazım, oh, sağ ol Jongin."

Oğlandan telefonu aldı ve arkadaşlarından birini aramaya başlarken Yunho iç çekti. Utanç bastırmıştı. İngilizce konuşma yeteneklerini tazelemesi gerekiyordu.

------------

"Kris niye babanın yanında bu kadar garip görünüyor?" Oğlan Yunho'ya çeviride yardımcı olurken gülmemek için hunharca çabalayarak fısıldadı. Çok rahatsız görünüyordu; Kris onunla aynı boydaydı ama yanında çocuk gibi görünüyordu.

"Bilmem ki, Kris'in genel hâli gariptir zaten." Kyungsoo da fısıldadı, Yixing yanında kıkırdıyordu çünkü bu doğruydu.

Kris en sevdiği ünlüyle konuşuyormuş gibi görünüyordu ve bu epey komikti. Neredeyse deli gibi gülüyordu. Koca bir serseme benziyordu, Jaejoong bile aynı fikirdeydi.

"Bugün bir iddiayı kaybettim." Yixing somurtarak konuştu, Kyungsoo'nun omzuna yaslandı ve üzgünce iç çekti.

"Ne konuda?"

"Baekhyun'un ondan ayrılmayı planladığına Chanyeol'ü ikna edersek onun ağlayıp ağlamayacağına dair Jongdae ile iddiaya girmiştim."

Kyungsoo kahkahalara boğuldu, en iyi arkadaşlarından birinin bir şaka yüzünden ağladığı fikrinden aşırı keyif alarak bacağına vuruyordu. Jongin de Kyungsoo'dan özür dilediği gece Chanyeol'ün ağladığını gördüğü anıyı hatırlamıştı. Biraz çakırkeyif olsa da komikti.

"Eee, ne yapmak zorundasın?" Diye sordu ve Yixing sefilce inledi.

"Pazartesi Jongin'den öğrenirsin, beni konuşturma şimdi." Yixing homurdandı ve Kyungsoo ile Jongin bakıştılar.

"Ama sence ayrılırlar mı ki?" Kyungsoo ayakları şişmeden önce onları uzatarak sordu.

"Herhâlde, bilmiyorum." Yixing omuzlarını silkerken yanıtladı.

Jongin ikiliye şaşkınca bakarken kaşlarını çattı. Neyden bahsediyordu bunlar? Chanyeol ile Baekhyun neden ayrılacaklardı ki?

"Yani, Baekhyun seneye üniversiteye başlayacak ve Baekhyun sarhoş olup tek geceliklerle yatan tiplere benziyor, sonra Chanyeol bunu öğrenecek ve ben de onu dövmek zorunda kalacağım."

"Aynen."

"Siz neyden bahsediyorsunuz?" Jongin bu sohbetin gittiği yönden hiç hoşlanmayarak konuşuverdi.

"Mesele şu ki Baekhyun gelecek dönem üniversiteye başlayacak, Chanyeol uzun mesafe ilişkilerinin adamı değildir, birbirlerinden kopacaklar ve ayrılacaklar, bu kadar basit." Yixing açık açık konuştu ve Kyungsoo ona katılarak başını salladı.

Nefesini tuttu, midesi kasılmaya başlamıştı. "Ama sen ve Kris bir süredir berabersiniz!"

"Biz Kris çoktan üniversitedeyken çıkmaya başladık. Büyük fark var."

"Doğru." Kyungsoo katıldı ve Jongin'in midesi daha çok kasıldı. Nedendi emin değildi ama kasılıyordu.

"Gerçekten bu olacak mı sizce?"

"Sadece tahminde bulunup gerçekçi davranıyoruz. Üniversite büyük bir tebdilimekân ve her çift bunun altından kalkamıyor, bu bir gerçek Jongin. Baekhyun hakikaten iyi bir üniversiteye girdi ve meşgul olacak. Ayrılmalarını istediğimden değil, sadece bu olursa Chanyeol'ü nasıl toplayacağımı düşünüyorum."

Jongin başını salladı, Yixing ile Kyungsoo büyük olanın mezuniyet töreninden bahsetmeye başlarken her şeyi sindirdi. Gelecek sene Yixing ile Baekhyun'un üniversiteli olacaklarını ve Kyungsoo ile arkadaşlarının son sınıf olacaklarını fark etmemişti bile, bir çocuğu olacak ve lise hayatının en zor yılını yaşayacaktı.

Aniden tünelin ucu bombok yerlere çıkmaya başlamıştı ve dikkatini dağıtan tek şey Kris'in parlak yeşil donunun görünerek kıç üstü yere düşmesi olmuştu.

O an ne hissedeceği konusunda kararsız kalmıştı.

Bir yandan liseyi neredeyse bitirmişti, yakında bebeği olacaktı ve nihayetinde Kyungsoo ile evlenecekti.

Bunların arasında yaşanabilecek şeyler onu kaygılandırıyordu.

Çünkü Chanyeol ile Baekhyun'un üniversite yüzünden ayrılma ihtimalleri varsa o ve Kyungsoo ne olacaktı?

Kyungsoo bir bebeği varken ve o hâlâ liseliyken üniversiteye gidecek miydi?

Bir süredir ilk defa Kyungsoo'nun hayatını tamamen mahvetmiş gibi hissediyordu ve kendini bunun aksine ikna edebileceğinden emin değildi.

Galiba bir şalgam suyuna ihtiyacı vardı.

---------------

16 Mart Cuma, 28. Hafta 6. Gün

Cuma günü Kyungsoo Jongin'e Zelda Efsanesi aracılığıyla Nintendo dünyasını öğretti. Görüldüğü üzere, Zelda bir kızdı, yeşil kıyafetli elf eleman değil. O Link idi.

"O bir Hyruleli!" Kyungsoo başlarken vurguladı. "Kokiri Ormanı'na terk edilip Büyük Deku Ağacı'na evlatlık verildi."

Aynen, bu da ona hiç mantıklı gelmemişti.

En azından oyuna başlayalı bir saat olup devasa bir örümcekle dövüşmek zorunda kalana kadar. Garipti, özellikle de Kyungsoo ona yanlış yaptığını söyleyip sızlandığı ama nasıl batırdığını açıklamaya yeltenmediği için.

"Yolculuğu kendin yapmak zorundasın."

Bu deneyimden sonra tek söyleyebildiği Kyungsoo'nun maceralarını oldukça ciddiye aldığıydı.

Bir süredir oynuyorlardı ve Kyungsoo'nun oyunu neden bu kadar sevdiğini pek anlamamıştı ama en azından eğlenceliydi. Kyungsoo gerçekten oyunu seviyordu, fondaki şarkıya neşeyle hımlayarak eşlik ediyor ve ona küçükken Jongdae ile oynarken tüm oyunu bitirene kadar uyumadıklarına dair öylesine hikâyeler anlatıyordu.

Kyungsoo annesine gitmeden önce birlikte iki günleri kaldığı için en azından dikkat dağıtıcıydı.

"Baksana, bu sensin!" Baykuş tekrar ortaya çıkarken düz ekranı göstererek güldü.

"Ben baykuş değilim!" Kyungsoo ona yastıkla vurup ciyakladı ve Jongin daha çok güldü.

"Sen sevimli minik bir baykuşsun!"

"Ben minik değilim!"

"Huu!" (Ç.N: BAYKUŞ SESİ YAPIYOR)

"Baba ya!" Kyungsoo sızlandı ve Yunho pörtlek gözleriyle salona girerken Jongin anında gülmeyi bıraktı. "Jongin bana baykuş dedi!"

Yunho ona korkuyla bakan oğlana baktı, neredeyse gülecekti ama bu yalnızca tuhaf olacağından bunu yapmadı. Kyungsoo bazen gerçekten bir baykuşu andırıyordu.

"Iıı, ona baykuş demesen?" Diye sordu, durumu nasıl idare edeceğine dair bir fikri yoktu.

"Emredersiniz." Jongin çabucak belirtti ve Yunho odadan çıktı.

Kyungsoo boş vermeden önce ceza verilmediği için somurtmuştu. Şu an nişanlısına sokulmayı tercih ederdi ki tam olarak onu yapmıştı, onun oyunu oynama çabalarını izleyerek başını Jongin'in baldırına yasladı. Yunwoo kaburgalarını tekmelediğinde şekerleme yapmak üzereydi, homurdanarak yüzünü Jongin'in bacağına gömdü ve ağlamamaya çalıştı çünkü Yunwoo çok kemikliydi ve bazen onu çok sert tekmeliyordu.

Bebeğinin tekmelerini hissetmeyi seviyordu ama oğlu mesanesine baskı yapmaya veya kaburgalarını kum torbası niyetine kullanmaya karar verdiği zaman bundan nefret ediyordu.

Anlaşılan annesi de ona hamileyken bunları yaşamıştı, yani ektiğini biçiyordu. Annesine acı vermişti ve şimdi de kendisi tam olarak aynı muameleyi görüyordu. Berbattı.

"İyi misin?" Jongin oyunu durdurarak boynunu biraz ovaladı.

"İyiyim."

Doğrulup biraz gerinmeden önce iç çekti, karnını okşadı ve Yunwoo'nun yatışıp uyuklamasını falan umdu. Oğlunun ağlayıp altına yapmasını, sanki futbol topu tekmeliyormuş gibi onu tekmelemesine çok daha fazla tercih ederdi.

Korkutucu olsa da bebeğini kucağına almak ve onu öpücüklere boğmak için sabırsızlanıyordu. Aynı anda hem korkuyordu hem de heyecanlıydı.

"Sence Yunwoo kaç kilo olacak?" Merakla sordu.

"On yüz bin milyon." Jongin şaka yaptı, dikkatini Kyungsoo'ya vermek için oyunu tekrar durdururken gülüyordu.

"Ölürüm lan." Kyungsoo koluna yaslanmadan önce göğsüne hafifçe vurarak suratını ekşitti.

"Ben üç kilo iki yüz elli beş gram imişim!" Neşeyle belirtti. Tombul bir bebekti, övünmek gibi olmasın ama çok tatlıydı. Bebeklik fotoğraflarından hareketle Kyungsoo herhâlde ufak tefek bir bebekti.

"Vay anasını, şişkoymuşsun."

Kyungsoo ona kıkırdadı ve Jongin somurttu. O tombul idi, şişko değil.

"Ben sadece iki kiloymuşum."

"Allah ya, doğuştan minikmişsin sen." Şimdi bile Kyungsoo yaşıtı birçok kişiden kısaydı, sadece biraz daha kiloluydu. Şey, fazla kiloluydu ama iyi bir sebepten. Ama yine de, dün doktorun muayenehanesindeki tüm o gebeleri görmüştü ve Kyungsoo onlarla kıyaslayınca hâlâ ufak tefekti.

"Ben ufak tefek değilim, sadece uzun boylu değilim." Kyungsoo kendini savunarak homurdandı ama o bile en az ortaokula kadar kendi sınıfındaki en kısa çocuk olduğunu biliyordu.

"Neyse, iddiaya var mısın?" Jongin eğlencesine sordu.

"Son seferinde sonuna kadar duramamıştın!" Kyungsoo ofladı. Bir sebepten bir haftalık süre kısa kesilmişti, şu an hatırlayamıyordu. Hatırladığı şey Jongin'in kurallara sadık kalmadığı idi.

"Bu sefer duracağım söz!" Jongin sızlandı.

Ve eh, Kyungsoo sıkılmıştı ve yeni bir iddiadan kime ne zarar gelirdi ki?

"İyi, ufak tefek olmayacak! En az üç kilo yüz elli gram diyorum!"

"Pff." Jongin güldü. "Üç kilo bile gelmeyecektir. Minik olacak ve haklı olduğum kanıtlandığında emrime amade olmak zorunda kalacaksın. Anlaşma bu."

Kyungsoo düşündü, Yunwoo'nun o kadar minik olacağından son derece şüpheliydi. O kadar yaygın bir şey değildi.

"İyi." Jongin ile tokalaşarak anlaşırken belirtti.

"Ama sen bir şart koşmadın." Jongin büyüğü yan gözle süzerek konuştu. Aslında söyleyebileceklerinden korkuyordu.

"Kazanırsam öğreneceksin." Kyungsoo şüpheli bir şekilde söyledi ve Jongin yutkundu.

Kendini neye bulaştırmıştı böyle?

BÖLÜM SONU

Ç.N: YAPIYORSAN KORKMA, KORKUYORSAN YAPMA JONGİN HAHAHA. ** İÇİN AÇIKLAMA ŞU, OYUNCULARDAN BİRİ 'DAHA ÖNCE HİÇ xxx YAPMADIM.' ŞEKLİNDE BİR ŞEY SÖYLÜYOR, SİZ O ŞEYİ YAPTIYSANIZ BİR PARMAĞINIZI İNDİRİYORSUNUZ VE PARMAKLARI İLK BİTEN OYUNU KAYBEDİYOR BENİM BİLDİĞİM KADARIYLA. EVET. OKUDUĞUNUZ İÇİN TEŞEKKÜRLER, HYUNGUNUZ KAÇAR.

3...

Continue Reading

You'll Also Like

965K 53.5K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
1.4K 272 7
Harry en büyük düşmanı Voldemort ile savaşırken babası tarafından kaçırılan ve ağır işkenceler gören Draco'yu sonunda bulduğunda, genç seherbaz ölümü...
62.4K 5.2K 36
YiZhan sevelim sevdirelim 💜💜
92.5K 6.8K 33
Ben, Kim Jongin, beceriksizin tekiydim. Doktorluk yapamıyordum , eşim ile başa çıkamıyordum, dans edemiyordum fakat hamile kalabiliyordum.