Knocked Up ★ [ÇEVİRİ]

By minnikiniz

253K 13.6K 5.9K

TANITIM Do Kyungsoo birçok şey planlamıştı, hamile kalmaksa kesinlikle bunlardan biri değildi. Ana Çift: KaiS... More

KNOCKED UP
1- Cehennemden Gelen Gülen Surat
2- Muzlu Sütün Gücü
3- Unicorn ve Baozi
4- Nutella
5- Do U-Know ?
6- Kıskanç Jongin
7- Öpüşken Soo
8- İtiraf
9- Panda Zamanı
10- Unicorn'un Doğum Günü Pt. 1
11- Unicorn'un Doğum Günü Pt. 2
12- Yaban Mersini Soo
13- İki Jong Bir Doğru Etmez
14- Yok Kurdum Ben
15- Auu
16- Şamara Baba Diyeceksin, Biliyorsun Değil mi?
17- Üç İbneşörler
18- Alttakiler Bayramınız Mübarek Olsun
19- Hindistan Cevizindeki Misket Limonu
20- Kayınpederle Tanışma
21- Kyungsoo Birleşik Devletleri Saldırdığında
22- Ben Bilmem Babaannem Bilir
23- Ağlama Bebeğim
24- Evi Olmayan Aptal
25- Do Kyungsoo'yu İstiyoru[M]
26- En İyisini Babişko Bilir
27- Al Kırdın Kırdın
28- Aşk Hassas Bir [M]evzu Olabilir Bu Da Bize Koyabilir
29- 2 Jong 1 Soo ve Piremses Lulu
30- Tam Bir Götsün U-Know
31- Eski Sevgili Vakası
32- İki Porsiyon Çiğ Köfte
33- Pipiligiller
34- Kale-aydın
35- Jonggöt
36- Canım Annem
37- Yavru Kim
38- Çiğ Köfte Ruhun Gıdasıdır
39- A Be Kaynanam Pt. 1
40- A Be Kaynanam Pt. 2
41- A Be Kaynanam Pt. 3
42- Noel'den Önceki Geceydi
43- Geçen Noel
44- Ökse Otunun Altında
45- 'Çıtır' Tavuk
46- Evet, Ediyorum... Galiba
47- Asansör Muhabbeti
48- Bay Lu'ya Geçiş
49- Mutlu Mu Yıllar?
50- Hastayım Dedim Dedim İnanmadınız Bak Ne Oldu Şimdi?
51- Sakla Lazımlığı Gelir Zamanı
52- Sadece Sen
53- Bir Veya... İki Hafta
54- Bütün Aşkımı
55- Jongkirve
57- Bahar Tatili Pt. 2
58- Acısıyla Tatlısıyla
59- Yanımda Kal
60- Bir Sen, Bir Ben, Bir De Bebek

56- Bahar Tatili Pt. 1

2.1K 115 42
By minnikiniz

Knocked Up

Yazar: jjokkomi

Çeviri: Minnie Hyung

BÖLÜM 53 Part 1

9 Mart Cuma, 27. Hafta 6. Gün

Yunwoo patlıcan boyutundaydı, en azından gebelik kitabının ona söylediğine göre. Jongin aynı anda çok iş yapıyordu, büyük olan salata soslu havuç yiyip kitap okurken Kyungsoo'nun ayaklarına masaj yapmaktaydı. Önceden tüm kitabı okumuştu ama birçok şeyi unutmuştu da.

Bu çoğunlukla doğum zamanının oldukça yaklaştığı son üç aylık dönemi aklından çıkarmaya çalıştığı içindi ve bu onu gök gürültüsünden daha çok korkutuyordu.

Açıkçası Kyungsoo'nun bu konuya değinmemesine şaşırmıştı ama bunun iyi bir şey olduğunu varsayıyordu. Ve Kyungsoo'nun da korkması gerekmiyor muydu? Tüm bunları yaşayacak olan oydu. Belki de henüz düşünmemişti? Bahsetmeli miydi?

Niye bu kadar karmaşıktı ki?

Homurdanarak kitabı kapattı, kâsesi için göbeğini kullanmayı komik bulan büyüğe yan gözle bakıyordu. Öylece bakıyor ve gülüyordu ve bu aslında bir nevi komikti ama Kyungsoo böyle bir zamanda devasa karnına nasıl gülebiliyordu?

"Kyungsoo?"

"Hm?" Büyük olan başını kaldırmadı, kâsenin fotoğrafını çekebilmek için telefonunu düzgünce ayarlamaya çalışıyordu.

"Yunwoo doğduğunda, ben şey ııı..." Sessizleşti, doğumhanede gerçekten olmak zorunda mı diye nazikçe nasıl soracağını bilmiyordu.

"Ne olmuş?" Kyungsoo nihayet başını kaldırdı, telefonunu kenara koydu ve kâseyi sehpaya koymak için öne eğildi.

"Şey, ııı, onu doğurttuklarında, orada bulunmak zorunda mıyım?" Hızla söyledi, inleyerek başını kaldırdığında Kyungsoo'nun yüzündeki gücenmiş ifadeyi görmüştü. Ov yo.

"Niye kendi öz oğlunun doğumunda bulunmayacakmışsın?" Kyungsoo öfkeyle sordu. Jongin ellerinin hafif yumruk olduğunu fark etmişti, bu da bunu teklif dahi edebildiği için yumruğu yemek üzere olması demekti.

Gürültüyle yutkundu, büyüğün gözlerine doğrudan bakmamaya çalışıyordu. "Çünkü bu iğrenç."

Kulağa sadece kanlı ve korkunç geliyordu. Zihninde canlanan görüntüyü sevmemişti ve ya kusacak ya da bayılıp gidecekti. Sadece düşünmek bile midesini bulandırmıştı açıkçası. Şu an yapmaya çalıştığı şey buydu dürüst olmak gerekirse ancak Kyungsoo son derece öfkeli görünüyordu.

"Haa, demek oğlunun doğumu iğrenç ama onu yapmak değil, öyle mi?" Büyük olan tersleyerek kanepedeki yerinden ona dik dik baktı ve bacaklarını anında kucağından çekti.

Jongin iç çekti; çenesini kapalı tutması gerektiğini biliyordu. "Alakası yok Kyungsoo." Diye ofladı.

Aptalca olsa bile bebek yapmak ile seks yapmak, birlikte düşünmek istemediği tamamen farklı iki şeydi.

"İyi, gelme. Umurumda değil." Kyungsoo öylece söyleyip kollarını bağlayarak asık suratıyla televizyona baktı.

Jongin ortada büyütecek bir şey yokken Kyungsoo'nun meseleyi büyüttüğünü söylemek istiyor ama aynı zamanda gereksiz bir kavga başlatmak da istemiyordu ki kendini savunmaya kalkarsa olacak olan buydu. Her türlü kaybedeceğinden sadece çenesini kapalı tuttu.

Ve Kyungsoo'nun şu an kendisine kızgın olduğunu biliyor ama nedenini anlamıyordu. Başka her şey için yanında olduğu sürece tüm o tantanayı görüp görmemesinin ne önemi vardı?

Erkeklerin doğumhanenin dışında beklemeleri sıra dışı bir şey değildi nasılsa. Aslında normaldi, Kyungsoo neden meseleyi büyütmeye gerek duyuyordu ki?

Pes etmek daha iyi, diye farz etti.

"Bak eğer orada olmamı istiyorsan, olacağım." Bir süre sonra televizyonu kısıp konuştu ama bu, Kyungsoo'yu yüzüne değil de televizyona bakmaktan alıkoymamıştı.

Kyungsoo gözlerini filmde tutmaya devam ederek dudağını sertçe ısırdı. "İstemiyorum."

Jongin kaşlarını çattı, Kyungsoo'nun şu an söylediğinin tam tersini kastettiğini çok iyi biliyordu. Neden sadece tam olarak ne istediğini söyleyemediğini anlamıyordu.

"Hayır, doğumhanede olacağım."

Hamile oğlan nihayet ona bakmadan önce suratını ekşitmişti. "Seni orada istemiyorum. Şu an seni burada istediğimden bile emin değilim."

"Ama demin dedin ki-"

"Seni orada istemiyorum *mına koyayım, anladın mı?" Kyungsoo nihayet patladığından bir süre sessiz kalarak birkaç dakika sonra tekrar konuşmadan önce büyüğün sakinleşmesine izin verdi.

Kyungsoo'ya doğru yanaşırken oğlan somurtuyor, yan gözle şüphe ile onu süzüyordu. Başını omzuna yaslamadan önce Kyungsoo dikkatini tekrar filme verene kadar bekledi.

"Git başımdan." Büyük olan onu itmek için omzunu güçsüzce kaldırarak homurdandı.

"Sadece benimle konuşursan giderim."

"Hayır." Kyungsoo inatla yanıtladı, Jongin şakağını öpmesine rağmen ona bakmayı reddediyordu.

"Soo, lütfen, sadece konuş benimle."

Kyungsoo iç çekti, nihayet küçüğüne bakarken direnci çözülüyordu, gözlerinde kaygıdan başka bir şey görmemişti. Genç olanın dokunuşuna yaslanmadan önce hafifçe kaşlarını çattı.

"Korkuyorum." Jongin'in duymasına yetecek kadar bir sesle fısıldadı.

"Neyden korkuyorsun?" Jongin'in dudakları aşağı sarktı ama Kyungsoo ile bir bakıma aynı gemide oldukları için rahatlamıştı da.

"İğnelerden." Kyungsoo mırıldandı ve Jongin bir süre afalladı. "Hastanelerden, iğnelerden, sivri şeylerden, Yunwoo'yu doğurmaktan, tüm bunları yaşamak zorunda olmaktan korkuyorum ve senin benim yanımda olacağını, olmak isteyeceğini sandığım için ağzımı açıp tek kelime etmedim." Kyungsoo sessizleşirken sesi çatladı, ağlamamaya çalışırken titrek nefesler alıyordu.

Jongin kaşlarını çatıp onu kucağına çekerek yatıştırıcı bir biçimde kollarını okşadı. "Sen ne zamandan beri bir şeylerden korkuyorsun? Bu benim işim." Espri yaptı ve Kyungsoo onun gülümsemesini sağlayarak boynunda kıkırtı-hırıltı arası bir ses çıkardı.

"Korkuyor musun?" Kyungsoo hafif bir sırıtışla başını kaldırıp sordu ama hâlâ biraz üzgün görünüyordu.

Çarpıkça gülümsedi ve başını salladı. "Doğumhanede olmak istemediğimden değil, hyung. Sadece orada olup da kusmak, bayılmak veya kafayı yemek istemiyorum."

"Bayılmazsın, muhtemelen sadece ağlarsın." Kyungsoo alay etti ve başını sallarken iç çekti. "Aşağı bakmak zorunda bile değilsin, elimi tutabilirsin."

Jongin düşündü, hâlâ her şeyden oldukça korkuyordu ama Kyungsoo büyük ihtimalle ondan daha çok korkuyordu. Bu kez cesur olması gereken oydu.

"Tamam, özür dilerim."

"Doğumhanede olacak mısın?" Kyungsoo umut dolu gözlerle ona bakıp sessizce sordu ve Jongin başını salladığında hemen gülümsedi. "Söz mü?"

"Söz." Jongin gülümseyip serçe parmaklarını bağlayarak büyüğü neşeyle ciyaklatan bir öpücük verdi. "Seni seviyorum."

"Ben de seni seviyorum." Kyungsoo uzanıp onu da beraberinde çekiştirirken yanıtladı. "Hadi biraz kestirelim."

-----------------

Kyungsoo'nun sol gözü ve sağ kaşının kenarlarında beni vardı, Jongin daha önce hiç fark etmemişti. Daha önce nasıl fark etmediğini o da bilmiyordu ama herhalde hiç oturup da Kyungsoo uyurken onu izlemediği içindi.

Bazen Kyungsoo ile konuşur ve büyük olan uykusunda en acayip ve mızmız şeyleri söylerdi ama diğer şeylere dikkatini hiç vermemişti. Tamamen anlaşılmaz bir şeyler mırıldanmadan önce burnunun nasıl kırıştığı, eğer onu öperse dudaklarının nasıl da otomatikman yukarı kıvrıldığı, benleri gibi şeylere.

Çok tatlılar, diye düşündü. Onu sevimli gösteriyorlardı. Nedendi emin değildi ama öyleydi.

Dikkatlice kaşının kenarındakini dürttü, gırgır olsun diye bip sesi çıkardı ve Kyungsoo uykusunda sızlanınca durdu, gözleri titreşerek açılırken yüzü rahatsızca kırışmıştı.

Vay delikanlı gönlüm vay.

Kyungsoolandınız.

"Beni uyurken mi izliyorsun?" Kyungsoo çatlak sesiyle sordu, odaksız gözleriyle ona bakıyor, hâlâ ayılmaya çalışıyordu.

Jongin gürültüyle yutkunup kızararak başını eğdi. Tuhaf biri miydi?

"Olabilir." Kyungsoo'nun onun ne kadar garip ve ürpertici olduğunu söylemeye başlamasını beklerken mırıldanıp dudağını ısırdı. Zira bir miktar ürperticiydi ama yaklaşık iki haftadır Kyungsoo'nun yüzünü görmüyordu (en azından bizzat) ve her bir benin konumunu yüreğiyle ezber edebilene kadar her şeyi hafızasına kazımak istiyordu.

Evet, tuhaftı.

"Beni gerçekten o kadar çok mu özledin?" Kyungsoo gülümseyerek sordu ve Jongin otomatikman başını salladı.

"Gerçekten çok özledim." Burunları değene kadar yaklaşarak cevapladı. "Deli gibi."

Kyungsoo Jongin'in yüreğini çarptıran bir kahkaha koyuverdi. "Ben de seni özledim. İkimiz de seni özledik." Belirtti ve Jongin'in dudakları otomatik olarak tebessümle kıvrıldı, eliyle üzerini okşarken Kyungsoo'nun hamile göbeğine bakıyordu.

Bazen bir baba olacağına inanamıyordu bile ve tüm bunların daha on altı yaşındayken oluyor olması onu korkutuyordu ancak minik oğlunun tekmesini hissettiğinde başka türlüsünü isteyemezdi.

"Ben daha çok özledim." Yanağını Kyungsoo'nun yanağına sürterek somurttu ve cevaben bir kıkırdama aldı.

"Teknik olarak ben iki canlıyım, o yüzden ben kazandım." Kyungsoo yanıtladı ve vay canına, çabucak bitmişti. Bu oyunda berbattı.

"Bebek kozunu oynayamazsın." Nişanlısına sırnaşmaya devam edebilmek için sızlandı çünkü pazar günü gittiğinde yapamayacaktı. Bunu düşünmemeye çalışsa da.

"Beni şişmanlatıyor ve sürekli mesaneme baskı yapıyor, gayet de oynayabilirim."

Jongin pes ederken Kyungsoo gülümsedi, boynuna sokuldu ve bir şeyler mırıldandı. Tebessümü ön kapının açıldığını duyunca büyümüştü ki bu da tek bir şey demekti.

"Babam geldi!" Ciyaklayıp Jongin'i itti ve rekor hızla yataktan kalktı. Jongin'in ağzı açık kaldı, böylesine kocaman olduğundan beri büyüğü bu kadar hızlı hareket ederken görmemişti. O da yataktan kalkıp aşağı inmeden önce birkaç kez gözlerini kırptı.

Salona geldiğinde Kyungsoo çoktan babasının kollarındaydı, elinden gelenin en iyisiyle, karnı adama düzgünce sarılmasını zorlaştırıyordu ama ikisi de bundan etkilenmişe benzemiyorlardı.

İkilinin kavuşmasını izlerken gülümsedi, Jaejoong da kenarda yüzünde benzer bir ifadeyle izliyordu.

"Saçını mı boyadın?" Diye sordu, ateş kırmızısından gece karasına dönmüştü. Daha olgun görünüyordu, bir nevi yaşlı ama bu kısmı kendine sakladı.

"Kırmızı manyak gibi soluyor." Jaejoong somurtarak saçına bakıp cevapladı. "Sarı istiyordum ama Yunho izin vermedi. Göt lalesi."

"Ben buradayım yalnız." Yunho çatık kaşlarıyla bakarak konuşmuş ancak Kyungsoo dikkatini ona vermediğine dair mızmızlanınca bölünmüştü. Jaejoong ile bakışırlarken Jongin başını sallayarak burnundan güldü.

"Sarı saçı pek sorun etmezdim ama biraz esmerim ben." Kendi çikolata kahvesi saçlarından bir tutam alıp kıvırırken yorumladı.

"OLMAZ!" Kyungsoo garajın yanındaki yerlerinden havlayan iki köpek dâhil herkesi korkutarak ciyakladı.

Jongin'in gözleri büyüğe bakarken şaşkınlıkla yuvalarından fırlamıştı. "Iıı, tamam?" Güçsüzce yanıtladı, ani patlamayla kafası karışmıştı.

"Sadece..." Kyungsoo sessizleşti; kendisine atılan bakışlara bakındı ve utançla kızardı. "Koyu hâlini seviyorum."

Jongin ona görmezden geldiği bir bakış attı ve Kyungsoo babasından pizza istedi. Neyse ki babası başını hızlıca öptükten sonra isteği yerine getirilmiş ve hâlâ ona garip garip bakmakta olan Jongin ile yalnız kalmıştı.

"Bir yerde sarışın olanın kim olduğunu biliyorsun." Omuzlarını silkerek açıkladı ve Jongin anlayışla başını salladı.

"Anladım."

"Aynen."

"Yine de altı üstü saç." Jongin pizzalarının gelmesini beklerken izleyecek bir film bulmak için kanepeye yönelmeden önce yorumladı. Yunho duşa gireceğini söylemiş ve Jaejoong da kanepede onlara katılmıştı.

Kyungsoo yeniden ailesiyle olmaktan mutlu bir biçimde ona sokulurken Jongin gülümsedi.

------------------

12 Mart Pazartesi, 28. Hafta 2. Gün

Jongin ciyakladı, parmakları beceriksizce habire Xbox'ının kumandasındaki tuşlara basıyor, vahşice ölmemeye çalışıyordu ama rakip karakter onu öldürdüğü, daha doğrusu yok ettiği için çabaları beyhudeydi ve o akşamüstü bininci kez ağzı açık kalakalmıştı.

Mortal Kombat oynamayı önerdiğinde Kyungsoo'nun gözleri pörtlemiş, kumandaya sanki on dokuzuncu yüzyıldan kalma bir şeymiş gibi bakmış ve eline akıllı telefon tutuşturmuştu. Sevimliydi; kabul etmek zorundaydı. Kyungsoo sadece Nintendo oyunları oynadığını itiraf etmişti.

Mario, Zelda, Kirby ve suratını neşeyle ekşiten bir yığın çocuksu oyun. Canına okuyacağını şimdiden biliyordu ve heyecanlıydı.

"Niye sadece iki tane kolu var, anlamıyorum." Kyungsoo kumandaya dik dik bakarak homurdandı ve Jongin her tuşun ne işe yaradığını açıkladığında huysuzlandı.

Başlangıçta bu onun için gayet eğlenceliydi ama ilk ele başlayıp öldüğünde artık gülmüyordu.

Acemi şansıyla oynamıştı herhalde zira Kyungsoo'nun kendisi de gerçekten kazandığına şaşırmış görünüyordu ama şimdi büyük olan, dişlerini eline verirken düpedüz sırıtmaktaydı, bunun bir tuzak olduğunu biliyordu.

"Yalancı!" Kyungsoo'nun karakteri son vuruşu yaparken öfkeyle havayı tekmeleyip yumruklayarak ciyakladı. "Nasıl oynayacağını biliyormuşsun *mına koyayım!"

"Neden bahsettiğine dair hiçbir fikrim yok." Kyungsoo belirtti, ekranda kimin kazandığı yazarken surat ekşitti ve bakınız ki, kazanan o değildi.

"Benimle oynadın!" Sinir kriziyle kumandayı yere fırlatarak atar yaptı.

Yenilgiden nefret ederdi, Kyungsoo tarafından olsa bile. İzzetinefsine büyük bir darbeymiş gibi hissettiriyordu. En azından bir şeyde ondan daha iyi olması gerekiyordu.

"Hadi, bir el daha." Kyungsoo onun bariz huysuzluğunu sallamayarak güldü. "Kazanmana izin vereceğim."

"Kazanmama izin vermeni istemiyorum ben." Tersledi, oflayıp kollarını bağlayarak televizyon ekranına dik dik baktı.

Kyungsoo genç olana bakıp gözlerini devirerek iç çekti. Jongin bazen aşırı rekabetçi olabiliyordu. Mantıksız davranacak kadar hem de, Kyungsoo onun maçlarına pek gitmediğine memnundu zira Jongin muhtemelen sahada da parkede de en az video oyunlarında olduğu kadar sinir bozucuydu.

"Jongin altı üstü bir oyun."

"Sikeyim seni."

"Başımızı bu derde sokan bu."

Karnını gösterip çok hafifçe vurdu ve yanaklarında minik bir pembelik olan nişanlısına baktı.

"Bıraktığın tüm o morlukları saklamak ne kadar zordu haberin var mı?" Jongin sordu, kızarma sırası ondaydı.

Düşünmemeye çalışmıştı. Seks yaptıktan sonra birkaç hafta tek düşünebildiği bu olmasına rağmen.

Aklını başından aldığı için miydi yoksa ilk defa Wonsik dışında biriyle seks yaptığı için miydi emin değildi.

"Evet, benim de boğazım iki gün acımıştı. Babamla o şekilde konuşmaya çalışmış ve alerji yüzündenmiş gibi davranmıştım."

"Kimse sana çükümü boğazına kadar al demedi, kendi kendine yaptın." Jongin vurguladı, sırıtıyordu ve Kyungsoo'nun tüm yüzü utançla yanıyordu.

"Sarhoştum!" Kyungsoo ciyakladı, Jongin kahkahalara boğulurken yüzü domates gibi kırmızıydı. İntikam budur.

"Beni iyi yırtmıştın ama ha." Diye devam etti, anıları hatırlarken ellerini başının arkasına koydu. Her bir detay beynine kazınmıştı ve Chanyeol'ün ablasının odasında olan biten her şeyi en ince ayrıntılarıyla anlatabilirdi.

"Ses kes!"

"Var ya o gece acayip cilveliydin, o hâlin neydi öyle? Yani biliyorum çok seksiyim falan ama hyung, resmen üstüme atladın yav."

"Üstüne müstüne atlamadım!" Kyungsoo kendini savundu, sesi çatlıyordu zira bu külliyen yalandı. Resmen kendini Jongin'in üstüne atmıştı ve o da bunu biliyordu.

"Bana bir bakış attın ve cilve yapmaya başladın!"

Olabildiğince utanan büyüğe bir bakış atıp güldü, alt dudağını dişlerinin arasına almıştı ve gözleri yere bakıyordu. Tapılası görünüyordu.

"Kapa çeneni." Büyük olan sefilce somurtup başını salladı, yüzünü ellerine koydu ve çok utandığı için gelenekselleşen acayip ağlamasını yaptı.

Jongin'in her şeyi unuttuğunu sanıyor; en azından umuyordu. O gecenin yaşanmış olduğunu dahi unutmak için elinden geleni yapmıştı ama işte vaziyetleri buydu. Gebeliğinin yedinci ayındaydı ve üstelik nişanlıydı. Mantıklı bir açıdan bakınca mantıklı gelmiyordu bile.

Bir gecelik aptalca bir kararın ardından okulun herkesin kalbini küt küt attıran çocuğunun çocuğuna hamile kalmıştı. Hayatı ne zaman bu kadar bayık bir drama olmuştu böyle?

"Sarhoş Kyungsoo'yu severim." Jongin onu daha da utandırarak devam etti. "Gerçekten çok ateşlidir."

"Senden nefret ediyorum." Kucağındaki battaniyenin altına sokulmadan önce ona güçsüzce bir yastık fırlatarak inledi. Jongin onu nasıl utandıracağını iyi biliyordu.

"Ayy hyung, yapma böyle!" Jongin kanepede ona yanaşırken kıs kıs gülüyor, battaniyeyi ondan almaya çalışıyordu ama Kyungsoo insafsızdı. "Sadece sana sataşıyordum."

"Kaybol!" Kyungsoo battaniyenin altından bağırdı ama boğuk ve güçsüz çıkmıştı sesi.

Tüm bunlar Jongin'in açısından son derece eğlendiriciydi çünkü Kyungsoo utangaç bir bakire gibi davranıyordu ki bu genelde onun işiydi. Kyungsoo'yu böyle masum ve mazlum nadiren görüyordu; genelde ilişkilerinin Alço'su oydu ve senaryodaki bu değişiklik güzeldi.

"Hadi, çık şu battaniyenin altından da ayaklarına masaj yapayım."

"Rahat bırak beni." Kyungsoo sızlandı, kulağa gayet de on yaşında çocuk gibi geliyordu. Bu sadece gülme krizine girmemesini daha da zorlaştırıyordu.

"Seni seviyorum!" Şarkı söyler gibi söyledi, sesini iğrenç bir tizliğe yükseltti çünkü böylece Kyungsoo onu geri çeviremeyecek, tercihen çevirmeyecekti. Gizliden gizliye ilişkilerinin bu sinir bozucu derecede sevimli tarafını seviyordu, o itiraf etmese de, biliyordu.

Ve Kyungsoo'nun önce gözleri belirmiş, onu baykuş gibi göstermişti ama bunu dile getirmekten kaçındı ve saklandığı yerden nihayet tamamen çıktı, gülmemeye çalışarak dudağını ısırıyordu ama Jongin onun dudaklarının nasıl da yukarı kıvrıldığını görebiliyordu.

"Karşılık vermeyecek misin?" Diye sordu, Kyungsoo'nun acayip sesler çıkarmasına neden olarak normalde yapacağından daha dramatik bir biçimde dudağını büzdü.

"Ben de seni seviyorum." Hâlâ kucağına bakarak ve ne kadar kolayca yelkenleri suya indirdiğini göstermemeye çalışarak mırıldandı. Direncini kaybediyordu.

"İyi edersin." Jongin hafifçe tehdit etti, öne eğildi ve yanağından hemen öpüp çekildi. "Yoksa ağlarım."

"Ne şamatacısın ya." Kyungsoo gürültüyle iç çekti, parmaklarını birleştirirken başını salladı, Jongin romantik bir biçimde kekoluk ederek elini dudaklarına götürmüş ve öpmüştü. Ciyaklamamak için yanağını ısırmak zorunda kalmıştı çünkü bu çok tatlıydı.

"Âşığım, hakkım var. Beni delirtiyorsun."

"Uf sus ya."

Jongin şu an çok komik davrandığı ve bundan fazlasıyla keyif aldığı için tüm yüzünün ısındığını hissedebiliyordu. Sanki vurulduğu ünlü ona güzelim demiş gibi hissediyordu ve Jongin'in onu bu kadar kolayca heyecanlandırması utanç vericiydi.

"Sonsuza kadar seninle olmam demekse bir daha asla konuşmazdım." Jongin tıkır tıkır cevapladı ve Kyungsoo nabzının hızlandığını hissetti, dudakları artık bastıramadığı bir tebessüm salıvermişti.

"Bugün niye bu kadar kekosun?" Diye sordu, sırf Jongin'i kavrayıp bilinçsizce öpmekten kendini alıkoymak için maskesini takınmaya çalışıyordu. İkisinden birini tahrik edecek bir şey yapmak istemiyordu çünkü bu sadece bir şeye yol açacaktı.

"Beni kendine bu kadar âşık etmen benim suçum değil." Jongin silahı ateşledi ve Kyungsoo resmen yaz güneşindeki dondurma gibi eridi.

"Hiçbir şey yaptığım yok bile." Onu geçiştirerek güldü çünkü ona daha önce hiç hissetmediği şeyleri hissettiriyordu, Wonsik ileyken bile.

"Aynen, sana tek bir bakış attım ve kalbimi yaktım."

Yerinde kalakaldı, Jongin'e baktı ve gözlerinde samimiyetten başka bir şey göremedi, bu onu korkutmuştu. Ki bu aptalcaydı çünkü bu onu mutlu etmeliydi, değil mi? Jongin böyle şeyler söylediğinde korkmamalıydı; havalara uçmalı ve sevildiğini hissetmeliydi.

Ama her zaman böyle olduğu için korkuyordu. Tüm o garip duyguları hissetmeye başlıyor ve sonrasında hep kötü bir şey oluyordu. Jongdae'ye gerçekten âşık olmaya başladığını düşündüğü zaman, arkadaş olmaya karar vermişlerdi. Tüm hayatını Wonsik ile geçirmeyi hayal etmeye başladığı zaman, aldatılmıştı. Tarih tekerrürden ibaretti ve tüm bunların yeniden yaşanmak üzere olduğundan korkuyordu.

"Ya beş yıl sonra uyandığında artık beni sevmezsen, o zaman ne olacak?" Ciddiyetle sordu, genç olanın tepkisine bakıyordu.

Ve Jongin, sanki söylediği tamamen yersiz bir şeymiş gibi ona bir bakış attı.

"İkimizden biri artık bir diğerimizi sevmezse bu sen olacaksın ama tüm benliğinle benden nefret etsen bile, ben tüm kalbimle seni seviyor olacağım." Jongin itiraf etti çünkü bunun her zaman kolay olacağını düşünecek kadar tecrübesiz değildi.

Aslında onun için çok daha zor olacaktı, bu kadar genç olup hayatlarının daha başında çocuk sahibi olmak sadece işlerini zorlaştıracaktı ve bu ödünü koparıyordu ama Kyungsoo'ya âşık olmaktan onu alıkoymuyordu, koyacak da değildi. Daima büyüğe âşık yaşayacağından emindi.

"Sen böyle konuştuğun zaman korkuyorum." Kyungsoo itiraf etti, Jongin onu durdurana kadar bilinçsizce parmağındaki gümüş şeritle oynamıştı.

"Bunları kastetmediğimi düşündüğün için mi korkuyorsun?" Jongin sordu, kaşları endişeyle çatılmıştı. Kyungsoo hafifçe başını salladığında yüzü düşmüş ve büyüğün böyle bir şeyi düşünebilmiş dahi olmasıyla incinmişti, özellikle de artık buraya kadar gelmişken.

Birbirlerinden kaçma noktasından Kyungsoo'nun yanında olacak cesareti toplamadan önce kefaletini ödemeye gelmişti. Onu sevdiğini dile getirmesi bile çok uzun zamanını almıştı, kabul ediyordu ama şüphe aşamasını geçtiklerini sanıyordu.

"Bana güvenmiyor musun?"

Kyungsoo doğru kelimeleri bulmaya çalışırken dudağını ısırarak iç çekti. "Güveniyorum ama işte, hayal kırıklığına uğramayı öğrenerek büyüdüm ben? Zihnimin derinlerinde daima yüz üstü bırakılmaya hazır olduğum için insanların bana sözler vermesi benim için kolay değil. Öz babamla bile böyleyim, sen neden farklı olasın?"

Odada ürpertici bir sessizlik oldu, sadece sessizce çalışan televizyonun sesi ve Kyungsoo'nun, Jongin'in duygularını incittiğine dair endişeleri vardı ve korkunç hissediyordu ancak o özür dilemek için ağzını açamadan, Jongin konuşmuştu.

"Gerçekten böyle mi hissediyorsun?" Diye sorarak ciddiyetle ona baktı ve Kyungsoo başını salladı. "Peki bunu daha önce kimseye anlattın mı?"

Durakladı, başını hayır anlamında sallamadan önce birkaç kez göz kırptı. Kimseye itiraf etmemişti bunu. Jongdae'ye bile ama şu vardı ki, Jongdae onu yüz üstü bırakmayacağını bildiği tek kişiydi.

"Bana kızgın mısın?" Jongin başka bir şey demeyince sordu, niyeti o olmamasına rağmen Jongin'i üzdüğü fikriyle midesi kaygı içinde kasılıyordu.

"Ne? Hayır! Sadece." Jongin hüsranla saçlarını karıştırırken iç çekti. "Ne kadar inanılmaz biçimde karmaşık biri olduğunu unutmuşum, kötü anlamda değil."

"Özür dilerim."

Jongin surat ekşitti. "Dileme. Senin suçun değil ki."

Ama yine de Kyungsoo paniklemiş görünüyordu, anlarının içine ettiği için ağlamak üzereymiş gibiydi.

"Böyle olmak istemiyorum ama işte, elimde değil? Bir parçam sana güveniyor ama hâlâ güvenmeyen bir parçam da var?" Sefilce söyledi, hüsranla dökülmeye hazır gözyaşlarıyla gözleri parlıyordu. Neden diğer herkes gibi normal olamıyordu ki o da?

"Hey." Jongin Kyungsoo'nun inanılmaz üzgün göründüğünü görünce kaşlarını çattı ve onu kucağına çekti, Kyungsoo ona sarılırken başını göğsüne yasladı. "Özür dileme ve üzülme tamam mı? Bu senin suçun değil ve ben seni yine de seviyorum. Bana güvenmeni sağlayacağım."

Kyungsoo burnunu çekti, Jongin'in elleri onu yatıştırarak sırtını okşarken başını salladı.

"Benim için çok fazla iyisin." Yarı şaka ile başını kaldırıp Jongin'in gözlerini devirdiğini gördü.

"Yoo, senin için mükemmelim."

Ve Kyungsoo bunu inkâr edemezdi, bu yüzden çenesini kapadı ve genç oğlana sarıldı, Jongin başını öpüp ona rahatlamasını söylediğinde gülümsemişti. Daha önce kimsenin kollarında Jongin'in kollarındayken hissettiği gibi doğru yerde olduğunu hissetmemişti ve bu gerçekten korkmamayı öğrenmeye istekliydi.

----------------------

13 Mart Salı, 28. Hafta 3. Gün

"Ben mavisi olsun diyorum."

"Mavisi çok kızsı, siyahını alalım gitsin."

"Yaz ayında siyah mı? Cayır cayır yanar be!"

"Camlar filmli." Kyungsoo başını sallayarak yanıtladı. İnternetten araç koltuğu bakıyorlar, genel olarak bebek alışverişi yapıyorlardı çünkü Kyungsoo bebek mağazalarındaki insanlar tarafından ayıplanmayı reddediyordu. Herkes o kadar anlayışlı değildi ve Jongin bunu tamamen anlıyordu.

Babasının siyah kredi kartı elindeydi ve araç koltuğu dışında her şeyi kararlaştırmışlardı. Epey komikti çünkü Jongin'in beyaz bir beşik seçmekte hiçbir sorunu yokken şimdi mavi bir araç koltuğu almaları konusunda ısrar ediyordu. Bahanesi de 'erkeksi' olmasıydı.

"Olsun! Araba ısınacak ve Yunwoo ısınacak böylece!" Jongin sızlandı.

Kyungsoo pes etmeden önce gözlerini devirdi. Araç koltuğu idi altı üstü, pembe olmadığı sürece rengi kimsenin umurunda olmazdı.

"İyi mavi olsun."

"Aslında şimdi şu yeşil de hoşuma gitti ha." Jongin konuştu ve Kyungsoo homurdandı, koluna hafifçe vurmadan önce yan gözle nişanlısını süzdü.

"Seç artık birini yahu!" Diye parladı ve Jongin şaşkınlıkla irkildi, gözleri yuvalarından fırladı ve körlemesine maviyi gösterdi. Kyungsoo neşeyle gülümsedi, sepete ekledi ve sonra da kontrol etti.

Böyle yan gelip yatabildiği için Allah teknolojiden razı olsundu.

"Eee kart neden siyah? Sınırlı üretim falan mı?" Jongin kafa karışıklığıyla mırıldandı, başını omzuna yaslamıştı Kyungsoo'nun şansına. İnsanların ona abanmasından nefret ediyordu.

"Sınırsız olduğu anlamına geliyor."

"Eh, bana bir altın taç alabilir misin o zaman?"

Yazmayı bırakıp omzunun üstünden genç olana bir bakış attı. "Taç soyluluk anlamına gelir ki sen soylu değilsin."

"Hey!" Jongin itiraz etti, kaşları çatılmıştı ve kapı çaldığında mızmızlanmak üzereydi, Kyungsoo onu itti.

Kapıya yürüyüp açarken homurdandı çünkü gelenin Jongdae olduğunu zaten biliyordu. Chanyeol ile Baekhyun geç kalacaklardı. Joonmyun da gelecekti ama bakındığında onu görmedi.

"Şey nerede..." Sersemce sessizleşti, kavga falan etmiş olma ihtimallerine karşı konuyu açmak istemiyordu.

"Benimle burada buluşacağını söyledi." Jongdae evin içine girip Kyungsoo'nun kanepeden kalkmaya çalıştığı ama minderlere gömüldüğü için kalkamadığı salona doğru yöneldi.

İki erkek bakıştılar, komik olduğu konusunda hemfikirdiler ama Kyungsoo'nun onları geberteceği korkusundan gülemiyorlardı.

"Hiç zahmet etme, ben geldim sadece." Jongdae kanepeye koşup doğrudan Kyungsoo'nun yanına çökerken belirtti. Jongdae Yunwoo ile konuşmaya niyetli gibi göründüğünden Jongin tekli koltuğu tercih etmişti.

Büyük olan kendini Kyungsoo'nun kucağına bıraktığı ve nişanlısı otomatikman onun başını okşamaya başladığı zaman hafif kıskandığını hissetmiş ama bu duyguyu bastırıp Sehun'a da gelmesi için mesaj atmayı seçmişti. Tao babasıyla vakit geçirdiği ve bugünlerde yapışık ikizler gibi gezdikleri için geleceğinden emin değildi gerçi.

"Bu yaz Jeju'ya gidemeyeceğimizi fark ettim." Jongdae Yunwoo ile Chanyeol'ün yemeklerine asla güvenmemesi konusundaki on dakikalık sohbetinden sonra konuştu.

"Of siktir be." Kyungsoo homurdandı, bıkkınlıkla başını geri attı ve Jongin tamamen kayıp biçimde orada öylece oturdu. "Ben onu hiç düşünmemiştim bile. Lanet olsun."

"Ben de, Jongdeok bu hafta başında bahsettiği için hatırladım zaten."

"Düğün ne zaman bu arada?"

"Iıı, hyung?" Jongin çocuk gibi araya girdi, Jongdae'yi yarıla yarıla güldürerek elini kaldırdı ama Kyungsoo bunu sevimli bulmuştu.

"Buyurun Jongin Bey?" Espri yaptı ve nişanlısı parlak kırmızıya döndü, Jongdae espri anlayışını takdir ederek koluna vuruyor ve gülüyordu.

"Neyden bahsediyorsunuz?" Jongin somurtarak mırıldandı.

"Genelde Jongdae, Chanyeol ve ben yazın babamın yazlığına gideriz." Diye açıkladı, sırtına sancı girdiğinde hafifçe inlemişti. "Ama bariz biçimde bunun yüzünden bu yaz gidemeyeceğiz." Karnını gösterdi ve Yunwoo hareket ettiğinde gülümsedi.

"Eğlencesine Jeju'ya mı gidiyorsunuz? Orada bir yazlığınız mı var?" Jongin inanamayarak nefes nefese sordu. Müstakbel kayınpederinin ne kadar zengin olduğunu kanıtlamak için siyah kredi kartı yeterli değilmiş gibi, bu da kanıtlıyordu.

Aklı havsalası almıyordu bile. Evler, bırakın yazlıkları, başlı başına pahalıydı, Jeju'da bir tanesi binlerce liradan fazlasına patlıyor olmalıydı ve bir de uçak biletleri ile diğer harcamalar vardı. Bu ne dünya kardeşim, kendisi Sehun ve ailesi ile Busan'a gidebilirse şanslıydı.

"Evet, lise birinci sınıfın öncesinden beri her yaz gideriz. Büyütecek bir şey yok, sen Sehun ile bir şeyler yapmıyor musun ve o suratının hâli ne öyle?" Kyungsoo sordu ve iç çekip gözlerini devirdi. Taemin ilkokulda bir kez ona güzelim demişti ve bu işin peşini bırakmayacaktı.

"Dans kampına gideriz ama uzun zamandır ona da gitmedik." İtiraf etti. Son gidişinden güzel anıları yoktu. Belini incitmiş ve bir hafta boyunca yatalak kalmıştı.

"Aynen, bizim olayımız da bu. Bir keresinde cankurtaran çok güzel bir kız olduğu için Chanyeol boğulma numarası yapmıştı, Baekho'ya söyleme ama." Jongdae kıs kıs güldü ve Kyungsoo ile beşlik çaktılar.

Ah, arkadaşlar arası espri galiba.

"Sonrasında kızdan neredeyse dayak yediğini hatırlıyor musun?" Kyungsoo kişnedi ve Jongdae imzası olan kahkahayı attı.

"Gözleri seninkinden bile pörtlekti! Ve bir keresinde onu ormanda kurtların olduğunu düşündürerek korkutmuştuk!"

"Neredeyse ağlamıştı!" (Ç.N: BU ÇANYÖR SİZE NE ETTİ)

İkisi de gülmeye başladı, Kyungsoo üstüne işemeden önce tuvalete koşmak zorunda kalmış ve Jongdae kanepede yuvarlanmıştı. Köpekler bile eğlenmişe benziyor ve zemindeki yerlerinden ona havlıyorlardı.

"Ah! Neredeyse sormayı unutuyordum." Jongdae çabucak doğruldu, tamamen ayılmış ve ona ciddi bir bakış atmıştı.

"Evet?" Diye sordu, bakışlarını telefonundan kaldırdı ve Jongdae her ne diyecekse onu bekledi.

"Şey, ağabeyimin evleneceğini biliyorsun, değil mi?" Jongdae sordu ve Jongin başını salladı. Kyungsoo bir iki kez bahsetmişti.

"Iıı, şey, ağabeyim onu düğünde istiyor ve ııı, şey sadece ben ona bir şey demeden önce onun bir kızla eş olmasının bir sakıncası var mı yok mu emin olmak istedim."

Jongin kaşlarını çattı, yılışık bir kızın nişanlısına sırnaştığını hayal etti ve bunu hiç sevmedi. Ama Kyungsoo Jongdae'nin abisinden ve bunun en iyi arkadaşının ailesi olduğundan çokça bahsetmişti. Kızların ya da herhangi birinin Kyungsoo'ya dokunması fikrinden hoşlanmamıştı ama muhtemelen bu onun için önemliydi.

"Yoo, sorun değil." Başını sallayıp Jongdae'ye durumu tuvaletten gelen Kyungsoo'ya söylemesi için izin vererek mırıldandı.

Anlaşılan bir de mutfağa bir yolculuk yapmıştı zira ellerinde bir paket cips vardı, kanepeye yürürken çoktan çiğnemeye başlamıştı. Jongdae pakete uzandı ve anında eline şamarı yiyip dik bakışlar aldı.

"Git bana meyve suyu getir, ondan sonra paylaşırım." Belirtti ve Jongdae kalkmadan önce homurdandı. Şu an ona bulaşmamak en iyisiydi yoksa ya kendisi boyunduruğa alınır ya da Kyungsoo ağlardı.

"Al." Jongdae oflayarak ona bir bardak elma suyu ve cips için elini uzattı. "Ayrıca Jongdeok seni düğünde istiyor."

"Beni mi?" Kyungsoo gözleri pörtleyip gülümsemeden önce sordu. "Valla mı?"

"Evet, ama büyük ihtimalle Taeyeon'un garip arkadaşlarından biriyle eş olacaksın."

"Haa." Jongin'e bakarak durakladı.

"Sorun yok." Nişanlısı ona rahatlatıcı bir tebessüm ederek izin verdi ve Kyungsoo cıvıldadı.

Belki de tek olgunlaşan kendisi değildi.

BÖLÜM SONU

Ç.N: VAY DELİKANLI ÇANYÖR VAYY SEN BU KURŞUNU YİNE Mİ YEDİNN KFJDSLFJKDSL OKUDUĞUNUZ İÇİN TEŞEKKÜRLER, HYUNGUNUZ KAÇAR.

4...

Continue Reading

You'll Also Like

139K 10K 35
Cemre düştü kalbime seni gördüğüm zaman Bahara boyadı kışımı tenin ve çicek boyan 25.01.2018 - 05.02.2019
20.6M 1.1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...
13.8K 1.6K 56
YENİ BÖLÜM HER CUMA SAAT 21:00'DA YAYINLANIR - Goryeo yarım adasında gün geçtikçe hayat koşulları zorlaşıyordu. İki imparatorluğun hükmettiği bu topr...
3M 160K 40
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...