Knocked Up ★ [ÇEVİRİ]

Από minnikiniz

253K 13.6K 5.9K

TANITIM Do Kyungsoo birçok şey planlamıştı, hamile kalmaksa kesinlikle bunlardan biri değildi. Ana Çift: KaiS... Περισσότερα

KNOCKED UP
1- Cehennemden Gelen Gülen Surat
2- Muzlu Sütün Gücü
3- Unicorn ve Baozi
4- Nutella
5- Do U-Know ?
6- Kıskanç Jongin
7- Öpüşken Soo
8- İtiraf
9- Panda Zamanı
10- Unicorn'un Doğum Günü Pt. 1
11- Unicorn'un Doğum Günü Pt. 2
12- Yaban Mersini Soo
13- İki Jong Bir Doğru Etmez
14- Yok Kurdum Ben
15- Auu
16- Şamara Baba Diyeceksin, Biliyorsun Değil mi?
17- Üç İbneşörler
18- Alttakiler Bayramınız Mübarek Olsun
19- Hindistan Cevizindeki Misket Limonu
20- Kayınpederle Tanışma
21- Kyungsoo Birleşik Devletleri Saldırdığında
22- Ben Bilmem Babaannem Bilir
23- Ağlama Bebeğim
24- Evi Olmayan Aptal
25- Do Kyungsoo'yu İstiyoru[M]
26- En İyisini Babişko Bilir
27- Al Kırdın Kırdın
28- Aşk Hassas Bir [M]evzu Olabilir Bu Da Bize Koyabilir
29- 2 Jong 1 Soo ve Piremses Lulu
30- Tam Bir Götsün U-Know
31- Eski Sevgili Vakası
32- İki Porsiyon Çiğ Köfte
33- Pipiligiller
34- Kale-aydın
35- Jonggöt
36- Canım Annem
37- Yavru Kim
39- A Be Kaynanam Pt. 1
40- A Be Kaynanam Pt. 2
41- A Be Kaynanam Pt. 3
42- Noel'den Önceki Geceydi
43- Geçen Noel
44- Ökse Otunun Altında
45- 'Çıtır' Tavuk
46- Evet, Ediyorum... Galiba
47- Asansör Muhabbeti
48- Bay Lu'ya Geçiş
49- Mutlu Mu Yıllar?
50- Hastayım Dedim Dedim İnanmadınız Bak Ne Oldu Şimdi?
51- Sakla Lazımlığı Gelir Zamanı
52- Sadece Sen
53- Bir Veya... İki Hafta
54- Bütün Aşkımı
55- Jongkirve
56- Bahar Tatili Pt. 1
57- Bahar Tatili Pt. 2
58- Acısıyla Tatlısıyla
59- Yanımda Kal
60- Bir Sen, Bir Ben, Bir De Bebek

38- Çiğ Köfte Ruhun Gıdasıdır

2.6K 137 54
Από minnikiniz

Knocked Up

Yazar: jjokkomi

Çeviri: Minnie Hyung

BÖLÜM 37

18 Aralık Pazartesi, 16. Hafta 2. Gün

"Püskevit getirdin mi?" Jongdae'nin evinin önünde beklerken Kyungsoo Chanyeol'e sordu. Sağ elinde birkaç şalgam, solunda da bir paket çiğköfte duruyordu, Jongdae'nin en sevdikleri. Büyüğe yaptıkları ayrılık sonrası ziyaretinde Chanyeol püskevitler ve eğlenceden sorumluydu.

"Şu balık krakerden aldım, seviyordu değil mi?"

"Aynen!" Kyungsoo cıvıldadı ve zili çaldı. "Unutma, büyük ihtimalle darmadağın hâlde olacak, o yüzden bok gibi görünse de bir şey deme. Sadece sarıl." Yanındaki deve hatırlattı.

Sadece ikisi vardı, sevgililerini de getirmenin kalbi kırılmış oğlana dışlanmış hissettirerek onu sadece daha çok kıracağı kanaatine varmışlardı. Kapı açıldı ve Jongdae başını uzattı, gözleri kıpkırmızı ve saçları darmadağındı.

"Selam hyung." Hüzünle gülümsedi, kapı ikili için daha geniş açıldı. Jongdae onları yukarıdaki ufak odasına götürüp yatağına çöktü ve zavallıca burnunu çekti.

"Sana ellerimle çiğköfte yaptım." Gülümsedi, yanına uzanmadan önce yiyeceği masanın üzerine koydu.

"Aç değilim." Jongdae hırıldadı, sesi tarazlı ve güçsüzdü.

"Hyung yemek zorundasın, lütfen, benim için?" Diye yalvardı, en iyi arkadaşının yatağında ne kadar ufak göründüğüne bakmak bile ağlamak istemesine neden oluyordu.

"Of tamam." Jongdae iç çekip doğruldu, Chanyeol de onlara katılmadan önce ona paketi uzattı. Sessizce yediler, Jongdae arada bir burnunu çekiyor, yüzünde daimî bir somurtmayla parmaklarını lavaşa geçiriyordu.

"Iıı, hava da ne güzel." Chanyeol başını hafifçe olumlu anlamda sallayarak belirtti. Kyungsoo kafasını iki yana sallamadan önce büyüğe bir bakış attı.

"Avradına kardan adam yaptırdığımın havası buz gibi ve kar yağıyor." Jongdae surat astı.

"Hadi ama Jongdae dünyanın sonu değil ya." Dedi Chanyeol, Kyungsoo ona dik dik bakıyordu çünkü daha yeni aşk acısı çeken birine söylenmesi gereken şey bu değildi.

"Tabii ya. Yani sizin durumunuz da benden iyi değil sonuçta." Jongdae ifadesiz bir suratla başladı. "Baekhyun seneye üniversiteye gidip seni geride bırakacak, partilerde dut gibi sarhoş olup düz bir adam veya bir travesti olacak ve sen farkına bile varmadan siz de ayrılmış olacaksınız."

Chanyeol'ün omuzları acınası bir biçimde çöktü, zihni bunların yaşanma ihtimalini ölçüp biçiyordu. Kyungsoo esmer olana bakmadan önce sırtını sıvazladı.

"Jongdae üzgün olduğunu biliyorum ama bunu yapman için bir sebep yo-"

"Ve sen!" Jongdae yüzüne güldü. "Sen hepimizden daha kötüsün! Her şey bitmeden evvel seninle Jongin'e bir yıl ömür biçiyorum. Tüm bu saçmalıkların üstesinden gelebileceğinizi falan mı sanıyorsun gerçekten? Siz ikiniz birbirinizle daha şimdi başa çıkamıyorsunuz, bebek olduğunda nasıl iyi geçinebilirsiniz ki?" Jongdae bir kahkaha tufanına kapılmadan önce küçümseyerek söyledi.

En az Chanyeol kadar kötü olmadan önce Kyungsoo'nun gözleri büyümüş, omuzları çökmüş ve suratı asılmıştı. İkili yatağın üzerinde somurttular, durup dururken kırılmışlardı. Jongdae tekrar ağlamaya başlayana kadar kahkahalarla güldü.

-------------

"Ona ne alacağını biliyor musun ki?" Moonkyu Seul'deki çarşıda pazarda yürürlerken iç çekti. "Ex"inin "next"ine Noel hediyesi seçmesi için yardım etmek yerine on yüz bin milyon farklı şey yapabilirdi.

Porno izleyebilirdi. Yemek yiyebilirdi. Oyun oynuyor olabilirdi. Porno izleyebilirdi. Uyuyabilirdi. Televizyon izleyebilirdi. Ya da porno işte anlarsınız ya.

"Bilmiyorum. Çok müşkülpesent." Jongin düşünceli bir biçimde dudaklarını büzdü. Zaten istediği her şeyi olan birine ne alabilirdiniz ki? Ufacık bir fikri bile yoktu.

"Belli oluyor." Moonkyu ellerini cebine sokarak gözlerini devirdi.

İşin içinde bir çapanoğlu varmış gibisine geliyordu. Jongin geçen gün ona açmıştı ağzını yummuştu gözünü ve şimdi de onu aniden arayıp alışverişe mi çağırıyordu? Mantıklı değildi. Belki de Kyungsoo ile baş başa kaldıkları için onu dışarıdalar iken gebertecekti. Felaket olurdu.

"İkinizin beraber ne yaptığınızdan hiç bahsetmedin bana." Jongin, şüphelerini doğrulayarak araya girdi. İç çekti, soğuk havada nefesi bir buhar şeklinde çıkmıştı.

"Arabasının kaportasında azgınca düzüştük." Jongin'in bir aptal olduğunu hatırlamadan önce iğneleyerek söyledi ve kendisine bakakaldığını gördü. "Karnımızı doyurduk. Konuştuk. Evimize gittik. Bir şey olmadı yani." Gözlerini devirdi.

"Niye çağrılmadım öyleyse?" Jongin yan gözle ona baktı. Moonkyu'nun, sevgilisinin peşinde olmadığına hâlâ tamamen ikna olmamıştı.

"Ananla babanla gittin. Kyungsoo bariz biçimde öfkeliydi. Ben de o yüzden son anda ona yemek ısmarlamaya karar verdim."

"Kyungsoo sinirli değildi." Durakladı, kaşları şaşkınlıkla çatılmıştı. "Hem sen bizi takip ederek ne halt ediyordun ulan?" Jongin ondan hafifçe uzun oğlana dik bir bakış attı.

"Taşşak geçiyorsun herhalde." Moonkyu durdu ve inanmazlıkla ona baktı. "Annenin gözlerini kaşıkla oymak istiyordu! Kyungsoo'ya nasıl baktığını görmedin mi?"

"Ne?" Jongin kaşlarını çattı, sorunun ikinci kısmından kaçınmasını sevmemişti. Bir kenara bırakmaya niyeti de yoktu. Öyle ya da böyle öğrenecekti.

"Annen ondan hoşlanmıyor Jongin ve büyük ihtimalle Kyungsoo da onun o ön yargılı götünden nefret ediyor, alınma da yani."

"Alınmadım. Annem ondan nefret etmiyor! Hoş birine benzediğini söyledi!" Jongin Moonkyu'nun neden bahsettiğine dair kafası iyice karışarak söyledi.

"Bir kadın birinin hoş birine benzediğini söylediğinde, bu ondan nefret ettiği anlamına gelir. Kyungsoo iyiyim derken iyi falan değildi. Bizim çıktığımız zamandan hiç mi bir şey öğrenmedin?"

"Kafam karıştı hyung." Jongin ona somurttu.

"Ooof Allah'ım off!" Moonkyu oğlanı kolundan tuttuğu gibi en yakın banka sürükleyip salak çocuğu aydınlatmaya koyuldu.

"Bak geri zekâlı bunu sadece haddini iyice aştığın için yapıyorum. Annen Kyungsoo'yu sevmiyor. Hakkı olabilir ama yine de onu sevmiyor. Kyungsoo'nun anne yarası var ve senin annen çabalayıp bunu düzeltecek kişi değil. İkisinin de yaşamasını istiyorsan bir daha asla onların konuşmalarına izin verme."

"Ama Kyungsoo bana onlarla gitmemi söylemişti!"

"Sadece seni üzmemek için öyle dedi. Kendisiyle kalmanı istiyordu ki sen kalmadın. Gerçekten çok üzgün göründüğünden onu neşelendirmeye karar verdim." Ellerini birbirine sürtüp ısıtarak omuz silkti.

"Ondan hâlâ hoşlanıyorsun." Jongin gözlerini dikerek suçladı.

"Olabilir." Moonkyu aldığı bakışlara kahkahalarla gülmeden önce sırıttı. "Ondan hoşlanmıyorum salak mısın nesin be. Tabii üçlü yapmakla ilgilenirsen o başka?" Koluna yediği yumruğu hak ettiğini düşünse de inleyip yaralı yerini ovaladı.

"Gecenin üçünde onunla ne yaptığını açıklamıyor bu."

"Sadece oradan geçiyordum ve onu fark ettim. Gerçekten sadece tesadüftü. Ölümü gör ki."

Jongin doğruyu söylediği kanaatine varmadan önce bir süre şüpheyle ona baktı. İç çekip telefonuna baktı, yeni mesajı yoktu.

"Ne hakkında konuştunuz?"

Moonkyu dudağını ısırdı ve konuşmalarının özel olup olmadığını düşündü. Ancak söylerse bunun Jongin'i kendine getireceğini farz ediyordu.

"Çoğunlukla annesi hakkında."

Jongin şok içinde bakışlarını telefonundan kaldırdı, incinmişlikten başka bir şey hissetmiyordu. Sevgilisi annesinden ona bir kez olsun bahsetmemiş ama Moonkyu ile bu konuda konuşmuştu. Kıskançlıktan karnı kasılmıştı ama normalde olduğu gibi değildi.

"Bana onunla ilgili hiçbir şey söylememişti..." Üzgünce sustu.

"Oh."

"Neden sana anlatıyor da bana anlatmıyor ki? Bana güvenmiyor falan mı?" Sorgulayan bakışlarla büyüğe baktı, suratı asılmıştı.

"Muhtemelen anlamayacağını düşünmüştür çünkü gerçekten de anlamazdın Jongin. Anladığımı bilmese bile onu anlıyorum."

"Tabii ya, üvey anne."

"Evet, üvey anne. Üzülme yine de. Hazır olduğunda anlatacaktır."

"Sanırım." Tekrar büyüğe bakmadan önce somurttu. "Ona karşı bir şey hissetmediğini dürüstçe söyleyebilir misin bana?" Jongin ciddi bir ifadeyle sordu, Moonkyu'nun tepkilerini izliyordu.

"Ben..." Büyük olan iç çekti ve dudağını ısırdı, Jongin'in ona attığı yoğun bakışlardan bakışlarını kaçırdı. "Dürüst olmam gerekirse yüzünü beğeniyorum. Ama kişiliği tövbeler tövbesi Allah muhafaza şeytan kulağına kurşun yani."

"Yani sadece sevimli olduğunu düşünüyorsun?" Jongin dudaklarını aşağı bükerek sordu.

"Cehennem gibi ateşli olduğunu düşünüyorum ama bu hiçbir şey demek değil. Senin de seksi olduğunu düşünüyorum ama çükünün peşinden koşuyor muyum? Hayır. O yüzden lanet hediyelere bakacak mıyız bakmayacak mıyız?"

"Hiçbir şeye kalkışmayacağına söz veriyor musun?" Ciddiyetle sordu.

"Evet! Allah sen bilirsin evet! Şimdi şu konuyu kapatır mısın artık?"

"Tamam ama ona ne alacağıma dair bir fikrim yok." Jongin iç çekerek banktan kalktı. Cidden, sevgilisine ne alacağına dair en ufak bir ipucu yoktu. Yemekten başka ne istediğini hiç söylemiyordu ki.

"Vibratör al. Eğlenirsiniz."

"Oğlum ya!" Jongin omuz silken uzunca erkeğe bakakaldı. "Niye senin kahrını çekiyorum ki ben?" Caddeye yönelirken başını salladı.

"Kyungsoo'nunkini nasıl çekiyorsun?" Moonkyu misilleme yaptı. Jongin dudaklarını büzdü ve omuzlarını silkti. "Onu seviyorum. Bebeğimi taşıyor. Bilmem ki."

"Bilmez misin? Kulağa epey güven verici geliyor."

"Of kes sesini ya. Sen anlamazsın." Jongin gözlerini devirdi ve yakındaki bir Kahve Dünyası'na girdi. "İlişkimiz ilerledikçe karmaşıklaşıyor. Geçmişte her şeyi yaptık. Evet zor ama sırf zor diye bırakmayacağım." Sırada beklerlerken kollarını bağlayarak ofladı.

"Vay anasını senin gerçekten bir yetişkin gibi davranacağın günleri görmeye ömrümün vefa edeceğini hiç düşünmezdim." Moonkyu güldü.

"Baba olacağım ben. Zorundayım gibi bir şey."

"Sibb olacaksın!" Moonkyu diğer müşterilerden birkaç dik bakış alarak gürültüyle söyledi.

"Ne?" Jongin sırada ilerlerken şaşkınlıkla sordu.

"Sevişmek isteyeceğim bir baba!"

Jongin pancar gibi kızardı ve kafasını sallayarak büyüğü itti. Kyungsoo haklıydı. O gerçekten kendisi ve Minseok'un karışımından daha beterdi. "Evet bugünlük bu kadar yeter." Çıkışa yönelerek düz bir biçimde belirtti, Moonkyu peşinden geliyordu. Şimdi sevgilisinin ondan neden nefret ettiğini anlamıştı.

------------------

Kim Jongdeok yarıyıl tatili için eve gelmişti ve işi pişirmeye çalışıyordu ancak yanındaki odadan bir hıçkırık tantanası gelmekteydi, evet efendim. Yapamayacaktı.

"Git kardeşini teselli et." Taeyeon azarladı ve o da hanımcı bir nişanlı olarak yataktan atladı, minik kardeşinin odasına gitmeden önce omuzları çökmüştü.

Onu karşılayan manzara hiç de beklediği gibi değildi. Hıçkıran kardeşi yerine onunla beraber hıçkıran en iyi arkadaşlarını görmüştü. Bunun için maaş almadığına emindi. Ancak onları hunharca ağlar vaziyette bırakırsa müstakbel karısı onu gebertirdi.

"Iıı... Çocuklar?" Odaya girerken tereddütle sordu. Üç erkek de Jongdae'nin yatağında birbirlerinin omuzlarında hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı.

"Ah bakın Bay Aşk Hayatımı Herkesin Başına Kakayım gelmiş!" Jongdae ona bir yastık atmadan önce ciyakladı. "Siktir git!"

"Evet siktir git!" Kyungsoo ona katıldı.

"Hey!" Pamuklu şey yüzüne çarparken sızlandı. "Hepiniz yatakta ne için ağlıyorsunuz?"

"Hepimiz bir başımıza kalacağız!" Chanyeol sümüğü burnundan akarak inledi. (Ç.N: CHANYEOL SARIKAYA Xd )

"Bir bebek ve köpek ile yapayalnız kalacağım! Allah'ım sana geliyorum!" Kyungsoo yüzünü Jongdae'nin omzuna gömmeden önce katıldı.

"Ne?" Diye sordu, bu üçlü ağlamayı neyin başlattığına dair kafası tamamen ve son derece karışmıştı.

"Çocuk istemediğim için Joonmyun benden ayrıldı!"

"Baekhyun beni aldatacak!"

"Jongin beni terk edecek!"

Jongdeok ayıplayarak onlara baktı, homurdanarak yatağa yöneldi ve bir sandalye çekip hepsi birbirlerinin omzunda ağlarken onlara baktı. Ergenler. Başını salladı.

"Chanyeol, sevgilin seni aldatmak için gereğinden fazla uke." Üçlüden en kolay olanıyla başladı. Chanyeol burnunu çekti, alt dudağı acınası bir biçimde titriyordu ama bakışları umutluydu. "Essah mı? Öyle mi dersin?"

"Öyle derim." Devi kendine getirerek gülümsedi. Chanyeol cıvıldadı ve bir mendil alarak gözlerini sildi.

"Kyungsoo Jongin kim?" Diye sorarak devam etti. Gideli beş ay olmuştu. Kardeşinin en iyi arkadaşının hayatında neler olduğunu bilmiyordu.

"S-Sevgi-gilim." Kyungsoo daimî bir somurtmayla Jongdae'nin koluna yapışarak hıçkırdı.

"Seni hamile bırakan mı?" Diye sordu. Dünya üzerinde hamile kalacak onca insanın arasında, bunun kardeşi olacağını düşünmekteydi. Kyungsoo'nun değil. Bunun için fazla akıllıydı ama Jongdae ona zavallı bir biçimde en iyi arkadaşının bebeğinin kendisini sevmediğini anlattığı zaman, en hafif tabiriyle şok olmuştu.

Kyungsoo başını salladı, hâlâ Jongdae ile hunharca ağlıyordu.

"Neden seni terk etsin ki?"

"Çünkü!" Diye ciyakladı, kulakları çınlarken inlemesine neden olmuştu. "Şişkoyum ve çirkinim ve sinir bozucuyum, kendi ağzıyla söyledi! Beni terk edecek ve evine dönecek ve benden ayrılacak!"

Hamile oğlanın saçmalıklarını idrak etmeye çalışırken derin bir nefes aldı. Hiç olmazsa hatununu hamile bırakmayı ne zaman becerirse o zaman için iyi bir pratikti. Ki şu üçünü susturmayı başarabilirse umut ediyordu ki çok yakında olacaktı.

"Neden daha az sinir bozucu olmayı denemiyorsun?" Omuz silkerek sordu.

"Nasıl?!" Kyungsoo ona dik dik baktı ve sandalyesinde sinerek inildedi. "Sürekli ağlamaktan kendimi alamıyorum! Kahrolası bir bebek taşıyorum ben be!" Jongdae'nin omzunda ağlamaya geri dönmeden önce çıkıştı.

"Şey ııı, belki de duygularını ııı, göstermek yerine onlarla ilgili konuşmayı deneyebilirsin?" Ne hakkında konuştuğuna dair hiçbir fikri olmadığı için kıçından sallayarak yorumladı. Kyungsoo sevimlice burnunu çekip koca baykuş gözleriyle ona bakıyordu.

"Öyle mi dersin?"

"Evet?" Tekrar omuz silkti. Kyungsoo ona gülümsedi, ona da bir mendil uzatmadan önce dudakları tamamen kalp şeklindeydi (Allah aşkına kimin bu kadar güzel bir gülüşü olabilirdi ki?).

Jongdeok kardeşine bakarken iç çekti, gelip kucağına oturmasını işaret ediyordu. Kendini büyüğe atmadan önce tüm yol boyunca ağlamıştı, çok zavallıydı.

"Jongdae, Joonmyun geri zekâlı bir veledizina. Kusura bakma." Elini sallamakla yetinen Kyungsoo'ya baktı. "Seni terk ettiğine pişman olacak çünkü sen mükemmelsin. Çocuk istemiyorsan da önemli değil. Umurunda olmayan birini bulacaksın, o yüzden lütfen, ağlamayı kes ki gidip aganigi nagangi yapabileyim."

Jongdae ona sevimli bir biçimde hafifçe kıkırdadığında güldü. "Ama onu seviyorum." Kendini omzuna atmadan önce inildedi.

"Pekâlâ, olması gerekiyorsa olacaktır. Olmazsa da çabalayıp hayatına devam et. Tamam mı?"

Jongdae ona gülümsemeden önce diğerlerinin yaptığı gibi burnunu çekti. Ona karşılık verdi ve oğlanın saçlarını karıştırdı. "Hem bir duş al, leş gibi kokuyorsun." Jongdae ona yalandan diklenerek itip çocuk gibi dilini çıkardı.

"Sağ ol abi."

"Rica ederim. Hepinize rica ederim. Şimdi yatağımda ateşli bir piliç olduğundan gidiyorum."

"Teşekkürler Jongdeok ağabey!" Chanyeol ve Kyungsoo o odadan çıkarken ahenkle söylediler. Üç erkek yüzlerini gözlerini temizlediler, Jongdae'nin yatağında sessizce oturmadan önce burunlarını sümkürdüler.

"Pardon gençler." Diye özür diledi. İkisini de abuk sabuk konuşup çocuk gibi ağlatan kendisiydi.

"Sorun değil. Hiç yaşanmadı." Chanyeol yanıtladı.

"Aynen, sorun değil." Kyungsoo ağzı püskevit dolu vaziyette araya girdi.

Üçü Jongdae'nin televizyonunu açıp bir film koydular, zil çaldığında yatakta birbirlerine sokulmuşlardı. Hiçbiri ilgilenmeyi düşünmediğinden kalkmaya tenezzül etmemişti. Kapı hepsinin ciyaklayıp zıplamasına neden olarak çat diye açıldığında dikkatle ekranı izliyorlardı.

"Hamile değilmişim!"

Kyungsoo gülümseyen kuzenine bakarken tükürüğü boğazına kaçtı. Chanyeol'ün ağzı şok içinde açık kalmıştı, Jongdae ise az önce lak diye itirafta bulunan erkeğe bakıyordu.

"Pardon?" Diye sordu, tamamen kafası karışmıştı. "Seni benim evime hangi götlek aldı lan?" Diye sorularına devam etti. Joonmyun ondan ayrılmıştı, bu nedenle men edilmiş olmalıydı.

"Hamile olduğumu sanıyordum ve sen çocuklardan nefret ettiğini söylediğinden panikledim! Sen benden ayrılmadan ben senden ayrıldım ama doktora gittim ve bana hamile olmadığımı, muhtemelen okul yüzünden strese girdiğimi söyledi!" Joonmyun ona gülümsedi, gülüşü o kadar parlaktı ki kalbi küt küt atıyordu.

"Hamile olduğunu mu sanıyordun?!" Kyungsoo ciyakladı.

"Evet ama değilmişim! Harika değil mi?!" Joonmyun onlara doğru zıpladı, bir kutu redbull aldı ve lıkır lıkır içti.

"Ve bana söylemedin?!" Jongdae yataktan kalkıp büyüğün kolunu yumruklarken çıkıştı.

"Jonggie!" Joonmyun somurtarak inledi.

"Benden ayrılmak yerine bana söylemeliydin seni göt!"

"Aynen seni göt!" Kyungsoo da yataktan inip tekrar inlemesine neden olarak kolunu çimdikledi.

"Biliyorum! Biliyorum! Özür dilerim!" Somurttu ve öfkeli eski sevgilisine baktı. "Beni affedebilir misin?" Minik kuzeni dik dik ona bakarken irkilerek fısıldadı.

"O salak götünü sevdiğim için şanslısın." Jongdae ona sarılıp dudaklarını kilitlemeden önce azarladı. Chanyeol ile Kyungsoo kusacaktı, istemedikleri bir şeyi görmeden evvel gitmişlerdi.

"Gerçekten affettin mi beni?" Joonmyun ona dudaklarını büzdü, Jongdae'nin diyeceklerinden korkuyordu.

"Neden bana gerçeği söylemedin?"

"Çünkü korktum! Minseok ile Kyungsoo'ya bak ve bana senin de keçileri kaçırmayacağını söyle! Bu ikisinin ilişkileri korkunç. Bunun bize de olmasını istemiyorum. O yüzden tam da olduğum korkak gibi kaçtım ve çok üzgünüm Jongdae. Gerçekten çok üzgünüm." Bir yanıt bekleyerek ağladı.

"Eğer bir daha asla böyle bir şey yapmayacağına dair söz verirsen affederim, anladın mı beni?" Jongdae ona sarılmadan önce ofladı. Başını hevesle salladı. "Söz veriyorum."

"Güzel, şimdi duşa gir. Barışma seksi yapacağız."

Jongdae kıçını şamarladığında ciyakladı, onu banyoya doğru itiyordu. "Takken olsa iyi olur zira ben de çocuk istemiyorum." Yaramazca çıkıştı. Jongdae peşinden gelirken gülüyordu.

-------------

"Doğruluk mu cesaret mi?" Chanyeol Kyungsoo'nun salonunda otururlarken araya girdi.

"Doğruluk." Kyungsoo seçti. Dev ile birlikte Noel hediyelerini sararken ayakları oldukları yerde ağırlaşmıştı. Babası işteydi ve Jongin dışarıdaydı, kendisi ve köpekleri vardı. Evde olmadıklarından her an gelebilecekleri endişesi duymaksızın hediyelerini paketleyebiliyordu.

"Öğürme refleksinin olmadığı doğru mu?" Chanyeol genç olan kızarmaya başlarken sırıtıyordu. Ancak sonrasında o sırıtmıştı ve ıyyyy, bu evet demekti.

"Evet. İkinci sınıftayken strep**im olduğunu düşündüğü zaman doktorun yüzündeki ifadeyi görmeliydin. Gözleri yuvalarından fırlayacaktı." Kyungsoo bir parça bant kopararak kişnedi. "Sıra sende! Doğruluk mu cesaret mi?"

"Hm. Galiba doğruluk. Sadece iki kişiyle cesaret seçmek eğlenceli değil."

"Doğru. Gerçekten Baekhyun'a hiç muamele çekmedin mi?"

"Suphanallah!" Chanyeol utançla ciyakladı, neredeyse kâğıt kesiği olacaktı. "Söyledi mi?!"

"Hah, konuşuyoruz biliyorsun ki." Kyungsoo arkadaşının tüm yüzü ısınırken kıkırdamaya başladı, iri gözleri normalde oldukları gibi iki kat büyümüştü.

"Of çekmedim ya. Çok utanç verici."

"Benim gibi bir profesyonel değilsen öyle olur herhalde." Kyungsoo Chanyeol gözlerini devirirken kahkahalarla gülüyordu.

"Birilerinin daha çok pratiği var." Somurttu ve elindeki çift taraflı banttan kurtulmaya çalıştı.

"Jongin o kadar büyük bile değil ki." Kyungsoo gözlerini devirdi, mükemmel sarılmış kutusuna gülümsüyordu.

"Ondan bahsetmiyordum."

"Oh... Şey ııı, Won-" Adı söylerken durakladı. "Sanırım o daha büyüktü." Diye mırıldandı. Başka bir hediyeyi alıp tamamını kaplamak için ne kadar kâğıda ihtiyaç olduğunu ölçtü.

"Jongin onu biliyor mu?"

"Evet." Daha çok bant alıp iç çekti. "Biliyor. Sanırım Jongdae ile Luhan ona anlatmış."

"Ama sen anlatmadın?"

"Ondan söz edemediğimi biliyorsun Chanyeol." Kaşlarını çattı, sakinleşmesine yardımı olması amacıyla başparmağı bandın üzerinde geziniyordu. "Hâlâ çok canım yanıyor."

"Ya annen?"

"Ne bu sorular şimdi durup dururken?" Ofladı ve Chanyeol'e yeni bir hediye ile hediye paketi uzattı.

"Sadece ikiniz hâlâ çok çifte kumrular gibisiniz de. Eğer gerçekten evlenmek istiyorsan onun da en az benim ile Jongdae kadar tanıması gerekiyor seni. Sadece endişeleniyorum Soo."

"Biliyorum." Bir elini saçlarından geçirerek fısıldadı ve üstünde çalışmakta olduğu kutuyu yere koydu. "Sadece benim de kendi sırlarım var, anlarsın ya? Özelim olmasını seviyorum ve ne kadar boktan biri olduğumu fark ederse beni terk edeceğinden korkuyorum."

"Eğer seni bu zamana kadar sineye çektiyse hiçbir yere gitmeyecektir. Bana anlattığın kadarıyla o seni gerçekten seviyor Kyungsoo."

"Biliyorum." Kapının açılıp sevgilisinin sesini duyduğunda gülümsemesini bastırdı. Ayakları uyuşmasaydı kalkardı, neyse ki etraftaki hediyelerin hiçbiri onun için değildi de saklamaya zahmet etmemişti.

"Hyung!" Jongin odaya zıpladı, yanındaki yere oturuverdi ve onu öptü. "Selam Chanyeol."

"Selam." Büyük olan selamına karşılık vererek başını salladı. "Pekâlâ şu bokları paketlemesine yardım etmek için burada olduğuna göre ben eve gidiyorum. Babana selam söyle."

"Aleykümselam, görüşürüz hyung!"

Chanyeol kapıdan çıkarken ikisi de el salladılar. Jongin başını omzuna yaslamış, Kyungsoo ağırlığını ona vermişti, eli karnına yol alırken nerdeyse kıkırdayacaktı, gıdıklandığı yerlerini okşayarak geçiyordu. Kahkahasını bastırsa da irkilmesini kontrol edemiyordu.

Jongin onun gıdıklandığını fark ettiğinde şeytanca sırıttı. Kyungsoo genç olanın yüzündeki ifadeyi fark ettiğinde dik dik bakmıştı.

"Kim Jongin sAKIN HA!" Sevgilisi onu gıdıklamaya başladığında ciyakladı, hunharca gülmesine neden olmuştu. "Bırak!" Kıkırdamalarının arasında ciyakladı, Jongin üstüne çullanırken sırt üstü düşmüş, yeteri kadar işkence ettiğine kanaat getirinceye kadar zavallılığına gülmüştü.

"Senden nefret ediyorum." Jongin'in öperek yok etmeye karar verdiği bir somurtma ile inatla söyledi. "Hayır etmiyorsun. Beni seviyorsun." Kızaran sevgilisine gülümsedi. "Ve ben de seni seviyorum."

"Ne kırosun ya."

"Biliyorum ama yine de beni seviyorsun." Doğrulmadan önce büyüğü burnundan öpüp çekildi, onu da beraberinde çekti. "Jongdae nasıl?" Elleri Kyungsoo'nun göbeğine konarken sordu, minik adamın elini tekmelemeye başlamasını bekliyordu.

"İyi. Hatta harika. Joonmyun ile barıştılar. Sadece bir yanlış anlaşılmaymış."

"İyi bari." Jongin gülümsedi, konu hakkında sevgilisini artık mutsuz görmeyeceğine seviniyordu. "Ben ııı, annemle konuştum."

"Tamam mı?" Kyungsoo bebeğin hareketlendiğini hissederken Jongin'in elini tutup o bölgeye yönlendirdi.

"Bir ara yemeğe gelmek ister misin bilmek istiyor."

"Ha ııı. Olur sanırım." Annesinin etrafında olmaktansa kedi maması yemeyi tercih edeceğini söylemekten kendini alıkoymuştu. "Ama anne kişilerinin etrafında bir tuhaf oluyorum bilmiş ol. Bazen halamın yanındayken bile acayip oluyorum o yüzden bil yani, ben uyarımı yapayım da."

"Şükran Günü'nde onun yanındayken acayip değildin. Bu arada Noel için onun turtalarından daha çok istiyorum."

"Bazen dedim Jongin." Yunwoo'nun hareket ettiğini hissettiğinde güldü. "Gidip bana biraz almak istemiyorsan turtadan bahsetme."

"Tamam. Eee şey. Annemle... Akşam yemeği..." Tepkisi için büyüğün yüzüne bakarak sustu. Kyungsoo'nun dudakları aşağı sarktığında kaşları çatılmıştı. "Onu sevmiyorsun."

"Pek sayılmaz." Kyungsoo kabul etti.

"Nedenini sorabilir miyim?"

Kyungsoo iç çekti ve bugünün anne konusundan bahsetme günü olduğuna karar verdi. "Çünkü anne yaram var. Çünkü sana vurdu ve seni evden kovdu. Çünkü seni ağlattı. Çünkü onu aldırtmanı istedi. Cidden birçok nedeni var."

"Anlıyorum." Jongin büyüğü kucağına çekerek iç geçirdi. "Olan biten her şey için gerçekten çok üzgün. O benim annem ve onu seviyorum. Yaptığı şeyi bağışladım, o yüzden sen de deneyebilir misin?" Yüzünü oraya gömmeden önce büyüğün boynunu öperek sordu.

"O benim annem değil ki affedeyim Jongin. Gittiği için kendi annemi bile affetmiyorum, o yüzden benden çok şey bekleme. Onunla uzlaşırım ama bana tek bir kaba bakış atar veya tek bir kaba yorumda bulunursa torununun yüzünü ona göstermemekten de çekinmem. Kulağa gıcıkça geliyor olabilir ama Allah da beni böyle yaratmış." Yorgunca gözlerini ovalayarak ofladı.

"Nasıl olur da bana annenden hiç bahsetmezsin?" Jongin Kyungsoo'nun çekip gitmesinden korkarak tereddütle fısıldadı.

"Çünkü beni üzüyor." Büyük olan itiraf etti, daha iyi hissettirmesini umarak ellerini birbirine geçirdi. "Ondan bahsetmeyi sevmiyorum çünkü ağlayasım geliyor. Hamile kalmadan önce de ağlamak istememe neden oluyordu."

"Tamam." Jongin ona daha sıkı sarıldı, şu an ağlamaması için dua ediyordu. "Öyleyse konuşmak zorunda değilsin. Hazır olana kadar konuşma."

"Ya hiç hazır olmazsam?"

"Sorun değil o zaman. Seni anlatmaya zorlamayacağım." Kyungsoo rahatlamayla iç çekip başını salladı. Jongin'e anlatmak istese bile fiziksel olarak gözleri çıkana kadar ağlamadan bunu yapamazdı. Belki de aşırı hormonlu olmadığı zamana kadar beklemek en iyisiydi.

"Noel için ne istersin?" Jongin sordu. Yaptığı şeyi bıraktı, düşünürken başını yana eğdi ama aklına bir şey gelmemişti. Cevap vermeden önce omuz silkti.

"Bir şey istemem."

"Ne demek istemem?! Noel bu yahu! Kocaman bir listen olmalı hyung!" Jongin sevgilisine bakakalmıştı. Ne çeşit bir ergendi o? Onun listesi daima koca bir buçuk sayfa tutardı. Tabii ki listedekilerin dörtte birini almazdı ama bu yine de yapılması gereken bir şeydi.

"Bana bir şey alman gerekmiyor Jongin-ah."

"Ama istiyorum! Sen benim sevgilimsin, sana abartılı hediyeler almam gerekiyor." Somurttu ve başını büyüğün omzuna yasladı.

"Annemin fotoğrafını görmek ister misin?" Kyungsoo onun pörtlek gözlerle doğrulmasına neden olarak aniden söyleyiverdi. Başını sallamadan önce şaşkınlıkla gözlerini kırptı.

Kyungsoo kalkıp onu salonda şaşkın vaziyette bırakarak merdivenlere yöneldi. Telefonunu çıkardı ve bu ateşten gömlek hakkında endişelenen Chanyeol'e mesaj attı. Kyungsoo sadece iki dakika önce ondan bahsetmek istemezken şimdi ne yapıyordu böyle?

Sevgilisi eski görünen bir yıllıkla geri döndü, yerde onunla beraber oturdu. Ona uzatmadan önce işaretli bir sayfayı çevirdi. Jongin bir çeşit duygu görmek için büyüğün yüzüne bakarak tereddütle aldı ancak tüm gördüğü boş bir ifadeydi.

Sayfaya baktı, Kyungsoo'nun parmağı sağ üst köşede bir kızı gösteriyordu. "Bu o." Gözleri kıza çevrildi ve hassiktiriniz efendim. Kyungsoo onun ikiz kardeşi olabilirdi. Aynı ceylan gözler, aynı dolgun dudaklar, belki babasının burnunu almış olabilirdi ama kalan her şey tamamen ondandı.

"Bu onun ikinci sınıfından, babam önde duruyor." Kyungsoo burun kırıştırıp babasını göstermeden önce birkaç defa sayfaları çevirdi. "Embesil gibi görünüyor."

Jongin ergenlik yıllarındaki Yunho'ya bakarken kaburgalarını acıtan bir kahkaha tufanına tutulmuştu. Bir süre adamın yüzüne gülmeksizin ona bakamayacaktı.

"Bunu nereden buldun ki?" Sakinleştikten sonra sordu, sayfaları çeviriyor, okullarında her şeyin değiştiğini ama çalışanların aynı kaldığını fark ediyordu.

"Öğrenci konseyi başkanı olmanın yararları var. Bir şeyler ararken buldum ve saklamama izin verdiler." Kyungsoo başka bir işaretli sayfaya geçmeden önce belirtti. "Babam dans edermiş, baksana. Bu o ve Jaejoong hyung." Tekrar suratını ekşiten bir resmi gösterdi.

"Baban dans mı ediyordu?" Kahkahasını bastırarak inanmazlıkla sordu.

"Hıhım! Gerçekten iyidir! Senden daha iyi." Kyungsoo ona sırıttı. Suratı asılmıştı, kırkında bir adamın ondan daha iyi bir dansçı olduğundan son derece şüpheliydi.

"Hah. Tabii canım."

"Sen bana yalancı mı diyorsun Kim Jongin?"

"Bilmem ki Do Kyungsoo, diyor muyum?" Onu öpme girişimiyle öne eğilmeden önce sırıtmış ancak Kyungsoo ciyaklayarak yüz üstü düşmesine neden olup hızla yönünü çevirmişti. Sevgilisi kıkırdama krizine girmiş, zavallılığına gülüyor ve ellerini çırpıyordu. Doğrulmadan önce somurttu.

"Yüzünü görmeliydin!" Gülmeye devam ederken onu göstererek hırladı.

"Artık gülmeyi bırakabilirsin." Yıllığa dönmeden önce ofladı.

"Ayy Jonginnie'cik kıjdın mı çen?" Kyungsoo hâlâ kıkırdamaya devam ederken yanaklarını çimdikleyerek viyakladı. Kaşlarını çatıp başını büyüğün istilacı ellerinden kaçırdı.

"Evet, şimdi gıcıklık etmeyi kes."

"Her neyse koca bebek." Kyungsoo gözlerini devirdi. "Ayrıca babam şarkı da söylüyordu. Ben daha iyiyim gerçi." Tekrar işaretli bir sayfaya geçti, Yunho ve Jaejoong, Junsu ile birlikte tekrar belirmişti. "Bak!" Gülümseyerek cıvıldadı.

"Yani hepsi liseden beri tanışıyorlar mı?" Diye sordu.

"Hıhım! Jaejoong ile Junsu babamla beraber okudular. Yoochun onlarla üniversiteye gitti ve Changmin de babam şirketin CEO'su olduktan kısa süre sonra işe alındı."

"Bu arada baban tam olarak ne iş yapıyordu? Bize sekssavarlık yapmak dışında?" Kendi esprisine güldü. Kyungsoo başını sallamadan önce ona ölü gibi baktı.

"Reklamcılık işleri. Üç otel zinciri, şehir merkezinde bir restoran ve Busan'da da bir yazlığımız var."

"Yani yan gelip yatabilir ve paranızı çatır çutur yiyebilirim öyle mi?" Jongin şakayla sordu ancak büyük olan onu ciddiye almışa benziyordu.

"İstersen. Şirketi alsam da almasam da her şey bana miras kalacak." Omuz silkti. Jongin büyüğe bakakalmıştı. "Sen ciddi misin?" Şokla ciyakladı.

"Evet. Yapacak mıyım bilmiyorum. Yaparsam da sadece Luhan'a patronluk taslayabileceğim gerçeği için yapacağım." Sevgilisi şeytanca sırıtıyordu.

"Yani istersen, Yunwoo ile evde kalabilir misin?" Ciddiyetle sordu.

"İstersem. Ama bütün gün evde tıkılı kalmak isteyeceğimi sanmıyorum. Bilemiyorum." Kyungsoo yıllıkta gezinmeden önce omuz silkti.

Jongin tüm bu yeni bilgileri sindirdi, şaşkındı. Kyungsoo'nun zengin olduğunu biliyordu ama bu kadar varlıklı olduğunu da bilmiyordu. Sahip oldukları tüm bu para ve mülklerle teknik olarak milyoner idiler. Şehir merkezindeki otelleri görmüştü, pahalıydılar. Sadece bir geceliği iki ebeveyninin de bir aylık maaşı tutuyordu.

"Hassiktir. Seninle kıyaslayınca züğürt gibi hissediyorum." Yıllığı kapatarak başını salladı.

"Her şey para değil biliyorsun. Babam bol bol seyahat etti ve ben de halam ve eniştemle tıkıldım kaldım. Joonmyun'u sevmememin yarı nedeni bu. Aynı odada kalırken damarıma basar dururdu. Minseok hyung daha beterdi." Kyungsoo başını omzuna yaslayıp elleriyle oynayarak söylendi.

"Bilmiyordum."

"Benim hakkımda bilmediğin daha çok şey var." Diye mırıldandı. Annesiyle ilgili konuşası olmasa bile, Moonkyu'nun omzunda ağladığından öylece bırakamazdı. Bu yüzden fark etmişti ki belki de onun hakkında konuşmalıydı, bu sebeple onun resmini göstermekten söz etmişti. Bu kadar çok benziyor olmaları onu delirtiyordu gerçekten. Yunwoo da aynı olabilirdi.

"Annem ben üçüncü sınıftayken gitti. Babamla mutlu değildi galiba. Bu yüzden burada değil ve bu yüzden ondan bahsetmeyi sevmiyorum. Seul'ün merkezinde bir yerde yaşıyor, beyaz çitli tek katlı bir evde. Yeniden evlendiğini sanmıyorum ama bir kedisi var."

"Nerede yaşadığını biliyor musun?" Jongin fısıldadı, Kyungsoo'nun bilmek istemesine bile şaşırmıştı.

"Merak ettim ve Yoochun'a onu araması için para verdim. Bir gün sinirlendim çünkü babam yine gitmişti ve ona Allah ne verdiyse saydırma niyetiyle oraya gittim ama kaldırımdan öteye geçemedim bile." Kyungsoo iç çekti. "Sadece bilmen gerektiğini düşündüm."

Jongin ona hüzünle gülümsedi, onu kucağına çekti ve sarıldı. "Anlattığına sevindim. Gerçekten ona benziyorsun."

"Evet, biliyorum."

Bir süre öylece kaldılar. Kimse konuşmuyordu. Kyungsoo Jongin'e anlatırken çocuk gibi ağlamadığı için kendisiyle gurur duyuyordu, ayrıca sevgilisinin normal insanların yapacağı gibi konu hakkında onu zorlamamasına da sevinmişti.

"Senin annen ne zaman yemek istiyor?" Konuyu değiştirip sordu ve Luhan'ın hediyesini paketlemeyi bitirmek için Jongin'in kucağından indi.

"Pazar günü."

"Jongin bu Noel'den önceki gün." Kâğıdın yan tarafını kıvırıp bantla sabitleyerek belirtti.

"Biliyorum. Genelde her şeyi o gün yaparız. Çok güzel jambon yapar?" Jongin kendi kendine sordu, son seferde teyzesi yaptığı için bunun doğru olup olmadığını hatırlamaya çalışıyordu.

"Yani ailenle tanışmamı mı istiyorsun?"

"Evet. Bir teyzem ile dayım ve iki ablam var." Jongin böbürlendi. "Ailem seninkinden daha geniş. İstersen bir geceyi orada geçirebiliriz."

"Ama yatağımı seviyorum ben." Kyungsoo yeni kaplanmış hediyesini yan tarafa koyarak sızlandı.

"Zorunda değiliz, sadece daha kolay olurdu ve tüm günü orada geçirebilirdik!" Jongin heyecanlı görünerek ona gülümsedi. Bunun korkunç bir fikir olduğunu söyleyecek cesareti yoktu. Ancak bu kadar manyak biri olduğu için bunu ona borçlu olduğunu düşünmüştü.

"Tamam." İç çekti.

"Vallaha mı?" Jongin ciddi anlamda heyecandan gökkuşağı kusmaya başlamıştı. "Geceleyebilir miyiz?"

"İstersen geceleriz Jongin-ah." Ufak bir tebessümle pes etti.

"Teşekkür ederim hyung!" Bir sarılmaya çekildi, Jongin yüzüne öpücükler yağdırıyordu. "Gerçekten çok eğlenceli olacak!" Diye ciyakladı. Kyungsoo zorla gülümsedi, eğlenceli olacağından şüpheliydi. Jongin'in annesiyle yirmi dört saat geçirebilmek için bir sürü muzlu süte ihtiyacı olacaktı. Allah yardımcısı olsundu.

BÖLÜM SONU

**STREP: BİR TÜR BOĞAZ ENFEKSİYONU. BAZI KİŞİLER BOĞAZ AĞRISI GİBİ HAFİF BELİRTİ YAŞARKEN BAŞKALARINDA ATEŞ VE YUTMA ZORLUĞU GİBİ DAHA ŞİDDETLİ BELİRTİLER OLABİLİR. BOĞAZIN ARKASINA UZUN BİR PAMUKLU ÇUBUK DOKUNDURULUP BİR ÖRNEK ALINDIĞI İÇİN ÖĞÜRME REFLEKSİ OLUŞABİLECEĞİNDEN SANIRIM ÖYLE BİR MUHABBET OLUYOR ORADA. TAM ANLAMADIM ÇOK DA ŞEY YAPMAYIN SİZ HEHEHE.

Συνέχεια Ανάγνωσης

Θα σας αρέσει επίσης

66.9K 3.8K 23
"Boşanmak istiyorum." [Divorce]
BİR KÜÇÜK SIR Από Betüş

Γενικό Φαντασίας

1.8M 125K 29
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
44.9K 2.8K 22
Alfa - Omega Klasiğini Bozan Bir Beta.. "Ayrılık sarmışsa dört bir yanı, ne önüne geçebilirsin ne de arkasında durabilirsin."
92.5K 6.8K 33
Ben, Kim Jongin, beceriksizin tekiydim. Doktorluk yapamıyordum , eşim ile başa çıkamıyordum, dans edemiyordum fakat hamile kalabiliyordum.