Knocked Up
Yazar: jjokkomi
Çeviri: Minnie Hyung
BÖLÜM 36
17 Aralık Pazar, 16. Hafta 1. Gün
Yunho garaj yoluna girerken gülüyor, Jaejoong da peşine takılmış Changmin'in son randevusunda mercimeği fırına veremeyişiyle ilgili bir şeyler anlatıyordu. Cidden, zavallı çocuğun biraz tüyoya ihtiyacı vardı, bu ayki üçüncü oluyordu bu.
Kapıyı açıp dışarıdaki ışığın düğmesine bastı ve oğluyla Jongin'in nerede olduğunu merak ederek salona yöneldi. Bir homurtu duyduklarında salona girmek üzerelerdi. Jaejoong Yunho ile beraber durakladı.
"Jongin acıyor!" Oğluna ait olduğunu ayırt ettiği ses sızlandı. Yunho kafası karışarak bir kaşını kaldırdı, yerinden ayrılmayarak diğer odada neler olduğunu dinliyordu.
"Çok sert yapıyorsun..."
"Sadece gevşe!"
"Ama ellerin de çok sert!"
"Böyle sevdiğini sanıyordum?"
"Bu çok fazla!" Kyungsoo ciyakladı.
"Ah sessiz ol neredeyse bitirdim."
Oğlunun inlediğini duyduğunda gözleri pörtlemiş, sesle Jaejoong'un tüm yüzü ısınmıştı.
"Sikeyim Jongin tam orası."
"Bura mı?"
Yeni bir inleme ve evet cevabı ile Yunho ayaklarını vura vura gençlerin olduğu yere yürüdü. Jaejoong panikleyip onun peşinden gitmiş, salonda seks yaptığı için Jongin'i öldürmeden önce Yunho'yu durdurmayı umut etmişti. Yunho dik bir bakışla köşeyi döndü ve bağırdı.
"SİZ İKİNİZ YİNE NE BOKLAR YİYORS-"
Yunho Kyungsoo'yu Jongin'in kucağında, oğlanın esmer ellerini belinde ve o bölgeye masaj yaparken görünce cümlenin ortasında durdu. Az önce kendini aptal gibi gösterdiğini fark ettiğinde yüzü utançla ısınmıştı. Kyungsoo'nun gözleri parladı ve hemen kanepeden inip babasına koştu.
"Gelmişsin!" Hâlâ yüzü kızarık olan adama sıkıca sarılmadan önce neşeyle ciyakladı. "Seni özledim!" Babasını kendisine divane ederek ona dudaklarını büzdü. Oğlu hâlâ sevimliydi, on altı yaşında bile.
"Beni kapının önüne koyan sendin." Diye gülerek oğlunu alnından öptü ve taranmamış saçlarını karıştırdı. Saçlarının acilen kesilmesi gerekiyordu.
"Bir daha yapmam!" Kyungsoo inildedi ve ona daha da sıkıca sarılarak yüzünü montuna gömdü. Yunho garipçe ona bakmış ancak oğlunun ne kadar çocukça davrandığından söz açmamıştı.
O zamanlar bu genç, daha yeni yeni yürürken, o işe ya da alışverişe gideceği zaman ağlayıp sinir krizi geçirirdi. Annesinin oğlanı sakinleştirmesi sağlam bir on on beş dakikasını alırdı. Yunho çok üzülür ve bebeğini gözyaşları içinde arkasında bıraktığı için her zaman ya dondurma ya da bir oyuncakla geri dönerdi. Kapıdan girer girmez oğlu koştur koştur ona gelip bacağına yapışır, babası onu kucağına almadan onu bırakmayı reddederdi.
Şimdi de yaptığı buydu, yemek yapacağını söylemesine rağmen onu bırakmayı reddediyordu. Kyungsoo sadece sızlanıp başını salladı, inatçı bir hayır! demiş ve koala gibi babasına yapışmıştı.
Jaejoong yan tarafta onları izliyor ve ikisinin artık bu kadar iyi anlaşmalarına gülümsüyordu. Aralarındaki sorunun çözülmesine memnundu. Kyungsoo'nun, adamla ilişkisi olmasını teşvik etmesine ise özellikle memnundu.
"Kyungsoo beni bırak yavrum." Yunho, eskiden yaptığı gibi sabırla söyledi. Hamile oğlan başını tekrar sallamıştı. Yunho iç çekti, yüzüne bir tebessüm yayılmış ve oğlan yemekte sac kavurma istediğini söyleyerek onu nihayet bırakıncaya kadar ona sarılmıştı.
Babası mutfağa yönelirken o da kanepeye yöneldi. Erkek arkadaşının yanına oturdu ve oğlan ona masaj yapmaya devam ettiğinde memnuniyetle gülümsedi.
"Do Kyungsoo yeni bir köpek mi aldın sen?" Babası elinde Janggu ve pörtlek gözleriyle mutfaktan geri gelmişti. Köpecik kucağa alındığı için neşeli neşeli nefes alıyor, kuyruğu heyecanla bir ileri bir geri sallanıyordu.
"Baba seni sevdi!" Janggu babasının yüzüne girişmeye çalışırken Kyungsoo cıvıldıyordu. Yunho burnunu kırıştırdı ve onu en az minik köpecik kadar heyecanlı görünen Jaejoong'a uzattı.
"Kyungsoo." Katı bir biçimde söyledi. Eve gelip de yeni bir köpek bulmayı hiç beklemiyordu. Monggu'ya eyvallah ama iki köpek de neydi yav?
"Adı Janggu ve gerçekten çok sessiz. Monggu ile beraber oynamayı seviyorlar o yüzden onu sokağa atamayız!" Kyungsoo panikle konuşuverdi. "Lütfen baba, ona bakabilir miyim? Lütfen?" Yunho iç çekti ve oğlu imzası olan somurtuşu yaptığında gönülsüzce başını salladı.
"Ona iyi baksan çok iyi edersin. Bu evin hiçbir yerinde köpek boku görmek istemiyorum, anlaşıldı mı?"
"Evet efendim!" Kyungsoo ona koşup tekrar sarıldı. "Ayrıca bir şey soracağım." Yemek hazırlamaya tekrar başlamak için mutfağa dönen babasının peşinden gitti. Dondurucudan eti aldı ve tezgâha koydu.
"Pekâlâ." Yunho dolaptan sacı alıp ocağı yakmadan önce tezgâha bıraktı.
"Jaejoong hyungu seviyor musun?"
Yunho yapmak üzere olduğu şeyi bıraktı ve şok içinde dönüp oğluna baktı. Bunu kesinlikle beklemiyordu. Kyungsoo dikkatle ona bakarken tuhafça öksürdü.
"Evet, seviyorum." Yanaklarındaki kızarıklığı gizlemek için ocağa dönmeden önce söyledi.
"Öyleyse evlenmelisiniz."
Yunho elindeki yağı düşüreyazmış, gözleri panikle pörtlemişti. "Ne?" Oğlunun onunla kafa bulması ihtimaline karşı arkasını dönmeye korkarak ciyakladı. Artı yüzü şu an pancar gibiydi ve o yetişkin biriydi. Erkek arkadaşıyla evlenme fikriyle kızarıp bozarmaması gerekiyordu.
"Mantıklı bence. Kaç yıldır, dört mü ne, berabersiniz. Daha mı fazlaydı? Bir yüzüğü hak ediyor baba." Kyungsoo bir gerçeği belirterek söyledi, meyve kâsesinden bir üzüm aldı ve ağzına atarak tadıyla gülümsedi.
"Iıı."
"Sence de öyle değil mi?"
Yunho ocağı kapattı ve dönüp ciddi bir biçimde oğluna baktı. "Jaejoong'un bize taşınmasını sorun etmeyecek misin? Kızmayacak mısın?" Sessizce sordu. Kyungsoo sadece gülümseyerek başını sallamıştı.
"Etmem, iyi biri o..."
"Üvey baban olacak Kyungsoo."
"Biliyorum." Kyungsoo elleriyle oynayarak fısıldadı. Yunho gülümseyip ona yürüdü ve çenesini kaldırıp kendisine baktırdı.
"Gerçekten sorun olmayacak mı?"
"Sanmam. Onu sevdiğin için." Kyungsoo ona zayıf bir tebessüm etmeden önce omuz silkti. Yunho onu alnından öpmeden önce hafifçe burun çekerek sarılmıştı.
"En sevdiğim çocuğum olduğunu biliyorsun değil mi?"
"Baba, ben senin tek çocuğunum!" Göğsünü dürterek kahkaha attı.
"En sevdiğim olman için daha fazla sebep işte!" Babası yemeğe dönmeden önce kıkırdamıştı. Başını sallayarak gözlerini devirdi. "Eee şey, bir sorum daha var." Kyungsoo gerginlikle ince bir sesle söyledi.
"Evet?"
"Iıı, şey."
"Sorsana yavrum." Yunho eti tutup ısınan saca koydu.
"Ben ne zaman evlenebilirim?"
Yunho elindeki kaşığı düşüreyazmıştı, son beş dakika içinde gözleri ikinci defa yuvalarından fırlıyordu. "Ne?" Diye bir kez daha ciyakladı.
"Sadece, bana ne zaman biriyle çıkabileceğim gibi şeyleri hiç söylememiştin ve sadece bilmek istiyorum." Kyungsoo parmaklarıyla oynadı, babasının o an ne kadar kötü bir tepki verdiğini görmekten korkuyordu.
"Kyungsoo sen on altı yaşındasın."
"Ama neredeyse on yedi olacağım." Diye somurttu. Doğum gününe sadece bir ay vardı.
"Sen- evlenmek mi istiyorsun?"
"Şey, hayır ama evet. Bilemiyorum." Omuz silkti, gerçekten istediğinden tamamen emin değildi. Gerçi parmağında bir yüzük olması fikri onu gülümsetiyor ve Jongin'e kocam diye seslenebilme fikri yanaklarını al al ediyordu.
Ah Tanrım evlenmek istiyordu. Sebebi neydi ki?
"Kyungsoo evlilik büyük bir adımdır." Yunho iç çekerek döndü. Seksten bahsetmekten iyidir diye düşündü. Ama olsun, evlilik bahsi tuhaftı.
"Biliyorum! Senin haberin olmadan kaçıp nikâhı basacak değilim."
"Jongin ile evlenmek mi istiyorsun?" Diye sordu. Oğlunun yüzü pancara döndüğünde bunu evet olarak kabul etmişti.
"Ş-Şey babaannem buraya s-son geldiğinde bir şeyler s-söylemişti ve Jongin de ııı, istiyor?" Baklayı çıkarıverdi.
Yunho homurdandı, tabii ki annesi evlenmelerini isteyecekti. Ne de olsa hâlâ eski kafadaydı. Oğluna yürüdü, bar taburelerinden birine oturdu ve bir gözünün yemekte olduğuna emin oldu. "Gerçekten neden soruyorsun Kyungsoo?"
Hamile oğlan bakışlarını kaçırdı ve somurttu. "Sadece bilmek istiyorum."
"Saçlarımı beyazlatacaksın, farkındasın değil mi?"
"Baba ya!" Sızlandı.
"Sanırım canın ne zaman isterse o zaman evlenebilirsin." Yunho neşeyle omuzlarını silkerek mutlu mutlu söyledi.
"Valla mı?"
"Siktir deli! Öldüğüm zaman evlenebilirsin ancak." Yunho ofladı ve ocaktaki kavurmaya geri döndü.
"Baba bu adil değil!"
"Bana ne."
"Babacığım!" Kyungsoo ona somurttu ve olduğu yere doğru ayaklarını vura vura gitti. "Yine aşırı korumacı davranıyorsun."
"Güzel."
"Baba ben ciddiyim!"
"Niye evlenmek istiyorsun ki Kyungsoo?" Kısık ateşteki ete tuz ve biber ekleyerek iç çekti.
"Bilmiyorum."
"Niye evlenmek istediğine dair bir sebep bile veremiyor musun?" Yunho yan gözle yanında dikilen ufak tefek oğlana baktı.
"Sanırım hayır." Omuzları çökerek evlilik bahsini kapamaya karar verdi. "Ama başka bir sorum var."
Yunho homurdandı, başı yılgınlıkla geri düşmüştü. Oğlu tüm o sorularıyla onu öldürecekti. Saçlarının beyazladığını hissedebiliyordu. "Efendim benim bir tanecik minik yavrum?" İç çekti ve eti karıştırmak için kaşığa uzandı.
"Yunwoo adını beğendin mi?" Tekrar elleriyle oynayarak fısıldadı. Yunho ona şaşkınlıkla gözlerini kırpmıştı.
"Bebek için mi?"
"E-Evet."
"Şey, Jongin ne düşünüyor?"
"Iıı, daha sormadım." Diye mırıldandı.
Babası ona tuhaf tuhaf baktığında ağzındaki baklaları çıkardı. "Ona söyleyecektim ama beğenip beğenmeyeceğini bilmiyorum ve ona senin adını vermek istedim ama bu garip olacağından ben de benzer bir şey buldum çünkü bu gerçekten garip olurdu değil mi? Ona Yunho diye seslenmek yani çünkü bu senin adın ve bir saniye, baba ağlıyor musun sen?"
Kyungsoo kemiklerini kıracak kadar sıkı bir sarılmayla kucaklanmadan önce babasına bakakalmıştı. Şaşkınlıkla ciyakladı, babası omzunda ağlamaya başladığında çok daha şaşkındı. Kendisi de burnunu çekti, lanet hormonlar, ve gülümseyerek karşılık verdi.
"Beğendiğin anlamına mı geliyor bu?" Tereddütle fısıldadı, Allah korusun babası bunu aptalca bulduğu için ağlıyor da olabilirdi.
Bebeğe kimsenin adını vermeyeceklerini söylemelerine karşın oğlunun, babasınınkine benzer bir adı olması fikrini sevmişti. Adam geçen sekiz yıl boyunca onu tek başına büyütmüştü. Ve Jongin'in babası da peşin peşin kabul etmişti olanları. Bu iki ismi harmanlamak mantıklıydı. Hem zaten hoşuna giden başka bir isim de bulamamıştı.
"Beğendim." Yunho oğlunu alnından öpmeden önce elinin tersiyle gözlerini silerek burnunu çekti. "Ben yemek yaparken sen gidip otur, tamam mı?"
"Tamam baba." Salona gitmek için arkasını dönmeden önce babasını burnunun ucundan öpüp çekildi.
"Kyungsoo?" Durakladı ve döndü.
"Efendim baba?"
"Seni seviyorum." Sırıttı, cevap vermeden önce ona gidip tekrar babasına sarıldı.
"Ben de seni seviyorum baba."
---------------------
"Demek siz ve Kyungsoo'nun babası ha?" Jongin sordu. O ve Jaejoong salonda sessizce oturuyorlardı. Rahatsız edici değildi ama adamı pek tanımadığı göz önünde tutulunca biraz garipti ortam.
"Evet." Jaejoong parlakça gülümsedi, hâlâ kucağında oturup neşeli neşeli soluklanan Janggu'yu okşuyordu. "Dirseğine ne oldu?" Üzerinde devasa bir ezik gördüğünde sordu.
"Ah şey, Kyungsoo beni itti ve ben de kapı koluna çarptım."
"Siktir deli!" Oğlana bakıp nefesini tuttu, böyle bir şeyin olabilmesine bile şaşırmıştı. Kyungsoo aynı annesi gibiydi.
"Evet acıyor ama bunu hak ettim gibi bir şey. Götlük yapıyordum."
"Ama yemyeşil olmuş!"
"Ah, ana hakikaten!" Jongin orayı dürterken inlemeden evvel güldü. "Gerçi olsun, o kadar kötü değil."
"Emin misin? Bir doktora gidip baktırabiliriz. Ailen baktırılmasını isterdi büyük ihtimalle." Genelde esmer olan tenini bezeyen garip renkleri gördüğünde kaşlarını çattı.
"Siktir, haklısınız. Lanet girsin. Annem kafayı yiyecektir." Jongin homurdandı ve kanepeye yığıldı. Annesi elini kâğıt kesse panikliyordu. Ekim ayında morarmış bir burunla çıkageldiğinde annesi neredeyse kriz geçirmişti. Bunun Kyungsoo'nun suçu olduğunu fark ederse sadece daha da öfkelenirdi.
"Düştüm diyebilirsin! Dışarısı kaygan!" Jaejoong panikle araya girdi.
"Haklısınız!" Jongin adama cıvıldadı. "Düştüm ve dirseğimi yere çarptım! Siz bir dâhisiniz!" Kyungsoo burnunu çekerek salona girdiğinde ciyaklıyordu.
"Hyung iyi misin?" Hemen kanepedeki yerinden kalkıp sevgilisine koştu. Kyungsoo ona gülümseyerek gözlerini sildi ve başını salladı. "İyiyim Jongin."
"Neden ağlıyordun?" Kaşlarını çattı ve onu kanepeye götürdü, onları yalnız bırakmak için çıkarken Jaejoong'a hafifçe gülümsemişti.
"Babam başlattı." Kyungsoo yanağını omzuna sürtmeden önce somurttu. "Bir isim buldum ve hayır demeden önce bil ki ben çok, çok beğendim tamam mı?"
"Baban ağlıyor muydu?" Hafif bir sırıtmayla sordu. Bunu görmek için para bile verirdi. Gidip gizli gizli bakmayı düşünüyordu ama Kyungsoo sevimli bir biçimde koluna yapışmıştı.
"Sana oğlumuza isim buldum diyorum ve sen babam için mi endişeleniyorsun?" Kyungsoo ona bir bakış attı.
"Ah doğru. Pardon. Devam et."
"Düşüneceğine söz veriyor musun?" Diye mırıldandı.
"Elbette. Ona Yoda adını verecek falan değilsin." O sabah Luhan ile olan sohbetini hatırlamadan önce omuzlarını silkti. "Bu arada Luhan'ın adının gerçekte Han olduğunu biliyor muydun?! Oha falan oldum. Soyadı Lu imiş. Çocuklarının adı Lu SoHee olacak! Kulağa garip geliyor değil mi?"
"Jongin beni kızdırıyorsun." Kyungsoo suratını astı ve kolundan çekildi.
"Ah, affedersin hyung." Jongin sersemce gülümsedi.
"Şimdi ne diyordum ben." Kanepede kıpırdadı, bir yastık aldı ve başını Jongin'in omzuna yaslamadan önce ona sarıldı. "Yunwoo'yu beğendim."
Jongin omzundaki minik saç yumağına baktı, bir şey söylemiyordu. Kyungsoo gerildi ve ellerine bakmadan önce hızlıca başını kaldırdı. Jongin'in sessizliği normal sayılabilecek süreden daha uzun sürünce kaşları çatılmıştı.
"Beğenmedin mi?" Somurttu ve elleriyle oynadı, Jongin sessiz kaldıkça tırnaklarını didikliyordu.
"Ona babalarımızın adlarını mı vermek istiyorsun?" Jongin gizli bir tebessümle fısıldadı.
"Annelerimizin adını veremeyeceğimize göre." Kyungsoo gözlerini devirdi ve kırlenti alıp kumaşından birkaç tel köpek tüyü topladı. "D-Düşündüm ki bize çok destek olduklarından falan ve şey. Ona babamın adını doğrudan vermek istemediğimden o yüzden şey. Beğenmedin mi?" Ona utangaç kaçamak bakışlar atarak geveledi.
Jongin ona gülümsemiş, alnından bir tel saçını çekmişti. Büyük olan gergince elleriyle oynuyor, bir saliseden uzun süre ona bakmayı reddediyordu. "Beğendim."
"Yemin et! Beğendin mi?" Kyungsoo parıldayan gözlerle ona baktı, en başından neden bu oğlanı sevdiğini hatırlatıyordu. İstediğini yaptırdığı zaman inkâr edilemez biçimde sevimli oluyordu. Başını salladı, onayı Kyungsoo dudaklarını şak diye birleştirip kucağına tırmandığında ve inlemesine neden olup onu vahşice öperek kesildiğinde evet demek üzereydi.
"Gerçekten beğendin mi?" Kyungsoo nefes nefese soluklandı ama onayladığına tamamen mutluydu. Jongin başını salladı ve sevgilisinin bu kadar heyecanlı görünmesine hafifçe güldü. "Kim Yunwoo. Beğendim." Kyungsoo'nun dudaklarına tekrar saldırıp yüzünü avuçları arasına alarak daha iyi bir açı için başını yana eğmeden önce gülümsedi.
Jaejoong onlara yemeğin hazır olduğunu söylemek için geri döndüğünde onları bu vaziyette bulmuştu. Ufak bir kahkahayla mutfağa dönmeden önce gülümsedi.
"Neye kıkırdıyorsun?" Yunho ocağın yanındaki yerinden sordu. Jaejoong ona sarılmadan önce sadece omuzlarını silkmişti.
"Oğlun kanepede çocuğun biriyle oynaşıyor." Sırıttı ve somurtup o tarafa doğru hafifçe ters ters bakan Yunho'yu izledi.
"Ayaklarımı yere vura vura gidip onları ayırmam gerekmiyor mu?"
"Yoo." Başını salladı. "Ama sen de mutfakta kendi sevgilinle oynaşabilirsin." Masumca baktı, Yunho ona eğilmeden önce sırıtmıştı.
"SİZİ DUYDUM!" Kyungsoo iki erkeğin yerlerinde zıplamalarına neden olarak salondan bağırdı.
"Nasıl ya?" Yunho Kyungsoo mutlu görünen Jongin'i sürükleyerek mutfağa geldiğinde nefesini tutmuştu. Yunho dudaklarının ne kadar kırmızı göründüğünü fark ettiğinde ters ters baktı. Oğlu kendisinden daha çok iş götürüyordu!
"Ben her şeyi duyarım." Kyungsoo masaya oturup onu son derece şaşkın ve kıskanmış halde bırakmadan önce omuz silkti.
"Harika." Ters ters söyledi, kaşları çatılmıştı zira Jaejoong taşındığında mercimeği fırına veremeyecekti. Harikaydı valla.
--------------------
Jongin neşeyle iç çekip doyan karnını ovaladı ve geğirdi. Kyungsoo tiksintiyle burnunu kırıştırdı ve kolunu çimdikledi, adabımuaşeret ile ilgili bir şeyler homurdanıp tam bir çocuksun demişti.
Salonda Jaejoong ve Yunho ile film izliyorlardı ki bu da onu sevgilisiyle oynaşmaktan alıkoyan tek şeydi. Bu çok tuhaf ve son derece uygunsuz olurdu. Yunho artık onu sevmesine rağmen onun önünde Kyungsoo'yu o şekilde öptüğü için hiçbir şeyin değişmesini istemiyordu.
Şimdiden birçok kez büyük olanın gezinen ellerini itmek zorunda kalmıştı. Babası ve onun sevgilisi oradayken Kyungsoo'nun ona eliyle muamele çekmesine gerçekten izin verirse cehennemde cayır cayır yanardı.
Gürültülü bir aksiyon sahnesi geldiğinde başını eğip onun ciyaklamasına ve somurtmasına neden olarak hyungunun kolunu çimdikledi. "Yapma." Kulağını ısırıp ondan bir mırıltı ve al al olmuş bir sevgili kazanmadan önce fısıldadı. Kolunu Kyungsoo'nun omzuna yaslamadan önce sırıttı.
"Çok gıcıksın." Hamile oğlan onun irkilip hırlamasına neden olarak kasığını avuçlamadan önce somurttu. Kyungsoo sırıtırken ona dik dik baktı.
"Şeytansın sen." Büyük olanı yanlarından tiklemeden önce fısıldadı. Kyungsoo ciyaklamış, şaşkınlıkla zıplamış ve Jaejoong ile Yunho'dan garip bakışlar almıştı. Jongin domates gibi kızaran sevgilisine gülmemek için dudağını ısırıyordu.
"O kadar korkunç değil Kyungsoo." Yunho sersem sersem söyledi, odanın öteki ucunda neler olduğundan tamamen bihaberdi.
"Aynen hyung, korkunç değil." Jongin sinirlenen oğlanı kendine çekerek sırıttı. Kyungsoo kafasında bir ampul yanmadan önce suratını asarak kollarını göğsünde kavuşturmuştu. Sızlanmadan evvel şeytanca gülümsedi.
"Jongin-ah korkuyorum." Sahte bir biçimde somurttu, kalktı ve sevgilisini de beraberinde çekiştirdi. "Yukarı çıkabilir miyiz? Lütfen?" Diye sızlandı.
Jaejoong bu bariz oyunculuğa neredeyse kahkahalarla gülmeye başlayacaktı ama Jongin ile Yunho bunu yutacak kadar aptallardı. Jongin sevgi hastası bir köpecik gibi peşinden giderken Yunho ona gidip yatmasını söylüyordu. Jaejoong burnundan güldü ve ağzını mısırla doldurdu, Kyungsoo ile Jaejoong yukarı çıkarken sevgilisine sokulmuştu.
Odasına varır varmaz Kyungsoo kapıyı kapatıp kilitledi, onu yatağa itmeden önce Jongin'i yatağın yanına sürükledi.
"Sen var ya sikik bir veletsin." Diyerek bacaklarını açıp üstüne oturdu ve ona sürtünüp aldığı inlemelerin keyfini çıkardı.
"Sen başlattın." Jongin çocukça dilini çıkardı, ortamın içine etmişti. Gülüp yanına uzandı, başını göğsüne yaslarken beline sarılmıştı.
"Seni daha öncesinde ittiğim için gerçekten özür dilerim." Kyungsoo Jongin'in dirseğindeki fena eziği görünce fısıldadı. Öfkesini kontrol etmeyi gerçekten öğrenmesi gerekiyordu.
"Ben de sana öyle çıkıştığım için özür dilerim. Çok kötü davrandım." Jongin yan tarafına dönüp büyüğe baktı.
"Bağırdığın zaman gerçekten çok korkunç oluyorsun." Başını eğerek mırıldandı. Neredeyse babasının ona bağırması kadar kötüydü. Aslında Jongin sinirli olduğunda ona tamamen babasını hatırlatmıştı.
"Sen de." Jongin irkilmesine neden olarak burnuna dokundu. "Artık kavga etmeyelim, tamam mı? Bu ikimizi de üzüyor ve senin gerçekten böyle bir strese ihtiyacın yok hyung. Yunwoo için iyi değil bu."
"Biliyorum. Daha iyi davranacağım." Minik oğullarından bahsetmesiyle gülümsedi, eli büyüyen karnına gitmişti. Okula geri döndüğü zaman yusyuvarlak olacaktı.
"Bir süre eve gitsem sorun olur mu? Geri geleceğim." Kyungsoo ona panikleyerek baktığında Jongin açıkladı. "Sadece annem ve babamla konuşmam gerekiyor."
"T-Tamam." Kyungsoo Jongin yataktan kalkarken onunla beraber kalktı. Jongin sevgilisinin ellerine baktığı yere dönmeden önce ayakkabılarını ve montunu aradı.
"Geri geleceksin değil mi?"
"Geleceğim ve geldiğimde de sana masaj yapacağım, anlaştık mı bir tanem?"
Kyungsoo ona sarılıp yüzünü genç olanın montuna gömmeden önce gülümsedi. "Seni seviyorum Jongin-ah." Onu bırakırken mırıldandı. "Ben de seni seviyorum. Hemen döneceğim, söz."
Büyüğe bir öpücük verip sarıldığından emin olduktan sonra aşağı indi ve ailesinin evine doğru yollandı. Kyungsoo dudağını ısırdı ve uzandı, bir yastığı tuttu ve beklerken onu göğsüne bastırdı.
-----------------
Jongin kaşlarını çatarak yağan karın altında yürüdü. Çoktan evine yaklaşmıştı ve annesine eve dönmeyeceğini, dönmek istemediğini nasıl söyleyeceğine dair hiçbir fikri yoktu. İçeri girecek cesareti bulmadan önce yaklaşık on dakika ön kapıyı izledi.
Anne babasının televizyon izlediklerini duyduğu salona girerken ayakkabılarını çıkarma zahmetine girmemişti. Boğazını temizlemeden önce dudağını ısırdı, iki ebeveyni de ona bakmıştı.
"Selam." Sersemce gülümsedi. Annesi ona kaşlarını çatıyordu, büyük ihtimalle ya ayakkabılarını çıkarmadığı ya da bildiği içindi.
"Niye oturmuyorsun?" Babası dikkatini televizyondan çekmeyerek sordu.
"Fazla k-kalmayacağım. Kyungsoo hyung beni bekliyor." Giriş yolundaki yerine yakın kalarak kekeledi. Babası ona gülümsüyordu ama annesi biraz bile mutlu görünmüyordu.
"Onlarla kalıyorsun." Başını salladığında annesi bariz bir onaylamama ile dudaklarını birbirine bastırmıştı.
"Bana ihtiyacı var anne." Diye mırıldandı. "Onu öylece bırakamam. Ona iyi bakmam gerekiyor." Annesi koltuktaki yerinden kalktı ve önünde durdu. Başını eğdi, azarlanmayı hatta tekrar şamar yemeyi bekliyordu ama bu olmamıştı. Aksine annesi ona sarılmıştı.
"Kızmadın mı?" Tereddütle sordu.
"Kızmadım Jongin-ah. Hâlâ tüm bu olan bitenlerden hoşnut değilim ama doğru olanı yaptığın için seninle gurur duyuyorum."
Ona çok hafif bir tebessüm etti ve alnından öptü. Babası da kalkıp sırtını sıvazlamış, onu eve bırakmayı önermişti. Arabaya binerken rahatlayarak iç çekti. Tüm olay beklediğinden çok daha kolay geçmişti.
"Annem gerçekten kızmadı mı?"
"Kızmadı galiba." Babası omuz silkti.
"Baba. Berbatsın bunda." Ellerini ısıtma amacıyla fanları kendisine çevirirken güldü.
"Annen hâlâ kafamı karıştırıyor, bunca zamandan sonra bile."
Kyungsoo'ların garaj yoluna girerken ikisi de gülüyordu. Gitmeden önce babasına sarıldı ve araba uzaklaşırken el salladığına emin oldu.
Eve girdi, Yunho ile Jaejoong kanepede sırıtmasına neden olarak uyuyakalmışlardı, yukarı yöneldi. Kyungsoo'nun odasına yönelirken yorgunca esnedi ve girmek üzereyken konuşmalar duydu.
"Bir kez olsun hareket edebilir misin Yunwoo-ah? Lütfen ya?"
Başını gizlice uzatıp sevgilisinin sırtını yatak başlığına yaslayarak uzandığını gördü, kaşlarını çatarak karnına bakıyordu.
"Babanı benden daha çok sevdiğini biliyorum ama seni taşıyan benim biliyorsun değil mi? Beleşe, hatırlatırım. Ben her şeyi yapmak zorundayken sense sadece yiyip içip tekmeliyorsun. Canım sıkıldı o yüzden kıpırda."
Kyungsoo bebekle konuşmaya devam ederken Jongin eşikte gizlendiği yerde gülümsedi.
"Kim Yunwoo, babanı üzüyorsun." Kyungsoo oflamadan önce karnını dürterek somurttu. "İyi. Gör bak bakalım yarın muzlu süt var mı sana."
Büyük olan kollarını bağlayıp hayal kırıklığıyla yatağa gömülürken Jongin burnundan kıkırdadı. Odaya girdi, Kyungsoo gülümseyerek ona bakıyordu.
"Geldin!" Diye cıvıldadı, kalkmak üzereydi ancak Jongin ona yatmasını işaret etti. Ayakkabılarını tekmeleyerek çıkardı, büyük olanla yatağa girmeden önce pantolonunu üzerinden attı, pijamalarını giymek için fazla yorgundu.
"Geleceğim demiştim." Kendini büyük olanın kucağına yerleştirip göbeğiyle yüz yüze baktı. "Beni özledin mi?" Diye büyük olana sataştı.
"Yuh belki." Kyungsoo ellerini saçında gezdirip onu gülümseterek söyledi.
"Senden n'aber Yunwoo-ah? Babayı özledin mi bakalım?" Elini büyüğün karnına yaslayarak oğlunun tanıdık hareketini bekledi. Kyungsoo ufak bir tekme hissettiğinde inildemişti. Evladı ondan nefret ediyordu.
"Bu adil değil! Niye seni benden daha çok seviyor?!" Somurttu, Jongin'e kıskançlıktan neredeyse dik dik bakacaktı.
"Seni seviyor hyung." Jongin büyüğün aşırı tepki vermesine gözlerini devirmişti.
"Sevmiyor efendim! Benden nefret ediyor! Seni dinliyor beni değil! Onu taşıyan benim!" Kyungsoo kaşlarını çatarak oflayıp söylendi.
"Yunwoo seni seviyor. Kadir kıymet bilen biri o, değil mi yavrum?" Esneyerek sordu. Yeni bir tekme hissettiğinde Kyungsoo'nun dudakları bir tebessümle titremişti. "Gördün mü hyung, o sadece yorgun." Kucağından indi ve uzandı, cıvıldayan hamile oğlanı da beraberinde sürüklemişti. Kyungsoo hemen ona sokuldu, başını çenesinin altına yerleştirdi. Kolunu beline dolamadan önce esnedi.
"Hâlâ benden nefret ettiğini düşünüyorum." Kyungsoo çocukça homurdandı.
"Seni seviyor Kyungsoo." Gözlerini devirdi. "Hadi uyuyalım. Ben de yorgunum." Komodindeki lambayı kapatmadan önce yorganı üzerlerine çekti. Halinden memnun bir biçimde iç çekti, yanağının dürtüklendiğini hissettiğinde rüyalar âlemine uçmak üzereydi. Homurdandı ve bir gözünü açtı. "Efendim?"
"Çişim geldi." Jongin inledi ve Kyungsoo'nun tuvalete gidebilmesi için kalktı. Büyük olan tuvalete neredeyse koşup kapıyı hızlıca kapattığında kahkahasını bastırmıştı. Tekrar yatağa gitmeden önce başını sallayarak kıkırdadı, Kyungsoo ona iyi geceler öpücüğü verir vermez uykuya dalmıştı.
BÖLÜM SONU
Ç.N: KAFAMIZA TAŞ YAĞMADAN GİDEYİM BEN EHE