İLK AŞK - TELEFON SAPIĞIM (20...

By Anna_okur

3.1M 125K 30.2K

14. YAŞIMA HİTABEN, aşka aşık küçük kız adına... 💜 Yazardan, Roman niteliği taşımamaktadır, genç kurgu tar... More

💜TELMAF.1.💜
💜TELMAF.2.💜
💜 TELMAF.3.💜
💜 TELMAF.4. 💜
💜 TELMAF.5.💜
💜 TELMAF.6. 💜
💜 TELMAF.7. 💜
💜 TELMAF.8. 💜
💜TELMAF.9.💜
💜TELMAF.10.💜
💜TELMAF.11.💜
💜TELMAF.12.💜
💜TELMAF.13.💜
💜TELMAF.14.💜
💜TELMAF.15.💜
💜TELMAF.16.💜
💜TELMAF.17.💜
💜TELMAF.18.💜
💜TELMAF.19.💜
💜TELMAF.20.💜
⚠️DUYURU⚠️
💜TELMAF.21.💜
💜TELMAF.22.💜
💜TELMAF.23.💜
💜TELMAF.24.💜
💜TELMAF.25.💜
⚠️DUYURU⚠️
💜TELMAF.26.💜
💜TELMAF.27. 💜
💜TELMAF.28.💜
💜TELMAF.29.S.F💜
💜 Büyük Duyuru💜
💜AŞKMAF/1.💜
💜AŞKMAF/2💜
DEĞERLENDİRME
💜AŞKMAF/3💜
💜AŞKMAF/4💜
💜AŞKMAF/4 (2/2)💜
💜AŞKMAF/5💜
💜AŞKMAF/6💜
💜AŞKMAF/7💜
💜AŞKMAF/8💜
💜AŞKMAF/9💜
BİLGİLENDİRME
💜 AŞKMAF/10💜
💜AŞKMAF/11💜
💜AŞKMAF/12💜
💜AŞKMAF/13💜
💜AŞKMAF/14💜
💜AŞKMAF/15💜
💜AŞKMAF/16💜
!!!!
💜AŞKMAF/18💜
💜AŞKMAF/19💜
💜KISA BİR ALINTI.💜
💜AŞKMAF/20💜
💜AŞKMAF/21💜
💜AŞKMAF/22💜
💜AŞKMAF/23 Finalden Önce💜
💜TEL/AŞKMAF/FİNAL💜
♡♡
💜ÖZEL BÖLÜM (1)
💜Özel Bölüm (2)
💜💜DUYURU💜💜
💜ÖZEL BÖLÜM (3)
💜💜 DUYURU 💜💜
§Emine-Kağan§
AL SANA ÖZEL BÖLÜM!
AL SANA ÖZEL BÖLÜM 2 (3M İÇİN EYV.)

💜AŞKMAF/17💜

25K 840 103
By Anna_okur


Annemle beraber gelinlik dergisine bakarken artık gözlerim acıyordu. Hiç bir şeyi beğenmiyor bana soruyor ben beğenmediğimde bana kızıyor, beğendiğime de laf yapıyor. E ben ne yapayım. Beğensem ayrı dert beğenmesem ayrı.

Önümde ki dergiyi kapattım ve anneme uykulu bir bakış atıp

"Anne saat gece bir buçuk. Yeter artık yarında bakarız. Hem daha çok var. Yorma kendini de yat uyu" dedim ikna çabalarımdan 637278 olan cümlem ile. Annem bir bana bir önümdeki dergiye baktı ve

"Bir şey beğendin mi?" Diye sordu dediğimi takmayarak. Beğenmemiştim ama ikna olur diye

"Evet beğendim" dedim. Annem gözlerini kocaman yaptı ve bana sanki hata yapmışım gibi bakıp

"Zevksiz sen ne beğeneceksin. Gelinliğini ben seçerim" dedi azarlayarak. Sok sok yerin dibine de sok. Daha neyi beğendiğimi göstermedim ben.

"Madem sen seçeceksin niye beni burada tutuyorsun bırak uyuyayım" dedim bıkkınlık ile. Annem güldü ve gece gece bu gülüş hiç hoşuma gitmedi.

"Yalnız kalmayayım diye. Çok konuşuyorsun ses çıkar en azından dedim" dedi. Ya anne ya. Sırf bu yüzden uykusuz mu bırakıyorsun sen kızını. Aşk olsun. Omuzlarımı düşürerek ona baktım ve elimle televizyonu gösterdim.

"Neden?" Diye sordum aynı zaman da dram sahnesi yaratarak. Annem bu sahneyi bozup kafama vurdu ve

"Git yat uyu hadi zaten benim de uykum var" deyip esnedi. Onun esnemesi beni de esnetirken gözlerim yaşla doldu. Ellerimle gözümü silip hızla ayağa kalktım ve merdivenlere ilerledim. Sonunda. İki saattir ızdırap çekiyordum resmen. Ne zor işmiş gelinlik beğenmek. Hele annem zaten!! Ayrıca ben çok konuşmuyordum.

Sadece sıkıldığım için 5 dakika boyunca rekor kırarak anneme dert yanmış olabilirim. Ve o sadece kafasını sallamakla yetindi. Hatta ağzımdan Rüzgar'la öpüştüğümü bile kaçırdım ama kadının tepkisi 'hııı' oldu.

Dergiden kafasını kaldırıp dinleseydi beni. Gerçi dinleseydi lime lime ederdi hiç gerek yok böyle iyi olmuş.

Odama girip kapıyı kapattım ve karanlıkta yatağı bulmaya çalıştım. Ayağım yatağa değdiğinde kendimi yatağa atıp gözlerimi kapattım. Yorgundum zaten hemen uyuyacağımı biliyorum. Bugün yaşadıklarımızı düşünerek uyudum bende.

...

Gözlerimi annemin sesi ile açmaya çalıştım ama nafile. Hiç üstülemeden tekrar uyuyacak iken annemin

"Ezgi" diye bağırması ile yerimde zıplayarak tek gözümü açtım. Çattığı kaşları gevşerken elinde ki gelinlik dergisini gözümün önüne tutup

"Nasıl?" Diye sordu kocaman gülerek. Ben gelinliğin daha ne olduğunu ayırt etmeye çalışırken annem

"Bak gözlerini alamadın gelinlikten. Sence de bu olmalı değil mi?" Diye sordu tekrar. Anneme bakıp diğer gözümü de açtım ve

"Hı hı" deyip tekrar gözlerimi kapattım. Sabah sabah ne gelinliği ya? Bir rahat verin uyuyayım biraz. Zaten gece yattım. Hayır anlamadım bu kadında ki gelinlik merakı nedir? Seçeriz birini olur biter. Ne gerek var sabah akşam bakmaya. Hem gelinlikten önce kına elbisesi lazım. Aman onu da seçeriz biter. Zor değil ya?

Odamın kapısı kapanınca annemin gittiğini anlarken soluma dönüp diğer yastığı aldım ve bacaklarımın arasına sıkıştırdım. Kollarımla da sarılırken bu yatışı bir kere daha çok sevdiğimi anladım. Cidden hem rahat hem de rahattı işte. Güzeldi. Uykumun gitmeyen ağırlığı ile tekrar uyuma kararı aldım ve vücudumu gevşettim.

"Kendimi kapalı bir odanın içinde bulurken etrafa bakınmaya başladım. Her hangi bir cam dahi yoktu. Her tarafı duvar olan bir yerde kalmıştım. Ne kaçacak bir kapım vardı ne de ufak bir delik.

Duvarlardan birine yaklaştım ve ellerimle itmeye çalıştım. Çıkmak istiyordum buradan. Neden böyle bir yerdeydim ki?Duvarları itme çabalarım boşunayken

"Yardım edin" diye bağırdım. Sesimi biri duymalıydı. Buradan çıkmalıydım. Nefes alış verişim hızını arttırırken kendi etrafımda dönmeye başladım. O an Rüzgar'ın da burada olduğunu fark edince rahatlarken ona doğru hızlı adımlar attım. Kollarımı ona saracak iken yok oldu. Kaşlarım çatılırken tekrar etrafa baktım. Ama yoktu.

"Rüzgar" diye fısıldarken arkamdan bir ses

"Birini seçmelisin" dedi. Hızla arkamı dönerken gözümü alan ışık yüzünden elimi gözüme siper ettim. Gözlerimi kısarak ışığa bakmaya çalışırken kimseyi göremiyordum. Sadece 2 tane silüet vardı ve bir de tam olarak ne olduğunu çıkaramadığım bir şey vardı birinin kucağında.

"Neyi seçmeliyim" diye zorlanarak sordum. Neyi seçmeliydim? Neden böyle bir şeyin içindeydim ki? Tekrar aynı ses

"Birini seçmelisin" derken bende

"Neysen bahsediyorsun" dedim sinirle. Ne olduğunu bilmeden, ne seçeceğimi bilmeden neyi seçebilirim! Işık birden yok olurken karşımda Rüzgar ve kucağında bir bebek belirdi. Ben ikisine şaşkınlıkla bakarken bu sefer nereden geldiğini anlamadığım ses

"Birini seçmelisin" dedi tekrar. Etrafıma bakındım ama o sesin sahibi yoktu. Tekrar Rüzgar ve bebeğe baktım. Yüzümde gülümseme oluştu. Kucağına o kadar yakışmıştı ki bebek. Ve o kadar güzeldi ki bebek göz kamaştırıyordu resmen.

Onlara doğru bir adım attığım da onlar benden biraz uzaklaştı. Kaşlarım çatılırken

"Gitmeyin" dedim. Tekrar onlara doğru adım atarken bu sefer aynı ses farklı bir şey sordu

"Sen mi? Bebek mi?"

N-nasıl yani? Neden böyle bir şey soruyor. Niye bir tercihte bulunmalıyım. Başka yolu olmalı. Ben bebeğimi kaybetmek istemiyorum. O benim bebeğimdi. Rüzgar'ın kucağında ki benim bebeğimdi. Rüzgar'a baktığımda gözlerimin içine bakıyordu. Ne yapacağımı ne diyeceğimi bilemezken

"Lütfen" diye kısık sesimle konuştum.

"Lütfen bir şey olmasın"

Rüzgar hala gözlerime bakarken bebek ağlamaya başladı ve aynı ses yine

"Sen mi? Bebek mi?" Diye sordu. O an çok gerilim dolu olduğu için hızla

"Bebeğim. O o yaşasın o iyi olsun" dedim. Rüzgar o an kaşlarını çattı ve ayaklarının önünde küçük bir beşik belirdi. Bebeği bırakacağı sırada

"Rüzgar....yapma. Lütfen!" Dedim. Ama bana baktı ve bebeği beşiğe bıraktı. Geri çekildiğinde beşik yok olunca hızla beşiğin oldu yere adımlarımı attım.

Hayır...hayır. Bebeğim gidemez hayır. Olmaz! Gözlerim dolmaya başladığında Rüzgar'a baktım. Neden onu bıraktı? Neden bebeğimin gitmesine izin verdi? Gözümden bir damla yaş akarken

"Yapma" dedim geç olsa bile. Bebek değil ben gitmeliydim...."

"Ezgi" diyen Rüzgar'ın sesini duyuyordum ama kendime gelemiyordum bir türlü. Hala daha gözümün önünden o sahne gitmiyordu.

"Güzelim uyan kabustu sadece hadi. Korkma" dediği sırada hızla vücudumu dikleştirerek kendime gelirken nefes alış verişim hızlıydı. Gördüğüm rüyayı düşünürken karşımda ki duvara odaklanmıştım.

"Bebek....bebek gitmemeli" diye fısıldadım. Yaşaması gereken oydu.Rüzgar onu bırakmamalıydı. Yanağımda hissettiğim yaşlar ağladığımın belirtisi iken Rüzgar kollarını bana sardı. Hala rüyanın etkisinden çıkamazken fazla geçmeden bende kollarımı ona sardım ve kafamı omzuna koydum.

Ağlamam şiddetlenirken Rüzgar saçlarım ile oynayıp

"Geçti güzelim. Kabustu sadece, bitti" dedi sakinleştirmeye çalışan ses tonuyla. Kollarımı ona daha sıkı sararken sırtına koyduğum ellerimi yumruk yaptım. Fısıltı gibi çıkan sesim ile

"Bebeği bırakma. Ne olursa olsun bebeği bırakma" dedim. Yaşamayı hak eden bebekti. Rüyam zaman geçtikçe anlam bulurken anladığım gerçek ile şoka girdim. Yaşlar daha da hızlanırken böyle bir şeyin olmaması gerektiğine kendimi inandırmaya çalışıyordum.

Bir şey olacak ve bir tercih yapmalıyım. Ya ben yaşayacağım ya da bebek. Ben bebeğin yaşamasını istiyorum fakat bunu söyleyemiyorum bile. Rüzgar ise bebekten vazgeçip beni seçiyor.

"Bana bir şey olursa ve bir tercih yapmak zorunda kalırsan bebeği seç lütfen" dedim. Bebeğimin yaşamasını istiyordum. Rüzgar geri çekilirken bende çekildim ve gözlerine baktım. Rüyamda ki gibi kaşlarını çattı ve

"Sen her zaman daha önemlisin"dedi. Dediği şey ile bebeğimi tekrar kaybederken gözlerimi sıkıca kapattım. Neden bilmiyorum fakat bebeği seçmesini istiyordum.

"Ne gördün Ezgi. Anlat bana lütfen" dediğinde gözlerimi açıp ona baktım. Anlatıp tekrar o anı yaşamak istemediğim için kafamı sağa sola salladım ve

"Sadece bebeği seç" dedim. Kollarımı boynuna dolayıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Aklıma o kadın geldiğinde yutkundum.

'Minik bir beden'

Bebekten bahsediyordu! Ama hayır benim bebeğim olmamalı. Başka birinin bebeği olmalı. Ben bebeğimi kaybetmek istemiyorum. O kadın ve gördüğüm bu rüya çok saçma. İkisi de saçma. Rüyaların tersi çıkmaz mı hem? Ben de bebeğimde yaşayacağız. Hiç bir şey olmayacak.

Fakat 4 duvar arasında olmam ve kaçacak ufak bir delik dahi olmaması bu ihtimali yok etmiyor muydu? Kısa ve özdü. Ya ben ya da bebek! Eğer öyle bir şey olacaksa bile ben bebeğimi seçerdim. Rüzgar ise beni.

O zaman birbirine bağlı olan bu döngü de herkes birbirini seçiyorsa kayıp olmamalıydı. Rüzgar tercihi yapandı fakat o beni ben bebeği seçiyordum. O yüzden hiç birimize zarar gelmeyecekti.

Ama peki ya Rüzgar'ı kim seçecekti. İşte orada zaman duruyordu. Ben bebeği, Rüzgar beni seçerse, Rüzgar'ı kim seçecek. 

Her türlü düşünüyordum ve mantıklı bir açıklama bir kaçış yolu arıyordum fakat yoktu. Hepsi saçmalıktan fazlaydı. Sadece zamana bırakıp bekleyecektim. Allah kaderde ne yazdıysa o yaşanacaktı. Umarım en hayırlısı yaşanır.

Derin bir nefes alıp verdim ve yavaş yavaş sakinliğimi korumaya başladım. Rüzgar'dan geri çekilirken  gözlerine baktım. Rüzgar hafif bir tebessüm edip kaşlarını kaldırdı ve yüzümü ellerinin arasına alıp

"Korkma tamam mı? İkinize de bir şey olmayacak" dedi. Ondan aldığım yarım yamalak cesaret ile bende tebessüm edip

"Olmayacak" dedim. Rüzgar yaklaşıp dudaklarıma ufak bir öpücük bıraktı ve

"Afferin" dedi. Boynuna sardığım kollarımı da çektim ve gözlerimi kucağıma çektiğim ellerime dikip

"Anlatamayacağım şeyler var. Gizli kalması gereken. Söyleyemediğim için özür dilerim" dedim. Rüzgar'a baktığımda dikkatle bana bakıyordu. Yanlış anlamasını istemezdim. O yüzden ufak bir ipucu verdim. Tekrar ellerime baktım ve

"Bu rüya ve bir şey daha var. Hamileyim veya kalacağım ama bir şey olacak Rüzgar" dedim gözlerine bakarak ismini söylerken.

"Bebeğe bir şey olacak ama eğer sen bebeği seçersen bana bir şey olacak. Bilmiyorum ne olacağını" dedim ve tekrar derin bir nefes alıp verdim. Rüzgar bir süre anlamadı, büyük ihtimal saçma bulmuş olmalı ama daha sonra ellerini omzuma koyarken biraz öylece bana baktı ve

"İkinize de bir şey olmasına izin vermeyeceğim. Eğer ben seçeceksem ikinizi de seçiyorum! 2 kenarlı üçgen olmaz Ezgi. 3. Bir kenar olmalı her zaman. O da bebeğimiz" dediğinde gözlerine baktım. Kaderde ne varsa o yaşanacaktı. Kader değiştirilir mi bilmem ama belki de değişmeliydi.

Güveniyordum Rüzgar'a. O yüzden tebessüm ettim ve

"İzin verme" dedim. Kafasını sallayıp

"Vermeyeceğim. O yüzden şimdi yüzünü yıka bekliyorum" dedi. Biraz ona bakıp bende kafamı salladım. Ayağa kalktım ve banyoya ilerledim. Kapıyı kapatıp lavabonun karşısına geçtim.

Yüzüm fazla solgundu, kötü bir şey yaşadığım belli oluyordu. Musluğu açtım ve elimi suyun altında tuttum. Yüzümü bir kaç kez yıkadıktan sonra musluğu kapatıp yüzümü kuruladım.

Hiç bir şey olmayacak! Elim karnıma giderken içimden tekrar 'Bir şey olmayacak' diye geçirdim. İkimizde sağlıklı yaşayacaktık.

Saçımı dağınık topuz yaptım ve banyodan çıktım. Yatağa Rüzgar'ın yanına ilerlerken başım dönünce sendeledim. Elim başıma giderken gözlerimi kapattım. Derin bir nefes alıp verirken kollarım da Rüzgar'ın ellerini hissettim.

"İyi misin güzelim?" Diye sordu. Biraz daha öylece durdum ve kuruyan dudaklarımı ıslatıp gözlerimi açtım. Alnıma koyduğum elimi çekerken Rüzgar'a baktım ve

"Bir an başım döndü. İyiyim" dedim. Rüzgar emin olmak için bana bakarken

"İyiyim merak etme" dedim. Ellerini benden çekerken tetikte duruyordu. Endişesini anlıyordum. Bende kendim için endişeliydim. Son günlerde iyi olmadığımın farkındaydım. Yatağa oturup sırtımı başlığına yasladım. Rüzgar da kenara otururken

"Sen neden geldin?" Diye sordum. Gülümseyip

"Özledim o yüzden" dediğinde bende gülümsedim. Ellerimi tuttuğunda gözlerimi kapattım.

Huzurun ve rahatlığın tek karşılığı Rüzgar'dı benim sözlüğümde. O olmadan hep eksik oluyordum. Elimi her tuttuğunda bütünleşiyordum. Diğer yarım Rüzgar'dı benim. İyi ki vardı ve iyi ki ona aşıktım.

Odanın kapısının çaldığını duyduğumda gözlerimi açıp

"Gelebilirsin" dedim. Kapı açılırken Rüzgar'da ellerini ellerimden çekti. Odaya annem girdiğinde bize baktı biraz. Her hangi bir yanlış anlaşılma bulamamış olacak ki yanıma geldi. Elinde ki dergiyi bize doğru uzatıp

"Bu nasıl güzel değil mi? Tam Korkmaz'ların gelinine layık" dediğinde yüzümde gülümseme oluştu. Ezgi Korkmaz ve Rüzgar Korkmaz. Bahsettiği gelinliği incelerken fazla abartı gibi duruyordu sanki ama harika olacağının farkındaydım. Beğenmiştim bu gelinliği.

Sanırım bunu giyebilirdim. Rüzgar'a baktığımda çenesi kasılmış, kaşları çatılmış gelinliğe 40 yıllık düşmanıymış gibi bakıyordu. Bu hali beni güldürürken dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Çok güzel anne" dedim Rüzgar'a fark ettirmeden anneme göz kırparken. Annem de göz kırptığında Rüzgar hala gelinliğe bakarken soğuk bir sesle

"Neresi güzel bunun. Hem çok şey bu. Yani biraz...ne birazı fazla açık. Niye sırtı o kadar açık ki bunun olmaz. Kötü durur bu. Kumaş yettirememişler buna başka bir şey bulursunuz bu olmaz" dediğinde kafamı başka tarafa çevirip sessiz kahkahalar atmaya başladım. Yerim ben bunu ya. Kıskanırım demiyor da. Kendime gelmeye çalışırken güldüğüm belli olan ses ile

"Bence güzel. Hem moda böyle biraz açık ne olacak o kadarcıktan. Bir kere evleniyorum ben" dediğimde Rüzgar bana baktı ve

"Kırk kere düğün yaparım ama bunu giyemezsin, olmaz" dedi. Annemin elinde ki dergiyi alıp o sayfayı kopardı. Dergiyi tekrar anneme verirken annem şaşkındı. Bense alışmıştım artık. O yüzden pek şaşırmadım.

"T-tamam ben başka bakayım o zaman" dedi annem hala üzerinden atamadığı şaşkınlık ile ve odadan çıktı . Rüzgar da elinde ki sayfayı komidinin üzerine koydu.

"O gelinlik olmaz. Daha sade ve kapalı bir şey bul" dedi. Gülümserken elini tuttum ve

"Ben değil annem seçiyor hayatım. Hem sen kıskandın mı?" Dedim. Rüzgar gözlerime bakıp kafasını sağa sola salladı ve

"Hayır" dedi. Bir elini omzuma koydu ve

"Fazla güzel olacaksın ve ben görebilirim senin güzelliğini sadece. Kıskançlık değil kısıtlama" dediğinde gülümsedim. Kısıtlamaymış! Hala kıskandım diyemiyor ya neyse. Biraz çocukluk yapmaya karar verdim ve

"He yani sen bana dışarı çıktığımda çirkin olduğumu söylüyorsun" dedim. Rüzgar dediğime kısa süreli şaşkınlık yaşarken

"Hayır hayır. Sen her zaman güzelsin" dedi. Gülmemek için kendimi tutmaya çalışırken

"Az önce öyle demiyordun" dedim. Olayı döndüre döndüre buraya getiren bir ben! Biraz durdu ve ellerini kendine çekip omuzlarını düşürdü.

"Demek istediğim öyle değildi. Ah niye kendimi şey yapıyorsam" dedi ve gözlerime bakıp ellerini yanaklarıma koydu.

"Kıskanıyorum tamam..kabul" dediğinde güldüm. Kafasını yaklaştırıp dudaklarıma ufak bir öpücük bıraktı ve kafasını geri çekti.

"Bunu söylemekten çe-" cümlemi tamamlamama izin vermeden tekrar öpüp geri çekildiğinde kaşlarımı kaldırdım.

"Çeki-" bu sefer ben izin vermedim ve dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Gözlerimi kapatırken öpmeye başladığım da Rüzgar da karşılık verdi. Üzerime doğru gelirken sırtım yatak başlığı ile tekrar bütünleşirken gözlerimi açtım.

Ellerimi ensesine koyarken saçlarıyla oynamaya başladım. Zaman geçtikçe ilerlerken ellerimi yavaş yavaş Rüzgar'ın göğsüne koydum. Şey biraz karnım acıkmış olabilir de. Ellerimi hafif bastırdığım da geri çekildi.

"Yemek yiyelim mi? Benim karnım çok acıktı da" diye sordum tedirgin bir şekilde. En son böyle dediğimde nereye gitti sonu biliyoruz. Rüzgar güldü ve elimi tutup ayağa kalktı. O kalkınca otomatik bende kalkarken

"Yiyelim bakalım" deyip kapıya yöneldi. Bende peşinden giderken odadan çıktık. Arkasından ilerlerken elimi öne doğru çekti. Hızlı adımlarla yanına gelince elini belime koydu. Yüzümde mutlu bir gülümseme oluşurken ona kısa bir bakış attım.

Merdivenleri yavaş yavaş inerken annem merdivenin sonunda belirdi. Bizi böyle görünce yüzünde kocaman bir gülüş oluşunca ben de biraz çekinsem de tebessüm ettim.

"Bende sizi çağıracaktım. Ezgi yemek yemedin dün akşam acıkmışsındır kızım gel yemek ye" diye kibarca konuşunca şaşırdım. Rüzgar var diye böyle sanırım. Yoksa 'Yemek hazır gel yemeğini ye' derdi. Şaşkınlığımı üzerimden atıp

"Tamam" dedim. Annem önden mutfağa girerken bizde Rüzgar'la beraber peşinden girdik. Sofrayı gördüğümde gözlerim resmen açılırken Rüzgar'dan ayrıldım. Hızlı adımlarla masaya gidip oturdum ve çatalımı elime aldım.

Her zaman ki gibi peynirle başlarken kısa bir bakış attım annem ve Rüzgar'a. Ne ara böyle kaynaştı bunlar ya? Bir şeyler dönmüyordur umarım. Veya annem damadı olacak diye mi böyle iyi? Bir gariplik var da hayırlısı.

Ben yemeğime odaklanmış yavaş hızlı fark etmeden yerken annem ve Rüzgar'da muhabbet ediyordu. Önüm de ki yumurtamı bitirdiğim de anneme baktım. Doymamıştım ki ben daha. Niye bitti bu yumurta şimdi. Bana ne ya. Ben yumurta istiyorum. Israrla anneme bakmaya devam ederken dikkatini çekmiş olacağım ki bana baktı. Çatalımla yumurta tabağını gösterirken annem kaşlarını kaldırıp

"Yumurta mı istiyorsun?" Dediğinde kafamı salladım. Şaşırarak bana bakarken

"Tamam ben yapayım" dedi ve kalktı. Bende o yumurta yaparken dilimlenmiş ekmekten bir tane aldım.

Çatalım ile üzerine bal sürerken masaya dökünce dudak sarkıttım. Annem görmeden silsem iyi olur. Elimde ki ekmeği bırakıp çatalı da tabağın üzerine koydum. Etrafa bakınıp peçete ararken ara sıra anneme de bakıyordum.

Peçete bulamayınca bende başka bir ekmek aldım ve dökülen yerin üzerine koydum. Böylece döküldüğünü görmezdi. En azından şimdilik yırttım.

Bal sürdüğüm ekmeği elime aldım ve kocaman bir ısırık aldım. Elimle sol yanağıma bulaşan balı silerken Rüzgar'a baktım. Ben onu biraz unutmuştum sanki. Ona kocaman gülümserken aynı zaman da ağzımda ki ekmeği yemeye çalışıyordum.

Rüzgar biraz sofraya yaklaştı ve baş parmağı ile dudağımın altını silip parmağını emdi. Yaptığına şaşırırken o gülümsemekle yetindi. Fazla takmayarak ekmeğimi yemeye devam ettim.

Ekmeğim biterken annem de yumurtayı önüme koydu. Biraz bana bakıp yüzümü inceledi ve

"Çok mu acıktın yoksa başka bir sorun mu var? Sen 4 gün yemek yemedikten sonra 2 lokma ile doyan kızsın çünkü" dediğinde omuz silktim ve yumurtamı yemeye başlarken

"Açım sadece " dedim. Açtım sadece. Hem ne kadar fazla yemiş olabilirim diye sofraya baktığım da elime aldığım yumurta özgürlüğüne kavuştu ama çok geçmeden tabağa geri düştü. O kadar çok mu yedim ben ya?

Hızla göbeğime bakarken elimi de karnıma koydum. Kilo almak istemiyorum ben. Veya alsam da olur Rüzgar'ın kaçışı yok. Ayrıca ben gelinliğe değil gelinlik bana göre olmalı. O yüzden hiç düğün öncesi diyete falan giremem. Açım ben ya.

"Şey biraz fazla yemiş olabilirim ama şey ben hala açım" dedim masum bakışlarımı anneme göndererek. Annem eliyle saçlarımı saçlarımı okşadı ve

"Ye kızım ye. Doyana kadar ye" dedi. Hemen gülümserken kafamı salladım ve yemeğimi yemeye geri döndüm.

Ara sıra meyve suyumdan da içerken Rüzgar

"Miden bulanmasın fazla yiyince kusuyorsun" dediğinde ona bakıp kaşlarımı çattım. Ağzımdaki lokmayı biraz küçültüp

"Karnım aç ama" dedim. Çok yedim ama karnım aç. Ne yapayım aç mı kalayım? Bana ne. Şimdi yiyeceğim işte ne var ne yok. Zaten yumurta yine bitti. Niye bu kadar az yapar ki? Hala bir şeyler atıştırırken tam peynire uzanacaktım ki annem galiba dayanamamış olacak elime vurdu. Elime vurması ile çatal elimden düşerken anneme baktım.

"Yeter bu kadar. Gelinliğe sığmayacaksın" dediğinde bilerek gözlerimi doldurdum ve ona en masumundan bakışlar attım. Böyle yaptığımda her seferinde inanırdı ve onunda gözleri dolardı. Tıpkı şimdi olduğu gibi.

"Ben gelinliğe değil gelinlik bana uygun olmalı" dedim sesimi titreterek. Annem çatalımı aldı ve peynire batırıp ağzıma tıktı. Ben piç piç gülmeye başlarken Rüzgar da bıyık altından gülüyordu. Annem ise bana yemek yedirmek ile meşguldü. Ah annem ah yıllardır numara olduğunu anlamadın.

Karnım artık doyduğunda arkama yaslandım ve derin bir nefes alıp verdim. Midem bulanınca yüzümü buruşturdum. Ama ya kusmamam lazım. O kadar üşenmeden yedim.

Sofrayı bile yemeyi düşünüyordum ben hatta. Kusamam şimdi. Hiç vakti değil.  Elimi karnıma koyup ovalamaya başladım. Çabuk erisinler bari.

Mide bulantım geçip yemekler sindirilirken kapı çaldı. Anneme tekrar masum bakış attığım da

"Ben açarım" dedi ve kapıyı açmaya gitti. Ayh bu bakışları çok seviyorum. Rüzgar sabahtan beri tuttuğu kahkahasını bırakırken bende güldüm.

"Bir an gerçekten ağlayacaksın sandım" dediğinde

"Ağlardım biraz daha zorlasam bence. Konu ben olunca her şeyi yapıyorum" dedim. Aynen öyle oluyordu. Kendi yararıma olan her şeyi yapardım. Mutfak kapısında Kağan belirdiğinde Rüzgar ve annemin odak noktası oydu ama benim odak noktam elin de ki pastane poşetiydi.

Benim karnım doymuş muydu? Yalan söylemiş kim demişse. Benim yine karnım acıktı. Ne var acaba içinde. Kağan masaya yaklaştığında hızla elinde ki poşedi kedinin pati attığı gibi kaparken biraz korkuttum sanırım ki

"Yavaşş" dedi. Ona kocaman gülüp hızla poşette ki kutuyu çıkardım. Kutunun bantlarını açmaya çalışırken başarılı olamayınca bende yırttım. Biraz vahşice oldu ama olsun. Herkese kısa bir bakış attığımda hepsi bana öcü görmüş gibi bakıyordu. Omuz silkip kutunun içinde mi kurabiyeleri yemeye başladım.

Kutu önümden çekildiğinde hızla kafamı kaldırdım. Daha 5 tane ancak yemiştim. Rüzgar kutuyu tezgaha koydu ve

"Yeter güzelim fazla yedin" dedi. Ama ama ama ya. Bana ne. Benim canım kurabiye istiyor. Elimde yarım kalan kurabiyeyi Rüzgar'ın ağzına soktum ve

"Al ye o zaman" dedim. Rüzgar ağzına soktuğum kurabiyeyi yerken Kağan

"Depresyon da mısın?" Diye sordu. Annem hemen aradan fırlayıp

"O depresyon da yemek yemez" dediğinde ona kötü bir bakış attım. Belki gizliden gizliye yiyorum. Cık cık cık yalancı durumuna düşmeyelim. Kağan

"Sorun ne o zaman" dediğinde Rüzgar kafasını başka tarafa çevirip gülerken annem

"Bizde çözemedik" dedi. Hepsinin odak noktası ben iken bir an ağzımdan

"Ham--" sesi çıktı. Rüzgar direk eliyle ağzımı kapatırken rahat bir nefes alıp verdim. Valla gidiyordu ağzımdan 'fıyk' diye. Annem her halde o terliği bu sefer bir tarafıma sokardı. Rüzgar'a sakin bir bakış attığım da elini çekti.

"Ham ham diye yemek istiyor benim canım. Çok doğal bir şey" dedim. Ulan dansözler böyle kıvırmaz be. Annem

"Senin gibi 2 lokma yiyen kız için normal değil" dedi ve gözlerini kıstı. Tedirgin tedirgin anneme bakarken işaret parmağı ile beni ve Rüzgar'ı gösterdi. Gözleri aramızda gidip gelirken

"Siz bir şeyle-" demesine kalmadan kusma isteği ile dolup taşınca hızla ayağa kalkıp koşmaya başladım. Bir elim ağzımdan koşarken alt katta ki lavaboya girip kapıyı kilitledim ve ne var ne yok üşenmeden yediğim her şeyi çıkardım.

Her şeye elveda derken annemden de yırtmıştık bu sayede. Kusmasaydım annem galiba bizim bir şeyler yaptığımızı söyleyecekti. Ve o zaman biterdim ben. Yok yok iyi ki kustum ben. Annem de unutmuştur zaten diyeceğini. Ayağa kalkıp lavabonun önüne geçtim. Musluğu açıp ağzımı güzelce çalkaladım.

Yüzüm bembeyaz olmuştu resmen. Kapı tıklatıldığın da

"İyiyim" dedim. Değilim. Hatta başım dönüyor. Ama iyi olabilirim. Biraz daha bekledim ve ağzımı iyice temizledim. Kapının kilidini açtım. Kapı direk açılırken Rüzgar içeri girip kapıyı tekrar kapattı ve

"İyi misin güzelim?" Diye sordu. Kafamı salladım ve

"Bir şey yok iyiyim" dedim. Biraz yüzümü inceledi. Kaşlarını çatıp

"Tamam gel hadi" dedi ve kapıyı açtı. Elimden tutarken peşinden gittim. Merdivenlere ilerlediğimiz sırada Rüzgar elimi bıraktı ve

"Dikkatli çık sıkı tutun merdivene hemen geliyorum" dedi. Kafamı salladım tekrar ve merdivenleri çıkmaya başladım. Arkama kısa bir bakış attığım da Rüzgar Kağan'a fısıltıyla bir şey diyordu. Onları takmadan merdivenleri çıkıp odama girdim.

O kadar yersem olacağı bu ama ben hala açım. Tekrar yemek mi yesem ki? Ama aşağı inmeye üşendim neyse. Yatağıma sırt üstü yattığım sırada odaya Kağan girdi. Ben ona bakarken o yanıma geldi ve

"Sırtını dikleştir" dedi. Kafamı sallayıp sırtımı yatak başlığına yasladım. Bir eliyle çenemin altını kavradı ve diğer eli ile sağ gözümü kocaman açtı.

"Gözüme bak sadece" dediğinde kafamı salladım. Gözlerine bakarken odaya biri girince kapıya baktım.

"Ezgi" diye Kağan uyardığında hemen ona baktım. Gözlerine bakarken diğer gözümü de kocaman yapıp baktı. Ellerini çekerken bu sefer elini kalbimin üzerine koyup gözlerini kapattı.

"Normal nefes alıp ver" dediğinde dediğini yapıp sakin sakin nefes alıp verdim. Biraz da öyle durduktan sonra elimi alıp bu sefer bileğimden nabzımı ölçtü.

Anladık doktorsun da hava yapma. Ben de malzemesiz kontrol ederim hastayı. Allah Allah.

"Tamam normal ama gözlerde biraz kayma var. Serum lazım ama hastaneye gidemeyiz. Neyse ben bir şey yapacağım sen dinlen şimdi" dediğinde kafamı salladım. Kafamı geriye yaslayıp gözlerimi kapatırken Kağan da odadan çıktı. Yanımda çökme hissettiğimde Rüzgar olduğunu bildiğim için rahattım.

Karnımın üzerinde elini hissettiğimde gülümsedim.

"Anneyi bu kadar çok yorma bebek! Daha küçücüksün boyun kadar hasar bırak" dediğinde kahkaha attım. Daha varlığı belli olmayan şeye azar attı ya bravo. Kocamın farkı!

"Bu daha hiç bir şey. Sen ilk ayları ve son günleri göreceksin. Ağırlaşacak bel ağrısı olacak. Doğum öncesi sancılar olacak. Bayılmalar falan" dedim bildiğim kadar örnek verirken. Rüzgar'dan tepki gelmeyince tek gözümü açıp ona baktım.

Karnıma öyle bir bakıyordu ki bir an karnımı içime çekip yok etmek istedim. Ne istiyor şimdi bu benim karnımdan ya. İki örnek verdik çocukla ezeli düşman oldu.

"Hele bir ağrıtsın bir tarafını bak ne yapıyorum ona. Velede bak sen" dediğinde kıkırdadım ama elimi bebeğimi korumak için karnıma koydum. Doğunca onun çirkinliği ile ona bir şey yapamazdı. Bence yeni doğan çocuklar çirkin. Ama güzel bir çirkin.

Rüzgar'la bebek hakkında ufak atışmalara girerken bebeğimi ona bırakmamam konusunda bir karar aldım. Çocukla baş başa kalınca öldürür kesin. Birde güle güle diyor ki 'havaya atıp tutmayacağım' Görende düşmanının çocuğuna bakacak sanır. Kendi çocuğu hakkında böyle düşünmesi hiç hayra alamet değil.

Odanın kapısı açılıp içeri elinde kocaman bardakla Kağan girerken yanıma geldi ve bardağı bana verip

"Al iç. Hepsi bitsin" dediğinde kafamı salladım. Su gibi duruyordu yani eğer suysa neden içmiyim. Rüzgar'ın da yardımı ile bardaktan bir yudum aldığımda geri püskürtecek gibi olmam bir oldu. Zar zor yutarken yüzümü buruşturdum ve

"Bu ne ya?" Dedim. İçmezdim ben bunu. Tadı kötüydü. Ben Kağan'a kötü kötü bakarken o gülerek

"Serum yaptım sana işte. İç hadi de kendine gel" dediğinde yüzümü buruşturdum.

"İçmem ben bunu" dedim. Rüzgar'a baktığımda elinde ki serum bardağını kokluyordu. Ağzına götürüp bir yudum aldığında yüzünde ki beğenmemiş ifade ile dondu kaldı biraz. Sonra yutkundu ve diliyle dudaklarını ıslatıp Kağan'a döndü.

"Bu mu lan serum. Ne kattın bunun içine oğlum. Bunu içen daha beter olur " dediğinde kafamı salladım. Kağan ofladı ve

"Aman be iyiliğiniz için her halde. İçme sende, çocukta zarar görsün" dediğinde gözlerim kocaman oldu. Ağzım iki metre açık kalırken Rüzgar da şaşkındı. Kağan kafasını sağa sola sallayıp

"Ne var bir şaşırdınız. Şaka yaptım lan. Evlenince direk çocuk yapın ama, bakarım ben ona" dediğinde rahat bir nefes alıp verdim. Rüzgar ise sinirle

"Yürü git lan. Heyecan yaptırıyorsun boşu boşuna" dedi. Ona baktım ve güldüm. Heyecanını yerler senin. Kağan gülüp

"Neyse için hadi şunu" dedi. O odadan çıkarken bende mecbur aldım Rüzgar'ın elinden bardağı. Minik minik yudumlarla içmeye başlarken Rüzgar diğer tarafıma geçti ve benim gibi oturup kafasını omzuma koydu. Kaşlarımı kaldırarak ona bakarken o tüm duygusallığı ile konuşmaya başladı. Bense tüm duygusallığımla onu dinledim.

"Evleneceğiz ya biz şimdi, mutlu olalım olur mu? Artık mutlu olmayı hak ediyoruz sanki. Çok yoruldum ben acı çekmekten. Hergün bir şeyler planlamaktan yoruldum. Hani kurduğumuz o hayal vardı ya. Tek hayalim ve planım bile o şu an. Onu gerçekleştirelim. Ne olursa olsun üzülmeyelim" dedi ara sıra duraksayarak. Bense kurduğumuz hayali tekrar gözümün önünde canlandırdım.

Mutlu olmayı herkes hak ederdi. Bizim gibi. Tamam mutlu olabiliyorduk fakat yaşadıklarımız da kolay değildi. Bizim istediğimiz sorunsuz bir hayattı. Tek derdimiz çocuğumuzun masrafı olsun işimizin derdi olsun. İsteğimiz bir nevi buydu.

Bakışlarımı kafasını omzuma koymuş Rüzgar'a çevirdim. Yüzünü net göremesemde ona bakarak konuştum.

"Bizi üzenler zaten hayatımızda komple çıktı, o yüzden mutsuz olamayız bence. Bizi biz mutsuz edebiliriz sadece. Ufak tartışmalar olacaktır elbet ama büyütmediğimiz sürece sorun da olmaz....Mutlu olacağız ve acı çekmeyeceğiz artık" dedim. Kafamı geri yaslayıp derin bir nefes alıp verdim.

Umarım öyle olacaktır. Umarım....

Rüzgar kısa süren sessizlikten sonra

"Aslında bir kaç kişi daha var. Annem gibi. Söylemek istemezdim ama öyle işte. Buraya gelmesi, birden ortaya çıkması hepsi bir oyun. Benim oynadığım. Bu güne kadar annem saklandı sürekli nedenini bilmiyorum. Artık çıkması gerek diye düşündüm.... Hayata yabancı kalmamalı diye. Şimdi yine saklandı." Dedi. Dikkatle yanlış anlamayayım diye onu dinlerken kafasını omzumdan çekti ve arkasına yaslanıp eliyle saçlarını dağıttıktan sonra

"Ezgi.... bilmiyorum ama ben annemi özlüyorum. Her ne yapmış olursa olsun özlüyorum onu. Hala onu gördüğümde yüzüme gülümser diye bekliyorum. Ama o sadece bomboş bakıyor" dediğinde istemsiz gözlerim doldu. Özlüyorum derken sesinin titremesi bile onun hissettiğini biraz olsun anlatmaya yetmişti. Bu sefer kendini kasmadan sesinin titremesini takmadan tekrar konuştu

"Ben onu çok seviyorum. Ben onu hep sevdim zaten. Sadece belli edemedim. Herkesin annesi iyiyken benim ki kötüydü. Ben iyi olanlar sevgiye layık diye düşümdüm sadece. O kötü olduğu için sevgimi sakladım ama ister istemez belli ettim yine. Fakat ne o değişti ne de ben belli edebildim" dedi. Elimle dolan gözlerimi silerken bunu yapmamın sebebi ona acıdığımı düşünmemesi içindi. Ben ne diyeceğimi bilemezken susmak en iyisi diye karar verdim.

Rüzgar dan da ses çıkmazken kafasını bana çevirdi ve

"Pes etmemem gerek değil mi? Elimde imkan varken sonuna kadar gitmeliyim?" Diye sordu. Ama sorusundan çok dolmuş olan ve kendini kastığı için kızarmış olan gözleri dikkatimi çekti. Daha önce de dediğim gibi bir erkeğin ağlaması her zaman beni de ağlatır. Asla dayanamam bir erkeğin ağlamasına.

Sildiğim gözlerim tekrar dolarken elimi yanağına koydum ve hafif bir tebessümle

"Pes etme. Eğer mutlu olacaksan pes etme, rahatlayacaksan ve içinde tutmak istemiyorsan pes etme" diye cevapladım sorusunu, gözlerinin içine bakarken. Rüzgar da gözlerime bakarken elimi yanağından çektim. Elim de ki bardağı yanımda ki komidine bırakıp ona dönmeden önce gözümde ki yaşları geri gönderip elimle sildim.

Tekrar Rüzgar'a geri dönerken kolumdan çekip sıkıca sarıldı. Bir an duraksasam da hemen bende sarıldım. Rahat sarılalım diye ona doğru dönüp oturdum. Sıkı sıkı ona sarılırken o bana daha sıkı sarılıyordu. Kafasını omzuma koydum, öylece sarılırken bende nefes almak için ara sıra kendimi zorluyordum. Çok mu sarılmaya ihtiyacın var? Ben her zaman sana sarılırım ama kemiklerim kırıldığı için ve nefes alamayıp öldüğüm için bir daha sarılabilir miyim bilmiyorum.

Biraz daha durup sarılmasının bitmesini beklerken kolları gevşemeye başlayınca rahat nefes alabilmenin mutluluğu ile ödül olarak derin bir nefes alıp verdim. Kemiklerim iyi ki kırılmadı. Hayır yani bir de kollarının arasında küçük kalıyorum. İyice içine sokmak ister gibi sarılıyor. En son kollarının arasında ölüp gideceğim.

Allah korusun tövbe tövbe.

Rüzgar kafasını hafif kaldırınca geri çekileceğini sanarken kulağımın arkasına doğru ufak bir öpücük bırakınca gıdıklandığım için kafamı o tarafa doğru eğdim biraz. Nasıl buluyordu gıdıklandığım yeri? Daha önce fark ettiğini sanmıyordum. Tekrar öptüğünde bu sefer dayanamayıp kıkırdarken

"Huylanıyor musun?" Diye hafif bir şaşkınlıkla sorunca sesinin eğlenceli çıkması az önce ki ortamı ve havayı yok etmişti. Sanırım o da az önce olanları unutmak istediği için biraz böyle. İlk defa bana karşı böyle konuşmuştu. Ve başkasına böyle konuştuğunu pek sanmam. O yüzden bende ona uyarak az önce ki konuşmasını unutmak adına

"Evet" diye cevap verdim. İnat yapar gibi yine öptüğünde biraz geri çekilip.

"Ya Rüzgar.. yapma." Dedim gülerken. Yüzüme bakıp gülümserken geri çekildiğim için tekrar beni kendine çekti ve bir eliyle kafamı tutarken aynı yeri öptü. Ben kahkaha atmaya başlarken onun da güldüğünü boynumda hissettiğim nefeslerden ve ara sıra kıkırdamasından anlıyordum. 

"Rüzgar yeter bak tamam. Yaaa. Bayılacağım dur" dedim. Kahkahalarımın arasından. Fazlasıyla gıdıklanıyordum ve o bu huyumu bulmuşken oynamadan bırakmayacak gibi sanki. Geri çekilmeye çalışsamda bir eli belimde bir eli kafamdayken bu biraz zordu.

Burnunu değdirdiği zaman omuzlarımı kaldırdım bende engellemek adına ve

"Tamam tamam Rüzgar lütfen. Lütfen Rüzgar. Dur aşkım yapma ya" dedim ve ardından yine bir kahkaha attım. Ellerinin arasında kahkahalar atarak kıpırdanırken konuşmak da bile zorluk çekmeye başlamıştım. Bırakmayacağını bildiğim için attığım kahkahaların arasından

"Anne" diye bağırdım. Buna rağmen Rüzgar hala gıdıklamaya devam ederken çok geç olmadan odanın kapısı tıklatıldı. Ben direk

"Anne yardım et" derken Rüzgar geri çekildi ve hızla ayağa kalkıp kapıya elini koydu. Kilidi yavaşça çevirdikten sonra kapı açılmak için zorlandı. Rüzgar tekrar yanıma gelmeye başladığında kesik kesik aldığım nefeslerimle beraber

"Anne" diye tekrar çığlık attım ve yataktan kalkmaya çalıştım. Tam kalkacağım sırada Rüzgar belimden kavrayıp geri çekti ve alayla gülümseyip tekrar gıdıklamaya başladı. Bu sefer sadece huylandığım yerden değil belimin arkalarına doğru olan yerden de gıdıklıyordu. Ben kahkahalarımı atmaya devam ederken Rüzgar da durmak bilmiyordu. Annem bir şeyler dedi ama sesimden ne dediğini ikimizinde anlamadığından eminim.

En son annemin

"Ne halt yerseniz yiyin" diyen sesini duydum ama bir şey diyemedim. Belimin arkasından da gıdıklanıyordum. Daha garip garip yerlerim vardı gıdıklandığım. Belimin arkasını Rüzgar'a sanırım ben söylemiştim. Evet o şeyi şey yaptığımız gün huylanınca söylemiştim. Onu affettiğim gün diyelim bari.

"Hayatım durur musun? Lütfen hadi bak bayılacağım yoksa" dedim fırsat bulduğum bir ara ama Rüzgar üzerime çıkıp gıdıklamaya devam etti. Üzerime çıkınca daha rahat gıdıkladığı için ve bende daha çok gıdıklandığım için ellerimle engellemeye çalıştım.

Sahi ben neden ellerimi kullanmıyordum acaba. Gerçi gülerken pek gücüm kalmıyordu. Hala daha gıdıklamaya devam ederken ellerimle ellerini tutmaya çalıştım.

"Gerçe- gerçekten bayılcam şimdi Rüzgar." Dedim kekeleyerek. Gülmekten çenem bile ağrıdı. Rüzgar onu engellemeye çalıştığım için gözlerime bakıp tek kaşını kaldırdı. Gıdıklamayı bırakırken ben hala gülüyordum. Hala daha gıdıklanmanın etkisinde nasıl kaldıysam. Ben beni bıraktığını düşünürken ellerimi tuttu ve göğsümde birleştirip piç bir gülüşten sonra devam etti gıdıklamaya.

"Ama Rüz-" dememe kalmadan gülmeye başladım.

"Cık cık cık. Ne kadar çok gülesin varmış Ezgi. Biraz sus" diye alayla konuşan Rüzgar'ın dediğine de gülerken

"T-tamam" dedim ve dudaklarımı birbirine bastırdım. Gülmemeye çalışırken fazla dayanamadan kocaman bir kahkaha attım. Benim kahkaham ile Rüzgar da gülerken ellerimi kurtarmaya çalıştım.

Kurtulma çabalarım boşa giderken Rüzgar durdu.

"Sonunda" dedim ve yüzümde hala gülümsemem varken nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Rüzgar da sanki gıdıklanan oymuş gibi derin nefes alıp verirken

"Ne o çok mu yoruldun?" Dedim hala gülerken. Rüzgar kafasını salladı ve

"Gıdıklamak da zor iş. Hem kaçmasın diye uğraşıyorsun hem elini tutmaya çalışıyorsun. Bir de bayılma diye dikkat ediyorsun" dediğinde sanki derdini dinlemişim gibi kafamı ağır ağır salladım ve

"Vay be bayağı zormuş. Hele senin gibi kaslı biri için iki gramlık kızı tutmak daha zor" dedim. Rüzgar dediğime güldüğünde bende gülümsedim.

"Haklısın o kadar da yorulmamışım" deyip ellerini havaya kaldırdı ve parmaklarını oynattı. Ben beni gıdıklayacağını anladığım için direk kaçma girişimine bulundum. Üzerimde olduğu için pek bir yere kaçamazken

"Aşkım yapma" dedim direk. Rüzgar üzerime eğilince bal gibi de yapacağını anladım. Peki ben bir daha gıdıklanmak istiyor muyum?

Hayır.

Nasıl kurtulurum biliyor muyum?

Hayır. Yalvarsam bile nafile. O zaman.... buldum. Vallahi buldum. Biraz şey ama gıdıklamasından iyidir. 

Rüzgar'ın gıdıklamak için belime inen elleri benim onu öpmem ile belimi sıkıca kavradı. İşte bu kadar! Ne oldu amacınız neydi ne yapıyorsunuz Rüzgar bey. Ben sonuçta gıdıklanmaktan kurtuldum diyerek kafamı yastığa geri koyarken Rüzgar belimi daha da sıktı ve dudaklatıma yöneldi.

Hey hayır ama ya? Benim serumum nerde? Bak Kağan görürse çok kızar valla!

"Ben serumu içeyim bak hadi bebeğimizin iyi olması lazım" dediğimde Rüzgar durdu. Ama durmasının sebebi geri çekilmek değil göğsümde birleştirdiğim ellerimi serbest bırakmakmış onu anladım. Bebek de işe yaramadı. Zaten olup olmadığı belli olmayan bebeği ortaya atıp babasıyla düşman etmiştim. Durur mu şimdi? Durmaz. Ben olsam benim karşımda bende durmam. Güzelim yani.

Egoma gel be.

Bıraktığı ellerimi göğsüne koyarken içimden bir ses

'Yağmurdan kaçarken doluya tutuldun' dediğinde ona uçarak hak verdim. Rüzgar bir elini kafamın yanına koyduğunda

"Ayh bak gördün mü benim gülesim geldi ama gülemiyorum. Gıdıklasana sen beni ya" dedim belki yırtarım diye. Öpmek istemiyorum değil, sadece şu an zamanı değil. Rüzgar gözlerimin içine bakarken ağırlığını çok az üzerime bıraktı. Hafif tedirgin bir sırıtışla ona baktığım da

"Kendi yöntemlerimle güldürmeyi tercih ederim" dedi. Daha bir tedirgin olurken bir mafya ne yaparda güldürür diye düşündüm. Ama yanlış düşünmeyeyim diye ortama göre düşündüm. Ah tabii ki de anladım. Benim gibi bir kız konu bu olunca istemsiz anlıyor.

"Yok yok olmaz. Sen normal güldür" dediğimde gülümsedi ve belimde ki diğer elini belli etmek istercesine sıkıp kaşlarını onaylamazca yukarı kaldırdı. Derin bir nefes alıp verirken fazla oyalanmadan kafasını eğip boynuma ufak bir öpücük bıraktı.

"Sana bir şey demiştim hatırlıyor musun?" Diye sorduğunda etkisinden çıkıp

"Hı?" Diye bir tepki verdim. Çıkamamışım. Ne dediğini düşünürken

"Dur dersen dururum demiştim. Ama öyle demek yerine bahaneler üretip duruyorsun güzelim" dediğinde dediği şeyle onu haklı buldum. Aklıma gelmemişti ki ama. O zaman şey demem lazım benim. Ağzımı dur demek için aralamışken Rüzgar dudaklarıma kapanınca öylece kaldı.

He ama sen hatırlat hatırlat sonra izin verme. Bildiğin demediğine pişman etmek oluyor. Aslında güzel taktikmiş sevdim ben bunu. Elime geçen ilk fırsatta kullanırım. Başka kelimelerle başka şartlarda.

O beni öperken karşılık vermediğimden olsa gerek kendini bana bastırınca duraksadım. Sonra bende yavaş yavaş öpmeye başladım. Evde annem var ya hani!! Ayıp olmasın Rüzgar. Kağan'da burada. Ona da ayıp olur. Misafir sonuçta. Gerçi annemle kafaları uyuştuysa bizi unutmuşlardır.

Ellerimi Rüzgar'ın boynuna dolarken tüm yetkiyi ona bıraktım. Bu sefer kendimi tutacaktım ama o dur diyene kadar da devam edecektim. En son dur dediğinde durmayıp şey edende bendim ama olsun. Ben kaşındım. Rüzgar da bir güzel kaşıdı.

Bu bölümde bu kadar.

Sizi seviyorum.....

Continue Reading

You'll Also Like

324K 28.1K 17
Sertçe yutkundum ve kısık çıkan sesimle "Çok acıyor mu?" diye sordum. "Evet ama senin ölmüş olman daha çok acıtıyordu." dedi. Gözlerimin dolmasına en...
1.3M 47.8K 52
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
25.3M 901K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
788K 52K 46
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...