İLK AŞK - TELEFON SAPIĞIM (20...

By Anna_okur

3.1M 125K 30.2K

14. YAŞIMA HİTABEN, aşka aşık küçük kız adına... 💜 Yazardan, Roman niteliği taşımamaktadır, genç kurgu tar... More

💜TELMAF.1.💜
💜TELMAF.2.💜
💜 TELMAF.3.💜
💜 TELMAF.4. 💜
💜 TELMAF.5.💜
💜 TELMAF.6. 💜
💜 TELMAF.7. 💜
💜 TELMAF.8. 💜
💜TELMAF.9.💜
💜TELMAF.10.💜
💜TELMAF.11.💜
💜TELMAF.12.💜
💜TELMAF.13.💜
💜TELMAF.14.💜
💜TELMAF.15.💜
💜TELMAF.17.💜
💜TELMAF.18.💜
💜TELMAF.19.💜
💜TELMAF.20.💜
⚠️DUYURU⚠️
💜TELMAF.21.💜
💜TELMAF.22.💜
💜TELMAF.23.💜
💜TELMAF.24.💜
💜TELMAF.25.💜
⚠️DUYURU⚠️
💜TELMAF.26.💜
💜TELMAF.27. 💜
💜TELMAF.28.💜
💜TELMAF.29.S.F💜
💜 Büyük Duyuru💜
💜AŞKMAF/1.💜
💜AŞKMAF/2💜
DEĞERLENDİRME
💜AŞKMAF/3💜
💜AŞKMAF/4💜
💜AŞKMAF/4 (2/2)💜
💜AŞKMAF/5💜
💜AŞKMAF/6💜
💜AŞKMAF/7💜
💜AŞKMAF/8💜
💜AŞKMAF/9💜
BİLGİLENDİRME
💜 AŞKMAF/10💜
💜AŞKMAF/11💜
💜AŞKMAF/12💜
💜AŞKMAF/13💜
💜AŞKMAF/14💜
💜AŞKMAF/15💜
💜AŞKMAF/16💜
!!!!
💜AŞKMAF/17💜
💜AŞKMAF/18💜
💜AŞKMAF/19💜
💜KISA BİR ALINTI.💜
💜AŞKMAF/20💜
💜AŞKMAF/21💜
💜AŞKMAF/22💜
💜AŞKMAF/23 Finalden Önce💜
💜TEL/AŞKMAF/FİNAL💜
♡♡
💜ÖZEL BÖLÜM (1)
💜Özel Bölüm (2)
💜💜DUYURU💜💜
💜ÖZEL BÖLÜM (3)
💜💜 DUYURU 💜💜
§Emine-Kağan§
AL SANA ÖZEL BÖLÜM!
AL SANA ÖZEL BÖLÜM 2 (3M İÇİN EYV.)

💜TELMAF.16.💜

78.7K 2.7K 836
By Anna_okur

Karakterime, karakterin fiziki ya da psikolojik herhangi bir özelliğine laf eden herkes, erişime engellenecektir. Karakteri hakaret derecesinde eleştirmek demek, yazara yapılmış büyük bir aşağılama demektir! Anlayışınız için şimdiden teşekkür ederim.

Beğenmeyi unutmayın. ⭐

...

Anne...

Yaşamaya gücüm yetiyorsa, tamamen annemin varlığı sayesindeydi. Ona bir şey olsa, aklım giderdi. Şimdi, bu ne demek oluyordu?

Gözümdeki yaşların akışına engel olmazkenz, bir kez daha kontrol ettim bilgisayardaki bilgileri. İçimde inanmak istemeyen bir taraf vardı. Gerçekti... Bu benden nasıl saklanırdı?

Tek istediğim annemle olmak, annemin yanında olmaktı. Başımı salladım, doğrulup gözlerimdeki yaşı sildim ve mırıldandım.

''Yanında olmam lazım. ''

Masanın arkasından çıkıp, doğrudan kapıya ilerlerken Kağan birkaç kez adımı seslenmiş, sonunda kolumu tutmuştu. Bakışlarımı ona çevirdim, acele etmeye çalışıyordum.

''O senin annen miydi?''

''Benim onun yanına gitmem.''

Göğsümü titreten bir nefes çektim içime, zorlanıyordum. Bu gerçeği kabullenemedikçe, başım dönüyor korkuyla ayaklarımın bağı çözülüyordu. Mantıklı bir şekilde düşünemiyordum, bilincim durmak ister gibiydi. Tek bildiğim onun yanında olmam gerektiğiydi. Ah be annem! Ah be kraliçem, neden?

Kağan kolumu bıraktığında, yoluma devam ettim. İstesem de, panik yüzünden titreyen bedenimden dolayı hızlı yürüyemezken sağ elimi duvara koydum ve tutunarak yürümeye başladım. Ağlamam iç çekmelerle karışıktı, sakinleşmeye çalışıyordum kriz geçirip zaman kaybettiremezdim kendime.

Yanımda birinin varlığını hissetsem de bakmadım o tarafa. Kim olduğunu biliyordum, öyle bir anda çekip gidersem kim bırakırdı ki beni öylece.

Duvarda ki elimi çektim ve ellerimle gözlerimden gelen yaşı sildim yarım yamalak.

Amcam...Her şeyi biliyordu. Başından beri planlıydı hepsi! Annem, beni amcama göndermeyi tercih etmişti. Amcamsa beni olabildiğince evde tutmayı amaçlamış, aklımı Rüzgarla karıştırıp annemi fazla düşünmemi sağlamıştı. Bende aptal gibi herkesin her sözüne inanmıştım. Nasıl fark edemezdim! Evet, şüphelenmiştim ama gerçek olmasını hiç beklemiyordum.

İçime sinen bir cevap alana kadar 'Neden' diye soracaktım amcama, neden benden sakladın? Anneme kıyamazdım, onu anlardım ama amcam, beni kenara çekse ağır ağır anlatsa her şeyi, hiçbir şey bilmiyormuş gibi yapardım ben. Yeter ki haberim olsaydı.

Yavaş olduğumu düşünerek koşmaya başladım. Etraftaki bakışları umursamadan, ayrıldım hastaneden. Belki de benden sakladıkları sır annemdi, Rüzgar'ın da bildiği...Belki kızlarında. İki lafı bir araya getiremeyen kızlarında bir şeyler bildiğine emindim nedense.

Çıkış kapısına geldiğimde, korumalar da bana yönelirken hızla durdum. Onlardan kurtulmam lazımdı. Kağan'a döndüm, başından beri peşimden geliyordu. Ciddiydi ve gözlerinin dolu oluşunun şaşkınlığını yaşıyordum.

''Ezgi ben geleyim mi seninle? '' dedi Kağan ve derin bir nefes aldı.

''Hayır.''

Israr edecek gibi oldu ama başımı salladım bu seferde yanıma gelen korumaları takmadan bahçede ilerleyerek ana yola çıktım. Peşimdende gelen onca koruma, herkesin dikkatini çekmesini sağlamıştı. Korumaların arabalarından birini gördüğümde, hızla yöneldim. Peşimden gelmiş olanlara dönüp elimi uzattım.

''Anahtarı ver. ''

''Ben gö-'' cümlesini tamamlamasına izin vermeden bu sefer sinirle bağırdım.

''Anahtarı ver! ''

Cebinden ağır ağır çıkardığı anahtara karşı daha da sinirlenirken, hızla elinden kaptım ve onlar arabaya yönelemeden binip, kapıları kilitledim. Çalıştırdığım anda, gazı köklerken ikinci bir araba çoktan peşime takılmıştı. Umrumda değildi, önce ben amcamla yüzleşecektim.

Bir elimi direksiyondan çekip, yüzümü sildim ve tekrar sıkıca tutundum. Acele etmek istediğim için anlık olarak kaybettiğim bilincim, fark ettiğim detay ile kendine gelirken yutkundum.

Karşımda dört taraflı yol varken bir seçim yapmak zorundaydım. Sol taraftan kamyon geliyordu ve eğer ben daha da hızlanmaz yada komple durmazsam çarpışacaktık. Kısa bir sürem vardı ve hızlanmayı seçtim, fren yaparsam kızaklama sistemi olduğu için araba kayacaktı ve yine çarpışacaktık.

Birkaç korna sesi ortalığı ayağa kaldırırken, nefesimi tuttum. Kıl payı bir oranla çarpışmaktan kurtulurken, derin bir nefes aldım fakat nefesimi kursağımda bırakan şey arkamdan gelen kaza sesi olmuştu. Hızla dikiz aynasından arkayı kontrol ettiğimde, kamyonun köşeye çarptığını gördüm fakat bir sorun olduğunu sanmıyordum, benim aksime o çoktan frene basmıştı.

Tekrar korna sesi duymamla hemen yola bakmaya başladım ve hızımı azaltma gereksinimi duymadan yoluma devam ettim. Anneme ne gibi bir yararım olurdu bilmiyordum ama beni hissetmesi bile ona iyi gelirdi, emindim. Bu yüzden onu kaybetmemek adına büyük risklere girebilirdim.

Babamın ölümünden sonra, ağır bir travma geçirmiştim ve krizlerim ağırlıklı olarak o zaman başlamıştı. İki yıl kadar, kimseyle konuşmamıştım, kendimi herkesten kaçırmıştım bu süreçte. Sonra biri gelmişti, tanımadığım bir çocuktu sadece. O, ben konuşmasam bile benimle öyle güzel konuşmuştu ki hayran kalmıştım ona. O küçücük yaşımıza rağmen, büyük laflar etmişti. Ben onu tanımıyordum ve melek olarak adlandırmıştım. Kader bizi bir kez bir araya getirmişti, ikincisi varsa bile birbirimizi ne kadar tanırdık bilmiyordum.

Eve geldiğimi fark ettiğimde, hızla frene bastım. Araba ani frenden dolayı hafif yanlarken, kapıya tutunup durmasını bekledim. Toprak toz olarak arabanın fren yaptığı yerlerden kalkarken arabanın durması ile hemen kendimi arabadan attım ve koşarak eve ilerlemeye başladım.

Ki bahçeye bile girmeme gerek kalmamıştı, hepsi çoktan kapının önündeydi. Doğrudan gözlerimi amcama dikip, ona yöneldim. O da bana hızla yaklaştı.

''Ne yaptığını sanıyorsun?''

Derin bir nefes aldım ve gözlerimden yaş akmasını artık engellemeye çalışarak amcamın gözlerinin içine baktım sinirle. Yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim.

''Genelde hata yapıyorum amca! Annemin yanına gitmek yerine senin yanına gelmem gibi büyük hatalar! Söylemek istediğin bir şey var mı? Yalan olmasın mümkünse. ''

Yutkunarak baktı yüzüme. Diyecek bir şey bulamamış olmalıydı, bende bulamıyordum! Yaptıklarına diyecek söz bulamıyordum. Kafamı salladım alayla.

''Bende öyle düşünmüştüm...Gidiyorum ben, annemin yanına! ''

Bizi dikkatle izleyen Selin yengeme döndüm.

''Sende biliyor muydun? ''

Kafasını salladığında sinirle gülmeye başladım. Bir saf bendim herhalde, herkes ne güzel oynatıyordu beni parmağında. Amcama son bir bakış attım ve az önce indiğim arabaya doğru ilerlemeye başladım. Amcam arkamdan

''Bekle beni. '' dediğinde hızla arabaya yürümeye devam ettim. Erdem, benden önce davranıp amcamdan emir almış olacakki bana mahçupça bakarken, arabaya bindi ve kapıları kilitledi.

''Aç şu kapıyı ve in arabadan Erdem!''

Başını olumsuzca salladığında yumruğumu sıktım ve kapıyı açmak adına zorladım.

''Sende biliyordun değil mi? ''

Gözlerini kaçırmakla yetindiğinde sinirle ikinci bi' kahkaha attım. Yanıma gelen amcama döndüm sinirle.

''Söylesene ben neden bilmiyorum amca! ''

Sonunda dayanamayıp bağırdığımda derin bir nefes aldı.

''Çünkü annen öğrenip senin üzülmeni istemedi, biliyordu senin rahat durmayıp yanına geleceğini. Olası bir şeyle karşılaşma diye de birkaç korumaya söyledim sadece, abartma bunu. Gidecek misin? ''

Hiç tereddüt etmeden başımı salladım.

''Gideceğim.''

Arabaya döndüm, eğilip Erdem'e baktım.

''Sana kardeşin veya arkadaşın olarak değil patronunun yeğeni olarak emrediyorum, in arabadan! ''

Sabırla gözlerini kapattı ve tekrar açtığında önce amcama ardından bana baktı.

''Sen söyledin patronun yeğenisin, patron değil. ''

Sinirden elim titrerken titreyen elimi yumruk yaptım ve bağırarak arabaya rastgele savurdum. Sinir krizi geçirecektim neredeyse. Buraya gelirken sadece amcama annemin tedavi için gittiğini öğrendiğimi ve onun yanına gitmek istediğimi söylemek için geleceğim demiştim ama kendi dediğimi kendim yapmamış gibi başkaları da çıkıyordu işin içinden. Amcam elimi tutmaya çalışırken elimi çektim ve

''Bırak!'' diyerek bağırdım. Titreyen elimi alnıma yaslayıp, soluklandım. Gitgide artan sinirim krizimi tetiklerken, elimi alnımdan çekip sakin olmaya çalışarak döndüm Erdem'e.

''Kalkmıyor musun sen şimdi? ''

''Hayır.''

İçimden küfür ederken, küçük bir tekme attım kapıya ve arkamı dönüp ilerlemeye başladım. Son anda geri döndüm sinirle işaret parmağımı tehdit edercesine kaldırdım.

''Kalkma ulan kalkma, tek halt ettiğimin arabası bu mu sanki! Kalkma ama eğer ben buraya geri geldiğimde sen bu arabanın içinde bu şekilde oturuyor olmazsan, bozuşacağız seninle! ''

Son kez amcama döndüm.

''Sana bir şey dememem daha çok koyar.''

Daha sonra ise araba ile geldiğim yoldan yürüyerek geri gitmeye başladım. Salak kafam, salak kafam! Hala bir umut amcama güvenip onun yanına geliyordum. Direkt havalimanına gitmem gerekiyordu.

''Ezgi gel buraya, gideceksek beraber gideceğiz. ''

Elimi kaldırıp rastgele savurdum, sesini susturmak istercesine.

''Ben seninle şu saatten sonra adım atmam. ''

Yürümek ne kadar koyardı bana? Ucunda annem olduktan sonra ölürdüm diyorum, birkaç kilometre yol yürüyüp ana yola çıktıktan sonrası kolaydı.

Hala üzerimde doktor önlüğünün olduğunu fark edince cebindeki telefonu aldım ve pantolonumun arka cebine koydum. Önlüğü sinirle çıkardım ve yanından geçtiğim ağacın altına attım.

Hasta bilgilerinde yazdığına göre ameliyat olması gerekiyormuş ve o ameliyattan sonra iyileşecekmiş zamanla. Annemin sesinin telefonda her konuşmamızda daha iyi gelmesi iyileştiği anlamına geliyordu benim için. En azından onun yanında değilken kendimi böyle avutabilirdim şimdilik.

Amcamın peşimden geleceğini sanan ben amcam konusunda bir kere daha yanılmıştım. Bırak peşimden kendisi gelmeyi adam bile takmamıştı. Onun adamlarına da ona da ihtiyacım yoktu gerçi.

Yolun ortasında ilerlerken önümden gelen arabanın korna sesiyle ağaçların olduğu yere kaydım, kimin amcamla uğraşacağı umrumda değildi. Belki başka evler vardı bilmediğim bir yerde.

Titreyen ellerime tekrardan sinirlenirken artık yumruklarımı sıkmaktan tırnaklarım avuç içime geçmişti. Canımı acıtıyorlardı ama geçmesi gerekiyordu titremenin.

Yürümeye devam edecekken korna çalan arabanın durduğunu duyduğumda bende olduğum yerde durdum ve arkamı dönmeden kafamı hafif çevirerek arabaya baktım. Kimse gözükmüyordu. Önüme döndüm ve yürümeye devam ettim. Her kimse, gerçekten şu dakikalarda bana bulaşmasa iyi olacaktı.

Belki de annemi aramalıydım, bildiğimi söylemeli ve geleceğimi haber vermeliydim.
Cebimden telefonu çıkarıp, annemin numarasını ezbere tuşlarken elimdeki telefon birisi tarafından çekilince hızla başımı kaldırdım ve yumruk atmaya hazırlandım.

Karşımda gördüğüm kişiyle yutkunurken ellerimi indirdim ve arkama götürdüm hemen. Daha sonra gözümdeki yaşlar aklıma gelirken hemen arkamda sinirden titreyen ellerimi çıkarıp gözlerimi hızlıca sildim ve titrek ellerimi arkama geri götürdüm. Hafif sinirli sesim ve içimde hissettiğim garip hisle beraber konuştum.

''Sen neredeydin bunca zaman?''

''Bunu şimdi mi soruyorsun? ''

Dediğine kaşlarımı çatıp, sinirle güldüm. Onu nerede bulacağımı nereden bilecektim?

''Ne zaman sormamı beklerdin!''

Omuzlarını kaldırıp indirdi ve sakince cevapladı.

''Geride kalan 2 hafta kadar zamanda sorabilirdin? '' dediğinde derin bir nefes aldım. Benim peşimde miydi yine? İyi de bunu da bilemezdim ki. Gözlerimi kapattım sakinleşmek adına. Hafifçe aralarken, etrafa bakındım. Kafamı ona çevirip gözlerinin içine baktım ve kafamı salladım.

''Pekala şimdi 2 hafta boyunca ne yaptıysan onu yap ve bana telefonumu ver. Sana kendimi anlatabildiğimi düşünmüştüm o gün. ''

Bir elimi arkamdan çekip, telefonu vermesi adına uzattım. Rüzgar bir telefona baktı bir bana baktı bir de ona uzattığım elime baktı ama o bakışlar elimden geri gelmedi. Bende elime baktığımda titrediğini fark etmemle hemen tekrar yumruk yaptım ve arkama geri çektim. Zaten ondan saklıyordum, tekrar dokunacak da bünyem ona alışacak diye aklım gidiyordu.

Rüzgar arkama sakladığım ellerime kısa bir bakış attı ve gözlerini bana çevirdi.

''Anlamıştım. Ayrıca hayır.''

Hadi ama, sınanma günümde falan mıydım?

''Bak şimdi Rüzgar, biraz daha ilerlersen karşına çıkacak insanlar tamda senin gibi, anlaşacağınıza eminim. ''

Bir Rüzgar kalmıştı zaten.

Bir şey demeden susmayı tercih ettiğinde, derin bir nefes alıp yanından geçmek için hamle yaptım fakat bu hamlem, kolumdan tutması ile engellenmişti. Ona döndüm ve nefesimi sinirle verdim. Sinirle dudaklarımı kemirmeye başladığımda kısa bir an dudaklarıma odaklandı ve bir şey söyleyecek gibi oldu fakat başını olumsuzca salladı. Zihninde ne düşünüyorsa, kendini cevaplıyor gibi duruyordu.

Elindeki telefonumu kendi cebine koydu ve arkamda sakladığım ellerimi tutmaya çalıştı. Kafamı sağa sola salladım ve geri çekildim. Kaşlarımı kaldırdım ve dudağıma işgence etmeyi bırakıp,

''Bırak'' dedim.

''Bırakmayacağımı en başta söylemiştim.''

Gerçekten onunla aramda olan şeylerden söz etmek dahi istemiyordum şuanda.

''Rüzgar, yalvararım...sahiden yalvarırım beni biraz rahat bırakın. Şuan ne sen, ne sırlar ne de başka bir şey önemli. Tek istediğim annem ve onun yanına gitmek istiyorum. ''

Söylediklerime karşı anlayışla salladı kafasını ve hafif bir tebessüm sergiledi.

''Kendim için değil, senin için yanındayım. Bu yüzden geldim yanına, yardım edebilirim ama görünen o ki tek başına hareket etmek istiyorsun. ''

''Aynen öyle!''

Son sözü söylemiş olduğumu düşünerek yanından ayrılmak içim ikinci hamlemi yapacakken, tekrar durdurdu.

''Yeter ama Rüzgar!''

Ona döndüm ve doğrudan gözlerine baktım.

''Yardım istemiyorum, asıl derdini söyle ve bırak beni.''

Hiçbir çekincesi olmadan rahatça cevapladı.

''Derdim sensin.''

''Ah tabii, başından beri böyle zaten. Derdini kendine sakla, bana dokunmasın ucu. ''

Beni kendine dert edinmesine karşı çıkıyordum bir yerde ama bir yandan da güvenebilseydim eğer yardımını alacağımı biliyordum. Bana tam da Rüzgar gibi eli her yere uzanabilecek biri lazımdı.

''Annen...''

Aniden, konuyu anneme çevirince hızla kaşlarım çatıldı.

''Karışma annemle ilgili konulara! ''

Dudakları aralandı fakat diyecekleri kendine komik gelmiş gibi güldü alayla.

''Çoktan karıştım güzelim. Her neyse, annen hakkında bildiğim şeyler var, söylememi ister misin? ''

Hazır cevap bir şekilde başımı salladım.

''Gerek yok.''

''Emin misin? ''

''Eminim.''

Düşünmeden cevapladığımda, kısa bir sessizlik oldu ve ben dayanamayarak sabırla bir nefes aldım ve alnımı stresle kaşırken ekledim.

"Ya da değilim..."

Neyseki durumuma alay etmek yerine sadece bildiklerin söylemeyi tercih etti.

''Annenin durumu gayet iyi ve şuan evinde dinleniyor olmalı, telaş yapmanı gerektirecek hiçbir şey yok ve biliyorum şuan onun yanına gitmek istiyorsun ama maalesef ki tüm uçaklar dolu. Bu yüzden ancak yarın gidebilirsin ama gitmeni istemiyorum. ''

Gözlerimi kapatıp, kendimi dizginlemekle uğraştım. İyi olduğunu bilmek iyi gelmişti, sakinleşmem için yalan söylemiyorsa tabii.

''Sende biliyordun değil mi annemin tedavi için gittiğini?''

Yere eğdiğim başımı kaldırıp, yüzüne baktığımda sakince onayladı beni.

''O çok bilmiş arkadaşın ortalığın am- ortalığı birbirine katmasaydı o gün sana söyleyecektim. Amcan bilgileri sakladığı için geç öğrendim fakat öğrendiğim gibi de sana geldim Ezgi. ''

Yaşadığım aydınlanma ile duraksadım. Eğer Rüzgar bunu o gün öğrendiyse ve bana söyleyecekse ondan önce amcam ve Rüzgar'ın tartıştığı konu neydi? Benden sakladıkları asıl şey neydi? Sır bir tane değildi, bin taneydi! Bunu söylemek için onca riske girip yanıma geliyordu ama diğer sırrı gözlerimin içine baka baka saklıyordu. Buna rağmen ona alışmamı bekliyor, sevmemi istiyordu üstelik. Bunu yapamazdım ki! Bile bile kendimi neden bir oyunun ortasına atmak isteyeyim?

"Teşekkür ederim, bilgiler için. Beni havaalanına bırakır mısın? ''

Aniden sakinleşip, ondan yardım istemem Rüzgar'ın şüpheyle gözlerini kısmasına neden oldu. Fakat uygun bir cevap bulamamış olsa gerek üstelemedi bu tavrını.

''Gerçekten bugün uçak yok.''

Neden doğruyu söylediğine emindim. Ama ben bugün gitmek istiyordum, o yüzden illaki bir yolunu bulup gidecektim.

''O zaman birinin biletini alacağız... '' dedim kararlı sesimle. Rüzgar derin nefes aldı.

''Denedim yani denettirdim en azından ama kimse vermedi.''

''Tehdit bu dünyadaki en güzel şeylerden biri, belindekini kullanmayı denedin mi? ''

Elimle belini işaret ettiğimde, kısa bir an gözü kaydı ama başını iki yana sallayarak geri döndü.

''Bak Ezgi annen gayet iyi, tamam anlıyorum meraklanıyorsun onun için ama yarın için biletini hazırladım bile. Bir süre daha dayan, kendine zaman tanı. ''

Sesi ikna ediciydi ama benim iknaya ihtiyacım yoktu.

''Tedavi gören ben olsaydım... ''

Rüzgar'ın kaşları çatılırken

''Her şeye rağmen gelirdim '' diyişini izledim. Ne demek istediğimi gayet iyi anlamıştı.

''Annemin yanına her şeye rağmen giderim.''

''Her şeyi planladım bebeğim, yarın uçağa biniyoruz ve uçak indiğinde annen de tedavisinden çıkmış oluyor. O evine geçtiği dakikalarda bizde evine gelmiş olacağız. Bugün gidersen, onu göremezsin çünkü tedavi esnasında ziyeretçi kabul etmiyorlar. Ayrıca, aramızdaki ilişki anne ve kızı ilişkisi değil. Ayrıca annenle görüşmelisin bu konuyu öncesinde. ''

Haklıydı ve diyecek bir şey bulamıyordum. Her şey çoktan hazır görünüyordu, planlamıştı zaten.

''Bende aramak için niyetlenmiştim ama telefonum aniden ellerimin arasında kayboldu nedense... ''

Sahte bir alayla konuştuğumda sadece derin bir nefes aldı. Onun mükemmel sert erkek tavırlarına böyle şeyler yakışmıyordu belki de. Ne zaman gülecek olsa ya da karşısında komik bir şey yapsam derin bir nefesle ifadesini korumakla uğraşıyordu. Onun evindeyken, daha rahat hareket ediyordu gerçi.

''Burnunundan sümük akmadığı eksik Ezgi, o sesle konuşsaydın kadını endişelendirirdin.''

Söylediğine gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım ve dilimi yanağımda gezdirdim.

''O zaman yarın gidiyorum. Ayrıca teşekkür ederim, her şey için. ''

''Teşekkür etme.''

''Sağ ol! "

Kaşlarını çattığında, ciddi olduğunu fark ederek hafifçe sırıttım.

''Şaka sadece... Görüşürüz. ''

''Nereye?''

''Eve.''

Başını salladı ve arabayı işaret etti başıyla. Bu erkeksi hareketi karşısında, içimden küçük bir çığlık attım. Amerikan filmlerindeki kötü adam, an olarak karşımda duruyordu ve Türk olması ayrı bir noktaydı.

''Yürü. ''

İtiraz etmek için ağzımı bile açmama izin vermeden kolumu tuttu ve arabaya ilerlemeye başladı beni peşinden getirirken.

''Kolum diyorum, bana ait ama... ''

İma yapmama rağmen bırakmadı ve arabanın yanına geldiğimizde kapıyı açıp, nazikçe binmeme yardım etti. Gerçekten, binlerce kez yaptığım arabaya binme eylemime yardım etti! Emniyet kemerimi bağlayıp, kapımı kapatarak geri çekildiğinde hayretle havalandı kaşlarım. İnanılmazdı.

Kendi yerine geçtiğinde, ellerini bana uzattı.

''Şimdi ellerini ver bana.''

Kesinlikle ellerimin ona alışmasını istemiyordum. Krizi tetikleyen şeyler olduğu gibi geçmesine sebep olacak bazı şeyler de olabilirdi ve ben bu sebeplerden biri Rüzgar olsun istemiyordum. Kafamı sağa sola salladığımda sabır diler gibi tavana baktı ve ellerimi tutup kendine çekti.

Çekmenin etkisiyle bende kendi dengemi sağlayamayıp biraz ona doğru yaklaştım. Gözlerimi gözlerine çevirdiğimde, yakınlık karşısında sakince yutkundum. Kendimi geri çektim yavaşça ama ellerimi çekmedim. Adem elmasının hareketi gözlerime takılırken, fark etmemiş gibi yapmak adına başımı başka yöne çevirdim. Bende bir kadındım bir yerde. Etkilenmek bazen kaçınılmaz olabiliyordu.

''Ellerini aç. ''

Yumruk olmuş ellerimi açmak için herhangi bir girişim yapmadığımda, tekrar etti.

''Ellerini aç. ''

İnatla açmamakta gayet gösterdim. Alışmak istemiyordum, bana iyi gelsin istemiyordum. Çaktırmadan ona baktığımda, bir şeyler söylendi ve benim tek anladığım 'denemek lazım' dediği kısımdı.

Ellerimi tutan elleri, bileklerime çıkıp beni kendine çektiğinde gözlerim büyürken kendide bana yaklaştı ve yüzlerimiz arasında ufak bir mesafe kaldığında durdu. Ona doğru en ufak bir hareket yapsam dudaklarımız birbirine değecek gibiydi. Panikle yüzüne bakarken, dudaklarım karıncalandı.

Yüzü biraz daha yaklaştığında tam öpeceği sırada ne olduğu aklıma geldi ve ellerimi göğsüne koyup kendimi geri çektim. Rüzgar, bunun olacağına inanmış olsa gerek afallarken toparlanmak adına kısaca öksürdü.

Havada kalan ellerimi kavradı ve gülümsedi. Panikten onu iteceğim diye açtığım ellerimi fark ederken, artık kapatamayacağımı da biliyordum.

Torpido gözüne uzanıp, bir krem çıkardı içinden. Yüzünde bitmek bilmeyen gülümsemesi ile kremi elinin tersine biraz sıktı ve gerisini yerine bıraktı. Nazikçe avuç içlerimi açıp, kremden ufak parçalar alarak sürmeye başladı. Özenle yapışına karşı dikkatle izledim onu. Tırnaklarım gerçekten derimi zedelemiş, bazı yerlerin kesilmesine ve kanamasına nedem olmuştu. Krem sürdüğü yer anlık olarak acıdığında istemsizce elimi geri çekecekken sıkıca kavradı bileğimi.

''Özür dilerim acıdıysa. ''

Özür dilemesinin şokunu atlatmaya çalıştım.

''Sorun değil, bir anlıktı. ''

Rüzgar iki elime de krem sürerken bazen acısa da bir tepki vermedim. İşi bittiğinde, ellerimi nazikçe dizlerimin üzerine bıraktı. Kendi elin sildikten sonra uyardı.

''Ellerini kapatma, canın yanar. Krem özel yapım olduğu için sıradan bir etki vermiyor.''

''Nasıl yani?''

Rüzgar sırıttı ve

'' Dene istersen '' dedi. Kesin bir ibnelik çıkacaktı işin içinden. Gerçi canımın yanacağını iddia etmişti.

''Denerim ne olacak ki... ''

Parmaklarımı içe kıvırıp, ellerimi yavaşça kapatmayı denerken yara yerlerinden gelen ani yanmalar ile hızla geri araladım. Gerçekten yakmıştı!

''Ne sürdün elime? Kesinlikle bir krem bu kadar etkili olamaz!''

Endişe ile sorup, merakla torpido gözüne uzandım ve kremi aldım. Ellerimi hareket ettirmek de korkunç gelmeye başlamıştı tabii.

''Krem sadece... ''

Alay edişine sessiz kalıp kremi inceledim ama sadece bir kutuydu işte. Adı yazmıyordu üzerinde, gerçekten özel yaptırılmış olmalıydı.

Çaktırmadan camı aralarken, kısa bir an Rüzgar'ı kontrol ettim ve dikkatinin yolda olduğu bir anda kremi camdan aşağı attım. Arkama yaslanıp, hiçbir şey olmamış edasıyla arabanın döşemelerini incelerken, kısa bir gülme sesi geldi.

''Cidden mi? Attın mı onu? ''

Gülmemek için dudaklarımı ısırırken, parmak uçlarımla oynarken masumca cevapladım.

''Evet, yapmasam içimde kalırdı...Bir dahaki sefer için önlem sadece. ''

Bakışlarımı ona çevirip, tepkisini merak ederek bakarken Rüzgar yüzümü inceledi ve gülümsedi. Bu en azından rahatlamıştı beni, nedense kremi almak için arabayı durdurmasını bile beklemiştim.

''Onların sülalesi, depoda yaşıyor bebeğim. ''

Sinsice sırıttım.

''Onlarıda yok ederiz! ''

Eğlenceme eşlik edip güldü fakat hızlı toparlandı.

''Onlar kalsa iyi olur, görünen o ki ikimizinde kendimize zarar verme konusunda büyük problemleri var. ''

Yaralanmak onun için çocuk oyuncağı olmalıydı. Benim de ufak krizlerimi göz önüne alırsak, kesinlikle birazı depoda kalmalıydı.

...

Yol boyunca Rüzgar yüzünden ev kavgası yapmıştık. O ısrarla kendi evine gitmemizi, amcamın baskılarından bu şekilde kurtulacağımı söylese de, ben ısrarla kendi evimi istemiştim. Neyseki ikna da edebilmiştim bu konu da, kendi evimde olmak beni rahatlatırdı. Yolculuk boyunca da Rüzgar'ın ılımlı hareketleri sayesinde rahatlamıştım. Hangi konudan bahsedersek bahsedelim, asla dik başlı bir tavır sergilememiş tamamen ortak noktalarımıza odaklanarak konuşmuştu.

Ellerime indi bakışlarım, çoktan unutmuştum bile. Geçip geçmediğini anlamak için ellerimi yumruk yaptığımda, oldukça normal bir acı vardı.

''Geçtiler! ''

Bir sevinçle konuştuğumda bakışlarını bana çevirdi ve ellerime bakıp tekrar yola döndü.

''Güzel. ''

Araba, evimin önüne geldiğinde dururken derin bir nefes alıp Rüzgar'a döndüm.

''Teşekkü- ah yani şey bıraktığın için sa- ''

Cümlemi kesip kafasını salladı anlayışla.

''Diyorum ki, bir kahve ısmarlayabilirsin. Sabahtan beri bir şeyler yemediğini de göz önüne alırsak, aç olmalısında. Bu yüzden beraber güzelce yemek yiyebiliriz. Ne dersin? ''

Gözlerimi kıstım, onu zaten eve davet edecektim biraz olsun teşekkür edebilmek adına.

''Senin annen çok güzel her halde."

Rüzgar gülümsedi ve kafasını aşağı yukarı salladı, eve doğru bakarken gözlerini kıstı. Annesini düşünüyor gibi gibi bir hali vardı.

''Dünyanın en güzel kadını olabilir. ''

Kendimce mırıldandım.

''Senin gibi birini dünyaya getirebiliyorsa, oldukça güzel olmalı. ''

Bulunduğumuz ortamın küçüklüğünden dolayı söylediklerim onun da kulağına giderken, salaklığıma yanarak yutkundum. Hızla konuyu değiştirdim, yüzüne bakabilmem için.

''Eminim evinde sana onlarca yemek yapacak hizmetlileri vardır. ''

Kaşları hafifçe kalkarken, başını iki yana salladı.

''Hizmetlilerimle alıp veremediğin negatif enerjin yüzünden, işten çıkarıldıklarını söylemeyi atladım sanırım. Hem gece işlerim var, biraz vakit geçirmiş oluruz.''

Benim yüzümdenmiş! Hah! Kendimi çıkmaza sokmuştum.

''Ben seni açık açık göndermeye çalışırken, işinin başına dönebilirdin. Hem ben mi dedim git kızı kov diye, sen yapmışsın. ''

Dilini yanağında gezdirip, başını erkeksi bir hareketle eğerken gülümsedi. Şimdi beni utandıracak bir şey söyleyecekti...

''Eğer işlerim erken biterse, gece gelebilir miyim yani? ''

Yanaklarım hızla kızarmaya yüz tutarken, dudaklarımı birbirine bastırıp başımı çevirdim. Bekliyordum, ne zaman aurası değişse bel altına vuruyordu.

''Komikmiş. Biraz ileride restaurant var, orada yiyebilirsin. ''

Utancıma daha fazla dayanamazken, inmek için kapı koluna uzandım fakat kolumu tuttu.

"Ezgi?"

Biraz bekleyip, gözlerimi kapatıp açtım ve sakince ona döndüm.

''Bugün kapalı orası.''

Dudaklarım şaşkınlıkla aralandı çünkü beklediğim cümlenin bununla yakından uzaktan alakası yoktu. Ben sanmıştım ki, biraz daha ısrar edecekti çünkü Ezgi diyişi oldukça duygusal gelmişti kulağa.

''Ruh hastası, orayı da mı takip ediyorsun?''

Halime gülerken, kolumu nazikçe okşayarak bıraktı.

''Hayır, şimdi gelirken gördüm. Yemek yiyor muyuz?''

Ne dersem diyeyim, onu kovamayacağımı bildiğim için başımı salladım.

''Tamam.''

Arabadan inip eve ilerlerken, anahtarsız olduğum aklıma geldi. Gerçi klişe bir yöntem olarak saksının altında anahtar vardı. Güvensiz olsa da, çoğu zaman işime yaramıştı çünkü evden çıkarken anahtar almak gibi bir huyum yoktu. Belirli olan saksıyı kaldırıp, altından anahtarı alırken beni izleyen Rüzgar'a 'ne var?' dercesine baktım. Oldukça uygunsuz bir yöntemmiş gibi bakması normaldi gerçi.

Ondan önce kapıya ilerleyip, açtım ve hızla içeri girip tekrar kapıyı kapatarak yoluma devam ettim. Evet, kapıyı Rüzgar'ın suratına kapatmıştım. Beklemediğine emindim. İçten içe kahkaha atarken, kapının açılma sesi kulaklarıma geldi. Anahtarı kapının üzerine bırakmıştım zaten, sadece daha önce de dediğim gibi insanlarla uğraşmayı severdim.

Merdivenleri çıkıp odama geçtim ve kapımı kilitledim. Üzerimi değiştirmeye ihtiyacım vardı. Rüzgar'ın hesap verme gibi bir huyu olmadığı için odaya dalıp, hiçbir şey olmamış gibi davranması oldukça normal geliyordu bana da. Kapıyı kilitlemem sadece bir önemli bu yüzden.

Sıcak havaya ayak uydurup, şort-tişört takımlarından birini giydim. Saçlarımı toplayıp, üzerimi son kez düzelterek aşağı indim.

Mutfağa girerken, etrafta onu görememiştim ama aniden arkamdan gelen ayak seslerinden peşimden geldiğini anlıyordum. Tezgaha yaklaştım ve kalçalarımı yaslayıp ona döndüm. Kollarımı göğsümde bağlarken açlıkla sordum. Açıkçası bende açtım ve yemek yemek istiyordum.

''Ne yapalım? ''

Tek omzunu silkip beni işaret ederken mutfak masasına yerleşiyordu. Anlaşılan, ben yapacaktım.

''Ne canın istiyorsa. ''

Yüzümde sinsi bir gülüş oluşurken, önüne yumurta bırakacağımdan emin olan Rüzgar elini yüzünde gezdirdi sabırla. Bu adamla uğraşmayı seviyordum, ne zaman bana kur yapacak olsa ya da biraz ilgi gösterse hemen kaçıyordum ve o gerçekten iyi sabrediyordu.

...

Yemeğimiz belliydi, ne o uğraşmak istiyordu ne de ben, bu yüzden makarnada karar kılmıştık. Suyun kaynamasını beklerken, yanına yaklaşıp masanın diğer ucuna oturdum. Yorgunca dirseğimi masaya yaslayıp, çenemi avcuma bırakırken Rüzgar'ı inceledim.

Kısa bir telefon görüşmesi yapmıştı az önce ve nedense gergin duruyordu. Muhabbet etmek ve rahatlatmak isterdim fakat konuşacak konu bulamamıştım. Gergin ifadesini incelemeye devam ederken, gerçekten ilgi çekici biri olduğuna kanaat getirmiştim. Aslında, dışarı da gördüğüm biri olsa uzak durmam gerektiğini tavrından ve duruşundan anlayabilirdim. Fakat, hayatıma bambaşka bir şekilde girmişti ve ben, uzak durmak konusunda bu kadar endişelenmiyordum. Dışarıdan göründüğü gibi biri değildi.

Ona fazla bakmış olmalıyım ki, bana döndüğünde panikle irkildim. Aklımdaki soruyu da sormaktan çekinmedim çünkü son zamanlarda onu başkalarıyla fazla kıyaslamaya başlamıştım ve bunun sebebini biliyordum.

''Ya sen değilde başkasına aş-''

Cümlemi tamamlamama bile fırsat vermeden, bakışlarının rengi anında değişirken susmak zorunda kaldım. Aynı cümlede, o ve bir başkasının olamayacağını da bu dakika da anlamıştım. Bakışlarındaki sinirin bana olmadığını biliyordum ama bu gerilmeme engel değildi. Olmayan birine sinirlenen biri vardı karşımda ve ne kadar ürkütücü durduğunu bilemezdi.

Ayaklanıp, makarnayı ayarladım. Üzerindeki gerilimin gitmesini beklerken, kendimin gerildiğimden habersizdim. Tekrar ona döndüğümde, doğrudan gözlerine baktım.

"Rüzgar, bir bağlılık istiyorsan bunu sağlaman gerek. Benden bir şeyler sakladığını bildiğim birine, ne kadar bağlanabilirim? Ya da ne kadar izin verebilirim. Anlıyorsun beni biliyorum ama bunu sormam gerek..."

Kurduğum cümlenin arkasındaydım, her ne kadar onun yararına bir cümle olsa da. Ben, sevmem demiyordum sadece sevemem diyordum. Ya da onu tamamen hayatımdan çıkarmıyordum, hep ona bir kapı açık bırakarak kendimi geri çekiyordum. Kesin yargılarla uzaklaşmak istemiyordum, yavaş yavaş olursa olur, olmazsa olmaz diyerek yaklaşıyordum. Çünkü oluru buydu, her ilişki de olması gereken sağlıklı bir yaklaşımdı.

Ciddi ifadesine bürünürken, başını eğip kaldırdı.

''Sor.''

Gözlerimi kısa süre ondan kaçırdım ve tekrar ona baktım. Yerimde sıkıntıyla kıvranırken, anlayacağını düşünerek sordum.

''Benden ne saklıyorsunuz?''

Bunu soracağımı biliyordu, hissettirmiştim. Yutkunuşunu izledim, kendine zaman tanırken bile gözlerin gözlerimden çekmemii ifadesini benden saklamamıştı.

''Annen...Daha doğrusu amcan ve annenin söylemesi çok daha doğru olur. Ne zaman olur bilmiyorum ama bir gün öğreneceğinden eminim ve bana kızacağını da biliyorum, yine de beni anlamaya çalış. Bunu söylemek benim payıma düşmez. ''

Beklemediğimiz bir haber aldığımızda ne kadar şaşırıyorsak, öyle şaşırmıştım. Öyle ki kalp atışlarımı hissediyordum.

''Annem? Öyle mi?''

Annem de mi biliyordu? Demek istediğimi gayet iyi anlarken, sakince başını salladı. Ne diyeceğimi bilemezken, sinirle güldüm. Ayakta uyutuluyordum! Çıkmaza düşmüştüm, ben sanıyordum ki anneme söylersem o bildiklerini bana anlatır. Dört bir tarafımda kapalı olan kapılar yüzünden, sıkışıp kalırken sinirle yumruk oldu ellerim.

"Hayır, Ezgi!"

Rüzgar, bu konuda oldukça dikkatli olarak beni uyarırken soluklanarak ellerimi açtım ve tezgaha yasladım.

Düşünüyordum, kendimi düşünmekten alıkoyamıyordum. Bir olasılık anne ve babamla kanım uyaşmayabilirdi, bunun tıpta tanımı vardı. Fakat bir kardeşim de yoktu! Annem, amcam ve Rüzgar biliyordu. Rüzgar ise ısrarla bana, annem ve amcamın söylemesi gerektiğini söylüyordu. Gizli biri olarak mesaj atan ise,

'senden sakladıkları şey senin hayatın ' demişti!.

Şüphelerim, kendine mantıklı nedenler bularak zihnimde yer edinirken zorlukla yutkundum. Bu durumda saçma kuruntularım bana iki şık sunuyordu! Ve ikisi de birbirinden beter hissettiriyordu.

''Bebeğim?.. Sorun ne?''

Rüzgar'ın seslenişi duygusallığımı arttırırken gözlerine baktım. Ağlamak istiyordum, kesinlikle ağlayacaktım da. Düşüncelerimi yalanlayacak biri yoktu etrafımda.

Gözümden akacak yaşı bekliyormuş gibi anında ayağa kalkıp, yanıma gelen Rüzgar ellerini yanaklarıma koyarak yaşlarımı sildi.

Kendimi avutmaya çalıştıkça, içimdeki korku büyürken Rüzgar'ın ellerine tutundum ve soluklandım.

''Ben yemeğe bakayım. ''

Ellerinden kurtulup, ocağın başına geçerken iç çektiğini duymuştum. Benim için bir şeyler yapmak isteyip, yapamayışını çok iyi anlıyordum.

...

Yemeğimiz hazır olduğunda sofrayı kurmama yardım etti. Eski yerlerimize geçip, yemeğimizi yerken de sessizdik.
Rüzgar'a bakmadan elimdeki çatalı makarnaya batırdım ve tabakla oynamaya başladım. Hala düşünüyordum... Çünkü olabilirdi.

''Yemeğini yemelisin, aç kalma güzelim.''

Başımı ezbere bir şekilde sallayarak çatalıma takılmış makarnayı ağzıma attım. İnatlaşmayacaktım onunla. Hele de düşünürken aklımın karışmasını istemiyordum. Rüzgar, biraz zorlasa beni düşüncelerimden kurtarırdı ama ona izin vermeye niyetim yoktu. Gerekirse delirene kadar düşünecektim bu gece. Ağzımdakini yavaş yavaş çiğnerken bile tat almıyordum doğru düzgün.

Kendimi ağlamamak için kasarken daha fazla dayanamadım ve gözlerimden aynı anda iki damla yaş aktı. Rüzgar bana bakıyor muydu bilmiyorum ama görmesini istemiyordum. Aslında tek ihtiyacım olan şey annemin sıcak kollarıydı ama şuan annem de yanımda değildi.

Bu tıpkı şey gibi hissettirmişti, dayak yerken bile anne diye ağlamak gibi. Annemden şüphelenirken onun kollarına sığınmak istiyordum ama o yoktu. Ağzımdaki makarnayı çiğnemeyi bırakıp yuttum. Bakışlarım tabağımdaydı ama baktığım söylenemezdi. Bakıp da görmemek gibi. Sanki bu dünyadan soyutlanmış, düşüncelerimle başbaşa kalmıştım.

Çatalın tabağa çarpma sesi duyduğumda Rüzgar'ın çatalını bıraktığını anladım ama yine ona bakamadım. Korkuyordum ve annemin kollarına ihtiyacım vardı. Aklımdakilerin gerçekten sadece bir düşünce olduğunu söylemesini istiyordum. Beynimin bana oynadığı bir oyun olduğunu söylemesine ihtiyacım vardı.

Oturduğum yerden kalktığımda Rüzgar'da kalktı sandalyesinden. O benim yanıma gelirken ben kollarımı ona sardım ve ağlamaya başladım. Rüzgar, beklemediği hamlem karşısında kasılırken daha sıkı sarıldım. İhtiyacım vardı, kime sığınabilirdim şu an.

"Çok...çok düşünüyorum Rüzgar ve bunlar tehlikeli olmaya başladı. Yalanlayacak bir şey bulamıyorum."

Rüzgar'ın derin bir nefes aldığını hissettim. Çenesini başımın üzerine yaslayıp, kollarını etrafıma doladı. Kısık, ikna edici bir sesle konuştu.

''Üzgünüm, inanır mısın bilmiyorum ama eğer inanırsan...Yalan bebeğim.''

İnanmak istiyordum. Sesi kulaklarımda tekrar ederken, her bir düşünceme duyurmak ve 'bakın siz de yanlış biliyorsunuz' demek istiyordum.

Derin bir nefes aldım ve burnumu çektim. Rüzgar saçlarımla oynamaya devam etti. Ayrılmak için hamle yaptığımda, alışmış gibi bekledi bir süre ama sonra kollarını yavaşça çözdü. Elleri hâlâ belimi kavrıyorken, gözlerine baktım.

''Teşekkür ederim. ''

Yorgun çıkmıştı sesim. Teşekkür etme dediğini biliyordum ama bu durumda bir karşılık vermeliydim ona. Sakince gözlerini gözlerime dikip, dikkatle bakarken tebessüm ettim ve ellerinden kurtuldum. Aklım hala dopdoluydu, bu yüzden dinlenmeliydim.

Mutfaktan çıkmak üzere adımlarken, kolumu tuttu ve tekrar önüme geçti. Rüzgar gözlerimin içine bakarken bende onun gözlerine diktim gözlerimi. Ne olduğunu henüz kestirememiştim. Kendini biraz daha yaklaştırırken, temkinli gibiydi. Bir elini yanağıma çıkarıp, sessizce akan yaşlarımı sildi.

''Teşekkür konusunda anlaşmıştık.''

Kafamı sallarken cevap vermek için ağzımı araladım.

''Ama be-''

Rüzgar, hafif bir tebessümle parmağını dudaklarıma bastırdı. Okşayarak, tekrar yanağıma ilerletirken, gözleri dudaklarıma düştü.

"Önemli değil."

Fısıltısının hemen ardından, az önce parmağının okşadı dudaklarımda hissettiğim baskı gözlerimi sıkıca kapatmama neden oldu.

O, beni öpüyor muydu?

...

Ufak bir açıklama; Rüzgar teşekkür ettiği içinde onu öpmedi. Sadece düşündüğü şeyi az çok tahmin etti ve aklının dağılmasını, başka bir konuya odaklanmasını sağlamak istediği için öptü.

Son zamanlarda ilgisiz gibi görünüyor olmalıyım, etrafımdaki herkes öyle diyor zaten ama her neyse elimden geldiğince buradayım.

Sizi seviyorum. 💜

sebepsizokur iletişim için takipte kalın.
sebepsizokur-1

Bir sonraki bölümde görüşürüz!

...

Merhaba ben -G.

Bölümü gece yayınlıyorum çünkü yazar da öyle yapıyordu. Geceleri seviyor zaten, her zaman daha rahat hissettiğini söylerdi bana da. Bazen bölümleri beklerken sabahladığımı biliyorum. Her ne kadar yardımcı olsam da, bölümlere bakmam yasak ve kendimi zor tuttuğum zamanlar olmuyor değil.

Yazardan hala haber getiremedim. Sadece bu bölümün duyurusuna baktım da, biraz içim gerildi. Son zamanlarda herkes öyle diyor diyişi, normal gelmedi. Sorunlarını buraya yansıtan biri asla olmadı. Bana bile söylemezdi hatta ama ağzından laf alırdım işte.

Bildiklerimi size de söylemek isterim fakat kızacağını biliyorum. Bu yüzden, endişe etmeden bekleyelim sadece.

Gücünü toplayınca gelecektir.

Continue Reading

You'll Also Like

1.3M 51.6K 26
(18+ cinsellik ve şiddet içerir.) Başımızın üstünde ki elçilik binasının içinde bir ses yankılandı. "Şuandan itibaren; Onun tek bir saç teline zarar...
5.9M 192K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
689K 45.8K 31
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
105K 8.2K 86
Öğretmen ama AŞKA ÖĞRENCİ (Texting) • Anaokulu öğretmeni olan Beyza yoğun bir sene geçirdiği için yeni dönemde dinlenmek için görev değişikliği yapmı...