Knocked Up ★ [ÇEVİRİ]

By minnikiniz

253K 13.6K 5.9K

TANITIM Do Kyungsoo birçok şey planlamıştı, hamile kalmaksa kesinlikle bunlardan biri değildi. Ana Çift: KaiS... More

KNOCKED UP
1- Cehennemden Gelen Gülen Surat
2- Muzlu Sütün Gücü
3- Unicorn ve Baozi
4- Nutella
5- Do U-Know ?
6- Kıskanç Jongin
7- Öpüşken Soo
8- İtiraf
9- Panda Zamanı
10- Unicorn'un Doğum Günü Pt. 1
11- Unicorn'un Doğum Günü Pt. 2
12- Yaban Mersini Soo
13- İki Jong Bir Doğru Etmez
14- Yok Kurdum Ben
15- Auu
16- Şamara Baba Diyeceksin, Biliyorsun Değil mi?
17- Üç İbneşörler
18- Alttakiler Bayramınız Mübarek Olsun
19- Hindistan Cevizindeki Misket Limonu
20- Kayınpederle Tanışma
21- Kyungsoo Birleşik Devletleri Saldırdığında
22- Ben Bilmem Babaannem Bilir
23- Ağlama Bebeğim
24- Evi Olmayan Aptal
25- Do Kyungsoo'yu İstiyoru[M]
26- En İyisini Babişko Bilir
27- Al Kırdın Kırdın
28- Aşk Hassas Bir [M]evzu Olabilir Bu Da Bize Koyabilir
29- 2 Jong 1 Soo ve Piremses Lulu
31- Eski Sevgili Vakası
32- İki Porsiyon Çiğ Köfte
33- Pipiligiller
34- Kale-aydın
35- Jonggöt
36- Canım Annem
37- Yavru Kim
38- Çiğ Köfte Ruhun Gıdasıdır
39- A Be Kaynanam Pt. 1
40- A Be Kaynanam Pt. 2
41- A Be Kaynanam Pt. 3
42- Noel'den Önceki Geceydi
43- Geçen Noel
44- Ökse Otunun Altında
45- 'Çıtır' Tavuk
46- Evet, Ediyorum... Galiba
47- Asansör Muhabbeti
48- Bay Lu'ya Geçiş
49- Mutlu Mu Yıllar?
50- Hastayım Dedim Dedim İnanmadınız Bak Ne Oldu Şimdi?
51- Sakla Lazımlığı Gelir Zamanı
52- Sadece Sen
53- Bir Veya... İki Hafta
54- Bütün Aşkımı
55- Jongkirve
56- Bahar Tatili Pt. 1
57- Bahar Tatili Pt. 2
58- Acısıyla Tatlısıyla
59- Yanımda Kal
60- Bir Sen, Bir Ben, Bir De Bebek

30- Tam Bir Götsün U-Know

3.3K 164 99
By minnikiniz

Knocked Up

Yazar: jjokkomi

Çeviri: Minnie Hyung

BÖLÜM 29

2 Aralık Cumartesi, 14. Hafta

Jongin aletinin üzerindeki bir elle uyandığında bunun hafta sonuna iyi bir başlangıç olduğunu söylemek küçümsemek olurdu. Özellikle de dramlarla dolu o geçen haftadan sonra, uyanmak için aklındaki mükemmel bir yöntemdi. Homurdandı ve gözlerini sersemce kırparak açtı. Kyungsoo sanki sıra dışı hiçbir şey yapmıyormuş gibi ona öylece gülümsüyordu.

Artık sevgilisinin ona yeşillenmelerine teslim olmayı öğrenmişti. Bu yüzden sadece uzandı ve işe koyulmasına izin verdi. Kyungsoo sabah ilk iş olarak ona otuz bir çekmek istiyorsa öyle olsun. Karşı çıkacak olursa en sikik aptaldı.

Kyungsoo sertçe çekerken derince inledi. Sevgilisi bir hediyeydi, elleri öyle sihirliydi ki. Bir telefonun kamerasının çıkırt sesini duyduğunda çok işlevli olduklarını da keşfetmişti.

Gözleri şaşkınlıkla şak diye açıldı ve el onu öylece bıraktığında sızlandı. Kyungsoo dikkatle telefonuna bakıyordu ve çıkırt sesinin fotoğraf çekilirken çıktığı dank etmişti.

"Az önce çükümün fotoğrafını mı çektin sen?!" Ciyakladı ve doğrulup kendini yorganla örttü. Kyungsoo ona susmasını söyledi ve boş boş baktı. Şiddete maruz kalmış gibi hissediyordu. "Ne halt ediyorsun Kyungsoo?!"

Sevgilisi nefesini tuttu ve telefonuna mesaj gelince küfretti. Ekrana dokunup birini aramadan önce ufak çaplı bir sinir krizi geçirmişti. Jongin ne boklar döndüğünü idrak etmeye başlayamamıştı bile.

"Saçmalama lan!" Büyük olan hattın öbür ucuna bağırdı. "O o kadar büyük DEĞİL. Mümkünatı yok. Fotoşok yaptın!"

Jongin artık ne düşüneceğini bilmiyordu. Erkek arkadaşı kendisi hâlâ yarı çıplakken başkasının çükünden bahsediyordu. Bu konuda kurallar yok muydu?

"Sen ciddi misin ya?! O şey tarafından saldırıya uğradıktan sonra nasıl yürüyebilirsin?!" Diye ciyakladı ve Jongin'in sabrı tükendi. Telefonu tuttu, sevgilisinin itirazlarını duymazdan geldi ve hışımla kapat butonuna bastı.

"Do Kyungsoo ne bok yiyorsun sen?!" Neredeyse bağırmıştı. Hâlâ yorgun ve sertti, büyük olan onunla nasıl böyle oynayabilirdi? Minyon oğlan ona sersemce gülümsedi ve Jongin homurdandı.

"Erken kalkıp Tao ile tarih projemiz hakkında konuşmaya çalıştım ama her nasılsa konu sekse ve oradan da penis boyuna geldi ve meraklandık! Yani ııı, arkadaşlarımızın sevgililerinin boyutunu karşılaştırmış olabiliriz ve şey, sonuncu değilsin."

Jongin sevgilisine bakakaldı, Kyungsoo birtakım tuhaf şeyler yapmıştı ama bu çizmeyi aşıyordu. Penisinin fotoğrafını Tao'ya mı göndermişti? Ve başka adamların penislerine mi bakıyordu? Yok devenin nalı yani.

"Başkalarının çüküne mi bakıyorsun sen?" Diye sordu, sinirlenmişti. İhtiyacı olan tek penis şu an hâlâ cin gibi uyanıktı.

"Başka türlü nasıl karşılaştırabilirim? Tao'ya güvenemezdim, yalan söylüyor olabilirdi! Siktiğimin Sehun'u. O kazandı bu arada." Sevgilisi en yakın arkadaşından bahsetmeye başlarken Jongin kırmızının her tonuna bürünmüştü. Bunları bilmesi gerekmiyordu.

"İkinci kim?" Diye sordu çünkü şu an merak ediyordu. Bu konu yüzünden kavga çıkarmanın yararı yoktu. Şu an telefonunda Sehun'un çüküne ait bir resim olduğuna sinirlenmesine rağmen.

"Sehun, Kris, Chanyeol, sen ve Joonmyun. Üzgünüm Jonginnie, cidden o üçüyle boy ölçüşemezsin. Kocamanlar. O şeylerle muhtemelen süngü savaşına girebilirler." Dramatik bir biçimde iç çekti, ses efekti vererek ellerini hışırdattı. Jongin'in gururu incinmiş ve çöküvermişti.

Bamya değildi o. Erkek arkadaşını gayet de güzel tatmin edebiliyordu. Büyük bir çüke ihtiyacı yoktu. Yoktu değil mi?

Kyungsoo ifadesini fark etti ve gülümsedi. "Ama performanstan bahsedecek olursak sen kazanırdın. Sen bir dansçısın. Dansçıların kalçaları güçlü olur."

"Sehun da dansçı." Mutsuzca söyledi.

"Ama Sehun berbat." Dobra dobra söyledi. Jongin hafifçe gülümsemişti. "Öyle mi?"

"Hıhım!" Kyungsoo başını hızla salladı. "Geçen baharki dans gösterinizi izledim. Kudurmuş bir devekuşu gibi sağa sola koşturuyordu."

Jongin yarıldı, Kyungsoo'nun konuşmaması gerekmesine rağmen, sevgilisinin kendisini neşelendirme girişimine minnettardı. Büyük olanın telefonunu aldı ve vay canına. Siliyordu. Resimleri sildi ve somurttu.

"Başkalarının çüküne bakmak yok." Hâlâ gülümseyen oğlanı fırçaladı.

"Tanrı aşkına Jongin-ah. Chanyeol'ünkini hiç görmemiş değilim ki. Çocukken beraber banyo yapardık. Açıkçası Baekhyun ile Yixing bu şeylerle baş edebiliyorlarsa birer sürtükler. Yani o şeylerden sonra nasıl yürürsün ki?"

"Hyung." Uyardı.

"Acıtıyor olmalı. Böyle deli gibi."

"Sabahın köründe milletin seks hayatından bahsetmesek olmaz mı?" Diye homurdandı ve kendini yatağa bıraktı. Kyungsoo başını salladı ve onun yanına uzandı.

"Pardon. Bu arada Tao gelecek ama öğleden sonrasına kadar gelmez. Yani istersen ejderha çüklü oğlanı davet edebilirsin." Kyungsoo kendi esprisine güldü. Jongin kafasını sallamadan önce ona sadece bir bakış atmıştı.

"Ah hadi ama komik olduğunu biliyorsun!" Yaramazca genç olanın göğsüne vurdu ve gülümsedi.

"Hyung, hafta sonu sabahın dokuzu daha. Benim çüküm şu an çok mutsuz ve başkalarınınki hakkında bir şey duymak istemiyorum."

"Ah evet." Kyungsoo dansçının pijama altındaki çadıra baktı. "Bitirmemi ister misin yoksa gidip işini görmen için seni yalnız mı bırakayım?"

"Açıkçası sadece uyumak istiyorum. O yüzden yat ve sessiz ol." Homurdandı ve yastık gibi kullanmak için büyük olana sarıldı.

"Tamam."

Jongin miskince gülümsedi ve yumuş sevgilisine sokuldu. Vay anasını. Şişmanlıyordu. Gerçi bu yorumunu kendine saklamıştı, sevgilisinin bugünlerde konu kilosu olunca nasıl da içine kapandığını biliyordu. Daha dün gece şişman hissettiği için sevişirken gömleğini üstünden çıkarmak istememişti. Nihayet teslim olması için bir sürü ikna girişimi ve öpücük gerekmişti.

Kyungsoo'nun yumuşak elleri tel tel saçlarında gezmeye başladığında memnunca iç çekti. Sevgilisinin gerçekten de sihirli elleri vardı.

"Hey Jongin?"

"Hmm?" Hımladı, bir saatliğine de olsa tekrar uyumaya çalışıyordu. Kyungsoo gecenin yarısında onu uyutmamıştı.

"Ya bebek çirkin olursa?"

"Olmayacak." Otomatikman cevapladı. Kyungsoo çok sevimliydi, söylemesinde bir mahzur yoksa oldukça iyi görünüyordu. Bebekleri mükemmel olacaktı.

"Ya ikizimiz olsaydı? Berbat olurdu."

"Evet." Yarı uyanık söyledi.

"Şişmanlıyorum." Devam etti. Jongin homurdandı ve sevgilisini duymamak için bir yastığı kafasına çekti. Şu an onun mızmızlanmalarını duymak istemiyordu. Yorgundu. Uyumak istiyordu.

"Ölürsem başkasıyla çıkamazsın. Seks de yapamazsın."

Jongin gürültüyle horladı. Kyungsoo onun artık uyanık olmadığını fark ettiğinde kaşlarını çattı. İç çekerek telefonunu aldı ve Chanyeol ile Tao'ya tarih projeleri hakkında mesaj yazmaya başladı. Karnında yine tuhaf şeyler olmaya başladığında cümlesinin yarısındaydı.

Kaşlarını çattı ve umursamamaya çalıştı ama geri gelmişti. Perşembe gününden beri böyleydi ve onu delirtmeye başlamıştı. İyi olduğu için kimseye bir şey dememişti, sadece tuhaf hissettiriyordu. Mümkün mertebe sessizce Minseok'u aradı, uyanık olduğunu umuyordu.

"Alo?" Birisi mırıldandı. Yeni uyanmış olmalıydı.

"Hyung tuhaf hissediyorum." Kucağındaki oğlanı uyandırmamaya çalışarak fısıldadı. Jongin uykusunda kıpırdandı ancak gözlerini açmadı.

"Jongin ile seks hayatınızla ilgili hiçbir şey bilmek istemiyorum Kyungie." Büyük olan yorumladı. Kyungsoo kızardı ve telefonda nefesini tuttu.

"Öyle değil be! Karnımda acayip şeyler olmaya devam ediyor." Umutsuzca somurttu.

Öteki hatta Minseok gülüşünü bastırdı. Kyungsoo aptalın tekiydi.

"Ne gibi şeyler?" Sabırla sordu.

"Komik hissettiriyor ve beni korkutuyor." Genç olanın yüzündeki paniği hemen hemen görebiliyordu. Bu onu telefonda güldürmüştü.

"Ya! Komik değil!" Kyungsoo hışımla fısıldadı. Jongin ona uykusunda homurdandı.

"Kyungsoo bazen inanılmaz biçimde süzme salak oluyorsun." Adı geçen oğlan gücenerek ofladı. "Bebekten yahu. Kızın ya da oğlun hareket ediyor. Karnındaki garip kıpırtı bu." Minseok ona kıkırdadı.

Kyungsoo şok içinde telefonu düşürdü, uyuyan çocuğun kafasına inmişti. Jongin ciyakladı ve ona uykusuyla ilgili bağırmaya başlayıp Kyungsoo acıdı *mına koyayım dedi ama o gerçekten duyamıyordu bile. Gözleri pörtlemişti ve kalbi gürültüyle kulaklarında küt küt atıyordu. Telefonu Jongin'in elinden koparır gibi almadan önce sersemce gözlerini kırptı.

"Ama bunun için çok erken!" Sesi panikle çatlamıştı.

"Herkesinki farklı olur Kyungie. Bazı insanlar iki aylıkken hareket ettiğini hissedebildiklerine yemin ederler. Bana göre saçmalık tabii ama neyse. Kıskandım bu arada. Daha dört aylık bile değilsin! Benim Sohee'yi hissetmem asırlar sürmüştü. Of, büyük ihtimalle Joonmyun gibi tembel tenekenin biri olacak lanet olsun bu hayat."

Kyungsoo Jongin'in garip bir biçimde kendisine bakmasına neden olarak belirsiz bir şeyler geveledi. Daha yeni derin bir uykuya dalmıştı ve sonra güm. Kafaya bir telefon. O noktayı ovaladı ve somurttu. İç çekerek tuvalete gitmek için kalktı ve Kyungsoo'yu özel konuşması için yalnız bırakarak güne hazırlandı.

"Jongin'e s-söylemeli miyim?" Jongin kapıyı kapadığında sordu.

"İstersen söyle. Ama o hissedemeyebilir. Umutlarını yeşertmeden önce iyice anlamak zorundasın. Baskı yapma ama. Neyse kapatmam lazım, Luhan'ın annesi arıyor. Seni sonra arayayım mı?"

"Tamam." Sessizce söyledi ve kapattı. Banyoda suyun aktığını duydu, Jongin büyük ihtimalle duştaydı. Gergince dudağını ısırdı ve genç olanın yatağına uzanıp tıpkı onun gibi kokan bir yastığa sarılarak mutluca iç çekti. Karnında yine o garip kıpırtı olmuştu.

Telefonunu çıkarıp internetten bir şeylere bakmaya başladı. Anlaşılan bazı insanlar bu vakitlerde bebeklerinin hareketlerini hissedebiliyordu ancak daha belirgin tekmeler ve hareketler on yedinci haftadan veya daha ilerisinden önce olmamaktaydı. Eli gömleğinin altına gidip göbeğinin üstüne yerleşti ve bekledi.

Bir şey yoktu.

Somurttu ve banyo kapısına baktı. Jongin bilmek isteyecekti ama ona söylemek istemiyordu, sonrasında oğlan üzülecekti çünkü henüz kendisi hissedemiyordu. Jongin'in bebeklerinin hareket ettiğine sevinmesini istiyordu ama kendisi hissedemezken o mutlu olabilecek miydi ki?

Beklerken elini karnında tutmuştu, ne olur ne olmaz diye. Yorgunca esnedi, uyuyamadığı için saat sekiz gibi uyanmıştı. Vücudunun dinlenmeyi reddedişi ona hiç mantıklı gelmiyordu, çok enerjik hissediyordu. On iki gibi Jongin'in odasına sızmış ve iki buçuğa kadar uyumamıştı.

Bir tur daha yapabilirdi ama sevgilisi yorgundu ve bitirdikleri zaman kendinden geçmişti. Bu yüzden o da ona uymuş ve kendisi de uyumuştu. Sabah uyandığında hemen kendi banyosuna gidip güne hazırlandı. Kahvaltısını ettikten sonra Tao'yu arayıp projeleriyle ilgili tartıştı, konu tarih olunca dikkat aralığı dardı ve laf lafı açınca farkına bile varmadan Jongin'in odasına geri dönüp resimler çekmişti. Telefonuna kaydedip saklamayı da planlıyordu tabii.

Banyo kapısı açıldı ve bir bakış attı, Jongin beline sadece bir havlu takıyordu ve eğer dün geceden çok yorgun olmasaydı üzerine atlamıştı. Ama mola vermesi gerekiyordu, bu yüzden gözlerini tekrar kapadı ve genç oğlanın giyinmesini bekledi. Yastığa sokuldu, bir çıkırt sesi duyduğunda dinleniyordu.

Başını kaldırdı ve tamamen giyinik Jongin'in sırıttığını gördü, siyah iPhone'u elindeydi.

"Az önce fotoğrafımı mı çektin sen?"

"O şekilde yastığıma sarılırken küçük bir kedi yavrusuna benziyordun!" Jongin yatağa uzanırken ciyakladı. Kyungsoo somurttu.

"Sil onu. Derhal."

"Hayır!"

"Neyse." Kyungsoo homurdandı. Daha sonra telefonu çalıp kendisi silerdi nasılsa. Telefonunu hacklemesi anlamına gelse bile, onun da kendi yöntemleri vardı.

"Demin kimle konuşuyordun?" Jongin sordu, Kyungsoo sırf yatağında uzanıp yastığına bebek gibi sarılırken çok tatlı olduğu için kıkırdıyordu.

"Minseok hyungla."

"Ne konuda?"

"Bebek konusunda." Yatakta doğruldu ve Jongin'i de beraberinde çekerek sürekli gülümsedi. "Ne olmuş kızımıza?" Jongin tekrar sordu. Kyungsoo somurttu.

"Oğlumuz. Oğlumuza ne oldu diyeceksin. O bir erkek ve ona kız demenden hoşlanmıyor Jongin." Diye çıkıştı.

Genç olanın kaşları Kyungsoo'nun ani patlamasıyla şok içinde kalkmıştı. Allah bilir ne zamandan beri bebeğe kızım diyordu ve daha önce hiç bunun için azar yememişti. Bu hormon sorunsalının bir parçası mıydı yoksa o mu bir şeyi kaçırmıştı?

"Hisleri olduğunu bilmiyordum. Pardon. Tanrım, bunun için üzülmeye gerek yok." Somurtarak mırıldandı.

"Tabii ki hisleri var! Ve ona lanet olasıca kız demeni sevmiyor! Bu çok kaba. Özür dile."

"Hyung..."

"Derhal Kim Jongin." Kyungsoo ona dik dik baktığından göbeğiyle yüzleşene kadar eğildi. Bu aptalcaydı. Cinsiyetini ikisi de bilmiyordu, yani büyük olan neden aniden bu kadar aceleci davranıyordu ki?

"Özür dilerim bebeğim, baban sana kızım demek istemedi." Özür diledi ve göbeği öptü, geri yaslandı ve büyüğe baktı. "Yeterince iyi mi?" diye alayla sordu.

"Vay canına." Büyük olan ufak bir tebessümle sadece bunu söylemişti. "Ne vay canına?" Diye şaşkınca sordu.

"Özür dileyince kıpırdadı."

Jongin duyduğunu tamamen idrak edemeyerek hızla gözlerini kırptı.

"Pardon ne yaptı?"

Kyungsoo kıkırdadı, elleriyle yüzünü kavradı ve alınlarını değdirdi. Jongin'in dudakları geniş bir sırıtışla gerilmişti.

"Perşembe akşamından beri kıpırdıyor. Bir şey yok sanıyordum ama Minseok'u aradım ve bebekten olduğunu söyledi. Hafif, belli belirsiz dokunuşlar gibi ama yine de oluyor. Ama sen muhtemelen hissedemezsin."

Jongin ona kemiklerini kırarcasına sarıldı ve yüzünü boynuna gömdü. Tabii ki teninde bir ıslaklık hissetmişti Kyungsoo. Gülümsedi ve ağlayan çocuğun sırtını okşadı. Bir de hormonlu olması gereken kendisiydi. Ama Jongin'in bebekle ilgili her şeyi bu kadar ciddiye almasını seviyordu.

"Sana alerji ilacı almamı falan ister misin?" Gülerek sordu. Jongin başını kaldırdı ve dudaklarını tutkuyla birleştirmeden önce boğuk sesle hayır dedi.

Gözyaşlarından ötürü öpücük ıslaktı ama tatlıydı, dudakları sanki birbirleri için yaratılmış gibi kusursuz bir biçimde birleşiyordu. Başı dönüyor ve kalbi göğsünde gürültüyle çarpıyordu.

"Seni seviyorum." Jongin burnunu çekti.

"Biliyorum." Fısıldadı, hâlâ karşılık veremiyor oluşundan utanıyordu. Jongin gözlerini kuruladı ve güldü, eğilip minik kızıyla konuştu... Yahut oğluyla.

"Ve seni de seviyorum." Gülümsedi ve tekrar karnını öptü. Kyungsoo eğer Jongin böyle sevilesi davranmaya devam ederse kendisinin her an ağlayabileceğini düşünüyordu. Dudaklarını tekrar kilitlerlerken Jongin karşılık verdiği kocaman bir tebessümle doğruldu.

Sırt üstü uzandılar ve Jongin hemen büyüğe yanaştı, esmer elleri Kyungsoo'nun karnını ovalıyordu.

"Nasıl hissediyorsun?" Diye sordu. Kyungsoo dudaklarını büzdü.

Öyle tuhaf bir histi ki neredeyse tarif etmesi çok zordu. Jongin ona kendisini sevdiğini söylerkenki gibi bir şeydi. Yüreciğinin hızlanmaya başladığını ve dudaklarının tebessümle aralandığını hissedebiliyordu. Bebekle de aynıydı. Sanki bir yığın kelebek yutmuş da kelebekler karnında uçuşuyorlarmış gibi pır pır eden bir histi. Gerçekten kelimelere dökemiyordu. Sadece kendisini inanılmaz derecede mutlu ettiğini biliyordu.

"Sanki biri içimden dürtüyormuş gibi bir şey." Böyle söyledi. Jongin'e çok ponçiklik etmek istemiyordu. Geride hâlâ biraz gururu kalmıştı.

"Tuhafmış." Jongin dikkatle Kyungsoo'nun karnına bakarak mırıldandı, nasırlı başparmağı solgun tenini okşuyordu.

"Gıdıklanıyor gibi." Omuz silkerek dürüstçe söyledi.

İkisini de düşüncelerinden sıyıran bir tıklama olmuştu kapıda. Jongin seslice girin dedi, eli büyük olanın göbeğinde dururken fazla düşünmemişti.

"Hey Jongin acaba görmüş olabilir misin-- oh."

Yunho içeri girdi, elleri beceriksizce kravatı ile meşguldü. Bakışları yataktaki ikiliye döndü ve gözlerini çevirmeden önce gözlerini kırptı. Ona fazlasıyla kendisi ile Jieun'u hatırlatıyorlardı.

"Bir yere mi gidiyorsun?" Kyungsoo babasını iki dirhem bir çekirdek görünce kaşlarını çattı, işe gitmeye hazırlanıyormuş gibi giyinmişti. Cumartesi idi. Aşağıda kıçı başı yayıp televizyon izliyor olmalıydı.

"Ofiste bir iş çıkmış o yüzden gitmem lazım." Babası düşünmeden söyledi, ayakkabılarını yere koyup giydi. Üzerine zıplayan Monggu'yu kışkışladı, köpecik sızlanmış ama yine de köpek yatağına gitmişti.

"Ama bugün Cumartesi." Kyungsoo somurttu ve babasını aşağı takip etmek için kalktı. Jongin peşinden gitmeye karar vermişti.

"Biliyorum da iş çıktı işte." Tekrarladı ve anahtarlarını aradı, mutfak tezgâhında buldu ve kapıya yöneldi.

"Ah baba! Neredeyse unutuyordum!" Hamile oğlan gülümsedi ve peşinden gitti. Yunho sesindeki heyecanı duymamıştı.

"Kyungsoo acil değilse bekleyebilir. Zaten geç kalıyorum, o yüzden geldiğimde söylersin." Tersledi. Kyungsoo'nun gülüşü anında solmuş ve Jongin Yunho'nun suratının ortasına yumruğu patlatmak istemişti. Göt herif, diye düşündü.

"Daha sonra Changmin'i gönderip seninle ilgilenmesini söylerim."

"Sikik bir bebek bakıcısına ihtiyacım yok." Kyungsoo ona geri cevap verdi. Bu kez Jongin adamın bunu hak ettiğini düşünüyordu.

"Kyungsoo bir gün olsun benimle dalaşma anasını satayım. Sadece siktiğim bir gün ya!" Babası neredeyse bağırdı.

"İyi be iyi." Cırladı ve mutfağa yöneldi. Jongin Yunho'nun pek de hoşça veda etmeyerek gidişini dik bakışlarla izledi. Artık Luhan'ın neden bahsettiğini anlıyordu.

Başını salladı ve burun çekme seslerini duyduğu yere yöneldi. Kyungsoo'nun yemek masasında ağladığını fark ettiği zaman öfkeden başka bir şey hissetmemişti. Siktiğimin Yunho'su, şerefsiz gavat.

Hemen hıçkıran sevgilisine yürüdü ve onu sandalyeden çekti. Kyungsoo gömleğine ağlıyordu ve tüm yapabildiği sırtını okşarken sorun olmadığını söylemekti.

"Ona söyleyemedim bile." Kyungsoo hıçkırdı. Yunho'nun dinlemeye tenezzül bile etmediği haberin ne olduğunu fark ettiğinde yüreği acıyla sıkışmıştı. Hüzünle gülümsedi ve koltuğa yöneldiler, Kyungsoo'yu kucağına çekti ve ona sıkıca sarıldı. Büyük olan nihayet boynuna yumularak uyuyakalmıştı.

Yunho'nun başını çektiği bu hadiseden sonra adamın kendisinden nefret etmesi hiç de umurunda değildi, zira duyguları karşılıklıydı.

-------------------------

Jaejoong liseden beri Yunho'ya umutsuzca âşıktı. Durum o kadar kötüydü işte. Oppalarının bastığı toprağı öpen çılgın hayran kızlar gibi hissediyordu çünkü cidden, hiç şansı yoktu. Yunho her zaman Jieun'u sevmişti ve bugüne kadar hâlâ onun için birtakım hisleri olduğunu biliyordu.

Teknik olarak beraber olsalar bile Jaejoong mutlu değildi. Yunho onu sadece işteyken kabul ediyordu. Tüm ofis aralarında bir şey olduğunu biliyordu, eğer kapı kapalıysa ve kızıl kafa ortalıkta yoksa CEO'larının ofisinden uzak duruyorlardı.

Ama tüm bunlara rağmen Jaejoong hayalindeki hayatı yaşamıyordu. Evlenmek, sevgilisiyle yaşlanmak istiyordu ve böyle hissedenin sadece kendisi olduğundan korkuyordu. (Ç.N: HAYALLER HAYATLAR BE JAEJOONG'CUM)

Yunho Kyungsoo'ya çıktıklarını söylememişti bile. Dört yıldan beri beraber olduklarını söylemediği gibi. Resmen çıkmaya başladıklarında Kyungsoo sadece 7. sınıfta idi. Oğlanın anne derdi olduğunu bildiğinden, Yunho çıktıklarını Kyungsoo'ya söylemenin kötü bir fikir olduğunu açıkladığında hayal kırıklığına uğramamıştı.

Dört yıl geçmişti ve ilişkilerini hâlâ kapalı kapılar ardında yaşıyorlardı. Aptalcaydı çünkü Jaejoong Kyungsoo'nun çıktıklarını anladığını biliyordu. Şükran Günü'nde oğlanın kendisine dik dik baktığını görmüştü ve bu hiç hoşuna gitmemişti.

Oğlan birkaç ay içinde on yedi olacaktı, bir de hamileydi. Babasının da bir aşk hayatı olduğunu kabullenmesi gerekmiyor muydu? Kyungsoo'nun böyle bir bilgiyle baş edebilecek kadar olgun olduğunu düşünüyordu ama anlaşılan değildi.

Ve görünüşe bakılırsa geri zekâlı sevgilisi de ergen oğluna ilişkilerinden bahsedecek kadar yürekli değildi. Gerçekten bundan bıkmıştı. Kyungsoo kendisinden, Yunho'nun asla ona söyleyecek kadar taşaklı olmayışı yüzünden nefret ediyordu.

Masasındaki belgelere surat astı, okuyor ama dikkatini vermiyordu. Her şey sadece farklı harflerin farklı birer birleşimiydi ve hiçbiri mantıklı değildi. Ofladı ve aralarındaki her şeyi ilk ve son kez netleştirmek için Yunho ile konuşmaya gitmeden önce kâğıtları masanın üstüne koydu.

Adam oraya gider gitmez morali bozulmuştu. Cumartesi günü kimse burada olmak istemiyordu ama birtakım aksilikler çıkmıştı ve şimdi herkes düzeltmek için uğraşıyordu. Yunho ofisinde sıkışıp kalmış, imzalama ve onaylama gibi evrak işleriyle uğraşıyordu.

Girmeden önce kapıyı tıkladı, odanın ortasındaki büyük masaya yürümeden önce kapadı. Yunho ona bakıp hafifçe gülümsedi. Zorla bir gülümseme de kendisi verdi ve konuşmanın normal geçmesini diledi.

"Konuşabilir miyiz?" Diye sordu ancak Yunho ona garipçe baktığında kelimelerini başka bir şekilde ifade etmeye karar verdi. "Ya da ben konuşabilir miyim ve sen sadece dinleyebilir misin?"

"Tabii ama Changmin'in dönüşü niye bu kadar uzadı biliyor musun? Uzun süre önce dönmüş olmalıydı."

"Nereye gitti ki?" Şaşkınca sordu. Herkesin işi başından aşkındı ve o en küçüklerinin çıkıp orada burada sürtmesine izin vermişti.

"Gidip Kyungsoo'ya bakmasını istedim." Başka bir belgeyi imzalarken söyledi, siyah mürekkep beyaz kâğıdı lekelemişti.

Changmin tamamen solgun görünerek içeri bodoslama daldığında Jaejoong nefesini tutup ona sikik bir aptal olduğunu söylemek üzereydi.

"Yunho hyung, seni seviyorum, harika bir patronsun ama benden bir daha Kyungsoo'ya bakmamı istersen vallahi de billahi de canıma kıyacağım."

Travma geçiren adam hortlak görmüş gibi bir sandalyeye yığılırken Yunho ile Jaejoong bakıştılar.

"Ne oldu?" Kızıl kafa şüpheyle sordu. Changmin tir tir titremeden önce eliyle yüzünü sıvazladı.

"İlk olarak o çocuk şeytanın tohumu. En başından oraya gittiğim için neredeyse kellemi uçuruyordu be."

"Evet bunun olabileceğini anlamıştım." Yunho ifadesizce söyledi. Changmin ters ters baktı.

"Peki o zaman şimdi söyleyeceğim şey için kötü hissetmeyeceğim. Oğlun mutfakta Jongin ile oynaşıyordu. Eğleniyormuş gibi görünüyorlardı. Aslında gerçekten eğleniyorlardı. Ayrıca Kyungsoo oldukça yüksek sesle inliyordu da."

Yunho'nun kalemi inanılmaz bir beceriyle ikiye ayrıldı. Bu yeni bilgiyle kafasından dumanlar tütmüştü. Jaejoong gözlerini devirdi ve en küçüklerine can vermeden önce kaçmasını söyledi.

"Bu lanet çocuğa inanamıyorum! Kahrolası yüzsüz!" Yunho bağırdı ve yumruklarını masaya vurdu. Jaejoong irkilmemişti bile, buna alışıktı.

"Hamile olmasaydı onu döverdim!"

"Patronum olmasaydın ben seni döverdim." Sinirle ofladı.

"Pardon?" Yunho ona gözlerini kırptı.

"Senden nefret ediyorum anasını satayım!" Diye bağırdı. Bu çıkışla Yunho'nun gözleri pörtlemişti. "Tam bir götsün! Kyungsoo sevgilisinin onu mutfakta becermesine izin vermişse bundan kime ne! En azından onlar mutlu! Bir yuva kuracaklar, birbirlerine âşıklar ve sen bunu mahvediyorsun!"

"Ne diye bağırıyorsun ki şimdi?" Yunho gözlerini devirdi ve yeni bir kalem aramaya başladı. Siktir. Az önce en sevdiği kalemini parçalamıştı.

"Siktir Yunho. Senden ayrıldığımı söylemeye çalışıyorum! O kadar geri zekâlısın ki bir boktan çakmıyorsun!"

"Ne?" Yunho şokla baktı. "Neden bahsediyorsun sen?"

Jaejoong iç çekti ve bakışlarını çevirdi. Bunu yapmak istemiyordu ama şu noktada gerçekten başka bir seçeneği de yoktu. Yunho'nun hayatı çığırından çıkmıştı ve beraber olmaları hakkında düşünebilmeden önce yoluna koyması gerekiyordu.

"Şu an kimseyle ilişkin olmasını kaldıramayacağın acı bir biçimde ortada olduğu için senden ayrılıyorum Yunho."

"Elbette kaldırabilirim! Dört yıldır beraberiz Jae, sorunumuz yok. Sadece mutsuzsun."

"Mutsuz değilim Yunho." Acı bir kahkahayla yalan söyledi. "Yetti artık."

"N-Ne?"

"Oğlunla aranı düzeltmelisin Yunho, senden nefret ediyor."

"Kyungsoo benden nefret etmiyor..." İnkâr etti ancak yüzü bambaşka bir hikâye anlatıyordu. Kyungsoo'nun kendisine kızgın olduğunu biliyordu. Oğlu fıttırıp defolmasını istemeden önce ilişkilerinin pamuk ipliğine bağlı olduğunu biliyordu.

"O hamile ve sana, benim duyduğumdan daha çok ihtiyaç duyuyor. Üzgünüm, gerçekten tüm kalbimle üzgünüm ama biz bir daha bir araya gelmeyi düşünmeden önce hayatını yoluna koyman gerekiyor."

Jaejoong onu şakağından öptü ve ofisinden çıktı. Yunho hayatında daha önce hiç bu kadar fena hâlde içmeye ihtiyaç duymamıştı.

Oğlu ondan nefret ediyordu.

Jaejoong onu terk etmişti.

Hayatı boka sarıyordu.

-----------------------------

Kyungsoo uykusundan uyandığında her biçimde üzgündü, o kadar üzgündü ki temel olarak kimseyi etrafında istemediğinden Tao'yla işini iptal etmek zorunda kalmıştı. Çinli çocuk tamamen anlayış gösterip Pazartesi okuldan sonra projeleri üzerinde çalışabileceklerini söylemişti ama yine de kötü hissediyordu.

Bu yüzden Jongin onu neşelendirmeye karar vermiş ve kek yapmayı teklif etmişti. İyi bir fikirdi, her nasılsa birbirlerine damla çikolata atarak savaştıktan sonra sevişmeleriyle neticelenmişti. Çorap söküğü gibi gelmiş ve bildikleri sonraki şey Kyungsoo'nun sırtının buzdolabına yaslı, bacaklarının Jongin'in beline sarılı olduğuydu.

Ve onlar işlerini bitiremeden Changmin gelip her şeyin içine etmişti. Kyungsoo öfkeyle onu evden kovdu. Büyük olan tarafından yakalandıktan sonra, iki oğlan sessizce kanepede oturdular. Jongin'in ödü bokuna karışmıştı ve iş üstündeyken basıldığı için muhtemelen sarsılmıştı ama Kyungsoo'nun umurunda değildi. Kapının açıldığını duymuştu ve kim olduğunu biliyordu. Ondan sonra daha gürültülü inlediğine emin olmuştu. Babası ona bebek muamelesi yapmak istiyorsa öyle olsun. Ona gününü gösterecekti.

Daha önce babasına hiç bu kadar sinirlenmemişti ama şu an damarlarında tek dolaşan öfkeydi. Sırf işi yüzünden stresli olması, ona kendisini bu şekilde yok sayma ve bağırma hakkını vermiyordu. Babasının işi yüzünden ikinci plana atılmaktan bıkmıştı.

Aklı erdiğinden beri böyleydi bu ve artık bundan gına gelmişti. Hamile kalana kadar her şey yolundaydı. Ya da belki de değildi. Belki de bu kadar mutsuz olduğunu fark etmeyecek kadar masumiyetle kör olmuştu. Kendisini bu kadar çok yalnız bıraktığı için babasına karşı bir tür kin gütmeye başlamıştı.

Kendini okulla her zaman o kadar çok oyalıyordu ki kendi hayatı hakkında düşünecek zamanı olmamıştı hiç. Hamile kalmadan önce gerçekten hiç mutlu olmuş muydu? Hatırlayamıyordu bile.

Ama şimdi hayatı her anlamda boka sarmıştı. Hamileydi ve hormonların etkisindeydi. Sevgilisine sırf konu hakkındaki algıları bombok olduğu için onu sevdiğini bile söyleyemiyordu. Annesi onu terk etmişti. Wonsik onu terk etmişti. Babası onu terk etmişti.

O kadar uzun süredir yapayalnızdı ki artık buna alışmıştı. Evlenmeyeceği ve çocuk sahibi olmayacağı düşüncesiyle rahatça büyüyecekti. Çalışmalarına odaklanacak ve bir daha kimsenin onu terk etmesine izin vermeyecekti.

Ama bu planı uzun zaman önce batmıştı.

Çünkü Jongin onu seviyordu. Jongin onu hamile bırakmıştı. Jongin onunla evlenmek istiyordu. Jongin gitmemişti. Diğerleri gibi gidebilirdi, herkesin her zaman yaptığı gibi, ama yapmamıştı. Jongin ona âşıktı. Bu onu deli gibi korkutuyor ama inanılmaz biçimde mutlu da ediyordu zira belki de artık yalnız kalmak zorunda olmayacaktı. Bir ihtimal evlenebilir, Jongin ile mutlu olabilir ve hayat öyküsünü Jongin ile bitirebilirdi.

Babasına ihtiyacı yoktu.

Annesine ihtiyacı yoktu.

Tek ihtiyacı olan şey önündeydi, telefonuna bakarken endişeyle dudağını ısırıyordu.

"Seni seviyorum."

Tereddütsüzce söylemişti, tıpkı gökyüzünün mavi ve çimenlerin yeşil olduğunu söyleyebildiği gibi. Jongin safi şok içinde ona bakıyordu, duyduklarına inanamadığından bir kere daha söyledi, bu kez çok daha sağlamdı.

"Seni seviyorum."

"Hyung, zorunda değilsin..."

Jongin'in, bunu acıma ya da suçluluk yüzünden söylediğini düşündüğünü biliyordu. Ama öyle değildi. O kadar âşıktı ki bu aptalcaydı. Gözleri Kim Jongin'e ilk takıldığından beri öyleydi ama hiçbir şey olmasına izin vermeyecek kadar akıllıydı. Onun dışında her şeye dikkatini vermek için kendini zorlamıştı çünkü bu aptalcaydı. Zar zor tanıdığın birine âşık olmak.

Ama o partide, sarhoş kafayla, kalbinin ne isterse yapmasına ve nihayet kendini salmasına izin vermişti. O gecenin sonuçları istediği gibi olmamış olabilirdi. Cidden bir fincan kahveyle ve Jongin ile randevusundan sonra aldığı iyi geceler öpücüğüyle idare edebilirdi ama bunun yerine bir bebeği olacaktı.

Bebekleri, onu henüz duyamasa da Jongin ne zaman ona gülümseyip kızıyla veya oğluyla konuşsa kıpırdıyordu.

Bu yüzden artık erkek arkadaşına onu sevdiğini söyleyebilmek doğru geliyordu. Bir gün babası gibi olacağından ölümüne korksa da, risk almaya razıydı. Çünkü o Jongin'i, Jongin de onu seviyordu.

Nazikçe sevgilisinin yüzünü kavradı, Jongin her an ağlayacak gibiydi ama kendisi de ondan daha iyi değildi, tekrar söyledi.

"Kim Jongin seni seviyorum."

Jongin yüzünün her yerine öpücükler yağdırırken gülüyordu. Oğlanı daha önce hiç bu kadar mutlu görmemişti, sevgilisini böylesine parlak bir şekilde sadece kendisinin gülümsetebileceğini bilmenin verdiği gururla yüreği kabarıyordu.

"Ben de seni seviyorum hyung."

Gün çok çılgınca geçmesine rağmen gülümsemeleri yüzlerinden silinmemişti. Yemek yerken veya yataklarına giderken babası gelmemiş olsa bile umurunda değildi. Tek umurunda olan Jongin'in onu yatağına taşıması, uyurlarken ona ninni mırıldanması ve Jongin ona iyi geceler dediğinde ona seni seviyorum diyebiliyor olmasıydı.

------------------------

Jongin gece iki gibi kapının açıldığını duydu. Bir yığın sürtünme sesi duyulmuş ve onu düşen bir şeylerin gümbürtüsüyle bir sürü küfür izlemişti. Kulağa biri sarhoşmuş gibi geliyordu. Kyungsoo uykusunda kıpırdadı ve gözlerini sersemce kırparak açtı.

"Neydi o?" Diye sordu, sesi hâlâ uykuyla boğuktu.

"Hiçbir şey bir tanem, uyumaya devam et tamam mı?" Büyük olan ikinci kere düşünmeden başını salladı ve gözlerini kapadı.

Jongin mümkün mertebe sessizce yataktan kalkıp tüm bu tantananın ne için olduğuna baktı. Aşağı indiğinde Yoochun Yunho'yu oturtmaya çalışırken Junsu'nun başını salladığını gördü. Adamın suratı tamamen bok gibiydi.

"Oh Jongin! Üzgünüm, seni uyandırdık mı?" Yoochun Yunho'yu susturmaya çalışırken Junsu sordu. Jongin adama Kyungsoo'yu uyandırmadan önce çenesini kapamasını söylemekten başka bir şey istemeyerek adamı bakışlarıyla deşmişti.

"Evet." Tersledi.

"Cidden üzgünüm. Jaejoong ondan ayrılmış ve şey, bariz biçimde sarhoş." Junsu somurtarak başını salladı.

"Gerçekten onun gerzek aşk hayatını zerre kadar umursamıyorum, ona sikik çenesini kapamasını söyleyin. Kyungsoo kötü bir gün geçirdi ve uyumaya çalışıyor." Diye çıkıştı.

Normalde öfkesinin onu ele geçirmesine izin vermezdi ama şu an öfkeden mosmordu. Oğlan küfredip ona çıkışmaya başladığında Junsu'nun gözleri pörtlemişti.

"O iyi mi?" Sessizce sordu ve Yunho'ya su içirmeye çalışan kocasına bir bakış attı.

"Hayır efendim değil." Jongin iç çekti ve elini saçlarına geçirdi. "Babasına bebeğin kıpırdadığını hissettiğini söylemeye çalışıyordu ama babası onu umursamadı ve işe gitti. Deli gibi ağladı ya."

Ne kadar çok düşünürse o kadar sinirleniyordu. Junsu'nun yüreği sırf bu düşünceyle parçalanmıştı. Kyungsoo düz ifadesi ve gıcık tavırlarına rağmen, söz konusu aile olduğunda gerçekten çok kırılgandı. Şimdi hamile ve hormon etkisi altında olduğundan çok daha fazla kırılgandı.

Adam kalkıp koltuktaki sarhoşa yürürken Jongin şaşkınlıkla izliyordu. Gürültülü bir tokat sesi havayı doldurduktan sonra sessizlik oldu. Jongin kaşlarını çattı çünkü Yunho'yu tokatlaması gereken biri varsa, bu Kyungsoo'yu böylesine üzdüğü için kendisi olmalıydı.

"Sen bu gezegene teşrif eden gelmiş geçmiş en büyük pezevenksin!" Junsu ona tısladı. Yunho sadece sarhoşlukla gözlerini kırptı, acı yanağına işlememişti bile.

"Ha?"

Jongin sadece başını salladı.

"Ben yatağıma gidiyorum. Orada olmazsam Kyungsoo uyanır." Homurdanıp merdivenlere yöneldi ancak Yunho'nun sesi onu durdurmuştu. Döndü, yüzü ifadesizdi ve şerefsiz herifi yumruklamak için elleri kaşınıyordu.

"Niye benim bebeğimle uyuyorsun sen?" Yunho gözlerini devirmesine neden olarak burun çekti. Ağlamayı hak eden biri varsa bu Kyungsoo idi, götlek babası değil.

"Çünkü yalnız uyumaktan nefret ediyor."

"Gece lambasına ihtiyacı var mı?" Yunho aptal aptal sordu ve Jongin nihayet sevgilisinin babasının nasıl biri olduğunu gördü. Sarhoş Yunho somurtkan modundayken hamile Kyungsoo gibiydi. Tuhaftı.

"Hayır."

"Ama o karanlıktan korkar, değil mi? Değil mi Yoochun? Karanlıktan korkmaz mıydı o?" (Ç.N: NEDENSE İÇİM ACIDI)

Yoochun düşünceli bir biçimde başını eğdi. "Evet. Altı yaşlarındayken korkardı Yunho!" Neredeyse öfkeyle bağırmıştı.

"Oh. Korkusunu yendiğine sevindim!" Sarhoş adam gülümseyerek cıvıldadı. Jongin başını sallayarak gözlerini devirdi. Hiç olmazsa sarhoş Yunho ona karşı götlük etmiyordu.

"Ama neden yalnız uyumayı sevmiyor? Ona yeni bir Pororo pelüşü mü alsam?" Yunho odadaki ayık adamlara sordu. Jongin neredeyse utançtan yüzünü kapatacaktı.

"O iyi. Ben varım yanında."

"Ama sen bir çocuksun. Bebeğimin çocuklarla uyumasına gerek yok. Olmaz!" Yunho çocuk gibi başını sallayıp pat diye son kelimesini söyledi.

"O on altı yaşında, beş değil." İfadesizce belirtti, hâlâ çok yorgundu.

"Umurumda değil o benim bebeğim. Onu benden çalıyorsun."

Jongin sinirle homurdandı. Neden herkes Kyungsoo'yu onlardan çaldığını düşünüyordu? Çıkıyorlardı, bebekleri olacaktı. Yedi yirmi dört yanında olmak onun işiydi. Onu el üstünde tutmalı, ne isterse vermeliydi.

"Çalmıyorum."

"Evet çalıyorsun! Söyle ona Yoochun. Kyungsoo artık bana spagettili kimçi yapmıyor bile!" Yunho somurttu ve Jongin onun şu an Kyungsoo'ya benzediğini düşündü ama üzerinde fazla durmadı.

"Yunho sarhoşsun. Git yat." Yoochun sızlandı, omuzları çökmüştü ve gözlerinin altı torbalanmıştı.

"Ama Kyungie'mi istiyorum! Ya! Jongin git getir onu."

"Hayır."

"Niyeymiş o?" Ayaklarını vurarak sızlandı. Jongin sakin kalmak için burnunu sıktırdı. Ama Yunho'nun başka bir sızlanması sinirlerini zıplatmıştı.

"Uyuyor *mına koyayım. Yorgun. Senin yüzünden bok gibi bir gün geçirdi yani çeneni kapa ve lanet adamı dinle!" Diye çıkıştı, sabrı tükeneli çok oluyordu.

Yunho koltukta kalakaldı, dudakları bükülmüş ve kaşları şaşkınlıkla kırışmıştı.

"Benim yüzümden kötü bir gün mü geçirdi?"

"EVET! Seni gerzek piç! Sen onu umursamayıp işe gidene kadar gayet mutluydu! Ağlayarak uyuyana kadar onunla ilgilenmek zorunda kaldım! Tüm istediği sana lanet olası torunundan bahsetmekti ama sen onu görmezden geldin seni aptal orospu çocuğu!" (Ç.N: YÜRÜ BE)

Yunho da Yoochun gibi onun patlayışını şok içinde izliyordu. Junsu en büyüklerine sadece dik dik baktı ve üst kattan bir lambanın açıldığını duyduklarında Jongin'i dürtüp odadan çıkardı. Jongin küfredip yukarı çıktı ve Kyungsoo'yu koridorda sulu gözleriyle buldu.

"Uyandığımda yoktun." Titrek bir sesle suçladı.

"Biliyorum özür dilerim. Sadece bir bardak su içmeye gittim." Titreyen oğlanı kollarına aldı. "Yatağa dönelim."

"Kimle konuşuyordun?" Burnunu çekti.

"Arkadaşları babanı getirmiş. Hadi, odama gidelim."

Kyungsoo başını salladı ve onu odasına sürüklemesine izin verdi. Yatağa yönelmeden önce Jongin kapıyı kapadı ve kilitledi. Önce büyük olan girdi, duvar kenarında olmayı seviyordu, Jongin de peşinden girmişti. Kyungsoo çenesinin altını burnuyla dürttü ve köpek yavrusu gibi inildedi.

"Sorun ne?"

"Sırtım ağrıyor, bu yüzden uyandım." Kyungsoo somurttu ve elini alıp beline koydu. Jongin iç çekti ve o bölgeye masaj yapmaya başladı, büyük olanın hamilelik yüzünden ağrı çekmeye başlayacağını biliyordu artık.

"Jongin-ah?"

"Hm?"

"Beni terk etmediğin için teşekkür ederim."

Kyungsoo ona baktı ve boynuna sokulmadan önce onu öptü. Jongin gülümsedi ve onu kendine çekti.

"Kapıdan kovsan bacadan gelirdim."

Büyük olan uyumadan önce hafifçe güldü. Jongin iç çekti ve Kyungsoo artık onunla ilgili bir şey yapmak istemediğinden Yunho meselesini ne yapacağını düşündü. Belki de yanılıyordu. Belki de olan bitenden sonra annesi o kadar da kötü değildi. Annesini özlediğini fark ettiğinde hüzünle gülümsedi. Ancak bu, daha sonra uğraşması gereken bir sorundu. Şu an tek istediği sevgilisiyle koyniş koyniş yatmaktı.

Gece uyku ve huzur getiriyordu ama sabahın getirdiği sadece dram ve gözyaşıydı.

BÖLÜM SONU

Ç.N: BU BÖLÜMLE BİRLİKTE HİKÂYEYİ YARILAMIŞ OLDUK, AĞLIYORUM NASIL BAŞARDIM :'( İNŞALLAH ERKEKTİR BEBEK FDJKSFJ OKUDUĞUNUZ İÇİN TEŞEKKÜRLER, HYUNGUNUZ KAÇAR. 

Continue Reading

You'll Also Like

964K 53.4K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
3.8M 236K 81
* Siz: Ay acaba lamalar uçsa nasıl olurdu? Siz: Düşünsene, kafana tıpkı martının sıçması gibi tükürüyorlar. Siz: Çok komik olmaz mıydı? ÜSĞĞDDĞSPDĞPF...
139K 10K 35
Cemre düştü kalbime seni gördüğüm zaman Bahara boyadı kışımı tenin ve çicek boyan 25.01.2018 - 05.02.2019
1.8M 125K 29
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...